02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 KASIM 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B Can Dündar’ın çok titiz bir ça- lışmayla hazırladığı “Mustafa” bel- geseli üzerine bugüne kadar ya- zılanları ve söylenenleri özel bir dikkatle izlemeye çalıştım. So- nuçta çok büyük bir sürprizle karşılaştığımı söyleyemeyeceğim. Ama böyle bir belgeselin eleştirel düşünceden bunca kopuk bir bi- çimde değerlendirileceğini de beklemiyordum. Düşünsel etkin- liğin felsefe temeline neredeyse hiç oturtulmadığı bir ortamda, bu durumu da herhalde doğal bir so- nuç olarak nitelendirmek gereki- yor. “Mustafa” belgeseli, gerçekten değerli birkaç eleştirinin dışında, ya bugüne kadar alışılagelmiş düşünce kalıpları içersinde ya da duygusal boyutlar doğrultusunda ele alındı. Bu bağlamda en çarpıcı eksiklerden biri de kendini tarihe bakış, tarih kavramı ve ‘yorum’dan anlaşılması gerekenler açısından belli etti. Bazı eleştirilerde Can Dündar’ın, belgeseline yorum ya da yorum- lar eklememiş oluşu bir eksiklik olarak belirtildi. Burada unutulan, bir belgesel filmin seçilen belge- lerden ve o belgelerin bir kurgu içersine yerleştirilmesinden oluş- tuğudur. Filmin yapımcısının mev- cut belgeler arasından bir seçim yapması ve kurguyu seçtiği bel- gelerle oluşturması, zaten yoru- mun da kendisidir ve filmi ya- pandan ayrıca yorum beklemek gereksizdir. Çünkü o, yorumunu seçimiyle ve kurgusuyla yapmış- tır. Bir başka film yapımcısının ay- nı belgeleri mutlaka farklı bir kur- gu içersinde oluşturacağı düşü- nüldüğünde, bu durum daha iyi anlaşılır. Öte yandan, ülkemizde ne ya- zık ki hâlâ geçerli olan tek boyut- lu tarih anlayışı, “Mustafa” bel- geseline ilişkin kimi eleştiriler için de belirleyici oldu. Başka deyiş- le, ‘resmi tarih’ kavramı ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, kökleşmiş bir anlayış niteliğiyle varlığını as- lında ‘resmi tarih’i eleştirenlerin ka- falarında da yerleşikliğini sürdür- mekte. Çünkü bu tür bir anlayışa karşı çıkanların kendilerininkin- den farklı yorumlara geçerlik ta- nımak istememeleri, yerdikleri ‘resmi tarih’in yerine bu defa ken- di ‘resmi tarihlerini’ geçirmele- rinden başka bir şey değildir. ‘Resmi tarih’ anlayışına, onun ye- rine bir başka yoruma mutlak an- lamda geçerlik tanıyarak değil, fa- kat ancak tarihsel olguların birden fazla yorumlarının bulunabileceğini benimseyerek sağlıklı bir biçimde karşı çıkılabilir. Tarih biliminde kesin olan tek şey, olgulardır; ol- gulara tarihçiler tarafından bağ- lanan sonuçlara gelince, böylece ortaya çıkacak yorumların farklı- lık göstermesi doğaldır. Bugüne kadar her devrin, her tarihi kişinin ve olgunun hep birden fazla tari- hinin bulunması, tarihçiliğin doğası gereğidir. “Mustafa” belgeseli, Mustafa Kemal Atatürk gerçeğine yeni bir düşünsel boyut katma girişimidir. Can Dündar, erişebildiği belgeler arasından yaptığı seçimi kendi kurgusuyla izleyiciye sunmuştur. Aynen tarihçi gibi, bir belgesel ya- pımcısı da ancak kullandığı kay- naklar bağlamında eleştirilebilir; örneğin hakikiliği kuşku götürür belgelerden yola çıktığı veya ek- sik inceleme yapmış olduğu için suçlanabilir; ama kurgusu ve o kurgudan kaynaklanan yorumlar ne tartışılabilir, ne de çürütülebi- lir. O yorumlara katılmayanların tek yapabilecekleri, onlara kendi yo- rumlarını da eklemek ve ‘işte böy- le de düşünülebilir’ mesajını ver- mektir. Zaten tarihin zenginleşti- rici boyutu da kendini bu nokta- da belli eder. Ortaya Mustafa Kemal’e ait ye- ni bir belgesel konulmuşsa eğer, bizlere düşen, bugüne kadarki yargılarımızı, klişelerimizi ve de- ğerlendirmelerimizi bir an için saf- dışı kılıp, o yeni’nin öğrencileri ol- maya çalışmaktır. Yeni’de nelerin yeni olduğunu kavrayabilmemizin tek yolu budur. Böyle yapacak yerde “Mustafa”yı sadece örne- ğin Mustafa Kemal’in içkisine, sigarasına ve yalnızlığına indir- geyerek değerlendirmek, doğru- dan Mustafa Kemal’i basite in- dirgemekten başka bir sonuç vermez! [email protected] Siyami Ersek Eğitim ve Araştõrma Hastanesi’nden aldõğõm kalp ve damar cerrahisi uzmanlõk belgemi çalõnmak suretiyle kaybettim. Hükümsüzdür. Dr. Önder Teskin Haliç Üniversitesi’nden almõş olduğum geçici mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. Irmak AKPINAR Öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. Ümit Coşkun TEKİRDAĞ 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAVZİH İLANI Dosya No: 2008/411 Tal. Tekirdağ l. İcra Müdürlüğü'nün 2008/411 Tal. sayõlõ dosyasõndan satõşa çõkarõlan taşõnmazõn 28.10.2008 ta- rihli Cumhuriyet Gazetesinde Basõn: 56500 no ile ya- yõmlanan satõş ilanõnda; Yönetmelik Örnek No: 27 ve İcra Müdürü ibarele- rinin yazõlmasõ gerekirken sehven yazõlmadõğõ hususu, ilanen TAVZİH olunur. Basõn: Tashih ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Eleştirel Düşünce ve “Mustafa”… N üfusu 2 binden aşağõ düşen bel- de belediyelerinin kapanmasõnõ öngören yasaya Anayasa Mah- kemesi “bazıları dışında evet” dedi. Bunun yerel seçimlere nasõl yansõyaca- ğõnõ ise Yüksek Seçim Kurulu Başkanõ şöy- le açõkladõ: “Nerede köy, nerede beledi- ye seçimi yapılacağına Anayasa Mah- kemesi kararının gerekçesi yayımlan- dıktan sonra toplanıp bir karar verece- ğiz.” (Hürriyet-02 Kasõm 2008) Oysa Anayasa Mahkemesi’nin kararõ açõk. Yüce yargõ, bu yasa çõktõğõndan beri kim bilir kaç kez yazdõğõmõz “çekince”le- rimize sanki hak veriyor. Her biri tarihten gelen “kurumlaşmış” gelenekleriyle kent- lerine ve yerel değerlerine sahip çõkan; ya da bütün bunlarõn “belediye”yle geliştiril- mesi gereken “belde”lerin köyleştirilmesine “hayır” diyor. Çünkü karar, adrese dayalõ nüfus sayõ- mõyla “2 binden azsın” denmesine “itiraz” eden belediyelerin haklarõnõ korumakla yetinmiyor. Tarihsel kimlikleri ve doğal gü- zellikleri ancak demokratik bir yerel yö- netim örgütlenmesiyle korunabilecek, kül- tür ve turizm bölgelerindeki beldelerin de yine “belediyeleriyle yaşamaları”nõ sağ- lõyor. Biz de hep öncelikle bunu savunduk. Aralarõnda Osmanlõ döneminde kuru- lanlarõn bile bulunduğu; hatta ulusal ve ulus- lararasõ ödüller almõş belediyelerimizi ka- patan anlayõşõn “sorgulanması” gerektiğini belirttik. Şimdi yüce yargõ, bu serzenişimizin te- mel nedenini oluşturan ve yasaya eklenmiş 44 sayõlõ listedeki köklü belediyeleri de yok etmeyi öngören geçici 1. maddeyi iptal ede- rek, “uygarlık ve kent kültürü”nü umur- samayan iktidara adeta şu dersi vermiş ol- du: “Kentsel yaşamın demokratik gelişimi ancak belediye ile olur. Bu nedenle her biri kendi beldelerinin tarihsel varlıkla- rıyla bütünleşmiş belediyeleri kapat- mak, çağdaş yaşamla bağdaşmaz...” Nitekim Çorum’a bağlõ uygarlõk merke- zimiz Alacahöyük; Marmaris’in cennet köşesi Turunç; Akdeniz kõyõlarõmõzõn ün- lü kasabasõ Kalkan; Aksaray’õn kimlikli bel- desi Ulukõşla; Kõrşehir’e bağlõ tarih zengi- ni Dulkadirli; Ege’nin efsanevi gölüne adõnõ veren Bafa; Muğla’nõn korunmasõ ge- reken SİT’lerinden Bozüyük; Kapadok- ya’nõn güzelleri Göreme ve Mustafapaşa; Şanlõurfa’nõn kültür merkezlerinden Eyüp- nebi.. ve daha birçok “tarih, kültür ve tu- rizm” yerleşmemiz için iktidarõn “sizi ka- pattım!” sözü yargõdan geri dönmüş oldu. “OYÇOKLUĞU”NUN İKİLEMİ! İşte bu sonuca rağmen, medyanõn aynõ ka- rarõ sadece “CHP’nin iptal başvurusuna ret” şeklinde duyurmasõ, sõradan bir “ce- halet” olabilir mi? Yasanõn tarihsel belediyeleri kapatan geçici 1. maddesi iptal edilirken, diğer mad- delerinin “onay”lanmasõnõ sağlayan üye- lerin aynõ zamanda AKP’yi “kapatma- yan”lar olmasõ ise ne kadar düşündürücü? Çünkü, yasanõn 5 oya kar- şõ 6 oyla “Anayasaya uygun” sayõlmasõ so- nucunda “kapana- cak” belediyeler ara- sõnda “kapanma- yan”larla benzer özel- liklere sahip olanlar da var. Örneğin Bursa’nõn Gölyazõ beldesi, antik çağdan beri ünlü Apollon gölüyle iç içe yaşayan bir kasaba olduğu halde ve tümü doğal-kentsel SİT kapsamõnda korunmasõna rağmen artõk “belediyesiz” mi kalacak? Yine yasanõn iptal edilmeyen maddele- ri yüzünden, İstanbul varoşlarõndaki onca kaçak yerleşme yanõnda planlõ ve yasal ya- põlaşan bir Bahçeşehir; adõnõ ünlü mimarõ- mõzõn köprülerinden alan bir Mimarsinan; Ankara’da cumhuriyetin gözbebeği köy ens- titüsünü kucaklamõş bir Hasanoğlan; Ana- dolu’yu Kõbrõs’a bağlayan iskelemiz Taşucu gibi, her açõdan belediye olmalarõ gereken kasabalarõmõz da nasõl “köy” ya da “ma- halle”ye dönüşebilirler? Anayasa Mahkemesi’nin 6 üyesince bu garipliğe gerekçe gösterilen “yasamanın takdiri”, yukarda örnekleri verilen “ka- patılmaları durdurulmuş” belediyeler için de geçerli değil miydi? YA “ÖZERKLİK ŞARTI”? Aynõ takdirin demokratik haklara uygun kullanõlmasõ gerektiğinden, 6 üyenin bunu umursamadan “CHP’nin iptal istemine ret oyu” vermeleri; dahasõ “Avrupa Yerel Yö- netimler Özerklik Şartı”nõ bile gözet- memeleri, yüce yargõyõ hak etmediği soru işaretleriyle karşõ karşõya bõrakõyor. TBMM onayõyla “ulusal yasa”mõz sa- yõlan söz konusu şart, belediye kurulurken uygulanan “referan- dum” kuralõnõ kapa- tõlõrken de öngörü- yor. 5’e karşõ 6 oyla alõnan karar, belde sakinlerinin evren- sel demokratik hak- kõnõ bile göz ardõ etmiş oluyor. Gelişmiş de- mokrasilerde insan yerleşimle- rinin olabildiğince belediye ile yönetilme- si “demokratik toplum hedefi”nin önce- likli koşulu kabul edilir. Avrupa ülkelerin- de en küçük yerleşmelerin bile belediye ol- masõ bundandõr. Çünkü belediye, belde sakinlerinin o kenti yönetecek başkan ve meclis üyeleri- ni seçerek göreve getirmeleri; beldenin yaşam koşullarõ ve geleceği hakkõnda ken- di aralarõndan seçtikleri belediye meclisle- rini sorumlu kõlmalarõ; “demokrasi bi- lincinin güçlenerek kurumsallaşması”nõn da temelidir. Bu nedenle belediyelere “demokrasinin beşiği”; belediye yapõlanmasõna da “de- mokrasinin kalesi” denmektedir. Öyle görünüyor ki hem kapatma yasasõnõ ha- zõrlayanlar, hem de kapatmaya onay ve- renler, bu tanõmlarõ bile önemsemiyorlar. BÜYÜKŞEHİR BELDELERİ Anayasa Mahkemesi “büyükşehirler- deki beldeler”in kapanmasõna ise Bü- yükşehir Belediye Başkanlarõ’nõ da dinle- yerek karar verdi. Bu başkanlar eminim ki beldelerin ön- celikle “imar anarşisti” olmalarõndan ya- kõnarak, “planlı kentleşmeyi engelledik- lerini” söylediler. Ne var ki büyük şehirlerde de süregelen “imar düzenbazlıkları”nõn önlenmesi için tutup onlarõ da kapatmak nasõl çözüm değilse, aynõ durum beldeler için de geçerli değil midir? Büyükşehir Belediye Başkanlarõnõn bu konudaki görüşleri “demokrasiden vaz- geçmek” olmamalõydõ. Demokrasiyi ade- ta “talan özgürlüğü”ne dönüştüren “de- netimsiz imar yetkilerini kaldırmak” neden akõllarõna bile gelmiyor? Belde belediyelerinin “imardan so- rumlu olmadan” da yerel hizmet verebi- leceklerini; hatta bunun sağlõklõ ve demo- kratik kentsel yaşam için zorunlu olduğu- nu yüce yargõya neden söylemediler? Ne var ki belediye ile imar yetkisi öyle- sine “özdeş” görülüyor ki örneğin kimse şu içerikte bir yasal düzenlemeyi hâlâ öner- miyor; “Yerel hizmetleri yerel yönetimler ya- par. Ancak yeterli teknik kadro ve ekip- manları olmayan belediyeler imar yet- kilerini kullanamazlar. Büyükşehirlere bağlı belediyeler ise bütüncül kent pla- nına uymak zorundadırlar...” Aslõnda buna benzer yaklaşõmlarla dü- zenlenen “İmar ve Şehircilik Yasası Ta- sarısı” 2004 yõlõndan beri “Başbakanlık”ta bekletiliyor! Aynõ tasarõya bile “aykırı” olan belediye kapatma yasasõ için “davacı” ol- muş CHP’nin, yüce yargõ kararõna da uy- gun yeni bir yasa tasarõsõnõ hazõrlayarak TBMM’ye sunmasõ ne kadar anlamlõ olur. Üstelik, belediyelerin kapatõlmalarõ bir ya- na, daha da çoğalmalarõnõ öngören, böyle- ce demokrasiyi tüm yerleşmelerimizde “çağdaş yaşam tarzı” kabul eden bir dü- zenleme olarak... Belediyelerin kapatõlmasõna ‘bazõlarõ hariç’ diyen Anayasa Mahkemesi kararõ ne anlama geliyor? KAPADOKYA BELEDİYESİZ KALMAYACAK Belediyeleri kapatma yasasıyla sa- dece “nüfusları 2 binden aşağı düştü” gerekçesiyle gözden çıkar- dıklanlar arasında, Kapadokya yerleşmelerinden Göreme de vadı. Beldelerde sevinç ve hüzün...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle