03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 KASIM 2008 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Aziz Nesin Olsaydı! Kim olsa öyle derdi: “Aman o mermi kovan- larını iyi sakla, yoksa Ergenekon’a gidersin.” Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in atılmış ko- vanları yerden topladığını kim görse!.. Şaka bir yana, doğru bir uyarma. Emekli bir subayın evinde bomba artıkları bu- lununca, işi büyütmüşlerdi. O parçacıklarla devrim yapılabilirmiş gibi!.. Günlerdir, aylardır sürdürülen Ergenekon ola- yının temelinde yer almadı mı o bombacıklar!.. Nereden nereye? Bizim Şehzadebaşı’nda Bizans surlarına ya- pışık evimizin bahçesinde de ortası delik, yu- varlak bir bomba vardı. Oynar dururduk ço- cuklarla. Patlamış mı yoksa patlayacak mı? Ne- reden nasıl gelmiş? Birinci Dünya Savaşı’nda İn- giliz uçakları bir iki kez İstanbul’u bombalamışlar. Belki o bombalardan biriydi bizim bahçedeki. Öylesine durdu yıllardır, bilmem sonra ne oldu? Çocukken elimizle kaldırır indirir, güç deneme- si yapardık onunla... Cemil Çiçek ne diyeceğini bilemedi, gevele- di olay sorulunca. O da bir şeyler mi söylemiş, ne olmuş!.. Şaşkın şaşkın bakıp durdu ekrana... Eski bir politikacıdır. Girip çıkmadığı parti kal- madı. Hepsinde de bakanlık koltuğuna oturdu. Adalet mi dersin, başbakan yardımcılığı mı? Ba- sın karşısında bir usta yanıtlayıcıdır, doğru yanlış idare eder. Hep AKP’nin, Başbakan’ın sa- vunucusu, koruyucusu, ağabeyi... Şu esprili konuşma bile Ergenekon adı veri- len bir davanın ne denli ciddiyet dışı olduğunu göstermiyor mu? Ciddiyet dedim ama, bir yıl- dan uzun süredir hapislerde acı çeken yüze ya- kın aydın kişinin durumunu da unutmamalı... Ba- kın, duruşmalar başladı, onlar hâlâ koğuşların- da, hücrelerindeler! Binlerce sayfalık iddianame okundu, ama bitmedi; dahası var! Emekli ge- neraller, profesörler, gazeteciler, yazarlar, hâ- lâ bir çeşit işkence çekmekteler!.. Sanıklara bir türlü savunma fırsatı verilmedi! Kim bilir daha kaç hafta geçecek!.. “Kovanları iyi sakla, sonra Ergenekon’a gi- dersin.” Yalnız bu söz bile bir yıldır yaşadığımız, top- luma yaşatılan bir durumun acıklı mı gülünç mü, ne olduğu ne olmadığı anlaşılamayan Ergene- kon masalının niteliğini göstermiyor mu? O binlerce sayfalık dosyalar günün birinde il- ginç bir film ya da roman olacaktır. Aziz Nesin’i nasıl aramazsın! O yalnız İlhan Selçuk’a ayrılan sayfalardan güzel mi güzel bir mizah romanı çıkarırdı. Kendi gazetesine bom- ba attırması, bir gizli çetenin lideri olması gibi ko- miklikleri ölmezleştirirdi!.. PENCERE Özgünlük mü Desem, Orijinalite mi?.. TV hayatı değiştirdi.. İster beğen.. İster beğenme.. Evdeki çalışma odandan Ankara’daki Anıtka- bir’de düzenlenen törene katılabiliyorsun.. Ne görüyorsun?.. Gül şişmanlamış... Dikkat etmeli... Bu gidişi iyi değil.. Ya RTE?.. Maviye kaçan lacivert değil de siyah bir pardösü giyseydi, daha iyi olurdu... Gül’e aferin!.. Üşütmeyi özveriyle göze almış, ceketle törene katılmış... Ancak asıl soru ve sorun magazin ıvırı zıvırının ötesinde... Osmanlı tarihte özgün bir imparatorluktu... Ya Cumhuriyetimiz?.. Bir eşi daha yok... Neden?.. Emperyalistler tam Anadolu’yu üleşirlerken sen kalk bir ulusal kurtuluş savaşıyla kendini kur- tarıp üstüne laik Cumhuriyetini kur... Hem de İslam dünyasında laikliğin l’si telaffuz edilmezken bu işi yap... Havsalaya sığar mı?.. Akıl alır mı?.. Bunu kim yaptı?.. Atatürk... Hem şeriatçı Osmanlı İmparatorluğu, hem de laik Türkiye Cumhuriyeti, kendine özgü, daha baş- ka deyişle özgün bir tarihle insanlığın belleğine kazınıp yazıldılar... Peki, bugünkü durum ne?.. Yine de çok özgünüz.. Frenkçesiyle orijinaliz.. Atatürk’ün 70’inci ölüm yıldönümünde Cum- hurbaşkanı Gül ile Başbakan RTE yan yana tö- rene katılıp Atatürk’ün huzurunda saygı duruşu- na geçiyorlar... ‘10 Kasım’da söylediklerine ve de yazdıkları- na bakarsanız ikisi de Atatürkçü... Huzurdaki davranışlarına da bakarsanız ne der- siniz: - Bunlar tam Atatürkçü... Gerçek mi?.. Osmanlı özgündü.. İslam dünyasında tek laik Cumhuriyet elbette özgün.. Üstüne Cumhuriyetimizin bugünkü durumu da çok özgün, yani orijinal... Çünkü herkes birbirine soruyor: - Gül ile RTE gerçekten Atatürkçü mü, yoksa takıyyeci mi?.. Peki, dünyada böyle bir Cumhuriyet var mı?.. Devlet var mı?.. Demokrasi var mı?.. Çok orijinaliz... Bugün ne İslam coğrafyasında takıyye var, ne Amerika’da ne de Avrupa’da... Peki, bizim “ılımlı İslamcılar” takıyyeyi nereden öğrendiler?.. ‘Şeriat’tan mı?.. Yok canım.. Amerika’dan.. Amerika anasının gözü, cingöz mü cingöz, ana- sının ipini pazarda satmış yaman bir devlet... Ve de patron... “E rgenekon” adõ altõnda yürüyen soruşturma ve yargõlama süre- cine baktõğõmõzda, madalyonun bir yüzünde ortaya şöyle bir tablo çõkõyor: İstanbul’un bir ilçesinde ele geçen bombalar, nasõl oluyorsa, siyasetçilerin, sanatçõlarõn, sivil toplum örgütü liderlerinin, gazeteci- lerin, yazarlarõn, öğretim üyelerinin, rek- törlerin gözaltõna alõnmasõna, tutuklu veya tutuksuz yargõlanmalarõna yol açmõş du- rumda. Örneğin, ülkenin önde gelen gaze- telerinden birisi olan Cumhuriyet Gazete- si’nin Yazarõ İlhan Selçuk ve Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Gazeteci- Yazar Tuncay Özkan, ülkenin önde gelen üniversitelerinden birisi olan İstanbul Üni- versitesi’nin eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, ülkenin en fazla üyeye sa- hip sivil toplum örgütlerinden birisi olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkanõ Şener Eruygur ve yine bir sivil toplum örgütü olan Ankara Ticaret Oda- sõ’nõn Başkanõ Sinan Aygün, ülkede faz- la bir oy tabanõ olmasa da, aldõğõ düşük oy oranõna rağmen sõk sõk gündeme gelen İş- çi Partisi’nin Genel Başkanõ Doğu Perin- çek ve daha birçok gazeteci, yazar, sanat- çõ, öğretim üyesi, sivil toplum örgütü tem- silcisi, siyasetçi tutuklu veya tutuksuz yar- gõlanmakta. İşin en ilginç yönü ise, bu duruma tepki vermemenin, genellikle, bu kişilerin siya- sal görüşlerine katõlõp katõlmamakla belir- leniyor olmasõ. Yani, “Bu kişinin siyasi gö- rüşüne katılmıyorum, öyleyse tutuklan- ması ve/veya yargılanması iyi” biçimin- de, açõk veya gizli bir tavõrla karşõ karşõ- yayõz. Oysa bu kişilerin siyasi görüşlerine katõlõp katõlmamak tamamõyla konu dõşõ ol- malõ. Bu kişilerin gerçekten bombalarla, dar- be planlarõyla, yasadõşõ örgütlenmelerle bir ilgileri olabilir mi? Böyle olduğuna ve- ya olabileceğine dair ifade veren kişilerin savcõ tarafõndan bu derece ciddiye alõnma- sõ, bu kişilerin gece yarõsõ, sabaha karşõ göz- altõna alõnmalarõ, tutuklu veya tutuksuz yargõlanmalarõ normal mi değil mi? Bunu etkili bir biçimde soran ve sorgulayan kişi sayõsõ son derece yetersiz. Şimdi birisi çõksa, “AKP Genel Başka- nı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gazeteci- Yazar Fehmi Koru’nun, Yazar Abdur- rahman Dilipak’ın ve medya, siyaset, üni- versite camiasında muhafazakâr, İslami çizgide olan şu kişilerin” veya “Sahne Sa- natçısı Huysuz Virjin’in, bizim kapıcının kızının ve yan sokaktaki TEKEL Bayii sa- hibinin ‘Ergenekon’ adlı yasadışı olu- şumla ilişkili olduğuna dair duyum al- dım” diye ifade verse, savcõ bunlarõ da mõ ciddiye alacak? Herkes herkes hakkõnda bir şeyler söyleyebilir, her söylenen şey, hele savcõlõk ve yargõ üyeleri tarafõndan, bu ka- dar ciddiye alõnõrsa, bir gün gelir, ülkede tu- tuklanmayan ve/veya yargõlanmayan in- san kalmaz. Olay 12 Mart askeri yönetimi sõrasõnda Gazeteci-Yazar Altan Öymen’in uçak kaçõrmak iddiasõyla tutuklanõp yargõ- lanmasõ gibi traji-komik durumlara dönüşür. Şu sorularõ tekrar sormak ve gündemde tutmak gerekiyor: İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Kemal Alemdaroğlu, Sinan Aygün nasõl olur da böyle bir davada yargõlanõrlar? Doğu Perinçek, Şener Eruygur, Tuncay Öz- kan hangi gerekçeyle bu davanõn parçasõ ha- line geldiler, eğer bir şekilde gelmiş olsa- lar da, tutuksuz yargõlansalar, yurtdõşõna mõ kaçacaklar? Tutuksuz yargõlanmak için Şener Eruygur’da söz konusu olduğu gibi, tutukluyken komalõk mõ olmak gerekiyor? Bu tür acayip, akõl almaz gelişmeler han- gi demokraside, hangi Avrupa Birliği ül- kesinde görülebilir? Birileri, birilerinin yargõlanmasõndan, tutuklanmasõndan, on- larõn görüşlerine katõlmadõklarõ için, garip bir haz alõyor. Cumhuriyet tarihinde farklõ görüşte ve si- yasi çizgide daha birçok başka yazarõn, sa- natçõnõn, gazetecinin, siyasetçinin yargõ- lanmasõnda ve hapis yatmasõnda yaşanan olayõn bir benzeri, şu anda tekrar yaşanõyor. “Birisinin görüşlerini beğenmiyor mu- sunuz? Yargılanmasına, tutuklanmasına, kodesi boylamasına alkış tutalım, çanak tutalım!” biçiminde bir zihniyet var. Tür- kiye’nin yõllardõr sona ermeyen, bizi kan- gren gibi kemirip bitiren bir hastalõğõdõr bu. Oysa asõl amaç, darbecileri, devlet ola- naklarõnõ yasadõşõ örgütlenmelerde kulla- nanlarõ ele geçirmek değil mi? Bu nasõl bir darbeci avcõlõğõdõr ki, darbe yaptõğõ kanõtlanmõş, 12 Eylül askeri dar- besini gerçekleştirmiş Kenan Evren Mar- maris’te tatil yapmaktayken, darbe örgüt- leyip örgütlemedikleri konusunda spekü- lasyonlara ve çeşitli iddialara maruz kalan yazarlar, gazeteciler ve öğretim üyeleri şu anda tutuklu veya tutuksuz yargõlanmak- tadõrlar?.. Bu kişiler aylar veya yõllar son- ra beraat eder de, Kenan Evren hâlâ Mar- maris’te tatil yapmaya devam ederse, sav- cõlarõn, yargõnõn, darbeci avõna çõktõklarõnõ söyleyen siyasetçilerin herhangi bir itiba- rõ ve inandõrõcõlõğõ kalõr mõ? Eğer siyaset- çiler, savcõlar, yargõ üyeleri, darbecileri ya- kalamak ve mahkûm etmek istiyorlarsa, ön- celikle, zaten darbeci olduklarõ ortaya çõk- mõş olan 12 Eylül darbecilerinin yargõlan- malarõnõ sağlamalarõ gerekmez mi? 12 Ey- lül 1980’den önce sõkõyönetim sõrasõnda tüm yetkilere sahip komutanlarõn terörü nasõl ön- leyemediklerinin, terörün 12 Eylül darbe- siyle birlikte bõçak gibi nasõl kesilebildiği- nin araştõrõlmasõ ve soruşturulmasõ gerek- mez mi? Eğer siyasetçiler, savcõlar ve yargõ üye- leri, devlet içindeki yasadõşõ çeteleri, cina- yet işleyenleri ve işletenleri ortaya çõkart- mak istiyorlarsa, 1970’lerde, 1980’lerde ve 1990’larda meydana gelen ve hâlâ aydõn- latõlamamõş cinayetleri, suikastlarõ, katli- amlarõ ortaya çõkartmalarõ, mesailerini bi- raz da onlara harcamalarõ, onlarla da uğ- raşmalarõ gerekmez mi? 1969’da ODTÜ öğrencisi Taylan Öz- gür’ün öldürülmesi, 1975’te CHP Genel Başkanõ Bülent Ecevit’e suikast girişimi, 1977’de İstanbul Taksim’de 1 Mayõs mi- tinginde 34 kişinin öldürülmesi, 1978’de İs- tanbul Üniversitesi Eczacõlõk Fakültesi önünde 7 öğrencinin öldürülmesi, Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 öğrencinin öldürülmesi, Öğretim Üyesi Bedrettin Cömert’in öldürülmesi, Kahra- manmaraş’ta 111 kişinin öldürülmesi, 1979’da Gazeteci-Yazar Abdi İpekçi’nin ve Öğretim Üyesi Orhan Cavit Tütengil’in öldürülmesi, 1980’de DİSK Genel Başka- nõ Kemal Türkler’in ve Çorum’da 57 ki- şinin öldürülmesi, eğitimci-yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun öldürülmesi, 1990’da Öğretim Üyesi Muammer Aksoy’un, SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok’un, Gazeteci Çetin Emeç’in ve Yazar Turan Dursun’un öldürülmesi, 1993’te Gazeteci- Yazar Uğur Mumcu’nun, Sõvas’ta 33 ya- zar ve sanatçõnõn öldürülmesi, 1995’te İs- tanbul Gazi Mahallesi’nde 18 kişinin öl- dürülmesi, 1999’da Öğretim Üyesi-Yazar Ahmet Taner Kışlalı’nõn öldürülmesi olaylarõ; 1996’da patlak veren “Susurluk Skandalı”; 1970’lerde sağ görüşlü, MHP’li, ÜGD’li teröristlerin devlet içindeki bazõ odaklarla, özellikle emniyet, jandarma ve istihbarat içindeki ilişkileri, 1990’larda Türkiye’deki Hizbullah’õn ve başka kök- tendinci terör örgütlerinin yine devlet için- deki bazõ odaklarla, yine emniyet, jandar- ma ve istihbarat içindeki ilişkileri doğrul- tusunda ortaya çõkan olgular ve iddialar, 2001’de Diyarbakõr Emniyet Müdürü Gaf- far Okkan’õn öldürülmesi ve bunun gibi da- ha birçok olay. Acaba bugün “Ergenekon” goygoycu- luğu yapanlar, hâlâ tam olarak aydõnlatõla- mamõş olan bu acõ olaylarla ilgilenmeye de zaman bulacaklar mõ? Yoksa bu ülkede in- sanlarõn, yaşayanlara kalmadõğõ gibi, ölü- lere de mi saygõsõ kalmadõ?! ‘Ergenekon’un Gölgesinde Uzun İnce Bir Yol Doç. Dr. Örsan K. ÖYMEN Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi 70 yõl geçti. Güncelliğin- den hiçbir şey yitirmedi; tersine, haklõlõğõ giderek daha da belirginleşti. Yattõğõ yerden “Ben size de- medim mi?” diye hay- kõrdõğõnõ duymamak mümkün mü? Atatürk, mücadele bayrağõmõz, onurumuz, kimliğimizdir.. Köleliğe karşõ ba- ğõmsõzlõğõmõz.. Ortaçağ karanlõğõna karşõ aydõnlõğõmõz.. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diye- nimiz, öğretmenlerden “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşaklar” isteyenimiz, Emperyalizme karşõ ulusalcõ, Kapitalizme karşõ devletçi.. Çünkü em- peryalizm karşõsõnda geri bõraktõrõlmõş bir ül- kede devletçilik, eko- nomik bir kavram ol- maktan da ötede, ba- ğõmsõzlõğõn olmazsa ol- mazõdõr ve bu gerçek, yaşadõğõmõz acõ sonuç- larõyla ortadadõr. İşbir- likçiler de bu yüzden, devletçiliğin adõnõ bile anmamakta, unuttur- maya çalõşmaktadõrlar. Dünyayõ şu anda sars- makta olan ve daha çok sarsacağõ da bildirilen kapitalist kriz karşõsõn- da Atatürk’ün devlet- çiliğinin ne denli haklõ olduğu da ortadadõr. İmamlaştõrma ve sö- mürgeleştirme yürür- lüktedir. Devletin içi imamlarla doldurul- muştur ve doldurul- maktadõr. İmam okul- larõndan seri halinde kõz ve erkek militan üretil- mektedir.. Uzun söze ne gerek, Çankaya’daki ve Baş- bakanlõk’taki, birer imamdõr. (Yoksa, ha- yatta en hakiki mürşit, imam mõdõr? Anõtka- bir’de “sap gibi” mi dikileceklerdir?) Bu imamlaştõrma ve sömürgeleştirmenin so- nucu, Irak’õ 3’e bölen aynõ “Amerikan de- mokrasisi!”dir. Devletçiliğin adõ bile anõlmõyor. Özelleştir- me diye bir yağmadõr gidiyor; bankacõlõktan sigortacõlõğa, elektrikten telefona dek.. Bu du- rumda devlet sõrrõ mõ kalõr? Daha önce “Kökü dı- şarıda!” denilen ulu- salcõlar şimdi “Erge- nekon’cu!” oldu. Yurt- severler içeride, yurdu- nu pazarlayan, babalar gibi satanlar iktidarda. Kimileri de, Barza- ni’nin, ABD’nin uşak- lõğõnda kendilerine kim- lik aramakta.. Atatürk, küresel bir olay.. emperyalizmin gözüne diken gibi ba- tan, büyük düşmanõ.. Ama onu unutturama- yacaklar! Mücadele, O’nun bõraktõğõ yerden yürüyecektir! Atatürk, yarõnlara uzanan insanõn sesidir; ezilenlerin, sömürülen- lerin, “Benim Kâbem insandır” diyen Hacı Bektaş’larõn,Yu- nus’larõn.. olmasõ gere- ken insanõn sesi. Kendini bilen, 70 mil- yon herkesin ona veri- lecek bir hesabõ vardõr. O’nun arkasõndan 22. Cumhurbaşkanõ olur ol- maz; İsmet İnönü’nün söylediği söz ile nokta- layalõm: “İnsanlık idealinin yüksek hâ- dimi, eşsiz kahraman Atatürk! Vatan sana minnettardır.” Unutturamazlar! Alpaslan BERKTAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle