Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 7 ARALIK 2008 PAZAR
10 PAZAR YAZILARIdishab@cumhuriyet.com.tr
İspanya
tarihini
yargõlõyor
Avrupa ülkeleri içinde İspanya gerek
siyasi, gerek kültürel, gerekse tarihi
bakõmdan Türkiye’ye benzer süreçler
geçirmiş bir ülke. Cumhuriyet rejiminin
askeri darbelerle sekteye uğramasõndan tutun,
sancõlõ demokratikleşme sürecine, zorlu AB
üyelik tecrübesinden, farklõ etnik kimliklerin
hak ve özgürlük taleplerine kadar Türkiye ile
pek çok ortak noktasõ bulunan bir ülke. Son
günlerde, İspanyol kamuoyunda epey ses
getiren konulardan biri de, General Franco
diktatörlüğünde işlenen suçlarõn gün õşõğõna
çõkarõlmasõyla ilgili. Peki, tarihsel bellek
meselesine İspanya nasõl yaklaşõyor? Bu
tartõşmanõn kaynağõna inmek için önce kõsaca
Franco dönemini hatõrlatmamõz gerekir...
Cumhuriyetçilerin 1931’de yerel seçimleri
kazanmasõyla Kral III. Alfonso İspanya’yõ
terk eder ve 14 Nisan’da Cumhuriyet ilan
edilir. II. Cumhuriyet’in ömrü 1936’da
Franco liderliğindeki askeri darbeyle
noktalanõr. Cumhuriyetçiler ile muhafazakâr
Franco yandaşlarõ arasõndaki çatõşma kanlõ bir
İç Savaş’a dönüşür. Yaşamõnõn son yõllarõna
doğru Franco’nun diktatörlüğü daha
esnekleşse de, 1975’teki ölümüne kadar
İspanya sõkõyönetimle idare edilir.
Franco’nun ölümünden sonra bile diktatörlük
dönemindeki baskõ ve kitlesel katliamlar dile
getirilmez ve hafõzalar derin bir uykuya dalar.
Geçiş Dönemi’nde (1975–1982) çõkarõlan af
yasasõ sessizliğe tuz biber eker. Ülkede barõşõ
muhafaza etmek adõna Franco yandaşlarõnõn
yargõlanmamasõ kararõ alõnõr. Bir anlamda,
demokrasiye geçiş sürecine faşist güçlerin
müdahale etmemesi için suçlulara sus payõ
verilir. Son olarak, İspanya Ulusal
Mahkemesi’nin yargõçlarõndan Baltazar
Garzón’un geçen ekim ayõnda aldõğõ karar,
İspanyollarõn İç Savaş ve Franco iktidarõyla
hesaplaşmasõnõ yeniden gündeme taşõdõ.
Franco döneminde (1939-1975) yapõlan
katliamlarõn insanlõk suçu olduğunu ileri
süren Yargõç Garzón, savaş ve diktatörlük
döneminde öldürülen cumhuriyetçilerin
yakõnlarõ tarafõndan yapõlan başvuruyu kabul
etti. Böylece, Granada’da bulunan bazõ toplu
mezarlarõn, kimlik tespiti yapõlmak üzere
açõlmasõna yeşil õşõk yakõldõ. Toplu
mezarlardan birinde Granadalõ ünlü şair
Federico Garcia Lorca’nõn (1898-1938)
naaşõnõn da bulunmasõ ihtimali, davanõn
medyada geniş yer almasõnõ sağladõ. Ancak
çok uzun sürmeden, çatlak sesler yükselmeye
başladõ. Gelinen noktada, muhafazakâr
çevreler -başta
muhalefetteki Popüler
Parti olmak üzere-
kabuk bağlamõş
yaralarõ kanatmamak
bahanesiyle mezarlarda
kimlik tespiti yapõlmasõ
fikrine karşõ çõkarken,
sol çevreler düşünceleri
uğruna hayatõnõ
kaybeden cumhuriyetçilere saygõ borcunun
ödenmesi gerektiğini savunuyor. Özellikle de
Madrid yakõnlarõnda Franco’nun mezarõnõn
da bulunduğu “La Valle de los Caidos”
(Şehitler Vadisi) adlõ anõtõn, savaşta ölen
Franco yandaşlarõ anõsõna dikildiği göz
önünde bulundurulursa, mağdur ailelerin
isteği çok haklõ bir talep. Hele anõtõn
1940’larda muhalif mahkûmlar tarafõndan
inşa edildiği ve yapõmõ sõrasõnda yaşamõnõ
yitiren birçok mahkûmun Franco’nun
yaptõrdõğõ anõta toplu halde defnedildiği
düşünülürse… Bu tartõşmalardan etkilenmişe
benzeyen Sosyalist İşçi Partisi hükümeti
seçmenlerine “boyun borcunu” ödemek için
2007’de çõkarttõğõ Tarihsel Bellek Yasasõ’nõ
genişletme kararõ aldõ. Böylece, dini veya
sanatsal değeri olan nesneler hariç, Franco
dönemine ilişkin tüm sembollerin kamusal
alanlardan kaldõrõlmasõ; diktatörlük
mağdurlarõna ve ailelerine tazminat
bağlanmasõ onaylandõ. Ancak Garzón’un
açtõğõ soruşturma, yalnõz muhafazakâr
çevrelerin değil, meslektaşlarõnõn da tepkisini
çekti. Yaklaşõk bir ay önce, Ulusal Mahkeme
Başsavcõsõ Javier Zaragoza, Garzón’un
davayõ yürütme yetkisi olmadõğõ gerekçesiyle
mezarlarõn açõlmasõnõn engellenmesi için
Ulusal Mahkeme’ye başvurdu. Mahkeme,
Garzón’un davayõ yürütmekte yetkili olup
olmadõğõ kararlaştõrõlana dek, toplu
mezarlarõn açõlmasõnõ askõya aldõ. Bunun
üzerine, 18 Kasõm’da Garzón soruşturmayõ ve
yetkiyi yerel mahkemelere devredeceğini
duyurdu. Ulusal Mahkeme’nin durdurma
kararõnda, siyasi kaygõlarõn rol oynadõğõ
şüphesiz. Büyükbabasõ faşistler tarafõndan
öldürülen Başbakan José Luis Zapatero,
“Franco döneminin, İspanyolların
toplumsal belleğinden silinmesini”
memnuniyetle karşõlayabildiğine göre,
mahkemenin kararõ arkasõnda yatan zihniyeti
anlamak çok zor değil. Bu kriz ortamõnda,
mağdur aileler ve Tarihsel Belleği Yaşatma
Derneği dõşõnda pek kimse sesini
yükseltmedi. Garzón’un önayak olduğu bu
hareketlenme, en azõndan hafõzalarõ
canlandõrõp Franco döneminde verilen
kayõplar konusunda kamuoyu oluşturmayõ
başardõ. Toplumun her kesimi tarihle
hesaplaşmayõ henüz benimsememiş olsa da,
iktidarõn bundan sonra atacağõ her adõmõ iyi
ölçmesi gerekecek.
asliocal@gmail.com
‘Dostluk eli uzatõrdõ herkese’
Bu ev artõk Stefan Zweig’õn! Yaşamõ
boyunca Avrupa ruhunu, toplumlarõn
uzlaşmasõnõ düşlemiş olan bu ünlü
Avusturyalõya Salzburg’un geç de olsa
verdiği bir armağan! 1934’te Nazi
baskõsõna dayanamayõp ailesini, evini,
kentini terk eden Zweig’õ Salzburg aradan
tam 74 yõl geçtikten sonra algõlõyor.
Salzach Irmağõ kõyõsõna yayõlmõş tarihi
kente tepeden bakan Edmunsburg’daki üç
katlõ şõk 17. yüzyõl barok villa buram
buram Zweig kokuyor! Burasõ artõk
edebiyatla bilimin buluştuğu bir yer.
Zweig’õn yaşamõ sayõsõz arşivden bulunup
çõkarõlmõş fotoğraflarla ve belgeyle
anlatõlõyor. Kütüphane odasõnõn raflarõnõ
dünyanõn dört bir köşesinden gelmiş
yüzlerce Zweig çevirisi dolduruyor. Yazõ
masasõ ile uzun yolculuklarda yanõndan
hiç ayõrmadõğõ daktilo da bir köşede yerini
almõş. Enternasyonal Stefan Zweig
Cemiyeti Başkanõ Dr. Holl, Salzburg’daki
bu güzel yapõnõn artõk Avrupa edebiyatõ ve
sanat tarihi üzerine düzenlenecek bilimsel
toplantõlara, konuşmalara, konferanslara
ve okumalara açõk olacağõnõ söyledi.
Zweig üzerine araştõrma yapanlar da
burada her şeyi bulacak. Çeşitli ülkelerden
edebiyatçõlarõn ortak projelerine destek
vereceklerini, salonlarõnõ ve arşivlerini
onlara açacaklarõnõ da sözlerine ekledi.
Bundan doksan yõl önce kültür aracõlõğõyla
Avrupa’yõ birleştirmeyi kafasõndan
geçiren Stefan Zweig’õn
düşünü hep canlõ tutmak,
Salzburglular için artõk bir
“Avrupa projesi”. İki savaş
arasõnda bütün usta eserlerini
yarattõğõ Salzburg, onun
gözünde “Avrupa’nın kalbi”
idi. Salzach Irmağõ’nõn bir
kõyõsõnda, tepede,
Kapuzinerberg’de, ömrünün
en önemli yõllarõnõ geçirmiş olduğu
bahçeli büyük villa, öteki kõyõsõnda,
tepede, Mönchsberg’de şimdi onun adõnõ
taşõyan, günümüz insanlarõna onu
anõmsatan başka bir villa. Geride bõraktõğõ
sayõsõz eserle bizlere hep örnek olmuş ve
olmaya devam eden bir insan. Yirminci
yüzyõlõn iki dünya savaşõnõ yaşamõş bu
büyük yazarõ, kendi güçlerine inanmõş
insanlarõn dünyayõ savaşlardan
arõndõracağõ inancõnõ taşõyordu.
“Savaşlarla savaşmalıyız!” diyen Stefan
Zweig geride bõraktõğõmõz yüzyõlõn en
hümanist edebiyatçõsõ idi.
Avrupa’nõn çeşitli kentlerinden Stefan
Zweig Center’in açõlõşõna gelmiş insanlar,
ünlü yazarõ andõ. Konuşmacõlar
yirminci yüzyõlõn bu namuslu,
insancõl ve iyi yürekli aydõn
yazarõnõ anlattõ: “Kültürlerin
birleştiği bir Avrupa...
Hümanizm, güzel sanatlar,
edebiyat, bir araya gelen
sanatçılar, müzisyenler,
edebiyatçılar... Avrupa
insanlarını kültür aracılığıyla
birleştiren, güçlendiren insanlar...”
Stefan Zweig’õn düşleriydi. Avrupalõ
Zweig bir Avusturyalõ idi. O, Avrupalõ bir
modern dünya vatandaşõydõ. Politikacõlara
karşõ eserleriyle düşün savaşõ vermiş,
kitaplarõ yakõlmõş gerçek bir aydõndõ!
Kültür aracõlõğõ ile daha iyi bir dünyayõ
yaratacağõna inanmõş tam bir düşünürdü.
İnsancõldõ, savaş karşõtõydõ.
Her şeye bu açõdan bakardõ. İnsan ve yazar
olarak özgürlüğüne düşkündü. Bu uğurda
savaşõm verdi ömrü boyunca.
Zweig lirik anlatõmõ ve yalõn diliyle okuru
kendine bağlar. Yaşamöyküsü olarak
kabul edilen “Dünün Dünyası” (Türkçesi:
Burhan Arpad) eserinin
son satõrlarõ, geride kalanlar ve yarõnlarõ
yaşayacaklar için umut õşõğõdõr: “Her
gölge sonunda yine de ışığın çocuğudur.
Ancak aydınlıkla karanlığı, savaşla
barışı, yükselişle alçalışı yakından
tanımış olan kişi, hayatı gerçekten
yaşamış sayılır.”
Piyanoda Chopin müziği, Barcarolle...
Duvarlar bembeyaz, yüksek mi yüksek.
Piyanonun tuşlarõna dokunan parmaklar
ince, narin. İnsan ruhunu dolduran
Chopin melodileri... Konuşmacõ sözlerini
bitiriyor: “İnsancıldı, dostluk eli
uzatırdı herkese, karşılık beklemeden.
Gösterişi sevmezdi, insanları sevmek
yaşam koşuluydu Stefan Zweig için...
Toplumları birbirine yaklaştırmak bir
misyondu onun gözünde...”
www.ahmet-arpad.de
Brüksel’in
felsefesi ve
felsefeci mimarõ
Brüksel’i gezenler kentin
atmosferinde Türk
kökenli bir mimarõn önemli
izleri olduğunu fark
etmeyebilirler. Defalarca
alõşveriş yaptõğõ alõşveriş
merkezinin restorasyonunda
bir Türk’ün yer aldõğõnõ
nereden bilsinler ki!
Kaldõklarõ otelin, para
çektikleri bankanõn, her gün
önünden geçtikleri Avrupa
Birliği (AB) binasõnõn ya da
kanalõnõn kõyõsõnda
dolaştõklarõ mahallenin
mimarõnõn bir Türk
olabileceği akõllarõndan bile
geçmez. Brüksel’de toplam
4 milyon metrekarelik bir
alan üzerinde inşaat yapmõş
olan Şefik Birkiye,
Belçika’da toplam 5,
dünyada 10 ayrõ ülkede 8
milyon metrekarelik bir
alana imza atmõş durumda.
Yerel çağdaş mimariyi
savunan ve çalõşmalarõnda
da uygulayan, insan ve çevre
odaklõ mimarinin evrensel
temsilcisi Birkiye, yaptõğõ
binalarõn kent dokusuna ve
çevreye uyumuna önem
veriyor. “Her kentin bir
felsefesi var, bir atmosferi
var. Brüksel’de bina inşa
ettiğimiz zaman, tuğla,
tuğla çizgileri, renkleri,
kornişler önemlidir.
Çatılar 30-40
derece olacaktır,
daha fazla ya da
az değil” derken
kentlerin de
aslõnda
karakterleri
olduğunu
vurguluyor.
Felsefeye yoğun
bir ilgi duyan Şefik
Birkiye’nin mimarlõk
anlayõşõ felsefeden
etkilenmiş: “Özellikle ortak
yaşamı anlatan
varoluşçuluk, tek bir
gerçeğin üzerinden değil
ortak mahal, ortak yaşam
üzerinden hareket ettiği
için benim şehircilik
kavramımda da etkili
olmuştur. Farklı
kültürlerin, farklı
fikirlerin ortak yaşam
alanlarında buluşmaları
toplumdaki bütün
bireylere özgürlük ve
yaratıcılık getirmektedir”
diye düşünüyor.
Mimariyi, müziğe ve
orkestraya benzeten Birkiye,
mimarlõk eğitimini babasõnõn
görevi nedeniyle geldiği
Brüksel’de tamamladõ. 1979
yõlõnda kurduğu Atelier
D’Art Urbain ile önemli
projelere imza attõ. AB için
çok sayõda binanõn yanõ sõra
oteller, alõşveriş merkezleri,
büyük banka binalarõ ve
kentsel dönüşüm projeleri
geliştiren Birkiye, projelerini
kendi finanse edebilmek için
gayrimenkul yatõrõm
alanõnda uzman bir kadroyla
proje geliştirme ve
finansmanõ şirketi Vizzion
Europe’u kurdu.
Türkiye’deki yatõrõmlarõnõ
ise 2005 yõlõnda kurduğu
AAU Mimarlõk yürütüyor.
Birkiye, Türkiye’de özellikle
Haydarpaşa Limanõ için
sunduğu projeyle gündeme
geldi, hatta topa tutuldu.
Mimari açõdan bir şehrin
kültüründen ve geçmişinden
etkilenmiş ve hiç kopmadan
yeni bir yorum
getirebilmenin ilk örneği
olmasõ nedeniyle ilk
çalõşmalarõndan biri olan
İstanbul’daki Klassis Otel’in
Birkiye’nin gönlündeki yeri
ayrõ. Çevrenin dokusuna,
tarihi yapõsõna uygun
mimarlõk yaklaşõmõ ile
tüketimin baş tacõ edildiği,
insanõn tükettiği sürece
değer kazandõğõ günümüzde,
modasõ geçmeyen yapõtlarla
dünya çapõnda başarõ elde
etmiş ve mimarlõğõn Oscar’õ
sayõlan 3 ayrõ da ödül almõş
bir mimar Birkiye.
“Biz ekolojik, çevresel
yaklaşımda uzun yıllar
dayanan stillerden
yanayız. Fakat moda
mimari akımlar 30 senede
bir çöpe gidiyorlar. Bir
tüketim mimarisi oluşuyor.
Hiç modası geçmeyecek,
şehrin bir
parçası olacak
projeleri
savunuyoruz”
diyen Birkiye,
ekoloji üzerine
yõlda 6-7
konferans
veriyor. Kanal
kõyõsõndaki terk
edilmiş virane Brüksel’e
“kanal mimarisinden
esinlenerek, eski binaları
konuta çevirip bir mahalle
yaratarak” tekrardan can
veren projede de adõna
rastlanan Birkiye “Kentte
yaşa, yuvanda hisset”
sloganõnda özetliyor
hünerini.
Belçika’da aylõk olarak
Türkçe yayõmlanan Binfikir
gazetesinde felsefi yazõlar
yazmaya başlayan
Birkiye’nin ilk yazõsõ,
kentlerin çirkin yapõlarla
dolmasõ konusunda insanlõğõ
isyana çağõrõr türden bir
çõğlõk sanki: “Hep birlikte
müthiş bir enerjiyle ve
toplum olarak günlük
hayat kalitemizin giderek
bozulmasının önüne
geçebildiğimiz zaman,
atalarımızın dediği gibi
sadece kapımızın önünü
temizlemiş olmakla
kalmayacağız, aynı
zamanda yıllardan beri
bizlere ‘tüketici’ takma
adını takan ilkel, vahşi
kapitalizmin politikalarına
da bir tekme atmış
olacağız.”
erdincutku@binfikir.be
Radikalİslamdindüşmanlõğõnõkörüklüyor
Kõz kardeşi ziyaretine gelip
gittikten sonra, aynõ işyerinde
çalõşan kadõn arkadaşõ, Kenan’a
sordu: “Kız kardeşin neden
türban takmıyor?” Ardõndan
ikinci sorusu geldi: “Kız kardeşin,
Müslüman kadınlar erkeklerin
elini sıkmazlar, kuralını neden
yerine getirmedi?” Vardõğõ sonuç
ise daha çarpõcõydõ:
“Müslümanlığın kurallarını
yerine getirmediğinize göre,
yoksa siz Müslüman değil
misiniz?”
Amerikan 11 Eylül’ünden sonra,
İsveç’teki insanlarõn kafalarõnda
Müslümanlarla ilgili yeni değer
yargõlarõ oluşmaya başladõ.
Müslüman erkeğine “potansiyel
terörist”, kadõnlarõna ise
“erkeklerin elini sıkmayan,
türbanlı, çarşaflı yaratıklar”
gözüyle bakanlarõn sayõsõ
çoğalõyor. Kenan’õn iş arkadaşõ
Karina’nõn aslõnda Hõristiyanlõkla
da fazla bir bağõ yok. Özel
sohbetlerinde, Budizme ilgi
duyduğunu söylüyor. Amerika’daki
11 Eylül olayõndan sonra
Müslümanlarla ilgili olumsuz
izlenimler edinmeye başlamõş.
Dünyada her geçen gün artan İslami
terör ve türbanõn İslamõn bir
simgesi olduğu söylemleri
Karina’nõn bu kanõsõnõ
güçlendirmiş. ABD Başkanõ
George Bush’un, “Yeni bir Haçlı
Seferini başlattığını”
söylemesinden sonra, İskandinav
ülkelerinde de derin bir Müslüman
karşõtlõğõ kampanyasõ başlatõldõ. Bu
kampanyanõn en büyük malzemesi
ise türbandõ... Birkaç yõldõr, İsveç
ve Danimarka televizyonlarõnda
insanda, “eşzamanlı” olduklarõ
izlenimini uyandõran türban
programlarõ yayõmlanõyor.
Programlarõn ana figürü ise türbanlõ
genç kõzlar... Program sunucusu
olarak sahneye çõkarõlan genç
kõzlar, olur olmaz yerde İslami
“helal-haram” sözcüklerini
dillendirerek, programa katõlan
erkeklerin ellerini havada bõrakarak
adeta, “Al, işte Müslümanlık bu!”
dedirtiyorlar. Hz. Muhammed
karikatürleriyle başlatõlan gerilim
daha
belleklerden
silinmeden,
Müslüman
karşõtlõğõ şimdi
de türban
üzerinden
sürdürülüyor.
Ne amaca
hizmet ettikleri
anlaşõlamayan türbanlõ kõzlar,
program sunmakla yetinmiyor,
gazete ve televizyonlara,
“Seçimlerde aday da olacağız,
türbanı meclise de sokacağız”
yollu demeçler vererek adeta
kõşkõrtõcõ bir rol üstleniyorlar.
“Bunlar radikal İslamcı” diyen
kadõn örgütleri ayağa kalkõyor.
Protesto telefonlarõ nedeniyle,
programõ yayõmlayan televizyon
kanallarõnõn telefonlarõ kilitleniyor.
Malmö’de yõllar önce, İsveç’in en
büyük camisinin yapõmõna izin
verilmişti. Tepkiler de daha o
zamandan başladõ. Gece, caminin
camlarõnõ kõrarak içeriye domuz
yavrusu attõlar. Birkaç yõl önce de,
bir sabotajla tamamen yaktõlar.
Yerine minareli daha büyük bir
cami inşa edildi. Önümüzdeki yõl
da, Ahmedi tarikatõna bağlõ
Pakistanlõlara ait ikinci büyük
caminin temeli atõlacak.
Müslümanlar giderek
radikalleşirken, onlara tepki
duyanlarõn sayõsõ da hõzla artõyor...
Sosyal demokratlarõn yönetimindeki
Malmö Belediyesi’nin otobüs
sürücüleri kadrosuna son günlerde
türbanlõ kadõnlar da eklendi.
Türbanlõ sürücüler, şehri otobüsle
dolaşõrken bol bol destek ve tepki
topluyorlar. İsveç’teki
Müslümanlarõn büyük çoğunluğu
Malmö şehrinde yaşõyor. Belediye
yönetimi, geçen seçimlerde de
listelerinde türbanlõlara yer vererek
türbanõn ve çarşafõn meyvelerini
toplamaya çalõşmõştõ. Türbanlõ
otobüs sürücülerini görücüye
çõkararak önümüzdeki seçimlerde
oylarõnõ birkaç puan daha arttõrmayõ
amaçlõyorlar, hepsi bu. Fazla saf
olmaya gerek yok...
Danimarka ve İsveç’te bunlar
olurken diğer İskandinav ülkesi
Norveç de türbana karşõ ilgisiz
kalmadõ. Norveç’in ünlü bir et ve
yumurta üretim firmasõ,
işyerlerinde türbana yeni bir
standart getirdi. Firma, tõpkõ kâğõt
mendiller gibi bir kez kullanõldõktan
sonra atõlan yeni bir türban modeli
geliştirdi. Müslüman kadõnlar,
çalõşõrken, artõk bu tek kullanõmlõk
türbanlarõ takacaklar. Proje, Norveç
İslam Konseyi’nden de onay aldõ...
alinergis@yahoo.se
MADRİD
ASLI ÖCAL
SALZBURG
AHMET ARPAD
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
BRÜKSEL
ERDİNÇ UTKU
Bebeklere ilk
merhaba Kitty’den
Tayvan’daki Hau Şeng Doğumevi’nde
gözünü açan bebekler karşılarında
anne babaları ve tıp uzmanlarının yanı
sıra çizgi film kahramanı Kitty’yi görüyor.
Hastane yönetimi, duvarları pembeye
boyanan, battaniyelerden çalışanların
giysilerine kadar her yanda Japon kedinin
resimleri bulunan doğumevinde
ebeveynlerin stresini azaltmayı
amaçladıklarını açıkladı. (REUTERS)