24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 7 ARALIK 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK 9 Her ilaca kimlik numarası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Beşeri Tõbbi Ürünler Ambalaj ve Etiketleme Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapõlmasõna Dair Yönetmelik, dünkü Resmi Gazete’de yayõmlandõ. Buna göre, ürünün ambalajõnda ruhsat/izin sahibinin adõ ve adresi bulunacak. İstenirse Türkiye’de ruhsatlõ tüm ürünlerin ambalajlarõnda orijin firma amblemi ile ruhsat/izin sahibince yetkili kõlõnan, ürünü pazarlayan firma ismi veya logosu da bulunabilecek. Ürün ambalajõnda artõk imalat seri numarasõ yerine parti numarasõ yer alacak. 1 Haziran’a kadar ilaç ambalajlarõna karekod eklenecek. Bu tarihten önce karekodsuz üretilen ve piyasada mevcut olan ürünlerin satõşõna 31 Aralõk’a kadar izin verilecek. “Her ilaca bir kimlik numarasõ verilmesi” anlamõna gelen uygulamayla sahte ilaçlarõn piyasaya sürülmesinin önlenmesi amaçlanõyor. Ecza depolarına ceza ANKARA (ANKA) - Rekabet Kurulu, 4 Aralõk tarihli toplantõsõnda yeniden değerlendirme yaptõ. Kurul, Selçuk Ecza Deposu, Hedef Ecza Deposu ve Es Ecza Deposu’na ayrõ ayrõ olmak üzere takdiren 6 bin 368 YTL para cezasõ uygulanmasõna, ancak Es Ecza Deposu’nun Hedef Ecza Deposu’nca devralõnmasõ nedeniyle para cezasõnõn Hedef Ecza Deposu’ndan tahsil edilmesine Danõştay yolu açõk olmak üzere karar verdi. Kalp hastalıkları riski arttı İstanbul Haber Servisi - İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Şensoy, Türkiye’de her iki kişiden birinin kalp ve damar hastalõklarõ nedeniyle hayatõnõ kaybettiğini söyledi. Kalp ve damar hastalõklarõna yakalanma riskinin kişinin yaşam biçimine göre değiştiğini belirten Şensoy, “Yaş, cinsiyet, aile öyküsü gibi değiştirilemeyen faktörlerin yanõ sõra sigara, aşõrõ kilo, hareketsiz yaşam tarzõ, yüksek tansiyon ile yüksek kolesterol gibi değiştirilebilen faktörler kalp ve damar hastalõklarõna yakalanma riskini belirlemektedir” dedi. Endemik bitkiler tehdit altında KAYSERİ (AA) - Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Anabilim Dalõ Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cem Vural, Erciyes Dağõ’nõn nadir bitki örtüsünün, kõş sporlarõ ve rekreasyonel tesisler ve otlatma baskõsõ nedeniyle büyük bir tehdit altõnda olduğunu bildirdi. Vural, Dünya Dağlar Günü nedeniyle yaptõğõ açõklamada, Erciyes Dağõ’nda, yoğun kesim ve otlatma nedeniyle ormanlarõn yerini dikenli türlerin hâkim olduğu bozkõr bitki topluluklarõnõn aldõğõnõ söyledi. Vural, yeni 45 bitkinin keşfedildiği Erciyes Dağõ’nda önlem alõnmazsa 17 bitkinin yok olma tehlikesiyle karşõ karşõya kalacağõnõ söyledi. Hüseyin, filmin yönetmeni öyle mahzun mahzun bakma, seni de ne kadar çok sevdi- ğimi bilirsin. Tabii kara kaşõn karagözün için değil, “Cumartesi anneleri”ni anlattõğõn o yürek burkan belgeselin “Boran Boran” için, Diyarbakõr’da kalabalõk bir sinemada sey- rettiğim ama dayanamayõp dõşarõ fõrladõğõm yeryüzündeki tecrit olgusunu anlattõğõn bel- geselin “Sessiz Ölüm” için. “Sessiz Ölüm”ün oynadõğõ günlerde toplumca çok sahici bir travma geçiriyorduk. Gencecik in- sanlar hapishanelerde yakõlarak öldürülü- yordu, F tipi cezaevleri insanlõk onurunu yok edici bir tehditti. Ve sen bu filmi yapõyordun. Sana teşekkür ettiğimi anõmsõyorum, kendim için, açlõk grevlerinde, hapishanede çõkarõlan yangõnlarda ölen gencecik insanlar için. Bu filmden çõkan bir kişinin bile yüreği acõsa bu o günlerde çok önemli bir şeydi. Şimdi “Benim Marlon ve Brandom”la çõ- kageldin. Bu deli kõz Ayça’yla yollarõnõzõn nasõl kesiştiğini bilmiyorum ama çok hayõr- lõ bir iş olmuş. İyi ki, Ayça bu serüveni ya- şamõş ve sen de çok akõllõ bir karar verip Ay- ça’yla birlikte yeniden onun geçtiği yollara düşmüşsün. Böylece ortaya Diyarbakõr, Silopi, Mar- din, Van, İran, Irak, Erbil ve Süleymaniye sõ- nõrlarõ içinde kalan coğrafya bütün renkle- riyle, suskunluğuyla, derin acõlarõyla filmin neredeyse başkişisi olmuş. Yazõmõn başõnda size bir açõklama yapa- cağõmõ söylemiştim, evet Ayça daha önce bir film setinde tanõdõğõ Iraklõ Kürt kökenli ti- yatrocu Hama Ali Khan’la öylesine dolu do- lu bir 29 gün geçirmiş ki, geriye aklõnda tek bir şey kalmõş, ülkesi Irak’a geri dönen Ha- ma Ali Khan’õn yanõna Irak’a gitmek ve Mar- lonu Hama Ali Khan’a kavuşmak. Ve yola çõkmõş, elinde küçük bir çanta ve küçücük tüm duygu ve düşüncelerini yazdõ- ğõ bir defter. Ayça uzun zamandõr böylesine içten, böylesine açõk aşk mektuplarõ oku- mamõş, dinlememiştim. Sen bir şairsin, bu- nu benden önce söyleyenler de vardõr, emi- nim. Bir de ben söyleyeyim. Sonra Ayça uzun bir yoldan sonra Irak sõ- nõr kapõsõna gelir. Ama sõnõr kapalõdõr. Çünkü savaş başlamõştõr. Ayça zar zor te- lefonlaştõğõ Hama Ali’ye sõnõrõ geçip İran’a gelmesini ister, İran sõnõrõndaki kentte bulu- şabileceklerdir. Hama Ali, “olur” der ve Ay- ça bu kez de Van’a doğru yola çõkar ve İran sõnõrõna gelir. Ve korku başlar. Ben İran sõ- nõrõnõ iki kez geçtiğim için iyi bilirim, bütün bilinçaltõ korkularõmõz bizi kuşatõr. Her an ba- şõmõza bir şey gelecekmiş gibi hissederiz. Ayça da etten kemikten, bu binlerce bi- linmeyen topraklarda bir de üstelik yapa- yalnõzdõr. Bir otele yerleşir, Hama Ali’yi sü- rekli telefonla arar, ulaşamaz. Gerçekten çok umutsuz bir haldedir ve bu bilmediği ül- ke onda korku ve umutsuzluk yaratmõştõr... Nihayet Hama Ali sõnõrõ geçip İran’a ge- leceğini söyler ve İran’daki õssõz bir istasyo- nun adõnõ verir. Ayça oraya gider, bütün gün tek başõna bir taşõn üstünde oturup bekler ve gece olduğunda yaşlõ bir İranlõ bakkal onu ya- nõna çağõrõr, çay ikram eder. O zamana kadar hiç ağlamayan Ayça ağlamaya başlar, öte yan- dan dünyanõn en sevimli Marlon Brondosu (o da filmde Ayça’nõn sevdiği adam Hama Ali Khan) İran sõnõrõna gelir. Benim size anlata- caklarõm bu kadar. Bayramda bir güzel aşk hi- kâyesi bir tepsi baklavadan iyidir, hadi filme... Gitmek: Benim Marlon ve Brandom / IŞIL ÖZGENTÜRKBaştarafı Arka Sayfada SİBEL BAHÇETEPE Dünyada 25 milyon kanser hastasõ bu- lunuyor ve bu sayõya da her yõl 11 milyon yeni vaka ekleniyor. Türkiye’deki ra- kamlar ise kanserli hasta sayõsõnõn 400 bin olduğunu, her yõl da 150 bin yeni vaka- nõn eklendiğini gösteriyor. Araştõrmalar, hastalõğa yakalanma hõzõnõn bu şekilde de- vam etmesi durumunda 2020’de 16 mil- yon insanõn kanser olacağõ gerçeğini gözler önüne seriyor. Uzmanlar, biyoteknoloji ve bilgisayar teknolojilerindeki hõzlõ gelişimin ilaç sektörüne yansõmasõ sonucunda yepyeni bir kavram olarak hedefe yönelik teda- vi kavramõ doğduğunu dile getirdiler. Ancak kanserde en önemli tedavi yönte- minin korunma ve erken teşhis olduğu ifa- de ediliyor. Cerrahpaşa Tõp Fakültesi Onkoloji Anabilim Dalõ öğretim üyesi ve Ameri- kan Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü Başkanõ Prof. Dr. Nil Molinas Mandel, nüfüsun artmasõnõn yanõ sõra, sigara içen- lerin sayõca çoğalmasõnõn, hava ve çevre kirliliği ile kimyasal maddelere daha faz- la maruz kalma gibi nedenlerin son yõl- larda kanser vakalarõnõn görülme sõklõğõ- nõ arttõrdõğõnõ söyledi. Kanser hastalõğõ ile ilgili tõbbi geliş- melerin sürekli olarak devam ettiğini anõmsatan Prof. Dr. Mandel, hedefe yö- nelik ilaçlarõn, hastalõk tedavisinde önem- li yer tuttuğunu ifade etti. Mandel, Türkiye’de kanser verilerinin bugüne dek çok sağlõklõ tutulmadõğõnõ, ay- nõ hastanõn farklõ merkezlerde kayõtlara geçtiğini ve bazen de bildirilmediğini ya da kanser dõşõ hastalõk gibi işlem gördü- ğünü belirtti. Ayrõca bazõ hastalarõn çok ileri bir hastalõk aşamasõnda doktora baş- vurduğunu, bu hastalarõn biyopsi bile yapõlmadan destek tedavisi önerilerek evlerine gönderildiğini anõnmsatan Man- del, bu hastalarda kesin veri olmadõğõ için değerlendirmeye de alõnamadõklarõnõ söy- ledi. Sağlõk Bakanlõğõ’nõn son yõllarda, bu ko- nuda hastanelerin vaka bildirimini TC kimlik numaralarõ ile yapmak üzere zo- runlu tutmasõ nedeniyle istatistiklerin da- ha sağlõklõ hale geleceğini vurgulayan Mandel, “Türkiye’de kanser, sıtma, kolera ya da tifo gibi, bildirilmesi zo- runlu hastalıklar arasında yer alıyor. Yeni uygulamayla hastalar, TC kimlik numarasına göre kaydedilmekte ve fazla kayıtlar engelleniyor” diye konuştu. Kanserli hasta sayõsõnõn ortalama 400 bin dolayõnda olduğunu ifade eden Man- del, ülkemizde en yaygõn kanser türünün erkeklerde akciğer, kadõnda ise meme kan- seri olduğunu kaydetti. isilozgenturk gmail.com Yoksulluk beyni de vuruyor Çeviri Servisi - Kaliforniya Üniversite- si’nde görevli bilim insanlarõ düşük gelir- li ailelerin çocuklarõnõn beyinlerinin işle- yişiyle varsõl ailelerin çocuklarõnkini kar- şõlaştõrdõ ve yoksullarõn aleyhine işleyen bir farklõlõk olduğu sonucunu ortaya çõkardõ. Yarõsõ varsõl, yarõsõ yoksullardan oluşan 9- 10 yaşlarõndaki 26 çocuğun katõlõmõyla ya- põlan araştõrmaya göre iki grupta yer alan çocuklarõn beyninin okuma ve düşünme ile ilgili elektriksel aktivitelerden sorumlu “prefrontal korteks”indeki işleyişte be- lirgin farklõlõklar var. İki grup arasõnda bil- giyi algõlama ve işlemesinde aile bütçele- rinde olduğu gibi uçurum olduğu saptandõ. Araştõrma ekibinden Dr. Mark Kishiya- ma, düşük gelirli ailelerin çocuklarõnõn bey- ninin önlobundaki bu bölümün işleyişinin varsõl çocuklarõnkine oranla daha zayõf olduğunu saptadõklarõna dikkat çekti. “Dar gelirli ailelerin çocukları oku- duklarını, dinlediklerini ve izlediklerini di- ğerleri kadar iyi ve çabuk algılamıyor” di- yen Kishiyama bunun yeterli beslenememe ve diğer olumsuz çevre koşullarõndan kay- naklandõğõnõ tahmin ettiklerini söyledi. (BBC) Yoğun bakım hemşireleri yorgun İstanbul Haber Servisi - AKP hüküme- tinin sağlõk alanõndaki politikasõzlõğõnõn en fazla yoğun bakõmlarda çalõşan hemşirele- ri etkilediği belirtiliyor. Ülkemizdeki yoğun bakõm hemşirelerinin sayõca yetersizliği, haf- tada 60 saati bulan çalõşma saatleri, havasõz ve karanlõk odalarda güneşi bile görmeden 24 saat çalõşmalarõ, bir hemşirenin zaman za- man 15-20 hastaya bakmasõ, ücretlerinin ye- tersizliği gibi durumlar yoğun bakõmlarda so- runlarõ da beraberinde getiriyor. Hemşireler başta ağrõ olmak üzere depresyon gibi has- talõklarla mücadele etmek zorunda kalõrken sosyal yaşamlarõndaki aksaklõklar gibi ne- denler mezun hemşirelerin yoğun bakõm üni- telerini seçmemesine, var olanlarõn da bu alandan istifasõna neden oluyor. Avrupa Yoğun Bakõm Hemşire Dernek- leri Federasyonu’nun geçen aylarda İtal- ya’nõn Floransa kentinde düzenlenen 3. Avrupa Yoğun Bakım Hemşireleri Kon- gresi’ne Türkiye’den katõlan çok sayõda yo- ğun bakõm hemşiresi sorunlarõnõ dile geti- rerek, hükümetlerin çözüm bulmasõ gerek- tiğini aksi durumda çalõşamaz hale gele- ceklerine vurgu yaptõlar. Tedavide tõbbõn önemli yol kat ettiğini belirten uzmanlar korunma ve erken teşhise işaret etti Ailesinde kolon kanseri ris- ki yüksek olan kişilerin, hiç şi- kâyetleri olmasa bile, 30-35 yaşlarõndan itibaren ilk kontrol kolonoskopisini yapmasõ ge- rektiğinin altõnõ çizdi. “Kansere yol açan virüs saptanarak, o vi- rüse karşõ aşõlar geliştirilebilir” diyen Mandel, “Ama ne yazõk ki kanserlerin çoğunda sebep bel- li değil. Rahim ağzõ kanserine neden olan human papilloma vi- rüs (HPV) saptandõ ve böylece bu virüse karşõ aşõlar geliştirildi. Aşõnõn özellikle, cinsel hayat başlamadan önce kullanõlmasõ ve çok eş değiştirenlerde uygu- lanmasõ önerilmektedir’’ açõk- lamasõnõ yaptõ. Rahim ağzõ kan- seri için geliştirilen aşõnõn HPV’nin bazõ alt gruplarõnda yüzde 85-90 oranlarõnda koru- ma sağladõğõnõ belirten Mandel, aşõnõn 9’lu yaşlarda başlama- sõnõn uygun olduğunu ve 55’li yaşlara kadar geniş bir yelpa- zede koruma sağlama açõsõndan önemli olduğunu anlattõ. Kanserli hücrelerin özelliklerini be- lirleyen faktörlerin tedaviyi etkiledi- ğini anımsatan Mandel, kanserde şüphelenilen olgularda görüntüleme- nin çok önemli olduğunu ifade etti. Kanserin teşhisi, tedavisi ve takibinde yeni teknolojik gelişme- lere tanõklõk ettiklerinin altõnõ çizen Prof. Dr. Mandel, kanser ta- nõsõnda ilk önemli adõmõn görüntüleme yöntemleri ile başladõğõnõ anlattõ. Mandel, şöyle devam etti: “Radyolojik ve gastroskopi, ko- lonoskopi, bronkoskopi gibi organa özel endoskopik görüntüle- melerle, hastalõklõ olduğu düşünülen bölgeden, biyopsi dediğimiz yöntem ile doku veya hücreler alõnõr. Bundan sonra da en önemli iş pataloglara düşüyor. Pataloglar, aldõklarõ tümör dokusunu mik- roskop altõnda inceler, hücresel özelliklerine bakarak ve gerektiğinde özel boyama yöntemleri kullanarak kanser tanõsõnõ kesinleştirirler. Bazen kanser tanõsõnõ koymak veya kanser çõkõş bölgesini belirlemek için özel genetik testlere ve çok ayrõntõlõ yöntemlere de gereksinim olmakta. Eğer patolojinin verdiği tanõ yanlõş ise, tedavimizi yanlõş planlamak durumunda olacağõmõz için patolojik inceleme son de- rece önemli. Çünkü patolojinin vereceği sonuçlar, gerektiğinde has- taya özel tedavi seçimini etkiliyor.” Tedaviyi yönlendirecek özel boyalarõn modern teknikler sayesinde, hücrenin moleküler yapõsõnõ belirlediğini ve hastalõğõn gidişatõnõn saptanabildiğini anõmsatan Mandel, şunlarõ söyledi: “Kişiye özel tedaviler günümüzde bazõ kanser türlerinde yapõlõyor. Kõsaca GIST olarak anõlan gastrointestinal stromal tümörlerde (ağõzdan anüse kadar tüm sindirim sisteminde ortaya çõkabilecek ender görülen bir kanser) ve bir kan kanseri türü olan kronik miyeloid lösemilerin te- davisinde, bazõ meme kanserlerinde, çeşitli lenf kanserlerinin te- davisinde, hedefe yönelik tedaviler kullanõlmaktadõr. Bu tedaviler- de sağlam hücrelere zarar verilmeden hedef proteinleri taşõyan hüc- reler yok edilerek, tümörün yayõlmasõ ve engellenmesi amaçlanõyor.” ‘AŞIYA 9 YAŞINDA BAŞLANABİLİR’ HEDEFE YÖNELİK TEDAVİ Moleküler onkoloji, hüc- renin moleküler özelliklerini an- lamaya yönelik olan ve hücrenin çoğalmasõnõ ya da yayõlmasõnõ sağlayan, hem sinyal ileti sis- temlerini hem de enzimatik sis- temleri araştõran çok yeni gelişen bir konu olarak biliniyor. Bu şe- kilde, hücrenin çoğalmasõnõ sağ- layan hücre yüzeyindeki çeşitli re- septörler ve bunlarõn işleyişleri, hem de hücre içindeki sinyal ile- ti sistemlerinin DNA üzerindeki farklõ etkileri belirleniyor. Mole- küler onkolojideki gelişmeler, tõpta bugün kullanõlan hedefe yö- nelik tedavilerin geliştirilmesini sağlayan gelişmeler olarak da bi- liniyor. Bu konudaki çalõşmalar, hücrenin çoğalmasõnõ ve kana karõşarak farklõ organlara yayõl- masõnõ sağlayan çeşitli mekaniz- malarõ ortaya koyuyor. Bu me- kanizmalar anlaşõldõkça, hücre çoğalmasõnõn her kademesini et- kileyebilecek yeni ilaçlar gelişti- riliyor. Moleküler onkolojinin ilerleyen yõllarda daha da gelişeceğine dik- kat çeken Prof. Mandel, her has- taya özel yeni tedavilerin planla- nacağõnõ anlattõ. Mandel 5 yõl içinde çalõşanlarõn daha da netlik kazanmasõnõ beklediğini kayde- derek şunlarõ söyledi: “Kanser te- davisi konusunda çok hızlı ge- lişmeler yaşanmaktadır. Tür- kiye’de moleküler onkoloji bö- lümleri, şimdilik ağırlıklı olarak üniversite hastanelerinde ge- lişmektedir. Ancak bu mer- kezleri desteklemek gerekir; imkânların arttırılması şart- tır, bu konuya daha fazla yatı- rım yapılmalıdır. İncelemelerin sonuçları tedavi şeklini değiş- tirebileceği için de, elimizdeki verilere göre gereksiz tedavi- lerden kaçınma durumumuz olabilir ya da değişik bir teda- vi şekli ortaya çıkabilir.” Erken teşhis önemli Ailesinde meme kanseri bu- lunmayan bayanlarõn meme kan- seri taramasõ için ilk mamografik kontrollerinin 40 yaşõnda yapõl- masõ gerektiğini anõmsatan Prof. Dr. Mandel, birinci derece ya- kõnlarõnda meme kanseri bulu- nanlarõn ise 30’lu yaşlardan iti- baren tarama programlarõnõ yap- tõrmasõ gerektiğini ifade etti. Me- me kanseri gibi kolon kanserinde de erken teşhisin önemine değinen Mandel, ailesinde hiç kanser ol- mayan kişilerde 50 yaşõndan iti- baren ilk kolonoskopik incele- menin yapõlmasõ gerektiğini, bu iş- lem sõrasõnda, daha kansere dö- nüşmemiş polipleri tespit edip, ay- nõ seansta polipektomi denen bir işlemle tedavi etmenin mümkün olduğunu dile getirdi. Medical Park Göztepe Hastane Kompleksi Kanser Has- tanesi’nden Medikal Onkoloji Uzmanõ Doç. Dr. Süleyman Alı- cı kanser hücresini hedefleyen “hedefe yönelik tedavinin” ge- netik ve moleküler biyolojinin gelişmesi ile daha ayrõntõlõ ola- rak ele alõndõğõnõ ifade ederek, “Bu bilgilerin klinik anlam- da yorumlanması ile kanser tedavisinde yeni bir yaklaşım gelişmiştir” dedi. Alõcõ şunlarõ söyledi: “Kanserli hastalar- da hedefe yönelik tedavi uygulamaları, tekrarlanabilir, öl- çülmeye uygun, klinik yararı uygun düzenlenmiş, karşı- laştırmalı, çalışmalarda gösterilebilir ve biyolojik olarak uygun özgün bir molekülün bulunması temeline dayan- maktadır. İdeal olarak hedeflenen molekül, o kanser tipi- nin malign fenotipini hastalar arasında fark olmaksızın be- lirleyici olmalı ve klinik olarak elde edilen tümör mater- yalinde kolayca gösterilebilir ve ölçülebilir olmalıdır.” KANSERDE YENİ GELİŞMELER Kõzamõktan ölüm azaldõ ANKARA (AA) - Dünya Sağlõk Örgütü, ABD Kõzõl- haç Teşkilatõ, ABD Hastalõk Kontrol ve Önleme Merke- zi, BM Vakfõ ve UNICEF’in yayõmladõğõ raporda, 2000- 2007 arasõnda kõzamõktan ölenlerin sayõsõnõn 750 bin- den 197 bine düştüğü, bunun da yüzde 74’lük bir azalma anlamõna geldiği belirtildi. Prof. Dr. Nil Molinas Mandel Teknoloji kansere çare buluyor MOLEKÜLER ONKOLOJİ DAHA DA GELİŞECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle