24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
T ürkiye Cumhuri- yeti için en büyük iki tehlike, bölücü- lük ve gericiliktir. Her iki tehlike de dõşarõdan destek görmektedir. Cumhuriye- timizin kuruluşundan bu yana hep var olan bu iki tehlike, ABD ve AB tara- fõndan desteklenmekte, kullanõlmaktadõr. Demok- rasi, insan haklarõ, özgür- lükler görüntüsü altõnda yürütülen, desteklenen ge- ricilik ve bölücülük, ülke- mizin yönetiminde bulunan kadrolarõn aymazlõğõ ne- deniyle büyümüş ve gele- ceğimiz için sorun oluş- turmuştur. Ne acõ ki, bugün gerici- lik iktidar olmuş, bölücü- lük, bu iktidarõn aymaz ve kendi çõkarlarõ doğrultu- sundaki teslimiyetçi poli- tikalarõ sonucunda yol al- mõştõr. Dõş güçlerin maşa- sõ olan yerli işbirlikçiler, iş- birlikçi basõn, bu söylem- lerle, kendi ülkelerine ha- yõnlõk eder duruma gel- mişlerdir. Hangi ülkede, o ülkeyi bölmek, parçalamak iste- yen terör örgütleri, bir bö- lüm basõn tarafõndan, insan haklarõ, özgürlükler deni- lerek hoş görülebilir. İs- panya terörle uğraşõrken, İspanyol basõnõ, terörü se- vimli ve haklõ gösteren ta- võr almõş mõdõr? Aynõ bi- çimde, İngiltere’de hangi basõn, terör savaşõnda, te- rörü haklõ gösteren, devle- ti kõnayan tavõr takõnmõştõr? TSK’yi terör ile savaşta eleştiren, terör odaklarõnõ haklõ gösteren basõn or- ganlarõ, kime hizmet et- tiklerinin nasõl ayõrdõnda olamazlar? Bunun adõ, na- sõl demokrasi, insan hak- larõ, özgürlükler olabilir? DTP adõ ile parlamentoya giren, terör örgütü uzantõ- larõna ne demeli. Çocukla- rõ öne sürerek ülkenin her yerinde yasadõşõ eylemler yapmak, araçlarõ yakmak, kamu malõna zarar ver- mek, korumasõz insanlara zarar vermek demokratik tepki sayõlabilir mi? Bunun adõ, her çağda, her ülkede vatan hayõnlõğõdõr. Bizim ülkemizde de öyledir. Bu tür eylemler kimseye bir yarar getirmez. Tersine, ülke halkõna, en çok da haklarõnõ savunduklarõnõ söyledikleri kesimlere za- rar verir. Ayrõlõkçõ terör, en çok, teslimiyetçi yönetimler dö- neminde azgõnlõk göster- miştir. Alõnmasõ gereken önlemleri zamanõnda al- mazsanõz, göstermeniz ge- reken tepkileri zamanõnda göstermezseniz, eylemleri durdurmakta güçlük çe- kersiniz. Kürtlere ayrımcılık Cumhurbaşkanõ Gül, Al- manya’da bir dergiye, “Türkiye’de yaşayan Kürt kökenli vatandaş- ların geçmişte ayrımcılı- ğa uğradığını” söylüyor . Ne olmuştur da, geçmişte Kürtlere ayrõmcõlõk uy- gulanmõştõr? Cumhurbaş- kanõ böyle söylerse, DTP adlõ partinin başkanõ da hiç sõkõlmadan, hiç utan- madan Kürtlere soykõrõm yapõldõğõnõ söylemek ce- saretini bulacaktõr. Şimdi de, yerel seçim çalõşmala- rõ diyerek, il il dolaşõp Kürt kökenli vatandaşlarõmõzõ, sözde barõş, kardeşlik, de- mokrasi adõ altõnda ayak- lanmaya çağõrõyorlar. Türk ulusu, Kurtuluş Sa- vaşõ’nõ verirken siz “Kürt Teali Cemiyeti” adõyla, dõş destekli dernekler ku- racaksõnõz, Sevr ile, uy- durma bir Kürdistan’a destek vereceksiniz, Cum- huriyet kurulurken, ulu- sunuzu ve devletinizi ar- kadan hançerleyerek Der- sim, Koçgiri, Sason, Şeyh Sait ayaklanmalarõnõ çõ- karacaksõnõz, sonra da, hiç sõkõlmadan, utanmadan, soykõrõmdan söz edeceksi- niz. İngiliz kõşkõrtmalõ ve kaynaklõ Şeyh Sait ayak- lanmasõyla Musul petrol- lerini yitirmiştik. Geçen günlerde, AB çatõsõ altõn- da bir toplantõya, Türki- ye’den Tunceli Belediye Başkanı, bazõ DTP mil- letvekilleri katõldõlar. Yüz- leri hiç kõzarmadan, Der- sim’de bir soykõrõm ger- çekleştirildiğini dile getir- diler. Ve biz, bu AB’ye gir- meye çalõşõyoruz. Hangi ülkede, ayaklananlara gül verilir. AKP hukuk tanımıyor AKP yönetimi hukuk ta- nõmõyor. Ulusal istenç (mil- li irade) diyerek, aldõğõ oyu hukukun üstünde görüyor. En yüksek yargõ organõ olan Anayasa Mahkemesi kararlarõnõ tanõmadõğõnõ açõkça söylüyor. Anayasa Mahkemesi’ne ve bu mah- kemenin kararlarõna karşõ savaş açõyor. Bu mahke- meyi kapatmaktan söz edi- yor. Buna kimsenin gücü yetmez. Şimdi de “Çağdaş bir anayasa yapacağız” aldatmacasõ ile Cumhu- riyetimizin temel ilkeleri- nin, anayasanõn değiştiri- lemez maddelerinin değiş- tirilmesi tezgâhlanõyor. Ne acõ ki, buna, AKP’ye ya- kõnlõğõyla bilinen Anayasa Mahkemesi Başkanı ön- ayak olmaya çalõşõyor. AKP yönetiminin, Cum- hurbaşkanõ’nõn, Başba- kan’õn, Anayasa Mahke- mesi ile çatõşmasõnõn bir tek nedeni var: Onlarõn de- yimi ile “türban”, gerçek adõ ile “sıkmabaş”. Ana- yasa Mahkemesi kararlarõ ile, sõkmabaşa yol veril- mediği için, AKP bu mah- kemeye saldõrõyor. AKP’ye akõl hocalõğõ yapan, yol gösteren bazõ sözde bilim adamlarõ da, “Yasaları- mızda sıkmabaşı yasak- layan bir hüküm yok” diyorlar. Anayasa Mahke- mesi kararlarõ, Danõştay kararlarõ, AİHM kararlarõ yasa hükmündedir. Başbakan, “Cumhurun kucaklayacağı Cumhu- riyet” diyerek bir İslam cumhuriyeti özlemini dile getiriyor. Bölücüler, “De- mokratik Cumhuriyet” diyerek üniter yapõyõ yõkma girişimlerini dile getiri- yorlar. Ülkemizde bölücüler ve gericiler, aydõnlanmanõn, daha ileriye gitmesini hep engellemişlerdir. Türki- ye’nin içerisinde bulundu- ğu sorunlarõn sorumlularõ onlardõr. Ancak, ne gerici- ler ve ne de bölücüler, hiç- bir zaman amaçlarõna ula- şamayacaklardõr. Buna güçleri yetmez!.. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Sayı ve Saygı HARİKA bir dil şu Türkçe. İyi kullanılır, sözcük- lerden kalkıp kavramlara geçerek iyi düşünülür ve aynı titizlikle yeni sözcükler üretilirse, tabii. “Sayı” sözcüğü ile “saygı” kavramı arasındaki ilişki- nin derinliğini hiç düşündünüz mü? Sayarken, saydığınız nesnenin varlığını, somutluğunu kabul edi- yorsunuz ve öyle olduğu içindir ki, “bir.. iki...” di- ye sayabiliyorsunuz. Saymak budur. Saygı kavramı buradan gelir. Nüfus ve seçmen sayısı açısından da böyle ol- malı. Bu konuların rakamları vatandaşlara ve seç- menlere verilen değeri ve gösterilen saygıyı da ifa- de eder. Peki, rakamlara ulaşırken gereken titizlik ve özen gösterilmiş midir? Vatandaşlar evlere hapsedilip “sayıldığı” zaman bile, varılan sonuçlar hep tartışmalı kalmıştır; falanca köye hiç gidilmediği, filanca sokağa hiç uğranma- dığı durumlar olmadı mı? Oysa, her defasında san- ki çok büyük dikkat gösterilmiş gibi, son rakam ha- nelerine kadar ayrıntılı rakamlar dökülür ortalığa. Hiç değilse rakamları yuvarlamak ve onlar, yüz- ler, binler haneli rakamlarla açıklama yapmak ger- çeğe ters düşmek olacakmışçasına. Şimdi yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla yine ra- kamlarla uğraşmaktayız. Altı milyonluk bir fark. Üstelik, daha önce üç-dört yıl aralarla düzenlenen seçmen listeleri arasındaki fark üç milyonu pek geç- memiş. Ne oldu ki? Büyük bir göç mü geldi Türkiye’ye? Fark küçük olsa, “Zaten her dönemde ufak tefek eksikler fazlalar olabiliyor; önemli değil” diyerek ge- çebilirdiniz. Merak edince öğreniyorsunuz ki, meğer seçmen kayıt kurallarında bu kez değişik- lik yapılmış, değişen yasaya göre, İçişleri Bakan- lığı ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun ortaklaşa bulgularıyla düzenleniyormuş seçmen kütükleri. De- mek ki, nüfus kayıtları ve vatandaşlık kimlik nu- maraları da kullanılarak tekrar yazılmalar önlenmeye çalışılmış olmalı. O halde? Ya bu rakam doğru, o zaman daha ön- ce yapılan halkoylaması ve genel seçim sonuçla- rı sakat; ya da bu rakam yanlış, o zaman da 29 Mart yerel seçimleri sakat çıkıp tartışmalı kalacak. Konu, ciddidir ve mevcut ciddiyetsizliklere bir ye- nisi daha eklenmek üzeredir. Böyle devlet olur mu? Peki, Anayasa’ya göre, “seçimlerin genel yönetim ve denetiminden sorumlu” olması gereken Yüksek Seçim Kurulu ne güne duruyor? Yoksa, o da “Sorumluluğumuz seçimlerin başlangıcıyla başlar” diye söz konusu maddeyi dar yorumlaya- rak daha önceki hatalarına bir yenisini katmak üze- re midir? En azından, seçmen kütüklerinin askı sü- resini uzattırmak, hatta bütün sorumluluğu üstle- nerek kütükler doğru düzenleninceye kadar seçim tarihinin ertelenmesini istemek gibi bir çıkış da mı yapamaz böyle bir kurul? mumtazsoysal@gmail.com PENCERE CHP’yi Bari Ben Savunayım... İlginç mi ilginç günler yaşıyoruz... Sanki bellekler silinmiş.. Tarih sıfırlanmış.. Sap derken ne diyoruz?.. Saman mı?.. Sapan mı?.. Bunama değil; ama, son dönemlerin meşhur hastalığı alzheimere yakalanmış gibiyiz... Hele CHP’deki gereksiz karmaşa ve tartışma- lara baktıkça insan ne diyeceğini bilemiyor... Meğer bu CHP ne de kötü bir partiymiş canım... Bari Cumhuriyet Halk Partisi’ni ben savunayım... Diyorlar ki: - CHP tek parti döneminin iktidarıydı... Evet, öyleydi... 1923’te kuruldu... Tüzüğüne göre devrim (inkılap) partisiydi... Atatürk, devrimlerini CHP ile gerçekleştirdi... Partinin ikinci kurultayında Gazi ‘Büyük Nutuk’u okudu... CHP programında altı ilke, altı ok vardır... Peki, bu CHP tek parti döneminde neler yap- tı?.. Bugün AB’ye girmek isteyen Türkiye’nin ve çok hızlı AB yandaşlarının şu basit gerçeği bilmesin- de saymakla bitmez yararlar bulunuyor: CHP’nin tek parti döneminde yaptıkları olma- sa, AB’ye değil girmek, adını bile ağza almak ola- naksızlaşırdı... Nasıl?.. Türk Medeni Kanunu (Yurttaşlık Yasası) 1926’da CHP iktidarınca benimsendi... Ne demek bu?.. Medeni haklarda Avrupa hukukunu benimse- mek demek... Sonra?.. Kadınlara seçim hakkını Fransa’dan önce Tür- kiye’de benimseyen, CHP’nin tek parti iktidarı- dır... Soru: Acaba Atatürk’ün tek partili CHP iktidarı olmasa, kadınlara medeni ve siyasal hakları tanınır mıy- dı?.. Yanıt: Bugünkü İslamcı iktidarın dinci erkek ege- menliğine dönük haline bakarsanız, bu soruya olumlu yaklaşım çok zor... Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’na katıldı... Birinci Dünya Savaşı’nda 10, İkinci Dünya Savaşı’nda 40 milyon insan öldü... İkinci Dünya Savaşı’na uzak durup barışı sa- vunarak dünyaya örnek olan Türkiye’nin iktida- rında hangi parti vardı?.. CHP... Peki, tek parti iktidarından çok partili demok- rasiye Türkiye hangi parti döneminde geçti?.. 27 yıllık iktidarından sonra hükümeti barış içinde Demokrat Parti’ye devreden parti kim?.. CHP... CHP’nin günahları yok mu?.. Ohooo... Ama, bugün Türkiye AB’nin kapısında üyelik bekleyebiliyorsa, CHP iktidarının ‘medeni’ ve ‘si- yasal’ yapıda çağdaş hukuku benimsemesiyle ül- kemiz bu olanağa kavuşmuştur... CHP iktidarında üstü başı partal bir köylünün Kızılay ya da Ulus Meydanı’ndan kovulması öy- küsüne gelince, pes demek gerekir... Çünkü bu memlekette işçi-köylü iktidarını kur- mak isteyen aydınların ve partilerin tepelenme- si, çok partili rejimde, CHP’den sonra gelen ik- tidarların marifetidir... 3 Aralõk dünya engelliler günü olarak kabul edilmiştir ve tüm dünya ül- kelerinde bugün engellilerin sorun- larõnõ gündeme getirmek tartõşmak ve çözümler aramak üzere toplan- tõlar düzenlenmektedir. Önceleri sakatlar di- ye anõlan daha sonra özürlüler diye adlandõ- rõlan, son yõllarda engelliler olarak söz edil- mesi tercih edilen bu çok kalabalõk gruba il- gi II. Dünya Savaşõ’ndan arta kalan milyon- larca sakat kişiler ve çocuk felci geçirip kaslarõ zayõf düşerek hayatta kalan yüz bin- lerce insanlarõn varlõğõnõn algõlanmasõ ile başlamõştõr. Bu ilgi rehabilitasyon olarak anõlan bir kavramõn doğmasõna yol açtõ. Rehabilitasyon, sağlõğõnõ şu ya da bu de- recede yani kõsmen yitirmiş insanlarõn geri ka- lan güçleri ile mümkün olan en iyi yaşam ko- şullarõna kavuşturmayõ amaçlõyor. Rehabili- tasyon kavramõ yõllar içinde topluma enteg- rasyon yaşam kalitesini yükseltmek, üretime katõlmak, ulaşõlabilirlik (accesability) sosyal engelli gibi yeni kavramlarla desteklendi. Bu- gün özellikle gelişmiş ülkeler engelli insan- lara onurlu bir yaşam sağlamak için çok et- kin organizasyonlar gerçekleştiriyorlar. Be- ni bu ülkelerde gördüklerim ve izlediklerim arasõnda en çok etkileyen şey yukarõda andõ- ğõm sosyal engelli kavramõ oldu. Bu yazõda onu işlemek istiyorum. Sosyal engelli, benim yõllar önce ilk kez Da- nimarka’da karşõlaştõğõm, öğrendiğim ve gelişme halindeki bir ülkede yaşayan bir insan olarak yü- rekten benimsediğim bir kavram oldu. Dani- marka’da 40 yõl kadar önce rehabilitasyon kur- su yaparken dünyanõn dört bir tarafõndan gelmiş olan biz kursiyerleri bir güzel binaya götürdü- ler. İçeri girdiğimizde 30 kadar sevimli çocuğun yardõmcõlar eşliğinde kahvaltõ ettiğini gördük. Ortada engelli filan yoktu. Bizim şaşkõnlõğõ- mõzõ görerek hemen açõkladõlar; burasõ evlen- memiş annelerin barõndõğõ bir yerdi. Anneler işe gitmişlerdi. Çocuklar bakõm altõnda idiler. En- gellilerle ilgilenen rehabilitasyon organizas- yonlarõ bu anneleri korumaya alõyor, onlara iş buluyor ve çocuklarõna sahip çõkõyordu. Bu genç kõzlar evlenmeden anne olduklarõ için aileleri ve toplumla bir sürtüşme içine giriyor ve toplum- da zor durumda kalõyorlardõ. Yani onlar, sosyal engelli idiler ve diğer engelliler gibi korunma- yõ, desteklenmeyi hak ediyorlardõ. Zenginin engellisi de farklı Evet, ben çok yineliyorum, yazõk ki pek dik- kati çekmiyor ama bakõnõz -WHO- Dünya Sağlõk Örgütü’nün engelli tanõmõnda “fiziksel, ruhsal, zihinsel nedenlerin yanı sıra sosyal ne- denler” de yer alõyor. Yukarõda belirttiğim gi- bi bizim bu anlayõşõ, bu yaklaşõmõ yürekten be- nimsememiz gerekir. Düşünmeliyiz ki memle- ketimizde ne çok ne kadar çok sosyal engelli var. Ne var ki böyle zengin gelişmiş bir ülkeden ör- nekler alarak bu servisleri ekonomik sosyal ve kültürel açõlardan çok farklõ ve yazõk ki çok yok- sunluklar içinde bulunan yurdumuza aktarmak olasõ değildi. Kurs sonunda yazdõğõm raporda bunu belirtmiştim. Danimarka zengin bir ülke onlarõn engellileri de bizden çok farklõ konum- da bulunuyorlar. Ama bizim kendi koşullarõ- mõzda mutlaka bir çözüm aramalõ ve bulmalõ- yõz. Bizim töre cinayetlerine kurban giden ne ka- dar çok genç kõzõmõz var. Dõşlanan, horlanan, yalnõzlõğa terk edilen, baskõ altõnda tutulan, tüm özgürlükleri elinden alõnan, eziyet edilen, dayak yiyen, ahõra kilitlenen, aç bõrakõlan, kuma gidip perişan olan, dul kalõp namus bekçileri tarafõn- dan saldõrõya uğrayan kadõnlar, yoksulluk için- de kõvranan, varlõğõ ile övündüğümüz insan hak- larõnõn, kadõn haklarõ ve eşitliğinin, demokrasinin hiç ulaşamadõğõ milyonlar, seçimlerde, rama- zanlarda sadaka dağõtõlan eğitim yoksulu yõ- ğõnlar. Bunlarõn hepsini sosyal engelli saymak doğru değil midir? Çaresizlik içindeki kadõnlarõmõz için kadõn sõğõnma evleri var ama ne kadar yetersiz. Ka- dõnlarõn en çok eziyet çektiği Doğu ve Gü- neydoğu Anadolu’da ise hiç destek yok. En- gellilerin Türkiye’de 8.5 milyon olduğu ifa- de ediliyor. Bu doğru değil, sosyal engelli an- layõşõnõ reddetmezsek, çok daha fazladõr. 14-15 yaşõnda evlendirilen genç kõzlarõmõzõ erkek egemen toplumumuzdaki aile yapõsõnõ ve orada bu genç kõzlarõn yaşam koşullarõnõ düşünün. Yalnõz ruh hastalarõnõ değil sosyal, ekonomik, kültürel, geleneksel, töresel ne- denlerle ruh sağlõğõ, ruh dengesi bozulmuş mil- yonlarõ düşününüz. O zaman engelli sayõsõnõn nüfusumuzun oldukça yüksek bir yüzdesine ulaş- tõğõnõ kabul edeceksiniz. Sosyal engelli kavra- mõ mutlaka gündeme gelmelidir ve çözüme ka- dar orada durmalõdõr. Bu, bence gerçekçi bir yak- laşõmdõr. Girmeye çalõştõğõmõz AB Türkiye’ye karşõ samimi davranõşlar içinde olsaydõ azõnlõk haklarõ, işkence iddialarõ, ifade ve düşünce öz- gürlüğü, 301’inci madde, orduyu etkisizleştir- me çabalarõndan çok daha önce, süregelen feo- dalite düzeni, ekonomik eşitsizlik, yoksulluk, eği- tim yoksunluğu ve sağlõk haklarõ ile ilgilenme- li idi. Lütfen, engelli tanõmõna dikkat edelim. Sos- yal engelliler, fiziksel engellilerden çok daha faz- ladõr bu ülkede. Bu gerçeği iyi algõlayalõm. On- larõ engelliler kapsamõna alalõm. Bu sosyal devletin bir görevidir ve sorumluluğudur. Bu gö- rev vazgeçilmez bir zorunluluktur. Dünya Engelliler Gününde Sosyal Engelliler Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR Sosyal engelliler, fiziksel engellilerden çok daha fazladõr bu ülkede. Bu gerçeği iyi algõlayalõm. Onlarõ engelliler kapsamõna alalõm. Bu sosyal devletin bir görevidir ve sorumluluğudur. Bunlarõ da Aşarõz... Erol ERTUĞRUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle