Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
[email protected]
SAYFA CUMHURİYET 7 ARALIK 2008 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
İstanbul Valiliği İl İnsan Haklarõ Masasõ Başkanõ Avukat Vildan Yirmibeşoğlu polise verdikleri eğitimi anlattõ:
Asõl en tepedekiler eğitilmeli
10 Aralõk Dünya İnsan Haklarõ Günü. İstanbul
Valiliği İnsan Haklarõ İl Masasõ Başkanõ avukat
Vildan Yirmibeşoğlu’yla Türk insanõnõn haklarõ
vaziyetini konuşuyoruz. Özellikle üzerinde
durduğumuz noktalar güvenlik güçlerinin
vatandaşa karşõ kötü muamelesi ve kadõnlara
uygulanan şiddet. Yirmibeşoğlu, İnsan Haklarõ İl
Masasõ olarak güvenlik güçlerinin alt birimlerine
insan haklarõ eğitimi verdiklerini anlatõrken “Esas
yukarıdakileri eğitmek lazım” diyor. Avrupa
İnsan Haklarõ Mahkemesi’nde (AİHM)
Türkiye’nin şimdiye kadar bu konularda suçlu
bulunmadõğõnõ belirten Yirmibeşoğlu, “Hep
dostane çözümlerle olayların üzeri örtüldü”
diye anlatõyor. Ama olaylarõn örtbas edilmesinin
meseleye çözüm olmadõğõna işaret ediyor. Kadõna
yönelik şiddet uygulamasõ, töre ve namus
cinayetlerinin de insanlõk dõşõ olaylar olduğunun
altõnõ çiziyor.
- İnsan Hakları İl Masası’nın faaliyetleri
neler?
V.Y. - Masaya çeşitli başvurular, şikâyetler
geliyor. Biz sadece bunlarla ilgili olarak
çalõşmõyoruz. Basõnda çõkan insan haklarõ
ihlalleriyle ilgili haberler de bizim
çalõşmalarõmõzõn bir parçasõ oluyor.
İnsan Haklarõ İl Kurulu’nun yönetmeliğinde şu
deniliyor: “Amaç insan haklarının korunmasını
sağlamak, ihlallerini önlemek, kamuoyunda da
bu anlayışın yerleşmesi için çalışmalar
yapmaktır.”
Bu sadece genel bir insan haklarõ çalõşmasõ
değil. Ağõrlõklõ olarak kamunun eksik bõraktõğõ
yerleri doldurup ağõrlõklõ olarak kamu görevlileri
üzerinde çalõşma yapmaktõr. Ama bu sadece kamu
görevlileriyle sõnõrlõ da değil. Örneğin özel bir
çalõşma yerinde ya da özel bir hastanede de insan
haklarõ ihlalleri olabilir. Hangi alanda hak ihlaline
yönelik bir konu varsa İnsan Haklarõ İl Masasõ o
konularla ilgili bilgi, belge toplar. Ayda bir İnsan
Haklarõ İl Kurulu toplantõsõ yapõlõr. Bu kurulun
başkanõ vali yardõmcõlarõndan birisidir. Bu
toplantõya 27 kişi katõlõr. Bu 27 kişinin ikisi vali
yardõmcõsõ ve kamu hukukçusu olarak benim.
Üyelerin geri yanõ sivil toplum kuruluşlarõ üyeleri,
akademisyenlerdir. Bu çerçevede pek çok eğitim
verdik. Eğitim çalõşmalarõnõn bir bölümü
okullarda öğretmenler ve müdürlere yönelikti.
Bunun dõşõnda çeşitli konferanslar ve panellerle
genele yönelik çalõşmalarõmõz oldu. Bunun
yanõnda kaymakamlara, ilçe emniyet müdürlerine,
vali yardõmcõlarõna insan haklarõ eğitimleri verildi.
İhalelerin sürmesi geri teper
- Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları
Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.
Dr. İoanna Kuçuradi de bu çalışmalarda yer
alıyor mu?
- Zaman zaman katõlõyor. 15 Aralõk’ta bir
panelimiz var. Kendisi de konuşmacõ. Bir yandan
da süreklilik kazandõrmaya çalõştõğõmõz güvenlik
güçlerine yönelik insan haklarõ eğitimlerimiz var.
Bu çalõşmalardan bir tanesi emniyet güçlerinin
kendi mesleklerini icra ederken insan haklarõ
ihlalleri yapmamasõ üzerineydi. Bu eğitim
2006’daydõ. İstanbul’da emniyet mensubu
yaklaşõk 35 bin polis görev yapõyor. Bunlarõn
tamamõnõ eğitmek imkânsõz değil ama sürekli
görev değişiklikleri olduğu için her zaman
eğitimin yenilenmesi gerekiyor. Bir de şunun
üzerinde çok duruyorum. Biz belirli
kademelerdeki emniyet görevlilerine eğitim
veriyoruz ama bana göre en tepedekilerin
eğitilmeleri lazõm. En tepedekilerin alacaklarõ
eğitimin çok önemli olacağõnõ düşünüyorum.
Çünkü emniyet mensuplarõyla özel olarak
görüştüğümüzde insan haklarõ ihlalleri konusunda
bize çok hak veriyorlar. “Peki, o zaman neden
yapıyorsunuz” diye sorduğumuzda da şu cevabõ
veriyorlar: “Bizden olayı acilen halletmemiz
isteniyor.” Demek ki onlara bu talimatõ verenler
yeterli farkõndalõğa sahip değiller.
- Siz pek çok toplantı yaptığınızı, eğitim
seminerleri verdiğinizi söylüyorsunuz. Bunların
hedef kitlesi olan emniyet mensupları
anlatılanları dinliyorlar mı?
- İnsanlar dinlerken dikkat etmeleri lazõm.
Anlatõlanlarõ özümsemeleri gerekiyor.
Farkõndalõğõ yaratmalõyõz. Bakõn, insan haklarõ
sürekli kendini yenileyen ayrõ bir bilim dalõ.
Dolayõsõyla bu eğitim seminerlerini daha da
yaygõnlaştõrmak için farklõ bir sistemle çalõşmak
lazõm. Demin de söylediğim gibi eğitim
seminerlerini daha üst seviyelere taşõyabilmeliyiz.
Örneğin, üst seviyedeki yöneticilerin Türkiye’nin
insan haklarõ konusunda uluslararasõ anlaşmalara
imza atmõş bir ülke olarak bunlarõn gereklerini
yerine getirmesinin şart olduğunu bilmeleri
gerekiyor. İnsan haklarõ ihlallerinin devam etmesi
halinde bu durumun Türkiye’ye geri dönüşü
olacaktõr.
- Nasıl geri dönüşü olacak?
- Kişisel olarak kötü muamele ve işkence
konularõnda bunlar kim tarafõndan yapõldõysa ona
geri dönecektir. Şimdiye kadar Türkiye, AİHM’de
bu türden bir hüküm giymedi. Olaylarõ dostane
çözümle kapatmõşõz. Ama artõk kendi kendimizi
sorgulamalõyõz. Aksi halde toplumumuza,
vatandaşõmõza çõğ gibi büyüyen zararlar
verdiğimizin de bilincinde olmalõyõz. Bakõn,
sõkõntõlar, üzerleri kapatõlmakla ortadan
kaldõrõlamõyor. Daha açõk söylemek gerekirse
insan haklarõ ihlallerinin geçici olarak
reddedilmesi hak ihlallerini ortadan kaldõrmõyor.
Maalesef de diğerlerine kötü örnek oluyor. “Nasıl
olsa ceza almadım. Amirim nasıl olsa beni
koruyor” anlayõşõ var. Müfettişlerce de geçmişte
tenkide uğradõğõmõz konu devlet görevlileriyle
ilgili iddialarõn mahkemeye gelemeyişiydi. Çünkü
konunun soruşturulmasõna gerek olmadõğõ
yönünde kendi kurullarõndan mülki idare
amirinden bir karar çõkõyordu. Bu da kanõmca,
verilen emekleri boşa çõkartõyordu. Eğitimlerin
yanõ sõra insanlarõn hem olumlu hem de olumsuz
örnekleri görmeleri gerekiyor.
Olayları örtbas etme çabaları
- Çok yakın geçmişte yaşadığımız Engin Çeber
örneği var. Polislerce dayakla öldürüldüğü
bilinmesine rağmen olay örtbas edilmeye
çalışılmadı mı?
- Başbakanlõk İnsan Haklarõ Başkanlõğõ’nõn bu
konuda iddialar olduğunu belirten bir yazõsõ geldi.
İnsan Haklarõ İl Kurulu da konuyu ele aldõ. Zaten
bir Araştõrma İzleme Komisyonu var. Toplandõk
ve bu olayõ izleyen bir avukatõ davet edip
dinledik. Ayrõca çeşitli hastanelerden raporlar,
bilgi ve belgeler toplandõ. Ama gördük ki otopsi
raporu gönderilmemiş. Ayrõca kamera kayõtlarõ
istendi. Ama herhalde bizi yetkili olarak
görmediler ki bilgileri ancak savcõlõğa
verebileceklerini söyleyenler oldu. Bir noktada
tõkandõk kaldõk. Ama o arada şunu söylemem
lazõm: İçişleri Bakanlõğõ, Mülkiye müfettişleri
geldiler. Savcõlõkta işlem başladõ. TBMM
Komisyonu’nun da devreye girmesi sayesinde
yolumuz açõldõ. Sonuçta birbirinden farklõ ifadeler
ortaya çõktõ. Daha önce bir müfettiş nezarethanede
ya da tutuklu kaldõğõ yerde darbe görmediği
yönünde bir ifade vermiş. Zaten çoğu zaman
böyle olaylarda hep ya düştü başõnõ çarptõ, ondan
oldu, denir. Kamuoyu bu tür bilgileri aldõğõ zaman
inancõnõ büsbütün yitiriyor. Bir yandan
“İşkenceye sıfır tolerans” deniyor. Ama
arkasõndan bu tür uygulamalar yapõlõyor.
Dolayõsõyla bu, çok ciddi olarak ele alõnmasõ
gereken bir konu. Bir vaka bile yeter. Ama üst
üste geldiği zaman durum çok vahim oluyor.
- Size, kadına karşı şiddet olaylarıyla
mücadele eden bir kişi olarak soruyorum.
Avcılar’daki müzikhole yapılan sahte polis
baskınında kaçırılıp üç kişinin tecavüzüne
uğrayan o zavallı kadının durumu var. Bu
insanlar sizce hangi cesaretle polis üniforması
giyip bu işi yapabilirler? O zaman emniyet
güçlerinin itibarı iyice zedelenmiş olmuyor mu?
- Evet, bu bir şiddet olayõ. Ama doğrudan
doğruya insan haklarõ ihlalleri içinde
değerlendirmek mümkün değil. Size şöyle örnek
vereyim: Devletin biri negatif, birisi de pozitif
olmak üzere iki yükümlülüğü var. Negatif
yükümlülüğü insanõn hak ve özgürlüğünü ihlal
etmemektir. Bu yükümlülüğü yerine getirmediği
görülüyor. Öte yandan pozitif yükümlülüğü de
insanlarõn insanca yaşama hakkõnõ güvenceye
almak için tedbir almak. Eğer bu tedbirleri
almõyorsa bu ihlalleri devlet yapõyor, o zaman da
insan haklarõ ihlal edilmiştir, denilebilir. O kişi
yakalanmamõş ve gereken ceza verilmemiş olsa o
zaman devletin yükümlülüğünü yerine
getirmediği söylenebilir. Burada silah kullanõmõ
çok önemli. Silahsõzlanma konusuna devletin
ciddiyetle eğilmesi gereği ortaya çõkõyor. Öte
yandan polis üniformasõnõn serbestçe satõlmasõ,
isteyenin bunu kolayca edinmesi de akõl alõr gibi
değil. Yalnõz bir de şu var: Her meslekte hak ihlali
yapan insanlar olabiliyor. Bir polis de bu
üniformayõ vermiş olabilir. Bilmiyoruz. Gerçeği
soruşturma sonunda anlayacağõz.
Ama bu olayda bizim için en hassas konu
insanlarõn baskõna uğradõklarõnda polis kimliği
sormamalarõ. Demek ki bir korku yaratõlmõş.
- İstanbul Valisi Muammer Güler bu tür
olaylarda mutlaka polis kimliği sorulması
gerektiğini söyledi. Ama polise kimlik soranların
da nasıl dövüldüklerini bilmiyor muyuz?
İnsanlar bu yüzden sindirilmiyorlar mı? Bunu
nasıl izah edeceğiz?
- İnsanlarõn hak hukuk ihlallerinde itiraz
edebilmeleri ve sorgulayabilmeleri çok önemli.
Çok güzel yasalar, önemli uygulamalar için
yönetmelikler çõkartõldõ ama bunlarõn
uygulanabilirliği çok önemli. Vatandaşõn
hakkõnõ talep etmesi ve hak ihlalinde itiraz
edebilmesi lazõm.
Ama ne yazõk ki bunlarõn yapõlamadõğõnõ
görüyoruz. Ya da bu konuda geriye gidiş
olduğunu düşünüyorum. Başka konularda da öyle.
O kadõncağõz zorbalõkla dõşarõ sürüklenirken
içerdeki bir tek kişinin bile ses çõkaramamasõ
gerçekten eksi bir puan. Bu fotoğraf şunu da
gösteriyor: Demek ki insanlarõmõz hakkõnõ hiçbir
yerde arayamõyorlar. O hale getirilmişiz. Eğer biz
hakkõmõzõ, hukukumuzu arayamõyorsak o zaman
da bunun özeleştirisini ciddi biçimde yapmamõz
gerekiyor. Bu olayõn savunulur yanõ yok. Bu
sadece bir örnek de değil. Geçenlerde insan
haklarõyla ilgili çalõşan bir kişi bana, “Taksim’in
göbeğinde sivil birtakım adamlar gelip bizden
kimlik istediler. Gelin, götürüyoruz, dediler”
diye şikâyet etti. “Neden müdahale etmediniz”
soruma şu cevabõ verdi: “Orada dondum
kaldım. Başıma gelecekleri düşündüm.” Eğer
bu tür olaylar yaygõnlaşmõşsa o zaman yasalarõn
nasõl uygulanõr hale getirileceği konusunda yeni
bir şeyler söylemeliyiz. Yeni kurumlar
oluşturulmalõdõr.
Parasõzlõk bahanesiyle yeterli çalõşma yapõlamõyor
- Geçtiğimiz hafta sonuna doğru
Human Rights Watch adlı uluslararası
insan hakları kuruluşu polis şiddetini
ele alan bir toplantı düzenledi. Bu tür
toplantıları sizin de söylediğiniz gibi
neden uluslararası kuruluşlara
bırakıyoruz da kendimiz yapmıyoruz?
- Size bir örnek vereyim. Yabancõlar
Misafirhanesi’nde isyan çõktõ. Biz daha
önceden oraya defalarca gidip raporlar
hazõrladõk. Bu raporlarõ belli yerlere
gönderdik. Önce, “Bu kurulun buna
yetkisi var mı?” türünden tepkilerle
karşõlaştõk.
Oysa biz bu çalõşmalarõ yaparak hem
dõş dünyada hem toplum içinde çok
büyük aleyhte kampanyalarõ önleme
gayreti içindeyiz. Bu çabalarla yarõn
kendimize geri dönüş yapacağõz. Şöyle
bir paradoks var: Bir yandan
yönetmelik yok. Bazen 600 kişiyi bulan
insanlarõ orada nasõl barõndõracaklarõnõ
bilemiyorlar. Ama her halükârda bu
insanlar bizim ülkemize gelmişler.
Başlarõ sõkõşmõş ve bizim
kontrolümüzde. Onlara olabilecek her
türlü zarar karşõsõnda onlarõ kendi
insanõmõzla eşdeğerde tutup ona göre
davranmak zorundayõz. Bir kere bütçe
çok kõsõtlõ. Her birine günlük 4 YTL
gibi bir bütçe ayrõlmõş. Oradan bir
kişinin cenazesinin çõkmasõ bile çok
önemlidir.
- Çıkmadı mı? Geçen aylarda polisin
elinde ölüm olmadı mı?
- Oldu. Bu ne kadar aleyhte
propaganda. Bakõn, “Bütçe olmadığı
için bunu yapamıyoruz” diyenler
sõrasõ geldiğinde bu devletten, başka
kaynaklardan, yine tabii ki bizim
cebimizden, olanlarõ telafi etmek için
uğraşacaklardõr.
Aslõnda yeterli bir kaynak aktarõmõ
yapõldõğõ takdirde çok daha az zarara
uğrayacağõz. Bir de polis memurlarõnõn
insan haklarõ ihlallerine karşõlõk
söyledikleri var. “Tamam, bizim de
insan haklarımızın ihlali söz konusu.
Çünkü ilgili genelgede kamu
görevlileri gibi kolluk güçlerinin de
çalışma saatlerinin 40 saati aşmaması
gerekiyor. Oysa biz bunu çok
aşıyoruz” diyorlar. Ortaya çõktõ ki ayda
240 saat çalõşõyorlar ve genelgeye göre
40 saati aşmayacaklarõ belirtilmesine
rağmen çalõşma süreleri 80 saati
buluyor. Fazla mesailerinin de
kendilerine ödenmediğinden
yakõnõyorlar. Bu fazla mesailerin
karşõlõğõnõn ödenmesi lazõm.
Biz bu durumu Emniyet Genel
Müdürlüğü’ne, İçişleri Bakanlõğõ’na
bildiriyoruz. Ama İçişleri Bakanlõğõ’nõn
bu bilgileri Maliye Bakanlõğõ’na
gönderip göndermediği konusunda
fikrim yok.
Polisinamirine
‘Hayõr’demeşansõyok
- ‘80’li yıllarda tiyatro sanatçısı Ferhan Şensoy bir
oyun sahneye koymuştu. O oyunun oyuncularını İs-
tanbul’un göbeğinde Nazi subayı üniforması kılığın-
da sokağa çıkardı. Oyuncular yoldan geçenlerden,
“Kimlik bitte” diye yarı Türkçe, yarı Almanca kimlik
istediklerinde tek bir kişi itiraz bile etmeden kimlikle-
rini verdi. 20 küsur yıl sonra aynı olaylar yaşandığı-
na göre o zaman hangi hak ve hukuk bilincinden söz
ediyoruz?
- Bazõ şeyleri yapmakta çok geç kaldõk. Şimdi çok
hõzlõ biçimde birtakõm işler yapõlmak isteniyor. Ger-
çekten çok büyük çabalar harcandõğõnõ görüyorum.
Pek çok toplantõ yapõlõyor. Ama bazõ toplantõlarda ço-
ğu zaman konuyu zaten çok iyi bilen insanlarõn ve bi-
raz daha alt düzeyde görevlilerin bir araya geldiklerini
görüyoruz. Alt düzey görevlilerin üstlerine, “Hayır
efendim, bunu böyle yapmayalım” deme şanslarõ
yok. Çünkü yapõ çok hiyerarşik. En tepedekilerden
başlayan bir eğitim olmazsa hiçbir şey olmaz. Bir yan-
dan düzeltmeler yapõlmak isteniyor ama yapõlamõyor.
Sanõyorum düşünce şu: “Şimdi bunu kapatalım.
Sonra bunu düzeltiriz, kendi aramızda hallederiz.”
Ama yok. Kendi aramõzda hallolmuyor.
O insanlarõn mutlaka o sõkõntõlarõ, yapõlanlarõn yanlõş
olduğunu anlamalarõ lazõm. Orantõsõz güç kesinlikle
kullanõlmamalõ. Bunun kullanõmõ da içselleştirilmeme-
li. Biz şiddete karşõ bir proje oluşturduk. İnteraktif eği-
tim verilmeye başlandõ. Bu eğitim verilirken insanlar
kendilerini o kişinin yerine koyduklarõnda çok daha
kolay algõlayabiliyorlar.
Onun için eğitimin de biçimini değiştirmeli, çok sa-
yõda, ayrõ ayrõ yerlerde bu eğitimi devam ettirmeliyiz.
Ama bütün bunlarõn temelinde bilinç ve kaynak aktarõ-
mõ eksikliği yatõyor. Bizim kaynak ve bütçe sorunu-
muz var. Hem kadõna yönelik şiddetle mücadelede
hem de insan haklarõ eğitiminde çok önemli kaynak ve
bütçe aktarõmõ sağlamak gerekiyor. Birçok programda
sponsorlarõn yabancõlar olduğunu görüyoruz. Biz bun-
larõ kendimiz niçin yapamõyoruz ya da yapmõyoruz?
P
O
R
T
R
E
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Şikâyet başvurusunda
bulunan polis memurları
cezalandırılıyorlar mı?
- O konuda bilgim yok. Kimileri
bu tür başvurular yaptõklarõ için
başka yerlere tayinlerinin
çõkarõldõğõnõ söylüyorlar. Tabii bu
durumda bütün aile düzenleri
altüst oluyor. Bu polisler diyorlar
ki: “Tamam siz insan hakları
ihlallerinden söz ediyorsunuz
ama güvenlik güçlerinin insan
haklarının ihlaline karşı
elinizden bir şey gelmiyor mu?
Biz bu kadar saat fazla mesai
yaptıktan sonra da zaman
zaman hatalı davranışlar
olabiliyor.”
Ben bu savunmayõ geçerli
bulmuyorum. Ama bu insanlar da
makine değil. İnsan Haklarõ Üst
Kurulu bu konuda ne yapõyor
bilmiyorum. “İstanbul mega
kent. Çok büyük sorunlar var.
Kolluk güçleri yeterli olmadığı
için onların çalışmaları gerek”
deniyor. Olabilir. Ama insanlarõ
çalõştõrdõğõnõz takdirde karşõlõğõnõ
vermelisiniz. Aldõğõ zaman verimli
olur. Almazsa da verimli olmaz.
Bu konunun da yetkililerce ele
alõnmasõ gerektiğini düşünüyorum.
VİLDAN YİRMİBEŞOĞLU
Yükseköğrenimini İÜ Hukuk Fakültesi’nde yaptõ. Aynõ
üniversitenin Atatürk İlke ve İnkõlaplarõ Enstitüsü’nden
yüksek lisans derecesini aldõ. Beş yõl Bilgi Üniversitesi
Devrim Tarihi Araştõrma Merkezi’nde görev yaptõ. Daha
sonra 13 yõl Gaziantep’te yaşadõ. Bu süre içinde bölgede
araştõrmalar yaptõ. Kadõna yönelik şiddet ve insan
haklarõ ihlalleri konularõ üzerinde çalõştõ. Bu
çalõşmalarõnõn ürünü olan “Toprağa Düşen Sevdalar”
isimli kitabõ yayõmlandõ. Gaziantep’te Çağdaş Yaşamõ
Destekleme Derneği’nin bölge kurucu başkanlõğõnõ ve
beş yõl da başkanlõğõnõ yürüttü. Bölgedeki töre ve namus
cinayetlerini izledi. Açõlan davalarda cinayetlere kurban
giden kadõnlarõn avukatlõğõnõ üstlendi. 1998’de
İstanbul’a dönerek İstanbul Valiliği’nde geçici avukat
kadrosuyla göreve başladõ. Valiliğin Kadõn Statüsü
Birimi, Ar-Ge Kurulu Başkanlõğõ yaptõ. İnsan Haklarõ İl
Kurulu kurulduğunda üyesi oldu. Sekretaryasõnõ yürüttü.
Şimdi İstanbul Valiliği İnsan Haklarõ İl Masasõ Başkanõ.
Kolluk güçlerinin de
insan hakları var
Ü
st seviyedeki yöneticilerin Türkiye’nin insan haklarõ konusunda uluslararasõ
anlaşmalara imza atmõş bir ülke olarak bunlarõn gereklerini yerine
getirmesinin şart olduğunu bilmeleri gerekiyor. İnsan haklarõ ihlallerinin devam
etmesi halinde bu durumun Türkiye’ye geri dönüşü olacaktõr.