24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 5 ARALIK 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 13 M. Ali Kılınç: “6 milyon yeni seçmen; kişi başına ulusal gelir hesabı yapılırken niye ortaya çıkmıyor!” Tecavüzcü zorba eşini de öldürmüş. Demek ki konsomatris ucuz kurtarmış... El Erol Barutçugil: “RTE, Hindistan’da litrelerce su içse günahlarından arınmaya yetmeyeceği için mi eline döktürmüş olabilir!” Baş Avni Kurtuldu: “RTE, Hindistan’da günahtan arınma suyunu acaba başından aşağıya mı döktürseydi!” Rakip Hasan Baş: “Başbakanlık umudunu yitiren Deniz Baykal, baş imamlıkta Fetoş’un en güçlü rakibi!” YağmurDeniz Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Solda dağınıklık devam ediyor. Muhalefette birleşirler ancak! Oylar sandıklara atılmaya başladı! ÇIĞIRINDAN çıktığını söylüyor bu “oy-un”un Hilmi Kayıhan ve “Hem öksüz hem de yetim gibiyiz” diyor: “Zerre kadar güvenimiz yok; ne iktidara ne de muhalefete. Aynı ahırın atları gibi; kim kazanırsa kazansın kaybeden hep biziz. Göz göre göre, güpegündüz soyup soğana çevirdiler ülkemizi. Tarihimizi soydular. Ülkelerin de adı-soyadı vardır insanlar gibi. Ülkemizin adı Türkiye, soyadı Atatürk’tü. Çırılçıplak, ümmet yapmaya, köle yapmaya, adsız, soyadsız; tarihsiz, coğrafyasız bırakmaya çalışıyorlar. Çığırından çıktı bu iş. Kömür çuvalları, yiyecek torbaları sollayıp geçti oy sandığını. Oylar sandıklara atılmaya çoktan başladı, seçim göstermelik. Tüm okulları imam hatip yapmaya güçleri yetmiyor ama imamları yönetici yapmaya güçleri yetiyor şimdilik. Psikolojik savaş; tankın, topun ve füzelerin çok ötesine geçti. Devletsiz, demokrasi mi olur? Tarihi olmayanın vatanı mı olur? Hiçbir divan aklayamaz bu tehlikeli gidişi. Vicdanımızı yumuşatamaz verilecek hiçbir karar. Bıktık artık!” - Milletvekilleri 50 kuruşa çorba içiyormuş... “Çünkü çorbada milletin tuzu var!” ADANA’DA iki dost Mustafa Kemal Eskiyenentürk ile Süleyman Özkan CHP’nin çarşaflamasını konuşurken Eskiyenentürk, 1998 yılında İzzet Aslan’ın yazdığı “Atatürk Silifke’de” kitabındaki bir konudan söz ediyor. Kitabın o bölümünü bir kez daha okuyorlar ve hep birlikte okumak için bize de gönderiyorlar. Konuyu önce özetleyelim: Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, şapka devriminden aylar önce 28 Ocak 1925’te yaptığı Silifke ziyareti sırasında Silifke sultanisine (lise) gidiyor. Osmanlı’nın izleri henüz silinmemiş; kızlarla erkek öğrenciler ayrı sınıflarda eğitim görmektedir. Gazi, okulun bahçesinden binaya doğru yürümektedir. İki yanında öğretmenler sıralanmıştır. Okul müdürü Gazi’yi karşılar; yanında bir bayan öğretmen vardır ve o da elindeki çiçek buketini Gazi’ye sunacaktır. Bundan sonrasını kitaptan okuyalım: “Ancak hoca hanımın yüzü peçelidir. Peçesini, öğrencileri sadece kız olan sınıfa girince çıkarmaktadır. Sınıf dışında okula gelenlere peçeli görünmektedir. Büyük kurtarıcının ve beraberinde gelen konukların karşısında da peçelidir. Son derece kibar ve Türk kadınına yakışan ince hareketlerle elinde tuttuğu çiçek demetini Mustafa Kemal’e sunar. Ulu önder, bastonuna dayanarak dikleşir. Çiçek, pek zarif bir el tarafından uzatılmıştır; göğsünün önündedir. Fakat Atatürk, çiçeği almaz. ‘Cumhuriyetin hanımları ve hele muallimesi (öğretmeni) peçeli yaşayamaz. Peçenizi çıkarırsanız, hediyenizi kabul ederim’ der. Çevreden kulakları çınlatan bir alkış kopar. Uyarı, görevli görevsiz diğer peçeli kadınları da etkilemiştir. Ama önce büyük bir kıvanç ve istekle çiçek sunumuna görevli bayan öğretmenin davrandığı görülür Alkış ve var ol sesleri son düzeydedir; Osmanlı peçesi ayaklar altındadır. Büyük Gazi sonsuz mutludur. Çiçek buketini alır, okuldan ayrılıncaya kadar da (usulü olmadığı halde) elinde taşır; otomobile bineceği vakit ancak yaverine verir.” İşte böyle... Bir de Deniz Baykal’ın böyle bir olayla bugün karşılaştığını düşünelim. Baykal’ın “Tek parti devri geride kaldı ve üstelik burası okul bahçesi, kamusal alan sayılmaz; gel kızım, senin çarşafına da CHP rozeti takayım” demesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır! Silifke’de BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Bayram - Çocuklar nerede? - Almıyorlar mahpushaneye… - Ailen, dostların, sevdiklerin? - Gelemezler, yok sayıyorlar, almıyorlar mah- pushaneye, esiriz ya!... - Bayram?.. - Diyorlar ki bayram senin neyine! Pazartesi bayram. Sabah kalkıp pirüpak ola- cağım, Ali gelecek; onu canımdan kopan bir sev- dayla alnından, gözlerinden öperek basacağım si- neme; oğlum… Bütün sevdiklerimin yerine. Kar- deşlerim; hep beraber kurban keseceğiz. Esen- yurt’ta avuç avuç sevdayı kucaklayacağız, gönül gönül sarılacağız birbirimize. Pazartesi bayram. Ben esirim Silivri’de zindanda. Sevdalı gönlüm uçarı, söz dinler mi? Memlekette bayramlaşma- da. Gönlümü de atacak halleri yok ya mahpusa… Bayram dostlar, bayram… Küskünlüğüm yok, kırgınlığım yok; ama inanın dostlar, bayram sabahı acımı hafifletmiyor suçsuzluğum; bugün bayram ve mahpusum. Çocuksuz bayram, ailesiz, dost- suz; anam taze ekmeğin üzerine yağ süremiyor, üstüne tozşeker katamıyor, bu bayram anam be- ni beklemiyor!.. Demir kapılar vuracak, pencere aralarından üfü- recek rüzgâr, kalkmak istemeyeceğim. Bayram sa- bahı ayakkabılarım yatağımın altında olmayacak. Kimsenin mendilini göremeyeceğim, kimse gö- remeyecek gözlerimi. Ben zalime, zulme inat sı- kacağım dişlerimi, suçsuzluğuma, kırgınlığıma inat ağlamayacağım, ağlamayacağım… Pazartesi kalkın sevinçle çocuklar. Babanıza, annenize koşun, sokaklara koşun çocuklar, uçun; umudunuzu, mutluluğunuzu gölgeleye- mesinler. Güvercinlere ekmek atın. Kaçan bo- ğalara bakın… Kendini kesen acemi kurbancı ha- berlerini dinleyin. Akşam kavurma yiyin çocuk- lar, mutluluğunuza gölge etmesin hiçbir şey. Öz- gürlüğün tadını çıkarın… Pazartesi her sabah olduğu gibi Tuncay gele- cek ranzama, sonra Adil’e gidecek; kalkacağım. Koğuşta o metalik ses yankılanacak: “Tüm tutuklu ve hükümlülerin dikkatine” sinir bozucu tekrarla- malarla çınlayacak hücrem. O metalik ses devam edecek: “Sabah sayımı için düzen alınız: Saat 08.00.” Düzen alacağız, sayılacağız. Gardiyanla- rımızla bayramlaşacağız. Sonra Tuncay, Adil ve ben hepinizin yerine birbirimize sarılacağız… Ali, Nazlıcan, Kerim, Şeyme babaları ile bay- ramlaşamayacaklar. Ama babaları sabah çok er- ken saatlerde yüreklerini açıp yolladıkları aşkla, on- ları sarıp sarmalayacak. Biliyorum bu çocuklar, bu bayram sabahı ağlayacaklar; babaları gibi. Ço- cuklar, can çocuklar, canlarım; bugünden sizin ve bütün çocukların bayramını kutlarım. Bugün bay- ramın ilk günü. Sizin için bütün gün ıslıkla türkü- müzü çalacağım: “Şu metrisin önü uzun bir alan Bir tek seni (sizi) sevdim gerisi yalan...” MERİÇ VELİDEDEOĞLU 88 yıl öncesinin Temmu- zunda Batılı ülkeler ortaklaşa bir mektup verirler Osmanlı Devleti’ne. Aslında bu bir yanıttır. İm- zalanmadan önce, Osmanlı Hükümeti’nin “Sevr”e yaptığı bir iki yumuşak “itiraz”a veril- miş, bir “ültimatom”dur.(*) Devletin yumuşatılmasını is- tediği konulardan biri, Os- manlı’nın tüm ekonomik ya- şamını eline alacak olan “Ma- li Komisyon”un görev alanının daraltılmasıdır. Batılıları en çok “kızdıran” is- teklerden biri olmuştur bu. Osmanlı Devleti’nin, “dost”(!) ülkelere karşı “hainlik” yaptığı, savaşa katılarak “katil” olduğu, ayrıca “uygarlık düşmanı” bir ülke olduğu açıkça söylen- miştir bu mektupta. Ama, “Mali Komisyon” hak- kındaki isteklere verilen yanıt bir devlet, bir ülke, bir halk için düşünülemez kertede “onur” kırıcıydı, alçaltıcıydı. Batılılar, Osmanlı Devleti’ni yüzyıllar boyu süren “ahlak- sızlıklar”dan ve “yolsuzluk- lar”dan kurtarıp bir “ulus” ol- masını sağlamak için bu “ko- misyon”u oluşturduklarını dile getiriyorlardı. Ancak bu yolla Osmanlı’yı “uygar”laştıracak- larını belirtiyorlardı. Kuşkusuz “parçalayarak”!. Bu mektubun Osmanlıca çevirisi o tarihteki birkaç İs- tanbul gazetesinde yer almış- tı. Ama İstanbul halkından herhangi bir “tepki”nin geldi- ğinden hiç söz edilmez. 88 yıl sonra bugüne gelince; sürüne sürüne kapısına da- yandığımız Avrupa Birliği’nden (AB), hakkımızda düzenlenen son ilerleme raporu kasım ayında açıklandı. Yıllardır yayımlanan ve so- luğumuzu tutarak beklediğimiz bu raporlarda, “yolsuzluğa” hep değinilir. Bu kez konu daha ciddi ele alınıp vurgulanmış. Yolsuzluk “başlığı” açılmış “ilk” kez. Fe- deral Almanya tarihinin en “büyük” bağış “yolsuzluğu” diye bildirilen “Deniz Feneri” davası üzerinden. Türk Hükümeti’nin “yolsuz- luğu” ele almadığı, üstüne eğilmediği, bir “strateji” oluş- turmadığı eleştirilerek belirtil- miş. Ve “söylentiler”e göre, “bu başlık” altında kimi uyarılar da yapılmak istenmiş; şöyle: ? Aleyhinde “yolsuzluk” da- vası açılmış ve davası süren bi- rini, Türkiye kendisine “cum- hurbaşkanı” seçmemeli. ? Onca “yolsuzluk” davası süren biri de, “başbakan” ola- rak Türkiye’yi yönetmemeli. ? “Yolsuzluk” davaları olan- lar da “bakan” yapılmamalı. ? Yine bu durumdaki kişiler de “TBMM”ye girmemeli. ? Ama bu davalarda, “suç”lamalarda durmadan adı geçenler de “aday” olmama- lı; özellikle “cumhurbaşkanı”, “başbakan”, “bakan” olmaya kendini “uygun” görmemeli. ? TBMM Başkanvekilleri, “AKP”li vekil, “Cenap Gürpı- nar” örneğinde olduğu gibi, ik- tidarı eleştiren milletvekille- rinden dolayı değil de, “yol- suzluğa” adı karışmış -özellik- le kendi- milletvekillerinden dolayı “halk”ın yüzüne bak- maya “utanmalı!”. ? Belediyelerin, özellikle ik- tidar partisinin, “yolsuzluk” içinde “yüzen” belediyelerinin başkanları, görevlerinden der- hal uzaklaştırılmalıdır. ? Ülkenin “RTÜK” gibi ku- rumlarının başına, “yolsuzluk” suçlamalarına “bulaşmış” ki- şiler “genel” müdür yapılma- malı; böyleleri varsa görevle- rine “son” verilmeli. ? İktidarın kendine oy vere- cek bölgelere binlerce ton “kömür”ü “bedava” dağıtma- sı da “yolsuzluk” bağlamına gi- recek bir “seçim ahlaksızlı- ğı”dır. Son verilmeli. Kuşkusuz liste daha da uzu- yor. Ama burada keselim; yalnız en son maddeyi belirti- verelim; şöyleymiş: ? Bu uyarılara kulak asma- mak ülkeyi “utandırabilir”!. “Söylenti”ye göre AB’nin “yolsuzluk” başlığı altında bu listeyi yayımlamasını, Dışişle- ri Bakanımız Babacan engel- lemiş. İlk kez gülmeyi keserek ciddileşmiş. AB’nin “27” ül- kesine: “Siz kendinize bakın!” demiş. Haklı, “yolsuzluk” bizim en temel “iç” işimiz; “altı” yıldır “olağanüstü” bir “başarı” ile yürütülüyor. Söylenti de olsa “pişmiş aşa” değil, AB’ye “cihan”a “soğuk su” kattırmayız... (*) S. Meray, O. Olcay, Os- manlı İmparatorluğu’nun Çö- küş Belgeleri, Ank. Ünv. Ya- yınları, 1977. Yeni SESSİZ SEDASIZ (!) Utanma Yok mu Oldu? m.velidedeoglu@hotmail.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com5 Aralık OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Sultan gü- vercini” de denilen bir gü- vercin cinsi. 2/ Siper, hen- dek... Dört Ha- life’nin sonun- cusu... Çem- berin çevresi- nin çapõna ora- nõnõ gösteren sayõ. 3/ “Kı- samahmut, kurtlu- ca” gibi adlar da ve- rilen, halk hekimli- ğinde iştah açõcõ ve mide ağrõlarõnõ gi- derici olarak kulla- nõlan otsu bitki. 4/ “Aysberg” de de- nilen, lahana görü- nümlü bir tür ma- rul... En küçük sos- yolojik birim. 5/ Litvanya’nõn para birimi... Bir meyve. 6/ Gemilerde ya da rõhtõmlarda ağõr yükleri kaldõrmakta kullanõlan araç. 7/ Boru se- si... Temel, esas. 8/ Eskiden çocuklar okula baş- larken yapõlan tören. 9/ Geçimsizlik, anlaşmaz- lõk... Uçurum. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Tahtalı” da denilen bir güvercin cinsi... İş- yeri olarak kullanõlan birkaç katlõ yapõ. 2/ Ürün elde etme etkinliği... Bir nota. 3/ Saatte binlerce baskõ yapabilen basõm makinesi. 4/ Arnavut mutfağõna özgü, süt ve yumurta ile yapõlan bir tat- lõ. 5/ Karõşõk renkli... Kenar süsü... “Saçlarõma - -- düştü / Sana ad bulamadõm” (Şarkõ). 6/ Kocaeli Yarõmadasõ’nõn en uzun akarsuyu... Hizmet hay- vanlarõnõn ayağõna çakõlan demir. 7/ İdare lam- basõ. 8/ Bez parçalarõndan dokunan basit kilim... Avuç içi. 9/ İskambildeki karo rengine verilen bir başka ad... Şarkõ, türkü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K E R A S O S L E V İ Y E A D A R E N D A V E T A R A S A T L A M E O T A R İ O E M İ R A L İ S A H A F P O T M İ L N O F P A L İ K A R Y A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 gurbuzcapan@eksev.org.tr/Faks: 02126727171 İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NDAN ESAS 2008/758 Davacõ Atölye-Nejat Gençkõrlõ Koltuk ve Mobilya San.İth.İhr.Ltd.Şti. vekili tarafõndan 04.11.2008 tarihinde iflas talebi ile dava açmõş olup duruşmasõ İzmir 2.Asliye Ticaret mahkemesinin duruşmaya mahsus salonunda 18.12.2008 gü- nü saat 11.15'da yapõlacaktõr, iflasla ilgili duruşmaya katõlmak isteyenlerin belgeleri ile birilikte belirtilen günde mahkeme- mizde hazõr bulunmalarõ gerektiği davetiye yerine gitmek üze- re ilan olunur. 25.11.2008 (Basõn: 65470) FATİH 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2008/117 Esas Davacõ İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü vekili davalõ Zaindi Umarov aley- hine açõlan alacak davasõnõn yapõlan yargõlamasõnda; Sofular Mah. Ragõpbey Sok.No:19/4 Fatih-İstanbul adresinde ikamet eden Zaindi Umarov'un tüm araştõrmalara rağmen adresi tespit edilemediğinden kendisine tebligat yapõlamamõştõr. Davalõnõn duruşma günü 10/03/2009 gü- nü saat 09:30'da mahkememizde hazõr bulunmasõ veya kendisini avukat ile temsil ettirmesi aksi taktirde HUMK 509 ve 510 maddeleri gereğince gõya- bõnda karar verileceği hususlarõ dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ila- nen tebliğ olunur. 25.11.2008 (Basõn: 66074) İstanbul Bilim Üniversitesi’nden aldõğõm öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. Bahar Hacõkadiroğlu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle