Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T
ürkiye Cumhuri-
yeti için en büyük
iki tehlike, bölücü-
lük ve gericiliktir. Her iki
tehlike de dõşarõdan destek
görmektedir. Cumhuriye-
timizin kuruluşundan bu
yana hep var olan bu iki
tehlike, ABD ve AB tara-
fõndan desteklenmekte,
kullanõlmaktadõr. Demok-
rasi, insan haklarõ, özgür-
lükler görüntüsü altõnda
yürütülen, desteklenen ge-
ricilik ve bölücülük, ülke-
mizin yönetiminde bulunan
kadrolarõn aymazlõğõ ne-
deniyle büyümüş ve gele-
ceğimiz için sorun oluş-
turmuştur.
Ne acõ ki, bugün gerici-
lik iktidar olmuş, bölücü-
lük, bu iktidarõn aymaz ve
kendi çõkarlarõ doğrultu-
sundaki teslimiyetçi poli-
tikalarõ sonucunda yol al-
mõştõr. Dõş güçlerin maşa-
sõ olan yerli işbirlikçiler, iş-
birlikçi basõn, bu söylem-
lerle, kendi ülkelerine ha-
yõnlõk eder duruma gel-
mişlerdir.
Hangi ülkede, o ülkeyi
bölmek, parçalamak iste-
yen terör örgütleri, bir bö-
lüm basõn tarafõndan, insan
haklarõ, özgürlükler deni-
lerek hoş görülebilir. İs-
panya terörle uğraşõrken,
İspanyol basõnõ, terörü se-
vimli ve haklõ gösteren ta-
võr almõş mõdõr? Aynõ bi-
çimde, İngiltere’de hangi
basõn, terör savaşõnda, te-
rörü haklõ gösteren, devle-
ti kõnayan tavõr takõnmõştõr?
TSK’yi terör ile savaşta
eleştiren, terör odaklarõnõ
haklõ gösteren basõn or-
ganlarõ, kime hizmet et-
tiklerinin nasõl ayõrdõnda
olamazlar? Bunun adõ, na-
sõl demokrasi, insan hak-
larõ, özgürlükler olabilir?
DTP adõ ile parlamentoya
giren, terör örgütü uzantõ-
larõna ne demeli. Çocukla-
rõ öne sürerek ülkenin her
yerinde yasadõşõ eylemler
yapmak, araçlarõ yakmak,
kamu malõna zarar ver-
mek, korumasõz insanlara
zarar vermek demokratik
tepki sayõlabilir mi? Bunun
adõ, her çağda, her ülkede
vatan hayõnlõğõdõr. Bizim
ülkemizde de öyledir. Bu
tür eylemler kimseye bir
yarar getirmez. Tersine,
ülke halkõna, en çok da
haklarõnõ savunduklarõnõ
söyledikleri kesimlere za-
rar verir.
Ayrõlõkçõ terör, en çok,
teslimiyetçi yönetimler dö-
neminde azgõnlõk göster-
miştir. Alõnmasõ gereken
önlemleri zamanõnda al-
mazsanõz, göstermeniz ge-
reken tepkileri zamanõnda
göstermezseniz, eylemleri
durdurmakta güçlük çe-
kersiniz.
Kürtlere ayrımcılık
Cumhurbaşkanõ Gül, Al-
manya’da bir dergiye,
“Türkiye’de yaşayan
Kürt kökenli vatandaş-
ların geçmişte ayrımcılı-
ğa uğradığını” söylüyor .
Ne olmuştur da, geçmişte
Kürtlere ayrõmcõlõk uy-
gulanmõştõr? Cumhurbaş-
kanõ böyle söylerse, DTP
adlõ partinin başkanõ da
hiç sõkõlmadan, hiç utan-
madan Kürtlere soykõrõm
yapõldõğõnõ söylemek ce-
saretini bulacaktõr. Şimdi
de, yerel seçim çalõşmala-
rõ diyerek, il il dolaşõp Kürt
kökenli vatandaşlarõmõzõ,
sözde barõş, kardeşlik, de-
mokrasi adõ altõnda ayak-
lanmaya çağõrõyorlar.
Türk ulusu, Kurtuluş Sa-
vaşõ’nõ verirken siz “Kürt
Teali Cemiyeti” adõyla,
dõş destekli dernekler ku-
racaksõnõz, Sevr ile, uy-
durma bir Kürdistan’a
destek vereceksiniz, Cum-
huriyet kurulurken, ulu-
sunuzu ve devletinizi ar-
kadan hançerleyerek Der-
sim, Koçgiri, Sason, Şeyh
Sait ayaklanmalarõnõ çõ-
karacaksõnõz, sonra da, hiç
sõkõlmadan, utanmadan,
soykõrõmdan söz edeceksi-
niz. İngiliz kõşkõrtmalõ ve
kaynaklõ Şeyh Sait ayak-
lanmasõyla Musul petrol-
lerini yitirmiştik. Geçen
günlerde, AB çatõsõ altõn-
da bir toplantõya, Türki-
ye’den Tunceli Belediye
Başkanı, bazõ DTP mil-
letvekilleri katõldõlar. Yüz-
leri hiç kõzarmadan, Der-
sim’de bir soykõrõm ger-
çekleştirildiğini dile getir-
diler. Ve biz, bu AB’ye gir-
meye çalõşõyoruz. Hangi
ülkede, ayaklananlara gül
verilir.
AKP hukuk tanımıyor
AKP yönetimi hukuk ta-
nõmõyor. Ulusal istenç (mil-
li irade) diyerek, aldõğõ oyu
hukukun üstünde görüyor.
En yüksek yargõ organõ
olan Anayasa Mahkemesi
kararlarõnõ tanõmadõğõnõ
açõkça söylüyor. Anayasa
Mahkemesi’ne ve bu mah-
kemenin kararlarõna karşõ
savaş açõyor. Bu mahke-
meyi kapatmaktan söz edi-
yor. Buna kimsenin gücü
yetmez. Şimdi de “Çağdaş
bir anayasa yapacağız”
aldatmacasõ ile Cumhu-
riyetimizin temel ilkeleri-
nin, anayasanõn değiştiri-
lemez maddelerinin değiş-
tirilmesi tezgâhlanõyor. Ne
acõ ki, buna, AKP’ye ya-
kõnlõğõyla bilinen Anayasa
Mahkemesi Başkanı ön-
ayak olmaya çalõşõyor.
AKP yönetiminin, Cum-
hurbaşkanõ’nõn, Başba-
kan’õn, Anayasa Mahke-
mesi ile çatõşmasõnõn bir
tek nedeni var: Onlarõn de-
yimi ile “türban”, gerçek
adõ ile “sıkmabaş”. Ana-
yasa Mahkemesi kararlarõ
ile, sõkmabaşa yol veril-
mediği için, AKP bu mah-
kemeye saldõrõyor. AKP’ye
akõl hocalõğõ yapan, yol
gösteren bazõ sözde bilim
adamlarõ da, “Yasaları-
mızda sıkmabaşı yasak-
layan bir hüküm yok”
diyorlar. Anayasa Mahke-
mesi kararlarõ, Danõştay
kararlarõ, AİHM kararlarõ
yasa hükmündedir.
Başbakan, “Cumhurun
kucaklayacağı Cumhu-
riyet” diyerek bir İslam
cumhuriyeti özlemini dile
getiriyor. Bölücüler, “De-
mokratik Cumhuriyet”
diyerek üniter yapõyõ yõkma
girişimlerini dile getiri-
yorlar.
Ülkemizde bölücüler ve
gericiler, aydõnlanmanõn,
daha ileriye gitmesini hep
engellemişlerdir. Türki-
ye’nin içerisinde bulundu-
ğu sorunlarõn sorumlularõ
onlardõr. Ancak, ne gerici-
ler ve ne de bölücüler, hiç-
bir zaman amaçlarõna ula-
şamayacaklardõr. Buna
güçleri yetmez!..
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 5 ARALIK 2008 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Sayı ve Saygı
HARİKA bir dil şu Türkçe. İyi kullanılır, sözcük-
lerden kalkıp kavramlara geçerek iyi düşünülür ve
aynı titizlikle yeni sözcükler üretilirse, tabii.
“Sayı” sözcüğü ile “saygı” kavramı arasındaki ilişki-
nin derinliğini hiç düşündünüz mü? Sayarken,
saydığınız nesnenin varlığını, somutluğunu kabul edi-
yorsunuz ve öyle olduğu içindir ki, “bir.. iki...” di-
ye sayabiliyorsunuz.
Saymak budur. Saygı kavramı buradan gelir.
Nüfus ve seçmen sayısı açısından da böyle ol-
malı. Bu konuların rakamları vatandaşlara ve seç-
menlere verilen değeri ve gösterilen saygıyı da ifa-
de eder.
Peki, rakamlara ulaşırken gereken titizlik ve
özen gösterilmiş midir?
Vatandaşlar evlere hapsedilip “sayıldığı” zaman
bile, varılan sonuçlar hep tartışmalı kalmıştır; falanca
köye hiç gidilmediği, filanca sokağa hiç uğranma-
dığı durumlar olmadı mı? Oysa, her defasında san-
ki çok büyük dikkat gösterilmiş gibi, son rakam ha-
nelerine kadar ayrıntılı rakamlar dökülür ortalığa.
Hiç değilse rakamları yuvarlamak ve onlar, yüz-
ler, binler haneli rakamlarla açıklama yapmak ger-
çeğe ters düşmek olacakmışçasına.
Şimdi yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla yine ra-
kamlarla uğraşmaktayız. Altı milyonluk bir fark.
Üstelik, daha önce üç-dört yıl aralarla düzenlenen
seçmen listeleri arasındaki fark üç milyonu pek geç-
memiş.
Ne oldu ki? Büyük bir göç mü geldi Türkiye’ye?
Fark küçük olsa, “Zaten her dönemde ufak tefek
eksikler fazlalar olabiliyor; önemli değil” diyerek ge-
çebilirdiniz. Merak edince öğreniyorsunuz ki,
meğer seçmen kayıt kurallarında bu kez değişik-
lik yapılmış, değişen yasaya göre, İçişleri Bakan-
lığı ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun ortaklaşa
bulgularıyla düzenleniyormuş seçmen kütükleri. De-
mek ki, nüfus kayıtları ve vatandaşlık kimlik nu-
maraları da kullanılarak tekrar yazılmalar önlenmeye
çalışılmış olmalı.
O halde? Ya bu rakam doğru, o zaman daha ön-
ce yapılan halkoylaması ve genel seçim sonuçla-
rı sakat; ya da bu rakam yanlış, o zaman da 29 Mart
yerel seçimleri sakat çıkıp tartışmalı kalacak.
Konu, ciddidir ve mevcut ciddiyetsizliklere bir ye-
nisi daha eklenmek üzeredir. Böyle devlet
olur mu? Peki, Anayasa’ya göre, “seçimlerin genel
yönetim ve denetiminden sorumlu” olması gereken
Yüksek Seçim Kurulu ne güne duruyor? Yoksa, o
da “Sorumluluğumuz seçimlerin başlangıcıyla
başlar” diye söz konusu maddeyi dar yorumlaya-
rak daha önceki hatalarına bir yenisini katmak üze-
re midir? En azından, seçmen kütüklerinin askı sü-
resini uzattırmak, hatta bütün sorumluluğu üstle-
nerek kütükler doğru düzenleninceye kadar seçim
tarihinin ertelenmesini istemek gibi bir çıkış da mı
yapamaz böyle bir kurul?
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
CHP’yi Bari Ben
Savunayım...
İlginç mi ilginç günler yaşıyoruz...
Sanki bellekler silinmiş..
Tarih sıfırlanmış..
Sap derken ne diyoruz?..
Saman mı?..
Sapan mı?..
Bunama değil; ama, son dönemlerin meşhur
hastalığı alzheimere yakalanmış gibiyiz...
Hele CHP’deki gereksiz karmaşa ve tartışma-
lara baktıkça insan ne diyeceğini bilemiyor...
Meğer bu CHP ne de kötü bir partiymiş canım...
Bari Cumhuriyet Halk Partisi’ni ben savunayım...
Diyorlar ki:
- CHP tek parti döneminin iktidarıydı...
Evet, öyleydi...
1923’te kuruldu...
Tüzüğüne göre devrim (inkılap) partisiydi...
Atatürk, devrimlerini CHP ile gerçekleştirdi...
Partinin ikinci kurultayında Gazi ‘Büyük Nutuk’u
okudu...
CHP programında altı ilke, altı ok vardır...
Peki, bu CHP tek parti döneminde neler yap-
tı?..
Bugün AB’ye girmek isteyen Türkiye’nin ve çok
hızlı AB yandaşlarının şu basit gerçeği bilmesin-
de saymakla bitmez yararlar bulunuyor:
CHP’nin tek parti döneminde yaptıkları olma-
sa, AB’ye değil girmek, adını bile ağza almak ola-
naksızlaşırdı...
Nasıl?..
Türk Medeni Kanunu (Yurttaşlık Yasası) 1926’da
CHP iktidarınca benimsendi...
Ne demek bu?..
Medeni haklarda Avrupa hukukunu benimse-
mek demek...
Sonra?..
Kadınlara seçim hakkını Fransa’dan önce Tür-
kiye’de benimseyen, CHP’nin tek parti iktidarı-
dır...
Soru:
Acaba Atatürk’ün tek partili CHP iktidarı olmasa,
kadınlara medeni ve siyasal hakları tanınır mıy-
dı?..
Yanıt:
Bugünkü İslamcı iktidarın dinci erkek ege-
menliğine dönük haline bakarsanız, bu soruya
olumlu yaklaşım çok zor...
Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’na katıldı...
Birinci Dünya Savaşı’nda 10, İkinci Dünya
Savaşı’nda 40 milyon insan öldü...
İkinci Dünya Savaşı’na uzak durup barışı sa-
vunarak dünyaya örnek olan Türkiye’nin iktida-
rında hangi parti vardı?..
CHP...
Peki, tek parti iktidarından çok partili demok-
rasiye Türkiye hangi parti döneminde geçti?..
27 yıllık iktidarından sonra hükümeti barış
içinde Demokrat Parti’ye devreden parti kim?..
CHP...
CHP’nin günahları yok mu?..
Ohooo...
Ama, bugün Türkiye AB’nin kapısında üyelik
bekleyebiliyorsa, CHP iktidarının ‘medeni’ ve ‘si-
yasal’ yapıda çağdaş hukuku benimsemesiyle ül-
kemiz bu olanağa kavuşmuştur...
CHP iktidarında üstü başı partal bir köylünün
Kızılay ya da Ulus Meydanı’ndan kovulması öy-
küsüne gelince, pes demek gerekir...
Çünkü bu memlekette işçi-köylü iktidarını kur-
mak isteyen aydınların ve partilerin tepelenme-
si, çok partili rejimde, CHP’den sonra gelen ik-
tidarların marifetidir...
3
Aralõk dünya engelliler günü olarak
kabul edilmiştir ve tüm dünya ül-
kelerinde bugün engellilerin sorun-
larõnõ gündeme getirmek tartõşmak
ve çözümler aramak üzere toplan-
tõlar düzenlenmektedir. Önceleri sakatlar di-
ye anõlan daha sonra özürlüler diye adlandõ-
rõlan, son yõllarda engelliler olarak söz edil-
mesi tercih edilen bu çok kalabalõk gruba il-
gi II. Dünya Savaşõ’ndan arta kalan milyon-
larca sakat kişiler ve çocuk felci geçirip
kaslarõ zayõf düşerek hayatta kalan yüz bin-
lerce insanlarõn varlõğõnõn algõlanmasõ ile
başlamõştõr. Bu ilgi rehabilitasyon olarak
anõlan bir kavramõn doğmasõna yol açtõ.
Rehabilitasyon, sağlõğõnõ şu ya da bu de-
recede yani kõsmen yitirmiş insanlarõn geri ka-
lan güçleri ile mümkün olan en iyi yaşam ko-
şullarõna kavuşturmayõ amaçlõyor. Rehabili-
tasyon kavramõ yõllar içinde topluma enteg-
rasyon yaşam kalitesini yükseltmek, üretime
katõlmak, ulaşõlabilirlik (accesability) sosyal
engelli gibi yeni kavramlarla desteklendi. Bu-
gün özellikle gelişmiş ülkeler engelli insan-
lara onurlu bir yaşam sağlamak için çok et-
kin organizasyonlar gerçekleştiriyorlar. Be-
ni bu ülkelerde gördüklerim ve izlediklerim
arasõnda en çok etkileyen şey yukarõda andõ-
ğõm sosyal engelli kavramõ oldu. Bu yazõda
onu işlemek istiyorum.
Sosyal engelli, benim yõllar önce ilk kez Da-
nimarka’da karşõlaştõğõm, öğrendiğim ve gelişme
halindeki bir ülkede yaşayan bir insan olarak yü-
rekten benimsediğim bir kavram oldu. Dani-
marka’da 40 yõl kadar önce rehabilitasyon kur-
su yaparken dünyanõn dört bir tarafõndan gelmiş
olan biz kursiyerleri bir güzel binaya götürdü-
ler. İçeri girdiğimizde 30 kadar sevimli çocuğun
yardõmcõlar eşliğinde kahvaltõ ettiğini gördük.
Ortada engelli filan yoktu. Bizim şaşkõnlõğõ-
mõzõ görerek hemen açõkladõlar; burasõ evlen-
memiş annelerin barõndõğõ bir yerdi. Anneler işe
gitmişlerdi. Çocuklar bakõm altõnda idiler. En-
gellilerle ilgilenen rehabilitasyon organizas-
yonlarõ bu anneleri korumaya alõyor, onlara iş
buluyor ve çocuklarõna sahip çõkõyordu. Bu genç
kõzlar evlenmeden anne olduklarõ için aileleri ve
toplumla bir sürtüşme içine giriyor ve toplum-
da zor durumda kalõyorlardõ. Yani onlar, sosyal
engelli idiler ve diğer engelliler gibi korunma-
yõ, desteklenmeyi hak ediyorlardõ.
Zenginin engellisi de farklı
Evet, ben çok yineliyorum, yazõk ki pek dik-
kati çekmiyor ama bakõnõz -WHO- Dünya
Sağlõk Örgütü’nün engelli tanõmõnda “fiziksel,
ruhsal, zihinsel nedenlerin yanı sıra sosyal ne-
denler” de yer alõyor. Yukarõda belirttiğim gi-
bi bizim bu anlayõşõ, bu yaklaşõmõ yürekten be-
nimsememiz gerekir. Düşünmeliyiz ki memle-
ketimizde ne çok ne kadar çok sosyal engelli var.
Ne var ki böyle zengin gelişmiş bir ülkeden ör-
nekler alarak bu servisleri ekonomik sosyal ve
kültürel açõlardan çok farklõ ve yazõk ki çok yok-
sunluklar içinde bulunan yurdumuza aktarmak
olasõ değildi. Kurs sonunda yazdõğõm raporda
bunu belirtmiştim. Danimarka zengin bir ülke
onlarõn engellileri de bizden çok farklõ konum-
da bulunuyorlar. Ama bizim kendi koşullarõ-
mõzda mutlaka bir çözüm aramalõ ve bulmalõ-
yõz. Bizim töre cinayetlerine kurban giden ne ka-
dar çok genç kõzõmõz var. Dõşlanan, horlanan,
yalnõzlõğa terk edilen, baskõ altõnda tutulan, tüm
özgürlükleri elinden alõnan, eziyet edilen, dayak
yiyen, ahõra kilitlenen, aç bõrakõlan, kuma gidip
perişan olan, dul kalõp namus bekçileri tarafõn-
dan saldõrõya uğrayan kadõnlar, yoksulluk için-
de kõvranan, varlõğõ ile övündüğümüz insan hak-
larõnõn, kadõn haklarõ ve eşitliğinin, demokrasinin
hiç ulaşamadõğõ milyonlar, seçimlerde, rama-
zanlarda sadaka dağõtõlan eğitim yoksulu yõ-
ğõnlar. Bunlarõn hepsini sosyal engelli saymak
doğru değil midir?
Çaresizlik içindeki kadõnlarõmõz için kadõn
sõğõnma evleri var ama ne kadar yetersiz. Ka-
dõnlarõn en çok eziyet çektiği Doğu ve Gü-
neydoğu Anadolu’da ise hiç destek yok. En-
gellilerin Türkiye’de 8.5 milyon olduğu ifa-
de ediliyor. Bu doğru değil, sosyal engelli an-
layõşõnõ reddetmezsek, çok daha fazladõr.
14-15 yaşõnda evlendirilen genç kõzlarõmõzõ
erkek egemen toplumumuzdaki aile yapõsõnõ
ve orada bu genç kõzlarõn yaşam koşullarõnõ
düşünün. Yalnõz ruh hastalarõnõ değil sosyal,
ekonomik, kültürel, geleneksel, töresel ne-
denlerle ruh sağlõğõ, ruh dengesi bozulmuş mil-
yonlarõ düşününüz. O zaman engelli sayõsõnõn
nüfusumuzun oldukça yüksek bir yüzdesine ulaş-
tõğõnõ kabul edeceksiniz. Sosyal engelli kavra-
mõ mutlaka gündeme gelmelidir ve çözüme ka-
dar orada durmalõdõr. Bu, bence gerçekçi bir yak-
laşõmdõr. Girmeye çalõştõğõmõz AB Türkiye’ye
karşõ samimi davranõşlar içinde olsaydõ azõnlõk
haklarõ, işkence iddialarõ, ifade ve düşünce öz-
gürlüğü, 301’inci madde, orduyu etkisizleştir-
me çabalarõndan çok daha önce, süregelen feo-
dalite düzeni, ekonomik eşitsizlik, yoksulluk, eği-
tim yoksunluğu ve sağlõk haklarõ ile ilgilenme-
li idi. Lütfen, engelli tanõmõna dikkat edelim. Sos-
yal engelliler, fiziksel engellilerden çok daha faz-
ladõr bu ülkede. Bu gerçeği iyi algõlayalõm. On-
larõ engelliler kapsamõna alalõm. Bu sosyal
devletin bir görevidir ve sorumluluğudur. Bu gö-
rev vazgeçilmez bir zorunluluktur.
Dünya Engelliler Gününde Sosyal Engelliler
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR
Sosyal engelliler, fiziksel engellilerden çok daha fazladõr bu ülkede. Bu
gerçeği iyi algõlayalõm. Onlarõ engelliler kapsamõna alalõm. Bu sosyal
devletin bir görevidir ve sorumluluğudur.
Bunlarõ da Aşarõz...
Erol ERTUĞRUL