Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 28 KASIM 2008 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Demir Tararsa?
KRİZ havasında ne yapacağını şaşıran iktidar, IMF
çapasına tutunmaktan başka çare bulamadı. Yer-
li “iş dünyası” da arkasında bankacılarıyla, “piyasa”
denen borsacıları ve sözde “yatırımcı”larıyla, kriz te-
laşına kapılmış iş çevreleriyle. Hep bir ağızdan bağırı-
yorlar: “IMF’ye demir atın da kurtulalım!”
Hatta “demir” ya da “çapa” demiyorlar, herhal-
de kaba olmasın diye, küçük kayıkla gezenlerin di-
liyle “çipa, çipa” diyerek feryat etmekteler. Niçin?
Çünkü, kulakları hep Batı dünyasında olduğu için
oradaki telaş onlara da bulaşmış; kendiliklerin-
den durum değerlendirmesi yapma yetenekleri
kalmamış.
Çünkü, moraller bozuk; kimse kendine ve ülke yö-
netimine güvenemiyor.
Çünkü, ekonominin yapısı sağlam değil.
Çünkü, devlet gemisinin makinesi bozuk; eko-
nomik bunalımlarda işe yarayacak parçalar ve yar-
dımcı makineler, yani kamu işletmeleri, daha verimli
duruma getirilecek yerde, satılmış ya da talan
edilmiş. Sığınacak liman da yok. Oysa, fırtına yak-
laşınca, demirdeki gemi ya demirine güvenip biraz
daha zincir salarak bekler ya da güvenemiyorsa de-
mir alıp bir koya ya da limana sığınır.
Makine çalışmazsa telaşlanılır tabii. IMF çipası-
na tutunulsa bile, ya tutmayıp tararsa? Kaldı ki, şim-
diki duruma da başlangıçta IMF ile Dünya Banka-
sı’nın genel öğütlerini dinleyerek gelmişsinizdir. Son
yıllarda yine onların dediklerini yaparak güç bela bü-
yük bir batıştan kurtulmuş olmanız, başta alınmış
borçlarla size kabul ettirilen politikaların da doğru
olduğunu mu gösterir?
Biraz sağduyu sahibi olan ve günlük yaşamın sı-
kıntılarını yaşayan sıradan vatandaş, dış çev-
relerle içteki izleyicilerinin önerdiklerinden farklı
düşünüyor.
Ona göre, örneğin özelleştirmelere kesinlikle
son verilmeli, hiç değilse kalan işletmeler düzelti-
lip üretim hızlandırılmalıdır.
Örneğin, madem krizi geçiştirmenin çaresi olarak,
genel üretimi teşvik için “talebin yükseltilmesi”nden
söz ediliyor, o halde işçi çıkarmalar mutlaka dur-
durulmalı, tam tersine düşük ücretlere zam yapıl-
malı ki talep artsın.
Örneğin, kamu yatırımlarından vazgeçmek şöy-
le dursun, başlatılmışlara hızla devam edilmeli, hat-
ta yenilerine girişilmelidir. Karayolu ve demiryolu ya-
pımı, sulama şebekeleri, liman inşası gibi istihdam
yaratıcı girişimler yanında, iyi yetişmiş teknik ele-
manlar için araştırma, yenileştirme ve geliştirme ku-
rumlarına el atılarak o alanlardaki kalifiye eleman
işsizliği giderilmelidir.
Kısacası, dış çevrelerin önerdiklerinin aksine,
borç ödeme politikalarını biraz daha zamana ya-
yıp yeni borç almadan Merkez Bankası’ndaki dö-
viz birikimlerini ulusal etkinliğe şırıngalayarak “Key-
nes”ci bir yaklaşımla ekonomi canlı tutulmalıdır. Kriz,
sünepe bekleyişle değil, akılcı çalışmayla aşılır.
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Yanıtları Belli
Bilmece...
Güneri Cıvaoğlu dünkü Milliyet’te yazısına alen-
girli bir başlık atmış:
“Casus, günah çıkartıyor...”
Yazıda iki isim var:
Tuncay Güney..
Graham Fuller..
İkisi de malum..
İkisine de gerçekçi notunu veren Cıvaoğlu, kim-
liğinin MİT’le ilgili yanı Sabah gazetesi tarafından
manşet haberiyle duyurulan Tuncay Güney için
diyor ki:
“Çocuk MİT’te çalışmış ya da MİT tarafından ya-
pılan açıklamadan algıladığıma göre, bir süre kul-
lanılmış.
Televizyonlara Kanada’dan bağlantılarla konuk
oluyor, konuşuyor.
Herhalde şimdi yeniden gündeme gelir...
Onu izleyenlere ‘Acaba söylediklerinin ne ka-
darı doğru, kime, hangi tezgâhlara hizmet ediyor,
hangi gizli gündemin piyonu oluyor’ kuşkularını
yoğunlukla verecektir.
Belki de gelecek yıllarda bu soruların cevabını
bir CIA Türkiye İstasyon Şefi’nin kitabında ala-
biliriz.”
Amerika ve Kanada’da mukim üç ilginç kişi var:
Tuncay Güney..
Fethullah Gülen..
Mehmet Eymür..
Mehmet Eymür vaktiyle MİT’te önemli görev-
lerde bulunmuş bir kişi...
27 Ekim 2008’de Star TV’de, Mehmet Eymür,
Uğur Dündar yönetimindeki Arena programına
katılarak demiş ki:
“- Tuncay Güney’i benim dairem eleman ola-
rak kullanmadı, ancak Fethullah Gülen cemaatiyle
ilişkileri nedeniyle bu konuyla ilgilenen bir diğer
daire Güney’le ilişkili olabilir...”
Peki, Mehmet Eymür neden Amerika’da yaşı-
yor?..
Ya Fethullah Gülen?..
Niçin Amerika’da?..
Tuncay Güney Kanada’da haham kılığına gir-
miş, elinde kitap, başında takke fotoğraflar çek-
tiriyor...
Bu ne acayip bilmece...
Ne gündüz biter ne gece...
Bu üç kişi Türkiye’ye çağrılsalar da bilmece çö-
zülse...
Tuncay Güney’in MİT’çiliğini açıklayan gaze-
te Sabah değil mi?..
Bu Sabah, AKP iktidarınca Başbakan’ın da-
madının müdahil bulunduğu şirkete pazarlandı...
Nasıl?..
Parayı Türk devlet bankasının kefaletiyle birlikte
sağlayan kim?..
Katar Emiri!..
Karışık bir iş vesselam..
Delidolu yazar kalem..
Ancak işin içyüzü daha da beter...
Belki çoğu kişi farkında değil; ama hukuktan,
kanundan, avukatlıktan biraz anlayan kişiler Er-
genekon davasının şimdiden çöktüğünü bili-
yorlar, görüyorlar...
Davanın öyle bir iddianamesi var ki evlere şen-
lik, ilerde ibretlik diye hukuk ve demokrasi tari-
hine geçecek...
Ama, bu iddianamenin savcısı kim?..
Başbakan...
Son günlerde Ergenekon’la hemhal olan adları
alt alta dizelim:
Recep Tayyip..
Tuncay Güney..
Zekeriya Öz..
Fethullah Gülen..
Mehmet Eymür..
Bunların arasına Graham Fuller ile Katar Emi-
ri’ni de katınca zevkine doyum olmuyor...
Soruşturma ve iddianameler ile dinci ve iktidarcı
medyanın ortak pazarlamaları ve çabaları bitip tü-
kenmesin, emi...
Ü
lkemizin en köklü
yükseköğretim ku-
rumu olan İstanbul
Üniversitesi’nin kuruluşu
İstanbul’un fethine kadar
uzanõr. 1933 yõlõnda da
Mustafa Kemal tarafõn-
dan teşkil edilen bir heye-
tin raporlarõ sonucu İstan-
bul Üniversitesi’nde bir
reform yapõlõr. Bütün bö-
lümlerinde dünyanõn geli-
şen modern şartlarõ göz
önüne alõnarak yapõlan bu
reformla İstanbul Üniver-
sitesi modern Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir üni-
versitesi haline getirilir.
Fikirlerin ve alternatif-
lerin geliştirilmesinde ön-
cü olan ve toplum yaşa-
mõnõn niteliklerini belirle-
mekte azõmsanmayacak
etkileri olan üniversiteler
aynõ zamanda, kaçõnõlmaz
olarak, artõlarõ ve eksile-
riyle, inişleri ve çõkõşlarõyla
toplumun da bir aynasõdõr.
İşte bu bağlamda benim
üniversitem, İstanbul Üni-
versitesi, aynõ zamanda
hem toplumsal belleğimiz
ve hem de bu günümüze
dair tüm renklerin tek bir
odakta ayrõşõverdiği bir
prizma...
Topluma öncülük etti
Evet, gerçekten çok ren-
klidir benim üniversitem...
Bir imparatorluğun yõkõlõş
sarsõntõlarõ içinde, bütün
topluma öncülük etmiş,
Çanakkale’de bir efsane
yaratmõştõr. Ancak öte yan-
dan, Milli Mücadele ön-
cesi, işgal yõllarõnda yine
benim üniversitemdir sus-
kun kalan...
Darülfünun’dan İzmir’in
işgaline karşõ yapõlan pro-
testo toplantõsõ dõşõnda et-
kili bir ses yükselmemiş-
tir. Çanakkale’de olduğu
gibi topyekûn bir çõkõş ol-
mamõş. Ancak, Darülfü-
nun öğrencileri de Milli
Mücadele aleyhtarlarõnõ
şiddetle protesto etmek-
ten geri durmamõştõr. Da-
rülfünun’da ders veren ba-
zõ öğretim üyeleri, Ana-
dolu hareketine karşõ tavõr
içerisinde olan bazõ hoca-
lar, gerek derslerinde gerek
gazetelerde yazdõklarõ ya-
zõlarõnda bu mücadele
aleyhinde görüşler ortaya
koyarlar.
Ali Kemal’in Peyamõ
Sabah gazetesine yazdõğõ
“İstiklal Şartları ve
Türkler” başlõklõ yazõ-
sõnda “Türklerin istikla-
le layık olmadıkları, da-
ha uzun süre büyük dev-
letlerden birinin hima-
yesi altında yetişmesi ge-
rektiğini” ileri sürmesi
Rıza Tevfık Bey’in ise
Darüfünu’nda verdiği bir
konferansta “Türk’ün
asırlar boyu bileğinde
salladığı kılıcından baş-
ka övünülecek nesi var?”
demesi bardağõ taşõran son
damla olmuş ve harekete
geçen Edebiyat Medrese-
si öğrencileri bu öğretim
üyelerine karşõ bir kam-
panya başlatmõşlardõr. Öğ-
renciler 30 Mart 1922 gü-
nü gizlice yaptõklarõ bir
toplantõda müderrisler Ali
Kemal, Rõza Tevfõk, Ce-
nap Şehabettin ve Hüse-
yin Daniş ile Muallim
Barsamiyan’õn Darülfü-
nun’dan uzaklaştõrõlmasõ-
nõ isteyen, aksi halde ders-
lere devam etmeyecekle-
rini belirten bir dilekçeyi
Meclis-i Müderrisin’e su-
nulmak üzere Fakülte Rei-
si İsmail Hakkı Bey’e
sunmuşlardõr.
Tıbbiye öğrencisi
Hikmet
Milli Mücadele yõlla-
rõnda Darülfünun’da yine
öğrencilerdir başõ çeken;
bir araya gelerek Sõvas
Kongresi’ne delege gön-
derme kararõ alõrlar. Tõb-
biye mektebinden Hik-
met (Savaştepe) ve Yusuf
(Balkan) delege seçilir,
fakat yol paralarõ yoktur,
herkes cebindeki parayõ
çõkarõp ortaya koyar, ancak
bir kişiye yetecek kadar
para sağlanabilinmiştir ve
Yusuf (Balkan) hakkõn-
dan feragat eder. Ancak bu
kez de temsil yetkisi ge-
rekmektedir ve bu belge-
yi hiçbir yerden temin ede-
memişlerdir. Tõp Talebe
Cemiyeti başkanõ olan dör-
düncü sõnõf öğrencisi Ah-
met Kemal bütün tõp ta-
lebelerinin temsilcisi ol-
duklarõnõ belirten bir bel-
ge yazar, imzalar, mühür-
ler. Ve Hikmet (Savaştepe)
Sõvas’a uğurlanõr. İstanbul
delegeleri arasõnda yer
alan henüz 18 yaşõndaki
tõbbiye öğrencisi Hikmet,
kongrede manda konusu
konuşulurken bizzat Mus-
tafa Kemal’e şu tarihi söz-
leri söyler: “Delegeleri
bulunduğum tıbbiyeliler
beni buraya bağımsızlık
yolundaki çalışmalara
katılmak üzere gönder-
diler. Mandayı kabul
edemem; farzı mahal
manda fikrini siz kabul
ederseniz sizi de redde-
deriz. Mustafa Kemal’i
vatan kurtarıcısı değil,
vatan batırıcısı olarak
adlandırır ve tel’in ede-
riz.” Yanõt: “Evlat, müs-
terih ol. Gençlikle iftihar
ediyorum ve gençliğe gü-
veniyorum. Biz, azınlık-
ta kalsak dahi mandayı
kabul etmeyeceğiz. Pa-
rolamız tektir değişmez:
Ya İstiklal Ya Ölüm!”.
Sõvas Kongresi’ne katõlan
diğer öğrenci Denizli de-
legesi Küçükağazade Ne-
cip Ali Bey, hukuk fakül-
tesi öğrencisidir fakat öğ-
renci temsilcisi olarak de-
ğil Denizli delegesi olarak
katõlmõştõr.
Aynõ üniversitenin tale-
beleri mütakere dönemin-
de de hep topluma öncülük
etmiştir.
Mütareke döneminde
Ermeni tehciri nedeniyle
sanõk olarak yargõlanan
Yozgat Boğazlõyan Kay-
makamõ Kemal Bey 10
Nisan 1919’da İstanbul
Beyazõt Meydanõ’nda
idam edilmiştir. Bu idam
olayõ İstanbul’da halkõn
harekete geçmesine ne-
den oldu. Cenaze töreni
milli bir gösteriye “milli
bir isyana dönüştü”.
Kaymakam Kemal’in ce-
nazesi İstanbul milliyetçi-
liğinin bilhassa gençliğin
iç isyanõnõ gösterme fõrsa-
tõ oldu. İstanbul Üniversi-
tesi’nin tõbbiye talebeleri
bu hareketi organize et-
mişler ve yönetmişlerdir.
Öğrencisi her zaman bir
adõm önünde yürümüştür
ve hep renkli olmuştur be-
nim üniversitem. Kendi
paradokslarõnõ da kendi
yaratõr, kimi zaman kendisi
ile de ters düşer.
Toplumsal çıkışlar
Kimi zaman da toplum-
sal çõkõşlara lider olmuştur
üniversitem.
1960 İhtilali’nde yine
kendisinden bir adõm ön-
de yürümüş öğrencileri ile
öncü bir rol oynamasõ gi-
bi 1967-1968 öğrenci
olaylarõnda da başõ çek-
miştir benim üniversitem.
Ancak kimi zaman da sus-
kun kalmõştõr... 1971’de
olduğu gibi.
Ve 1980 döneminde o
yõllardaki hareketi destek-
leyen üniversitem, aradan
geçen yõllardan sonra da-
ha eleştirel bir gözle bak-
maya başlamõştõr! Bu dö-
nem, aynõ öğretim üyele-
rince bu kez eleştirilmiştir.
Aynõ dönem, son yõllar-
daki her türlü gerici hare-
kete karşõ da kendi içinde
bazõ farklõ bakõş açõlarõna
rağmen Atatürk ilke ve
devrimlerinin taviz ver-
meyen bir kalesi duru-
mundadõr.
Ülkemizde AB adaylõğõ
uyum çalõşmalarõnõn ya-
põldõğõ kritik zaman süre-
cinde değişim ve uyum
rüzgârlarõ içinde, elbette
yine renklidir üniversitem.
Birkaç yõl önce bir grup
öğrenci Kürtçe eğitim ta-
lebiyle bir dilekçe ver-
mişlerdir.
Bazõ öğretim üyeleri-
miz çeşitli kaygõ ve dü-
şüncelerle bu öğrencilere
destek vermiştir. Tarihi
boyunca yukarõdaki satõr-
larda yalnõz bazõ çarpõcõ ör-
nekleri yer bulan para-
dokslar yaşamõş olan üni-
versitem yine ne ceza ne
de ödün vererek bir çözüm
üretmiştir. Yine geçen yõl-
lar içinde bir grup İstanbul
Üniversiteli öğretim üye-
si, Atatürk’ün üniversite-
yi ziyaretini iadei ziyaret
anlamõnda Anõtkabir’e git-
miş, bu olay bir başka İs-
tanbul Üniversitesi kö-
kenli milletvekili tarafõn-
dan soruşturma konusu ol-
muştur.
Yine birkaç yõl evvel
bir sivil toplum kuruluşu
olan TÜGİAD’õn ülke-
mizde demokrasi kültü-
rünün gelişmesi ve yer-
leşmesi için çağdaş norm-
larla yönetilir bir konuma
gelmemiz adõna gerçek-
leştirdiği ve siyasi partiler
ve milletvekili seçim ka-
nunlarõnda yapõlmasõ ön-
görülen değişiklikleri içe-
ren çalõşmada, aşağõda
alõntõlarõnõ yaptõğõm şu
öneriler dikkat çekici:
Atatürk ilke ve inkõlap-
larõnõn Türkiye’de zaten
benimsenip yerleşmiş ol-
duğu ve anayasanõn 174.
maddesinde en üst düzey-
de korunduğu dikkate alõ-
narak, siyasi partilerin vaz-
geçilmezi ve niteliğini dü-
zenleyen 4. maddenin 1.
fõkrasõnõn 2. cümlesi olan,
Atatürk ilke ve inkõlapla-
rõna bağlõ olarak çalõşõrlar
hükmünün madde met-
ninden çõkarõlmasõ gerek-
tiği ve ayrõca, 43. madde-
nin 3. fõkrasõnda yapõlacak
değişiklikle, siyasi parti
adaylarõnda propaganda
yaparken, TÜRKÇE’den
başka dil kullanma yasa-
ğõnõn kaldõrõlarak ilgili ma-
kamlara bildirim koşuluna
bağlõ serbestlik sağlanma-
sõ, insan haklarõ ve de-
mokrasi konusunda Tür-
kiye’nin de içinde bulun-
duğu ulusal üstü belge ve
standartlara uyum sağla-
mak bakõmõndan gerekli
bir yaklaşõm olacağõ gibi
Türk hukuk düzeninin bir
parçasõ olan TC Devle-
ti’nin oluşmasõnõn hukuki
zeminini teşkil eden Lozan
Antlaşmasõ‘nõn 39. mad-
desinin son fõkrasõyla
uyumlu olacağõ ...
Bu önerileri kapsayan
raporun yine İstanbul Üni-
versitesi kökenli iki ana-
yasa hukuku profesörü ta-
rafõndan hazõrlanmõş ol-
masõ da yine benim üni-
versitem ve buradan yeti-
şen farklõlõklara dair başlõ
başõna kayda değer bir
ironi oluşturuyor.
Zaman zaman suskun-
luğu ile (eski rektörlerin
görevden alõnmasõna bek-
lenen reaksiyonu göster-
memesi ile) daha sonra
sanõk sandalyesine oturtu-
lan öğretim üyelerine olan
ilgisizliği ile, şimdiki rek-
törünün, (İsrail elçisi ile
olan olaydaki gibi) haklõ
isyanõ ile, kimi demokra-
tik paradokslarõyla ve de
müthiş potansiyeli ile bu
ülkenin kusursuz bir ay-
nasõdõr benim üniversitem
ve bu yüzden olağanüstü
renklidir gerçekten.
Bir tarihsel geçmişten
süzülerek gelen ve zor bir
coğrafyada farklõlõklarla
bütünleşen muhteşem bir
mozaiğin renkleri.
İşte benim üniversitem
İstanbul Üniversitesi, 61
bin öğrencisi 2 bin 400’ü
aşkõn öğretim üyesiyle dev
bir kuruluştur.
Bu dev kuruluşun ihti-
yaçlarõ, problemleri hem
maddi yönden hem idari
yönden çok yönlü ve çok
karmaşõktõr.
İstanbul Üniversitesi, bu
büyük yapõsõnõn ihtiyaçla-
rõnõn giderilmesinde ve
problemlerinin çözümün-
de geçmiş ve mevcut ikti-
darlarõn desteğini hiçbir
zaman yeterli ölçüde ala-
mamõştõr. Bu kendi yapõ-
sõndaki problemlere ve bir
anlamda problemleri çöz-
mede pratik yollarõ kul-
lanmama da direnmesi so-
nucudur. Bir yerde de asõl
faktör, geçmişin getirdiği
gurur ve alõşkanlõklarõ ile
hiçbir konuda taviz ver-
memesidir. Bir başka ga-
zetenin köşe yazarõnõn be-
lirttiği gibi başka üniver-
sitelerin (bir yerde idare
edenlerin kişisel çaba ve
gerekli mercilerle kur-
duklarõ iyi ilişkiler sonucu)
elde ettikleri imkânlarla
yaptõklarõ pozitif sõçrama-
larõ, üniversitemiz kendi
imkân ve çabalarõ ile uzun
zaman dilimleri içinde ya-
vaş da olsa yapmaya ça-
lõşmõştõr ve çalõşmaktadõr.
Her zaman olduğu gibi
yine en doğru, en uygun
kişiyi, kendi tarihsel de-
ğerlerine uygun adayõ ken-
disine başkan (Rektör) se-
çecektir.
Kaynaklar:
- Türk Üniversite Tari-
hi Darülfünun Dönemi
Ali Yıldırım, S. 293-294-
295
- Özgür Üniversite Ki-
taplığı 18, Öteki Yayınevi
Ekim 1988
- Samsun’dan Önce Bi-
linmeyen 6 Ay, Alev Coş-
kun
Benim Üniversitem...
Prof. Dr. Cengiz KUDAY
İstanbul Üniversitesi, 61 bin öğrencisi 2 bin 400’ü aşkõn öğretim
üyesiyle dev bir kuruluştur. Bu dev kuruluşun ihtiyaçlarõ, problemleri
hem maddi yönden hem idari yönden çok yönlü ve çok karmaşõktõr.