14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 2007 CUMA 6 SAĞLIK Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Avrupa Diş Hekimleri Derneği’nden övgü dolu rapor aldı Avrupa standartlarında eğitim Avrupa Diş Hekimliği Eğitim Derneği ile kuruluşun resmi yayın organı olan Journal of Dental Education üyelerinden, fakültenin Avrupa ülkeleri ile eşdeğer bir eğitim verdiğine yönelik ön bir rapor alan Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin hedefi uluslararası alanda hekimlik yapabilecek bireyler yetiştirmek. SİBEL BAHÇETEPE BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Bir Ramazanlık Yazı Ramazan geldi. Ne mutluluk! Oruç ayı, nefsimizi de eğitme vesilesi diye bilinir. Din öne çıkar ve etkileme gücü bir kat daha artar; insanlarda bir ruhani zenginleşme fırsatı yaratır. Toplumda sınıflar da biraz daha yaklaşır, dayanışma elle tutulur hale gelir. Elhasıl, müstesna bir aydır ramazan. Hoş geldin, ey şehri ramazan! ? Ramazan ayı, televizyonlardaki programlarla, son yıllar ayrı bir renge bürünürken, dinimiz bakımından pek öğretici olmuştur. Özellikle, ilahiyat fakülteleri farklı bir hareketlilik içindedir. Koca koca profesörler, hele hele genç doçentler, dinimizi daha çok ibadet yönünden alıyor işliyorlar. Ve neler neler söylüyorlar!.. Ama İslam, sadece bu mu? Ve İslam dünyası, özellikle 9 ve 10. yüzyıldan başlayarak bir “Aydınlanma”dan geçmedi mi? Geçtiğine göre, İslamdan anlatılacak başka konular da olacak: Onlar da orucun, namazın, haccın “erdem”leriyle yetinmeyip bilimi, felsefeyi, ahlakı da konu edecektir. Hem, bizzat Hazreti Muhammed’in hatırlattıkları da önemlidir. Buyrunuz şu olayı: Peygamberin yaşadığı, yani İslamın yayıldığı yıllarda, çölden bir bedevi kalkıp ziyarete gelir ve huzuruna çıkarılır. Ve şu konuşma olur aralarında: “Ya Resulullah, İslamla ilgili çok şeyler anlatıyorlar. Ben bir cahilim, kafam karışıyor, ayırt edemiyorum. Düşündüm ki, bizzat siz beni aydınlatabilirsiniz. Evet, İslamın kaç şartı vardır?” “Bak dostum”, der Hazreti Muhammed, “İslamın iki şartı vardır: Biri, Allah’a inanacaksınız ve ona ortak koşmayacaksınız.” İkinci şart da şudur: “Dürüst olunuz!” Bedevi de, “Aslı bu ise, kabul ettim, artık Müslümanım” der ve evine döner. İslamın şimşek hızıyla yayılmasının altında, kılıcın yanı sıra işte bu yalınlık büyük rol oynamıştır. Ancak, olayda Hazreti Muhammed’in, “Dürüst olunuz” diye seslenişindeki anlam da büyüktür: Peygamber, dini, ayrıntılardan koparıp ahlaka açmıştır. İslam da çok geçmeden “Aydınlanma” ile tanışacaktır. İslam aydınlanması ile ilgili şu olay da pek önemlidir: Daha sonraki yüzyıllarda, Bağdat, birkaç merkezden biriydi. Yaşamın her alanında olduğu gibi, fikren de büyük bir düzeye varmıştı kent: Felsefede de, büyük tartışmalar, hem de tam özgürlük içinde oluyordu. Yığınla fikir kulübü kurulmuştu ve hepsinin kapısında da şu hatırlatma bulunuyordu: “İçerde tartışmalarda, kimse, inandığı dinin kitabından kanıt getiremez!” Uygarlıkta varılan noktayı niçin hatırlatmalı? Ve o canım Bağdat, bugün, emperyalist bombalarla yerle birdir! ? Türkiye, dışarıdan ve içerden işgal içindedir: Emperyalizm ve onun ortakları, liberalizm adına, Türkiye’nin elindeki bütün değerleri yağmalıyor; gırtlağına değin de borca boğmuştur. Ve İslam adına da, kapanmaya ve muhafazakârlığa götürüyor. Türban, bu kapanmanın simgesidir. İslam derken de, sadece ibadeti hatırlatıyor ve muhafazakârlığa itiyor. Özellikle gençlik bunun kurbanıdır... Muhafazakârlık, makbul olan bir tavır da değildir; kaparken, çağdaşlıktan da koparıyor. Bu tehlikeli süreçte, bizim yardımcımız “Cumhuriyet değerleri”dir, yani “laik yaşam biçimi” ve “ulusal birlik”tir. Bunlardan vazgeçemeyiz. Türkiye’yi bugüne getirmekte, AKP’nin de özel bir uğraşı olmuştur. O bu yolun yolcusudur. Bize düşen de, onun izini sürmektir. Bundan da vazgeçmeyeceğiz... Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Avrupa çapında mesleki gelişimi destekleyen Avrupa Diş Hekimliği Eğitim Derneği (Association of Dental Education in Europe ADEE ) ile kuruluşun resmi yayın organı olan Journal of Dental Education (DentEd diş hekimliği eğitimi ile ilgilenen tematik network) üyelerinden, fakültenin Avrupa ülkeleri ile eşdeğer bir eğitim verdiğine yönelik ön bir rapor aldı. 16 Haziran tarihleri arasında üniversiteyi ziyaret eden 5 kişilik ekibin verdiği rapor, Türkiye’de ilk ve tek olması açısından büyük önem taşıyor. Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gökhan Alpaslan, ADEE’nin diş hekimliği fakültelerini, eğitimcileri, bilimsel dernekleri, meslek örgütlerini ve dişhekimliği sektörünün diğer aktörlerini ça Hastanelerdeki kuyruklar beklenenin aksine azalmadığı gibi, artık daha da uzun ve eziyetli bir süreç haline geldi. ‘Ömür bitti kuyruk bitmedi’ SSK, BağKur ve Emekli Sandığı’na bağlı hastaların üniversite hastanelerinde ve özel hastanelerde sevksiz muayene olabilmesini sağlayan uygulama yine yurttaşların sağlık sorunlarını çözmedi. ŞULE KÖKTÜRK Üniversite hastanelerinde sevksiz muayene uygulamasının başlamasına sevinen yurttaşlar, üniversite hastanelerinde kuyrukta beklemeye başladılar. “Ömür bitti, kuyruk bitmedi” diyen yurttaşlar, kuyruk sorununun çözülmesi için yeni hastanelerin açılması gerektiğini belirttiler. İstanbul Tıp Fakültesi’ne gece gelip kendilerine göre liste oluşturan yurttaşlar, sabah hastane gişelerinin açılmasıyla bu listeye göre sıra numaralarını alıyorlar. İstanbul Tıp Fakültesi’nde karşılaştığımız Meral Güldiken, 80 yaşındaki annesini dahiliye polikliniğine muayene için getirdiğini belirterek “Dahiliyenin limiti 90’mış, ama gece gelip adını yazdıranlar limiti doldurmuş, annemi geri götürmek zorunda kaldım. Biz burada da sıra bekliyoruz, bu sorunların çözülmesi için yeni hastanelerin açılması gerekiyor” dedi. Erzurum’da plastik cerrah olmadığı için İstanbul’a sevk edildiğini ifade eden Ali Acar ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Ucuz bir otelde kalıyorum. Sabah 5’te kalkıp buraya geldim, hâlâ bekliyorum. Param olmadığı zamanlar, Sultanahmet’te parktaki banklarda yattım. Erken saatlerde geldiğimizde, buralarda banklarda yatanlar bile oluyor.” İsmini vermek istemeyen bir yurttaş ise “Muayene odasına girince doktor çok iyi ilgileniyor, ama içeri girinceye kadar çok bekliyoruz” diye konuştu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde ise ilk durağımız çocuk hastalıkları polikliniğiydi. Poliklinikte bekleyen yurttaşlar arasında yıllardır çocuklarının muayene ve takiplerini bu hastanede yaptıranlar da vardı, SSK ve ‘Yeşil Kart’lı hastalar da. 5 yaşında ve 18 aylık 2 çocuğu olan Ali Çevik, çocuklarını 4 yıldır Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde muayene ettirdiğini ifade ederek, “Önceden 1 saatte tüm işlerimi bitirirken şimdi sadece sıra almak 1 saat sürüyor” dedi. Sahiye Fındık ise isyanını şu sözlerle dile getiriyor: “Ömür bitti kuyruk bitmedi. Ben Başakşehir’de oturuyorum, buraya geliyorum. Niye Başakşehir’de bir Cerrahpaşa yok ki.” Yasemin Dilburun ise, “7 hastane dolaştım çocuğuma çare bulamadım. Buraya gastroloji bölümüne gönderdiler ama 2008’e randevu veriliyor. Belki çocuk polikliniğinde muayene ettiririm diye buraya geldim” dedi. tısında toplayan bir kuruluş olduğunu belirterek böyle bir kuruluştan ön rapor almanın önemine dikkat çekti. Alpaslan, eğitimde kalite anlamına gelen Bolonya Süreci’ne, Türkiye’nin 1999 yılından sonra üye olması ile birlikte Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin eğitim ve hizmetlerinde de kalite prensiplerine uyum içerisinde özdeğerlendirme çalışmaları yaparak bu aşamaya geldiğini ifade etti. ADEE’den alınan ön raporun Türkiye’de ilk ve tek olduğunu belirten Alpaslan, “ADEE ve DentEd iç ice yürüttüğü çalışmalarıyla Avrupa’da diş hekimliği eğitimi, hizmetlerinde standartları ve stratejileri belirleyen kuruluşlarıdır. Gazi Üniversitesi merkezi İrlanda’nın başkenti Dublin’de olan bu kuruluşların aktif üyesidir” dedi. Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip ettiğini vurgulayan Alpaslan, heyet tarafından yapılan inceleme sonrasında fakültenin durumuyla ilgili bilgilerin ADEE ve DentEd’in resmi internetinde yayımlandığını söyledi. Fakülte olarak hedeflerinin uluslararası alanda hekimlik yapabilecek bireyler yetiştirmek olduğunu dile getiren Alpaslan, öğrencilerin uluslararası yenilikleri takip etmesinin önemine değindi. Bu anlamda öğrencilerin İtalya, Almanya, Finlandiya, İngiltere ile öğrenci ve akademisyen değişimi yaptıklarını anımsatan Alpaslan, “Öğrenci ve akademisyenlerin değişim programlarına katılıyor olmaları gelişimleri ve bu ülkelerdeki yenilikleri takip etmesi açısından çok önemlidir” dedi. Değişim programları Alpaslan, değişim programlarına katılımları ciddi anlamda desteklediklerini dile getirerek “Bu Avrupa ülkelerine, geçen sene 5 öğrenci, 1 akademisyen gitti. Bu sayının önümüzdeki senelerde daha da artmasını bekliyoruz. Öğrenci ve öğretim üyelerimize destek olmak için elimizden gelen her tür yardımı yapmaya çalışıyoruz” diye konuştu. Öğrencilerin yurtdışına 6 aylık ya da 1 yıllık sürelerle gittiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Alpaslan, fakültelerinde 610 öğrenciye bir öğretim üyesinin düştüğünü, bu oranın Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında çok iyi olduğunu ifade etti. DÖRT GRUP YARIŞACAK Yoksulluk ve eşitsizlik halk sağlığını vuruyor İstanbul Haber Servisi Halk sağlığının, sağlıklı barınma, içme suyu, gıda ve havanın sağlanması ile ilgili olduğuna dikkat çeken uzmanlar, yeni liberal politikaların yarattığı eşitsizlik ve yoksulluk nedeniyle, özellikle gelişmekte olan ülkelerde hastalıkların arttığına dikkat çekiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre, 1970 yılından bu yana 39 yeni bulaşıcı hastalık ortaya çıktı, bunların başlıca nedeni hızlı nüfus hareketleri ve iklim değişiklikleri. Uzmanlar, bu hastalıkların, yoksul ve gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıktığını ve patladığını vurgulayarak sağlığın piyasa ekonomisine terk edilemeyeceğini ifade ettiler. 39 Eylül her yıl Halk Sağlığı Haftası olarak kutlanıyor. Ancak dünya nüfusunun 5’te birinin günde bir doların altında, yaklaşık yarısının da 2 doların altında bir para ile yaşamaya çalışması, her 5 kişiden birinin sağlıklı suya ulaşamamasındaki güçlük, halk sağlığı sorunlarını tetikliyor. Hafta kapsamında sorularımızı yanıtlayan Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Nadi Bakırcı, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülkede verem hastalığının yeniden yay gınlaştığını, sıtmanın bugün Afrika için ciddi sorun olduğunu belirtti. AIDS, SARS, Ebola’nın ilk sıraları aldığı raporda, DSÖ’nün yeni bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkabileceği uyarısında bulunduğunu ifade eden Bakırcı, önümüzdeki dönemin “en büyük belalarının” yerel değil küresel düzeyde olacağına işaret etti. Bakırcı, “Bütün toplumlarda eşitsizlik ve yoksulluk giderek derinleşiyor. Bu Dünya Bankası’nın verilerinde de var. Temel neden bu aslında. Özellikle bulaşıcı hastalıkların oluşmasındaki temel dinamikler yoksullukla beraber harekete geçiyor ve yoksulluk hastalıkların yayılmasında en temel rolü oynuyor” dedi. Eczacılar seçime hazırlanıyor SİBEL BAHÇETEPE PROF. DR. COŞKUN ÖZDEMİR Amerika’da, Harvard Tıp Fakültesi’nin ünlü Massachusetts General Hospital’inde ilk günlerim. Önce bana verilen sekreterden aldığım unutulmaz ders. Miss Delaney ince yapılı gözlüğünün üzerinden bakan titiz bir hanım. Yapmasını istediğim şeyi, bizdeki alışkanlıkla tekrarlıyorum. Yerinden doğruluyor ve bana, “Biz yapacaklarımızı biliriz, tekrarlamaya gerek yoktur” diyor. Evet, gerçekten eğer gerek olsa idi, Miss Delaney yerinde kalamayacaktı. 1857’de etherin ilk kez kullanıldığı salonda (ether dome) 3 saatlik bir seminer var. Bilimsel bir ziyafet bu. Seminerin bitiminde katılımcılar bir masa önünde sıraya giriyorlar ve bir dosyaya imza atıyorlar. Sıraya girenler arasında dünya Tıp ve Denetim nın bir numaralı nöroloğu Prof. Raymon Adams da var. “Nedir bu diye” soruyorum. “Bu imza ile bir kredi puanı kazanılıyor” diyorlar. Her hekimin yılda 150 kredi puanını alması zorunlu. American Medical Association (Tabipler Birliği) bunun denetimini yapıyor. Nöroloji departmanının düzenlediği kurslara katılanları sorguluyorum, “Niçin katılıyorsunuz bu kurslara” diye. “Öğrenmek içinden, çok daha fazla meslek pratiğinde hata yapmaktan (mal practice) korktuklarını” söylüyorlar. Hiçbir koltuk ve makam garantili değil. O koltuğu korumak için rakiplerinizden üstün olduğunuzu ispatlamanız gerekiyor. Hakkınızda akademik üretiminiz konusunda değerlendirme raporları hazırlanıyor. Eğer sonuç olumlu değilse işinizi terk etmek zorunda kalıyorsunuz. Harvard’ın öğretim üyeleri tüm günlerini hastaneleri için kullanıyor, özel hastalarını çalıştıkları binalarda görüyorlar. Üniversitede uzmanlık eğitimi yapan asistanlarınızı asistanlık değerlendirme komitesi teste tabi tutuyor. Sonuç iyi değilse, uzmanlık eğitim programınızı kapatıyorlar. Yeni bir alet kullanımı için ihtiyaç sertifikası almanız lazım, bizdeki gibi bu alanda sınırsız özgürlük yok. Amerikan Sağlık Sistemi övgüye layık bir sistem değildir. Ancak, kapitalizmin ağababası bir memlekette bu ve benzeri denetim mekanizmalarının varlığına işaret etmek istedim. İyi işleyen bir sağlık sistemi için halkın temel sağlık bilgisine ve bilincine sahip olması gerektiğini yineleyip duruyorum. Amerikan halkı da bizimle kıyaslanır gibi olmasa da çoğunlukla doğmacı ve aydınlanmadan uzak bir halktır. O nedenle çeşitli bilim dışı tıp uygulamalarına ve uydurma ilaçlara açıktırlar. Amerikan halkının en az yüzde 40’ı İsa’nın yakında dünyaya ineceğine ve her şeye el koyarak yeryüzüne huzur, barış sağlayan bir düzen getireceğine inanır. Garip bir ülkedir, Amerika. Yazık ki ülkemiz de bilimden, bilimsellikten oldukça uzak bir memlekettir. Türkiye’yi yönetenlerin de bilimden nasibi oldukça zayıftır. Kuraklığa karşı resmi yağ mur dualarını, risotto olayını, büyük saygı gören Fethullah Hoca’nın kuraklıkla ilgili sözlerini, mayo ile plajlarda dolaşmanın günah olduğuna inanan halkımızı ve benzerlerini düşününüz. Bu nedenle bilim dışı inanç ve uygulamalar tıpta çok yaygındır ve onları denetleyecek bir mekanizma söz konusu değildir. Denetimden sorumlu olması gereken kişilerin de beklenen bilim kafasına sahip olmasını pek bekleyemeyiz. Türkiye, Atatürk’ün öngördüğü bilim toplumu olmaktan uzaklaştırılıyor. O nedenle önümüzdeki dönemde yurdumuzda bilim dışı uygulamaların her türlüsü beklenebilir. NOT: 10. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’i daima büyük saygı ve özlemle anacağız. [email protected] İstanbul Eczacı Odası (İEO) genel kurulu, yarın Dedaman Otel’de başlıyor. Eczacı odasında seçimler 16 Eylül Pazar günü Maçka İlköğretim Okulu’nda gerçekleştirilecek. İEO, 2 yıllığına yeni yönetimini belirleyecek. Yarın saat 10.0018.00 arasında Dedaman Otel’de gündem yapılmasının ardından pazar günü Maçka İlköğretim Okulu’nda saat 09.0017.00 arasında oylama gerçekleştirilecek. 4 farklı grubun yarıştığı seçimlerde, İEO’nun halen yönetiminde bulunan Çağdaş Eczacılar grubundan Semih Güngör, Eczacının Sesi grubundan Hakan Gençosmanoğlu, İstanbul Eczacıları grubundan Zeliha Yılmaz ve İstanbul Eczacılar Dayanışma grubundan Murat Akbıyık yarışacak. 3 dönemdir başkanlık yapan Zafer Kaplan ise tüzük kurallarına göre bu seçimlerde aday olamıyor. Seçimlerde 3 bin 500’e yakın kişinin oy kullanması bekleniyor. Kaplan, Çağdaş Eczacılar Grubu’nun dışındaki 3 grubun ilaca ve eczacıya bakışının söylemde kendilerinden farklı olmadığını, ancak gerçekte böyle olmadığını öne sürdü. 8 bine yakın üyesi ile İEO’nun, eczacılar odaları arasında en fazla üyeye sahip oda olduğunu kaydeden Kaplan, bu rakamın Türkiye’deki eczacıların yüzde 30’unu oluşturduğunu ifade etti. AKP iktidarının ulusal ilaç güçleri ile birlikte hareket ettiğini, yaptığı reformları da AB uyum yasaları adı altında yaparak hızla özelleştirme yolunda olduğunun altını çizen Kaplan, “İktidarın ilaç ve sağlık reformu adı altında yaptıklarıyla birlikte, ilaç ve sağlık kamusal denetimden uzaklaşmış, bu alandaki sermayenin denetimine bırakılmıştır. Bu durum kaygı vericidir” dedi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle