02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com CMYB C M Y B 6 KASIM 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Bush’un son meydan okuyuşu: Ulan Barack Obama neden girdin obama! Aranıyor İcazet İlker Çamkır: “Acayip zamlara, büyük dolandırıcılıklara, küçük kızlara cinsel tacizlere ‘maksat istikrar bozulmasın’ demek caiz midir?” Etkisiz Beşir Dirikol: “Vatandaşın çoğu doğalgaz yerine sadaka kömür ve kaçak elektrik kullandığı için zamlar AKP oylarını etkilemez!” YağmurDeniz - Meclis’te AKP’lilerin yumrukları konuşmuş... “Yakında pompalıları da konuştururlar!” ERGENEKON adı konan terör örgütü davasının Silivri Cezaevi’nde tutuklu sanıklarından İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’ten mektup geldi. Türkiye’de siyasi partilerin iç düzeni ve yasaklanması konusundaki tek kitap “Anayasa ve Partiler Rejimi”nin yazarı olarak Perinçek, özetle şöyle diyor mektubunda: “Ergenekon iddianamesinde İşçi Partisi Genel Başkanı, Genel Başkan Yardımcısı, Genel Sekreteri, Merkez Karar Kurulu’nun iki üyesi, partiyi bağlayan merkez organ program, karar, bildiri ve faaliyeti nedeniyle suçlanıyor. Biz, suç örgütü oluşturmak, halkı isyana teşvik etmek, darbe girişiminde bulunmak ve partiyi Ergenekon Terör Örgütü’nce yöneltilen bir suç örgütü haline getirmekle suçlanıyoruz. Bir siyasi parti için suç örgütü oluşturmak, halkı isyana teşvik etmek, darbe girişiminde bulunmak kapatma nedenidir. Bu durumda bir ‘öncelik’ ve ‘bağlayıcılık’ sorunu ortaya çıkıyor: İşçi Partisi’ni bağlayan olguların yasallığına Anayasa Mahkemesi mi karar verecek yoksa parti yöneticilerinin yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi mi? Eğer ceza mahkemesi hüküm kuracak olursa, anayasa yargısının alanına girmiş oluyor. O zaman siyasi partilerin anayasada güvence altına alınmasının bir anlamı kalmıyor. Eğer ceza mahkemesi, partinin organ faaliyetlerini yürütenleri mahkûm ederse, Anayasa Mahkemesi’ne talimat vermiş duruma düşecek. Anayasa yargısı, aynı faaliyeti ‘darbe girişimi’, ‘suç örgütü kurmak’ veya ‘halkı isyana teşvik’ tanımı içinde görmezse, yargı parçalanmış olacak. Bir partinin genel başkanı ve diğer merkez yöneticileri Deniz Feneri dolandırıcılığı yapmışsa, Silivri’deki imar durumu değişikliğinden 1 milyon lira rüşvet almışsa bunları ceza mahkemesinde yargıla! Ama parti tüzelkişiliğini bağlayan ve kapatma nedeni olabilecek faaliyetler yürütmüşlerse o zaman bırak, bu davaya görevli olan Anayasa Mahkemesi baksın! Ergenekon savcıları Nisan 2008’de İşçi Partisi yöneticileri hakkındaki dosyaları Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yollamışlar. Kendileri de kabul etmişler, baktıkları davanın, İşçi Partisi hakkında kapatma konusuyla örtüştüğünü. Ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kapatma davası açmıyor. Ortada bir tecavüz var; anayasa yargısına tecavüz!” Mektup DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Tedbir: Pompalı Tüfek!.. Geçen pazar günü İstanbul’un göbeği… Taksim’e yürümek isteyen PKK yanlısı grup po- lisle çatışmaya başladı ve Beyoğlu’nun arka so- kaklarına dağıldı… Bir bölümü Hacı Ahmet Ma- hallesi’nde ateş yakarak yolu kesti ve PKK lehi- ne slogan atmaya başladı. İşte tam bu sırada elin- de pompalı tüfekle bir yurttaş beliriverdi ve gös- tericilerin üzerine doğru ateş etmeye başladı… Ar- dından polis geldi ve göstericileri biber gazıyla (dik- kat: silahla değil!) dağıttı ve olaylar sona erdi. Pe- ki, pompalı tüfekli yurttaşa ne oldu?. - Yok oldu!.. Olay son derece vahim, akıl almaz derecede kaygı vericiydi. Bir yurttaş, eline silahı almış, evi- nin önüne çıkmış ve toplu halde bulunan insan- ların üzerine ateş açmıştı. Vahimdi, çünkü nere- deyse 50 yıldır toplumsal kavgaların içinde çal- kalanıp duran, yüzlerce provokasyona ve çatış- maya sahne olmuş, katliamlar yaşamış bu ülke- de ilk kez bir yurttaş elinde silahla sokağa çıkı- yordu… İnsanı dehşete düşürecek denli kaygı vericiy- di, çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, olay- dan bir gün sonra aynen şu açıklamayı yaptı: - Vatandaşlarıma sabır tavsiye ediyorum. Ama bu sabır nereye kadar olacak, onun en- dişesi içindeyim. Mağazasının camlarını indi- rir, hayatına kastederseniz, vatandaş da elin- de eğer böyle bir tedbiri varsa kendini savunma yoluna gidecektir!.. Gerçekten pes!.. Bu konuşmayı, herhangi bir mahalle kahvesin- de, burnundan soluyan emekli Ahmet Bey yap- madı… Ülke yurttaşlarını, eline silah alıp sokağa çıkmaya alenen teşvik eden bu sözlerin sahibi ne yazık ki başbakan sıfatını taşıyor!. Üstelik söylediği söz- cüğe bakın: - Tedbir!.. Vatan gazetesinde Güngör Mengi çok güzel ya- kalamış; “Bunun adı ‘tedbir’ ise vatandaşın elin- de 4 milyonu aşan sayıda ‘tedbir’ yani pompalı tüfek var!”. Diğer kayıtlı, kayıtsız silahları say- mıyorum bile… Uzun yıllardır yandaşlarını silah- landıran yasadışı örgütlerin varlığını da bunun üze- rine koyun ve Tayyip Bey’in sözlerini bir kez da- ha düşünün!.. CHP lideri Deniz Baykal grup toplantısında son derece haklı bir biçimde soruyordu: - Halk kendini pompalı silahla koruyacaksa sana niye ihtiyaç var, sen niye Başbakansın, niçin iktidarsın?.. Ama en çok içimi acıtan açıklama DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ten geldi. Günlerdir, hafta- lardır ortalığı savaş alanına çeviren, gerginliği en üst seviyeye çıkaran, hiç sıkılmadan “soykı- rım”, “Serhildan-ayaklanma” sözcüklerini kul- lanan, Öcalan’a özgürlük isteyen kendileri değilmiş gibi, Başbakan’ın sözlerine sarıldı ve “haklılık” kol- tuğuna oturuverdi!. Söyledikleri ne yazık ki ürpertici bir olasılığı işaret ediyordu : - Başbakan, katliniz vaciptir fetvası veriyor!.. Ne kadar acı değil mi?.. Ülkeyi kaosa sürük- leyen sakat kafanın sözcüsü, ülkenin Başbaka- nı’nın asla söylememesi gereken zavallı sözcük- ler sayesinde bir anda mazlum sıfatına bürünü- verdi. Bu sözlerin sarf edildiği andan itibaren, ateşlenen her silah, zarar gören her yurttaş, akacak her dam- la kan Başbakan’ın sorumluluğunda olacaktır… Olacaktır da, bunlar Başbakan’ın umurunda ola- cak mıdır, asıl sorulması gereken soru bu- dur?!..Tabii, sorulması gereken çok önemli bir so- ru daha var: - Tarihinin en ağır siyasi ve ekonomik bu- nalımıyla yüz yüze olan, karanlıkla aydınlık ara- sında tutunmaya çalışan Türkiye, böyle bir Baş- bakana müstahak mıdır?.. İyice düşünün, ey halkım… e-posta: [email protected] Kucak Mustafa Yıldız: “Diyarbakır’da oturma eylemi yapılmış. Zaten ABD’nin kucağında keratalar!” Aydın Türkaydın: “Çekimine başlanacak ‘Utanmaz Adam’ dizisine 76 yaşlarında başrol oyuncusu aranıyor!” Zamlar ve halkı aptal sananlar! YEMEKTE olduğumuz fahiş zamlar ve bunlara geçirilmek istenen kılıflar üzerine “Ne dersiniz, biz sahiden aptal mıyız?” diye soruyor Sıtkı Ergüney: “Hükümetin enerji gibi çok önemli bir alandaki yanlış tercihleri ve sosyal devlet ilkeleriyle bağdaşmayan fiyatlandırma politikaları nedeniyle Türk insanının yaşam koşulları giderek zorlaşıyor. Elektrik ve doğalgaz için ödediğimiz faturaların oluşumuna baktığımız zam gördüğümüz tablo şudur: Zaten yüksek olan maliyet fiyatları sonucu ortaya çıkan tüketim tutarına ilave edilen fon payları ve vergilerle faturalarımız elektrikte yüzde 27, doğalgazda yüzde 18 kabarıyor. Diğer deyişle hükümet, yüksek satış fiyatlarını aldığı fon ve vergilerle daha da yükseltiyor. Sadaka dağıtmanın ‘sosyal devlet’in gereği olduğunu savunanlar, bu yardımları almayan vatandaşları, yükledikleri vergilerle iki kez cezalandırmaktadır! İlgili bakanlar, uygulanan fiyatlandırma formülü ile doğalgazın 2009 Mart ayında ucuzlayacağı müjdesini vererek yüreklere su serpiyor. Hiç zaman kaybetmeden evlerimize, apartmanlarımıza doğalgaz depoları yaptıralım ki, önümüzdeki yaz biriktireceğimiz ‘ucuz’ gazı gelecek kış kullanabilelim! Ne dersiniz, sahiden biz aptal mıyız?” SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com HARBİ SEMİH POROY 6 Kasım HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Uzun taneli ve kokulu bir pirinç türü. 2/ 1950’li yõllar- da ülkemizde büyük seyirci toplayan, Raj Kapoor’un hem oynayõp hem de yönet- tiği Hint fil- mi... Yapma, etme. 3/ Rize’nin Çamlõhemşin ilçe- sinde bir yayla... Trabzon yöresinde dokunan ve daha çok peştamal olarak kullanõlan bir tür do- kuma. 4/ Rütbesiz asker... Doğudan esen bir rüzgâr. 5/ Ördeğe benzer bir su kuşu... Küçük mağara. 6/ Buğday tanesinin ol- gunlaşmõş içi... Tuzağa düşürülen şey. 7/ Belirti, iz... Üstü kapalõ olarak anlatma. 8/ Yaşamsal sõ- võ... Roma mitolojisinde aşk tanrõsõ. 9/ Sarõ ve gü- zel kokulu çiçekleri olan bir kõr bitkisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güzel kokulu çiçekler açan bir ağaççõk. 2/ İş- siz, aylak... Türk müziğinde “usul” anlamõnda kullanõlan sözcük. 3/ Tabut... Edirne’nin bir il- çesi. 4/ Koca... Bir fõndõk cinsi. 5/ Mõsõr bitkisi ve tanesi... İndiyum elementinin simgesi. 6/ Bir şe- yin içindeki öz... Evcil olmayan hayvanlarõ vur- ma ya da yakalama işi. 7/ Gördükleri önemli iş- lerden dolayõ kişileri onurlandõrmak için devlet- çe verilen anmalõk... Kinaye. 8/ “Suna ---”: Ke- mancõmõz... Bir çeşit kumaş. 9/ Daha çok Hõd- rellez’de genç kõzlarõn ve kadõnlarõn baktõğõ bir tür fal. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A P U L L U Ö A V İ Z O R U J R A N Ş İ L T E A R A K M A N K E K O V A T İ O O V E R L O K Ç I T A K A K R E D İ F A F B A K A L O R Y A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ERCAN YEŞİLYURT Yazının başlığını gören biri- leri; mesela Maliye Bakanı Ke- mal Unakıtan, “Vay anasını, bu devirde bile hâlâ kamulaştır- mayı, devletçiliği savunanlar var” deyip hayret edecektir. Dünyaya piyasa penceresin- den bakanlar, başlıktaki iki sözcükten biri olan “rüşvet” la- fını görmeyecek, kafayı ka- mulaştırmaya takacaktır. Her şey özelleşirken rüşvet niye ka- mulaştırılsın, diyeceklerdir. Tür- kiye’yi bütünleştirmek istedi- ğiniz Batı’da rüşvet kamulaş- tırılmıştır. Bilindiği gibi rüşvet mekanizması halkla devlet ara- sında çalışmaktadır. Adamın meşru olmayan bir işi vardır, gi- dip devlet görevlilerine rüşvet verir, onları ikna eder, yapacağı kanunsuz işine göz yumulur ve vatandaş işini görür. Bu işte hem vatandaşın işi görülür hem de görevli memurlar pa- ra kazanır. Her iki taraf da memnun kalır. Batı, devletle vatandaş ara- sındaki ilişkiyi kurallara bağla- mıştır. Devletle işi olanlar, res- mi müracaatını yapar, devlet görevlisi kitaba bakar, eğer uyuyorsa olumlu cevap verir ve vatandaşın işi görülür. Devlet görevlisi de zaten o vatanda- şın ödediği vergiden maaş al- dığından o da görevini yapmış olur. Devlet yaptığı işlemlerden dolayı makbuzunu keser ve masraflarını tahsil eder. Her şey kayıtlıdır. Amerikan filmlerinde polis bir vatandaşa kötü mua- mele yaptığında “Ben vergisi- ni ödeyen namuslu bir vatan- daşım, bana böyle davrana- mazsın” diye isyan edebiliyor. Vatandaşlığın en önemli şartı vergisini ödemektir. Dikkat edilirse görülecektir ki, esas olan kamunun çıkarlarıdır. Kamunun çıkarı olmayan hiç- bir işi Batı’da yaptırmak ve yapmak mümkün değildir. Bi- zim ülkemizde işler kurallar yerine takdirle yapıldığı için yolsuzluk haberi olmayan bir gün bile yoktur. En önemli zenginleşme kaynağı, bilindiği gibi yolsuzluktur ülkemizde. Bunların çoğu kamu kaynak- larını talan ederek zengin ol- muşlardır. Yerel yönetim seçimleri yak- laştığı, solun yeniden beledi- yelerde iktidara gelme şansı ol- duğu için bu yazıyı yazma ih- tiyacını duydum. 1980’den ön- ce solcular yerel yönetimlerin hemen tümünde iktidardaydı. Hiç duydunuz mu birisinin ar- sası imara açılmış ve imar ko- misyonu üyelerine rüşvet ve- rilmiş diye? İstanbul’un ilk imar komisyonu başkanı mimar Ali Topuz’a sordum, dedi ki: “Planlamacıların hazırladığı ve sunduğu planlara siyasiler hiç- bir takdir yetkisi kullanama- mıştır.” Kapitalizmin ilk serpilip ge- liştiği İngiltere’den bir örnekle durumu anlaşılır kılabiliriz. Lon- dra’da arsası olup bina yap- mak isteyen biri belediyeye müracat ediyor. Yürürlükteki imar kanununun 106. madde- sine göre belediye yönetimi ka- mu adına yatırımcıyla pazarlık ediyor. Önce talep edilen imar durumunun hesabı yapılıp ne kadar inşaat yapacağı tespit ediliyor. Sonra bu projenin so- nucunda yol, su, kanal gibi iş- lerden dolayı kamuya maliye- ti hesap ediliyor. Bir de bu in- şaatın getireceği rant ve pa- zarlık başlıyor. İnşaat sahibi hem kamuya getireceği yük hem de kazanacağı paranın bir bölümünü ödemek üzere be- lediyeyle sözleşme imzalıyor. Bu şartları kabul etmezse in- şaat iznini alamıyor. Bu işlemin adı rüşvetin kamulaştırılması- dır. Bizde şehir planları mülki- yet bazında Batı’da sürdürü- lebilir kentleşme ölçeğinde ha- zırlanır. Anlaşılacağı gibi rüşveti önlemenin yolu, takdirin yeri- ni kuralların almasıdır. Bedrettin Dalan dönemin- de anlattığım kamulaştırmaya bir örnek; yanlış olmasın diye zamanın SHP meclis üyesi Necdet Mercan’a sordum ve beni doğruladı. Olay şimdiki Şişli Belediye Başkanlığı’nın kullandığı bina. Arsanın sa- hipleri Dalan’a gidip buraya gökdelen yapmak istediklerini söylüyorlar. O zaman Büyük- dere Caddesi üzerinde hiç gökdelen yok. Dalan, “Olur ama iki bina yapacaksınız, bi- risini Anakent Belediyesi’ne vereceksiniz” diyor. Neyse şu kadar kat filan diye pazarlıklar sonunda sözleşme yapılıyor ve binalar bittikten sonra biri- si belediye mülkiyetine geçiyor. Evet, rüşvet kamulaştırılıyor. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’e bir not: 12 Eylül’de ya- pılan ‘soykırım’ değil ‘sol kı- rımdı’. Sen de o zaman Ata- türk’ün kurduğu CHP’nin mil- letvekiliydin. Senden bekle- nen, bir ağabey olarak ortalığı sakinleştirmektir. İnsanlar ölü- yor, daha ötesi var mı? [email protected] Rüşveti Kamulaştırmak 03 - 09 KASIM ORGAN BAĞIŞ HAFTASI Tel: 0212.557 70 70 www.tbv.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle