07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 OCAK 2008 PAZARTESİ 4 HABERLER Yargıtay ve Danıştay’ın uyarılarını sert dille eleştiren Erdoğan’a muhalefet tepki gösterdi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK ‘Demokrasiye inanmıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay ve Danıştay’ı, türbanla ilgili açıklamaları nedeniyle ağır bir dille eleştirerek “Kimse kendini yasama ve yürütmenin üstünde göremez” diye meydan okuyan Başbakan Tayyip Erdoğan’a muhalefetten, “Kimse kendini yargının da üzerinde göremez” yanıtı geldi. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Göngör Özden ise “Asıl yerini bilmesi gereken Başbakan’ın kendisidir” dedi. Yargıtay’ın ardından Danıştay’ın da türbanın serbest bırakılmasının, laik cumhuriyetin ilkelerine aykırı olduğu ve cumhuriyetin kazanımlarını tehlikeye düşüreceği uyarısında bulunduğu açıklamalarına Erdoğan, dün İstanbul’da katıldığı kadın kolları toplantısında sert bir üslupla yanıt verdi. Konuşmasında, yüksek yargı organlarının yanı sıra, antilaik uy Kendini Korumayı Öğrenmek... En zor işlerden biridir ‘kendini korumayı öğrenmek’. ‘Kendini korumayı öğretmek’ de çok zor işlerden biridir. Genel olarak çocuklarımızı ‘biz koruruz’. Büyüyünce de ‘bizi koruyacak birileri’ni ararız. Oysa ne çok konuda ‘kendimizi korumayı öğrenmek’ zorunda kalırız. Gündelik yaşamda nelerden ‘kendimizi korumamız’ gerekir? Yanlış yükümlülüklerden? İş bıkkınlığından? Yanlış insanlardan? Çevre taklitçiliğinden? Aşırı hırstan? Yersiz korkulardan? Çeşitli bağımlılıklardan? Zaman baskısından? Gelecek kaygısından? Kendini korumak. Sanıldığından çok daha önemli bir konudur da bu konuda ufkumuz çok dardır. Küçük çocuklukta kendimizi ‘dürtüsellikten koruma’ öğretilmez. ‘Dürtüsellik’, içimizden geleni aklımızı kullanmadan yapıvermek demektir. Bırakın küçük çocukluğu, erişkin yaşlarda erişkin olamayan nice kişi kendini bundan korumayı öğrenememiştir. Elbette, bu öğrenmemenin ağır bedelleri vardır ve ödemek zorunda kalınmıştır. Ergenlikte ‘davranış bozuklukları’ndan korunmayı öğrenmemiz gerekir. Bunu öğretmezler ama matematik ve tarihi öğretmeye çok önem verirler. Erişkinliğin ilk döneminde ‘sevdiğini yapmakyaptığını sevmek’ kendini korumanın çok önemli bir yoludur. Ama biz bunu ‘bulduğunu yapmakyaptığını zorla da olsa sürdürmek’ diye öğrendiğimiz için ‘sevmek ile yapmak’ arasındaki bağı kopmuş işleri yıllar boyu sürdürürüz. Programlı çalışmayı öğrenemeyince zaman baskısından kendimizi koruyamayız. İrade gücümüzü kullanmayı bilemediğimizden çaşitli bağımlılıkların tuzağına düşeriz. Herkesin yükünü kendisine vermeyi bilemeyince aşırı yüklenir ve bunalırız. Çevre taklitçiliğinden kurtulamayınca kendimiz olmayı öğrenemeyiz. ‘Kendini korumayı öğrenmek’ bu denli önemli bir iştir. ??? İyi de bunu öğrenmenin yolu nedir? Yetkin anne babalar, çocuklarına ‘kendini korumayı öğretirler’. Çocuğu yaşamdaki olaylarla karşılaştırmak, onun yapacaklarını örmek, sonra da sonucu birlikte değerlendirerek ona ne yapacağını öğretmek bunun yoludur. Çocuğun kendi yapacaklarını öğrenmesi için de ona kendi sorumluluğunu vermek gerekir. Ergenlikte bu konunun anahtarı ‘kendini kontrol etmeyi bilmek’tir. ‘Kendini kontrol etmek’, beş yaşına kadar öğretilmeli, ergen çocukta da bu nitelik yaşam pratiğine dönüşmüş olmalıdır. Yetişkin de ‘kendini korumayı bilme’nin anahtarı, ne yapması, ne yapmaması gerektiğini bilmek, bunları neden yapıp, yapmaması gerektiğini sorgulamaktır. Buna ‘yaşama bilinci’ demek doğrudur. Yaşama bilinci olan kişi, yaptığınıyapmadığını, istediğiniistemediğini, yapacağınıyapmayacağını nedenleriyle sorgulayarak bilen kişidir. ‘Yaşam bilgeliği’ denilen konum da budur. Sokrates’e atfedilen dua budur: ‘Tanrım, Değiştirmem gerekenler için güç ver, Değiştiremeyeceğim şeyler için sabır ver, Bu ikisini birbirinden ayırmak için de akıl ver’. Yaşama bilinci bu duadan daha etkili olmalı. Karar mı? Her işte olduğu gibi ‘herkesin kendi kararı’dır... e.mail: [email protected] [email protected] www.erdalatabek.com ? Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Özden, Başbakan Erdoğan’ın yargı kurumlarını kastederek “Kuvvetler ayrılığı varsa herkes yerini bilecek” şeklindeki açıklamaları üzerine, “Asıl yerini bilmesi gereken Başbakan’ın kendisidir” dedi. DSP Genel Başkanı Sezer ise Erdoğan’ın açıklamalarıyla ruh halini de ortaya koyduğunu söyledi. Sezer, Başbakan Erdoğan’ın özellikle anayasa değişikliği girişimiyle demokrasiyi de ‘dinamitleyecek’ adımlar attığına işaret etti. gulamalarını eleştiren rektörlere de çatan Erdoğan’a muhalefettten tepki geldi. ‘Eleştiriye tahammülsüz’ DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Erdoğan’ın açıklamalarıyla ruh halini de ortaya koyduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan’ın özellikle anayasa değişikliği girişimiyle demokrasiyi de “dinamitleyecek” adımlar attığına işaret eden Sezer, “O anayasa değişikliğinde de görülüyor, belli ki yargı, yürütme, yasama erklerinin dengesini ortadan kaldıracak. Yargı dahil, her şeyi kendine bağlayacak sistem oluşturmaya çalışıyor” dedi. Başbakan’ın dünkü açıklamalarıyla demokrasiye inanmadığını bir kez daha ortaya koyduğunu kaydeden Sezer, bunun göstergesinin de en küçük eleştiriye tahammül gösterememesi olduğunu söyledi. Erdoğan’ın kendini eleştirenleri ya mahkemeye verdiğini ya da sert karşılıklar verdiğini belirten Sezer, “Hatta karşısında somut eleştirecek bir şey yoksa da, geçmişe göndermede bulunup, hayali birilerine çatıyor. Bu da Başbakan’ın ruh halini ortaya koyuyor. Ne diyeyim, Allah ıslah etsin” dedi. ‘Türkiye sahipsiz değil’ CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi, Erdoğan’ın çıkışını “sorumsuzluk” olarak değerlendirirken Başbakan’ın sözlerinin ülkeyi kaosa sürükleyebileceği uyarısında bulundu. Erdoğan’ın anayasal kurumların uyarılarına “hakaret ederek ve yok sayarak” kaos yaratma gayreti içine girdiğini söyleyen Selvi, Erdoğan’ın açıklamalarının devlet adamlığı ciddiyeti ile bağdaşmadı ğını belirtti. Selvi, “Kafalarının arkasında bulunan yeniden yapılanmayı gerçekleştirmek için gösterdiği bu çabalar, demokrasiyi özümsemediği için, kuvvetler ayrılığı diye bir kavramdan habersiz olduğu için çirkin ve haksız. Başbakan, hakaret ederek sonuca ulaşacağını sanıyor” diye konuştu. Cevdet Selvi,“Çok yüksek oy alanların halktan aldığı bu oy ve güçle halkı bu kadar mağdur etmeye, istismar etmeye halkın oylarını halka karşı baskı unsuru olarak kullanmayı bugüne kadar kimse denememiştir. Türkiye sahipsiz değildir, üniversitelerde yeniden bir gerginlik, Türkiye’ye yayılacak yeni bir stres, bunalım yaygınlaştırılmaya çalışılıyor” diye konuştu. . ‘Efelenerek olmaz’ CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, Erdoğan’ın konuşma üslubunun bir başbakana yakışmadığını söyledi. Okay, Erdoğan’ın “efelenerek Türikye’yi yönetme sevdasından vazgeçmesi gerektiğini” söyledi. ‘Erdoğan yerini bilsin’ Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, türban tartışmaları başladığı zaman “Savcılar nerede?” diye bir açıklamasının olduğunu anımsatarak “Dediklerim doğruymuş, savcılar ortaya çıktı” dedi. Yargı kurumlarının tartışma ortamı içine girmeyeceğine işaret eden eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Özden, “Yargı kurumları üzerlerine düşen görevleri yapar. Kararlarını verir ve son söz yargınındır. Herkes de buna uymak zorundadır. Siyasetçilerin yargı kararlarına ve yargının kendilerini denetlemesine katlanması gerekir. Asıl yerini bilmesi gereken de Başbakan’ın kendisidir” dedi. ‘Rejim karşıtı militan gibi’ Türkiye’nin şeriatçı ve tarikatçı düzene asla düşmeyeceğini, laik bir cumhuriyet olarak hukuk devleti niteliğini özenle koruyacağını vurgulayan Özden, “Başbakan, bu devletin yönetimine yaraşır tutum ve davranışlar izleyeceği yerde rejim karşıtı bir militan gibi gündem değiştirme çabasıyla sürekli gerginlik yaratmaktadır” dedi. Erdoğan’ın erkler ayrılığının bilincini yeteri kadar taşıyamadığını, bu nedenle de kendi tutumlarını göz ardı ederek yargıyı uyardığını anlatan Özden, “Bu, hakkı ve haddi değildir. Aslında yerini bilmesi gereken kendisidir. İyi niyetli, haklı ve gerçekçi uyarılara göz kapayıp, kulak tıkayarak, bildiğini okumak hiçbir çağdaş demokrasinin ölçüsü olamaz. Hukuk devletinde son söz yargıda olduğundan, başbakanın tahammülsüzlüğü ve kabadayılığı bırakıp yargı kararlarına saygıyla uyması, cumhuriyetin niteliklerini özenle koruması gerekir” diye konuştu. Erdoğan’ın “Yargı makamı ihsası rey makamı değil. Onlar da makamlarının gereğini anayasanın tayin ettiği şartlar içerisinde yapmaya mecburdur” şeklindeki açıklamalarını da eleştiren Özden, şunları söyledi: “İhsası rey, önceden görüşünü açıklayarak vereceği oyu belli etmek demektir. Dolayısıyla ihsası rey yargıçlar içindir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı için geçerli bir şey değildir.” SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ Fotoğraflar: UĞUR DEMİR / BURAK ALİÇAVUŞOĞLU Hrant Dink için Kumkapı’daki Meryem Ana Kilisesi’nde düzenlenen ayinin ardından Balıklı Ermeni Mezarlığı’ndaki mezarı başında da anma töreni yapıldı (üstte). Dink anısına önceki gece de Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde bir etkinlik düzenlendi (solda). ‘Yargının uyarıları umut verici’ ? Avukat Tuskan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya‘nın uyarısını Cumhuriyet’in temel ilkelerine bağlı tüm yurttaşların desteklediğini belirtti. İstanbul Haber Servisi İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) ve Ulusal Sivil Toplum Kuruşları Birliği (USTKB), AKP’nin türbanı serbest bırakma girişiminin Cumhuriyet’in kazanımlarına karşı bir girişim olarak nitelendirerek, Danıştay Başkanlar Kurulu’nun ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, AKP’yi uyarmasını “umut ve güven verici” olarak değerlendirdi. İKKB’nin, Yalçınkaya’nın açıklamasının desteklemek için imza kampanyası da başlattığı belirtildi. USTKB Yürütme Kurulu adına yazılı açıklama yapan dönem sözcüsü avukat Aydeniz Alisbah Tuskan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın türbana serbestlik tanınmasına ilişkin İspanya’da yaptığı açıklamayı “talihsiz” olarak değerlendirerek Başbakan Erdoğan’ın açıklamasına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya‘nın uyarısını Cumhuriyet’in temel ilkelerine bağlı tüm yurttaşların desteklediğini belirtti. Erdoğan’ın “iktidarım, çoğunluk bende, istediğimi yaparım” zihniyetiyle Cumhuriyetin niteliklerini yok saymaya çalıştığını ve kurumlarla çatışmaya girerek ülkeyi laiklik ilkesini zedeleyen ciddi bir karmaşaya sürüklediğini belirtti. Tuskan, açıklamasında, “Yalçınkaya’nın ‘Cumhuriyetin temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açıktır’ uyarısını destekliyoruz” ifadelerine yer verdi. İKKB’den yapılan açıklamada da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın “AKP’ye uyarı” niteliğindeki açıklamasında, laik demokratik sosyal hukuk devleti olan Türkiye’nin sahipsiz olmadığı mesajının verilmesinin ve Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehlikelere karşı duyarlı olunması vurgusu yapılmasının topluma güven verdiği belirtildi. Açıklamada, “Ülke gündemini ‘türban’ ile meşgul etmek, aslında erkek egemen baskının gücünün pekiştirilmesine, kadını ikinci sınıf tutan politikaların sürdürülmesine, sonuçta demokrasinin zedelenmesine ve laiklik ilkesinin göz ardı edilmesine yol açacaktır. Başta MHP olmak üzere bütün partileri, kurum, kuruluş ve yurttaşları sözde özgürlük ve demokrasi adına yapılan yanlışlara karşı duyarlılığa davet ediyoruz” denildi. Gözyaşları dinmiyor İstanbul Haber Servisi Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, insan hakları ve demokrasi savunucusu yazar Hrant Dink, ölümünün 1. yıldönümünde dün pazar ayininde ve mezarı başında anıldı. Dink’in eşi Rakel Dink ve çocuklarının sürekli gözyaşı döktüğü törenlere katılanlar ailenin acısını paylaştı. Kumkapı’daki Meryem Ana Kilisesi’nde düzenlenen ayine, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, kızları Sera ve Delal, oğlu Ararat, Hrant Dink’in kardeşi Orhan Dink, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ile Ermeni cemaat katıldı. Rahip Zakeus Orhanyan, “Kendisi halklar arasında barışı savundu, ayrımcılığa ve kültür çatışmalarına karşı çıktı. Ermeni asıllıydı fakat her Ermeni gibi vatanseverdi” dedi. Ayinin ardından Zeytinburnu’nda bulunan Balıklı Ermeni Mezarlığı’ndaki Dink’in güvercin figürleri ve portre heykeliyle yeniden yapılan mezarı başında anma töreni yapıldı. Törene, Dink’in ailesinin yanı sıra Adalar Belediye Başkanı Coşkun Özden, Agos Gazetesi İmtiyaz Sahibi Serkis Seropyan, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Etyen Mahçupyan, gazetemiz yazarlarından Oral Çalışlar, gazeteci Ali Bayramoğlu ile Ermeni cemaatinden yurttaşlar katıldı. Duaların ve ilahilerin okunduğu törenin ardından Dink’in eşi ve çocukları ile yakın akrabaları Dink’in mezarının başına kırmızı karanfiller bıraktı. Dink anısına önceki gece de Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen etkinlikle konuşan Agos gazetesi yazarı Markar Esayan, “Yası kaldırmak için biz Dink ailesinin dostlarının iyi niyetli çabaları yeterli değil şüphesiz. Yasımızın dinmesi için her şeyden önce adaletin yerini bulması gerekiyor’’ dedi. Anma etkinliğinde, Kardeş Türküler, Birol Topaloğlu, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Hayko Cepkin, Zülfü Livaneli, Metin Kahraman, Sayad Nova Korosu ve Sahakyan Korosu’nun da aralarında bulunduğu grup ve sanatçılar şarkılarıyla, türküleriyle, ezgileriyle sahne aldılar. YAĞIZ’DAN SORU ÖNERGESİ ‘Cemevi gerçeği artık tartışılmamalı’ İstanbul Haber Servisi DSP İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, Alevi vatandaşların ibadet yerlerinin cemevi olduğu gerçeğinin artık tartışma konusu yapılmaması gerektiği söyledi. Yağız, soru önergesinde Başbakan’dan cemevleri ile ilgili şu soruların yanıtlanmasını istedi:“Sünni kardeşlerimizin ibadet yerlerinin cami olduğu gerçeği hiçbir şekilde tartışılmazken, Alevi kardeşlerimizin ibadet yerlerinin cemevi olduğu gerçeğinin de artık hiç tartışma konusu yapılmaksızın kabul edilmesi gerekmiyor mu? Cemevenin de cami statüsüne alınmasının ve camilere ve diğer ibadet mekânlarına sağlanan olanaklardan yararlandırılmasının sizce bir sakıncası bulunmakta mıdır? AleviBektaşi inancı ve kültürünün anlatımında önemli bir enstrüman olan bağlamanın okullarda ek ders kapsamına alınması yönünde hükümetinizin bir çalışması var mıdır? Hükümetinizin, Alevi kardeşlerimize yönelik olduğu ileri sürülen, ancak içeriği henüz net olarak açıklanmayan açılımı konusunda bilgi verir misiniz? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunuz dönemde; Karacaahmet Sultan Dergâhı’nın yıktırılması yönündeki girişimleri, geçen süreç içinde nasıl yorumluyorsunuz? Alevi köylerine zorla cami yaptırıldığı ve görevli gönderildiği yolunda Alevi kardeşlerimiz tarafından dile getirilen görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz?” Bugün pazar. Siz bu yazıyı pazartesi günü okuyacaksınız. Dün Hrant için Kumkapı Meryem Ana Kilisesi’nde düzenlenen ayin ve ardından onun mezarı başında yapılan anma ve dua törenine katıldım. Bu haftanın önemli bir bölümünü Hrant’la geçirdim. Ocak ayının ikinci yarısı öldürülmüş aydınlarımızın acısına yanmakla geçiyor. Bizler arkadaşımızın, dostumuzun kaybıyla yaşadığımız büyük travmaları atlatmaya çalışıyoruz. Ateş asıl olarak düştüğü yeri yakıyor. Öldürülen aydınlarımızın çocuklarının, eşlerinin ne büyük bir yıkımla yüz yüze olduğunu, onların yaşadığı derin acıyı tahmin etmek bile çok zor. ??? Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Doğan Öz, Abdi İpekçi, Cevat Yurdakul, Kemal Türkler, Cavit Orhan Tütengil, Bahriye Üçok, Sevinç Özgüner, Akın Özdemir, Hamid Fendoğlu ve adlarını bir çırpıda saymakla bitmeyecek insanlarımızı faili meçhul cinayetlere kurban verdik. Siyasi Cinayetlerle Hesaplaşmak Bunların neredeyse tamamının katilleri yakalanmadı. Yakalanan tetikçiler ise ya az cezalarla kurtuldular ya da hiç ceza almadılar. Uğur Mumcu dosyası ikna edici hiçbir ilerleme kaydetmedi. Muammer Aksoy cinayetinin failleri bulunmadı. Bombalı paketlerle öldürülen Bahriye Üçok ve Hamit Fendoğlu cinayetlerinden en küçük bir ipucu bile ortaya çıkmadı. Bütün bunları saymakla yalnızca yüreğimizdeki acıları derinleştiriyor ve kendimizi daha çaresiz hissediyoruz. ??? İşte bu nedenle “Hrant için, adalet için” çağrısının önemi var. Aydınlarımızı hedef alan ve Türkiye’yi bir iç kargaşa ortamına sokmayı hedefleyen ve bu hedefini birkaç kez askeri darbe yaparak gösteren güçle, Türkiye’nin “derin” bir iç hesaplaşmaya ihtiyacı bulunuyor. “Susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganı aslında bizim içinde bulunduğumuz durumu çok güzel açıklıyor. Ülkemizde, bomba kendi evine düşmeyen, bu bombanın hiç düşmeyeceğini zannediyor. ??? Ben genç yaşlardan itibaren siyasi cinayetlerle iç içe yaşamış bir kuşağın üyesiyim. Çok ölümler gördük. Ölümlerin bizim safımızdan olanı da vardı, karşı saftan olanı da. Çoğunluğu bizim saftan gidiyordu, ama karşı taraf da kayıplar veriyordu. Düşmandan bir eksiliyor diye sevindiğimiz zamanlar oldu mu bilmiyorum, ama her arkadaşımızı kaybettiğimizde büyük bir acı ve yokluk hissine kapılıyorduk. Katillerin yargı önüne çıkıp hesap vermesini istiyorduk. Çabalarımızın çoğu hüsranla bitiyordu. Katiller, güvenlik güçlerinin, yargının labirentlerinden kendilerine bir çıkış yolu buluyordu. ??? Öldürülenlere çok yakın olmak, aynı siyasi topluluğun parçası olmak insanı daha fazla etkiliyor. Ancak zaman içinde öğrenmeye başladım ki, siyasi katilin tabancasından çıkan her mermi, hedefini vururken hangi görüşten olursa olsun herkesi de birlikte vuruyordu. Her siyasi cinayet sonuç olarak demokrasi hedefini, daha eşitlikçi bir dünya özlemini mezara gömüyordu. Bu nedenle, katilin iyisi olmaz, cinayetin temizi olmaz. Bunu anlamalıyız. Kurşun bir kez namludan çıktıktan sonra, nereye kadar gideceği ve kimleri hedef alacağı da kestirilemez. ??? Bir pazar sabahı siyasi cinayetler üzerine yazı yazmak hiç hoş değil. Düşünün, yakın tarihimizde ne kadar çok siyasi cinayet işlendi. İşlenmeye devam ediyor. Cinayetler Hrant’la bitmedi. Malatya katliamıyla, rahip ya ralamayla devam etti. Buna dur diyecek bir siyasi atmosfere çok gerek var. Bunu öncelikle sağlaması gereken ise siyasi iktidar. Siyasi iktidar zaman zaman kendi sorumluluğunda olan gelişmeleri bir muhalefet partisi gibi izliyor. AKP, bu ülkede 6 yıldır tek başına iktidar. Türkiye gibi bir ülkede Meclis’te çoğunluğu elde etmek iktidar olmak için yeterli değil. Bunu biz de biliyoruz, dünya da biliyor. Fakat, artık kendilerini “zenci” yerine koyup muhalefet gibi hareket etme zamanının geçtiğini görmeliler. Eğer iki seçim döneminde de tek başına iktidara gelip buna rağmen iktidar olunamıyorsa ya da “iktidar olamıyoruz” deniyorsa, o zaman söylenecek tek cümle var: “O zaman neden iktidara talip oldunuz?” ??? Ocak ayı acılar ayı… Bu acıları aşmak için, cinayetleri aydınlatacak bir iradenin bir gün ortaya çıkacağını düşünüyoruz… Düşünmeye devam ediyoruz… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle