19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 AĞUSTOS 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Para spekülatörlerinin vazgeçilmez tercihi hedge fonlar, yeni dalgalanmalara da davetiye çıkarıyor 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Tatlı kârlar kâbusa dönüyor üksek kâr nerdeyse o ülkeye akın eden hedge fonların yönettiği paranın büyüklüğü 1.2 trilyon doları aştı. Sayıları ise 10 bine dayandı. Neden / Nasıl? Baykal ve adamlarının CHP yönetiminden “hemen” uzaklaşmaları için sayısız neden var. CHP yönetimini tümüyle değiştirmenin “tam zamanıdır”. Çünkü yakında bir seçim yoktur ve parti yeni seçimlere kadar yeniden toparlanmalıdır. Baykal ve adamları, AKP hükümetine karşı etkili bir muhalefet yapamaz. Çünkü uygun deyimiyle “barut tükenmiş”; kullanılan siyaset silahları çalışmamıştır. Seçim sonuçlarını çözümleyen MYK raporu tek başına Baykal ve adamlarının siyaset üretmekteki yetersizliğini kanıtlar. Raporda, seçimlerde alınan sonuç “medya, ABD, AB, imamlar, tarikatlar, aşiretler, ikinci cumhuriyetçiler, RTÜK, belediye yardımları” gibi tamamıyla “dışsal” etkilere bağlanmaktadır. Bu yaklaşım yönetimin siyasal gerçeklerden ne kadar uzak olduğunu gösterir. Bu sözüm ona suç odaklarına karşı nasıl bir muhalefet yürütüleceği ise boşlukta kalıyor. Yalnızca başkalarını suçlayarak kendi eksiklerini örtmek, başarısızlığın temel nedenidir. Çok daha korkuncu, Genel Başkan Baykal’ın Parti Meclisi’nde “Ben ayrılırsam parti dağılır” sözleridir. CHP’yi 12 Eylül partilerinden biri sayan bu sözleri hiçbir CHP’li onaylayamaz; CHP bunu hak etmiyor. Kimilerinin ve Baykal’ın kendisinin varsaydığı gibi Baykal görevinden ayrılırsa CHP zayıflamaz, tam tersine çok güçlenir. Ve CHP bunu başaracak birikim ve deneyime sahiptir. Ayrıca Parti Meclisi’nde haklarında parasal ilişkiler suçlaması yapılan kimi MYK üyelerinin korunması, CHP’yi AKP karşısında en güçlü olduğu “yolsuzluk ve rüşvet” suçlaması olanağından da yoksun bırakacaktır. Uzun siyasal yaşamını, genel olarak sol, özel olarak da CHP karşıtlığıyla geçirmiş olan Süleyman Demirel, artık Baykal ve adamlarının “yol göstericisidir”. Yalnızca, Şili Devlet Başkanı Allende’nin öldürülmesi sonrasındaki sevinci; “üç fidan”ın idamı için çabası; solcular boğazlanırken “Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” sözleri; İLKSAN yağması ve “Verdimse ben verdim” anlayışı; 12 Eylülcülerle işbirliği; Sıvas yangını... Tüm bunlar CHP’ye yol göstericilikle nasıl bağdaşıyor? Özetle, CHP’nin etkinlik kazanması için yönetimini tümüyle yenilemesi ve “ilerici ve demokrat kimliğini” öne çıkaran politikalar oluşturmasına gereksinimi vardır. Kaldı ki CHP milletvekilleri, Baykal’a “sadakat baskısı” altında tutulmazsa Meclis’teki CHP muhalefeti gerçek kimliğine kavuşur ve çok daha etkili ve başarılı olur. Çok daha önemli bir nokta var. Baykal ve adamlarının en büyük eksiği “yönetim” ya da “particilik anlayışının” gerçekten çağdışı olmasıdır. Bu anlayış, yalnızca Baykal’a “mutlak bağlılığı” esas alır. Bunun dışında hiçbir “değer” yoktur. Son olarak, tersi ne kadar pompalanırsa pompalansın, Baykal ve adamları, siyaseten ağır yaralıdır ve bu “yaralarının iyileşmesi” için CHP araç olarak kullanılamaz. Yönetimden bir an önce ayrılmaları CHP için “yaşamsal”dır. ??? “Nasıl” ya da ünlü deyimiyle “ne yapmalı” sorusuna yanıt bulunmalıdır. Kanımca, birkaç ay gibi kısa süreli bir “geçici yönetime” gereksinim vardır. Geçici yönetim, “eski genel başkanlar”; “il belediye başkanları”; ya da benzeri “belli bir tanımlamayla” oluşabilir. Geçici yönetimi oluşturma görevi, CHP’nin Kurultay’dan sonra en yetkili organı olan Parti Meclisi’nindir. Parti Meclisi, son toplantısında kanıtladığı gibi bu görevden kaçınacaksa, geçici yönetim oluşturma işi il başkanları ve kurultay delegeleri başta olmak üzere tüm CHP’liler ve genel kamuoyunun demokratik baskısına kalmaktadır. Geçici yönetim öncelikle CHP Tüzüğü’nü demokratik bir yapıya kavuşturmalı, sonra da kurultaya gidilmelidir. CHP’nin tüzük değişikliği süreciyle birlikte tartışılması gereken önemli bir konu da ideolojik çerçevedir. Topluma, ilerici umudun açılımını sağlayacak böyle bir çalışma, Cumhuriyetin temel değerlerinin sosyal demokrasinin evrensel değerleriyle birlikteliğini esas almalıdır. ??? Bütün bu işler “CHP’yi güçlendirecek” bir öze sahip olmalıdır. CHP’nin bu dönemde iç kavgalara sürüklenmemesi kesin zorunluluktur. Bu duyarlı dönemde tüm CHP’lilerin, dışlayıcı değil birleştirici olmaları; dayanışmayı ve dostluğu öne çıkarmaları ve el ele vermeleri gerekiyor. Geleceğin umudu olacak bir Kurultay sürecinin yaşanması çok önemlidir. Bu noktada, şimdiki yönetim dahil, tüm CHP’lilere “tarihsel ve toplumsal” büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Tüm CHP’lilerin sorumluluklarına sahip çıkmasının ve bu sınavın başarıyla verilmesinin sağlanması gerekiyor. ??? Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş aradı. Geçen hafta yayımlanan yazıda bir “maddi hata” olduğunu, kendisinin MYK üyesi olarak yazıldığını, oysa yalnızca 1.5 yıl MYK üyeliği yaptığını, Meclis Başkanvekili olduğu sürece MYK üyesi olmadığını belirtti; düzeltirim. [email protected] Y ürkiye’nin içinde yer aldığı gelişmekte olan ülkeler vazgeçilmezleri oldu. Son 10 yılda yaşanan ekonomik krizlerin hemen hepsinin arkasından onlar çıktı. T ankalar haksız rekabetten, merkez bankaları ve para otoriteleri denetleyememekten, yatırımcı ise piyasalarda yaratığı dalgalanmalardan şikâyetçi. B NECDET ÇALIŞKAN Küresel piyasalarda son 2 haftadır yaşanan dalgalanmalarla tekrar gündeme gelen hedge fonlar, bir taraftan sağladığı getirilerle büyük yatırımcıları sevindirirken, diğer taraftan “Dünyayı yeni bir krize mi götürüyor” endişelerini artırıyor. 2000’de 4 bin adet olan hedge fonlarının yönettiği para 490 milyar dolarken fon sayısı 9 bine, finansal büyüklükleri ise 1.2 trilyon dolara ulaştı. Avrupa Merkez Bankası başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının bile “Dünya için kuş gribinden daha tehlikeli” yorumlarını yaptığı bu fonlardan, Boston merkezli hedge fon şirketi Sowood Capital ve uluslararası yatırım bankası Bear Stearns’a ait iki hedge fonu geçen hafta iflasla yüz yüze geldi. Bu gelişmenin etkisiyle dünya borsalarının kaybı 2.1 trilyon doları bulurken uzmanlar yeni iflaslarla birlikte dünya piyasalarındaki dalgalanmanın da artabileceğine dikkat çekiyor. Yapılan araştırmalar, hedge fonların yüzde 70’inin 3 yıl içinde, yüzde 80’inin ilk 5 yıl içinde kapandığını gösteriyor. Müşterilerine dolar bazında yüzde 25’leri aşan getiriler sunan bu fonlar Türkiye, Brezilya, Arjantin ve Rusya gibi riskli, ancak yüksek getirili piyasaları tercih ediyor. Faaliyetlerini ise Cayman ve Virgin Adaları gibi offshore merkezlerinden yönetiyorlar. H E D G E F O N N E D İ R ? Türkçeye “korumalı fon” olarak çevrilse de kelime anlamı “çevirmek, kuşatmak”tan gelen “hedge” fon terimi, genellikle kısa vadeli hareket eden ve yüksek kâr amacıyla piyasadan piyasaya dolaşan fonları ifade ediyor. Bu fonlar yüksek kâr gördüğü yerlere hızla girip kârlar düşünce hızla çıkıyor. Uzmanlar, bu fonları küresel ekonomide krize neden olabilen en önemli nedenler arasında gösteriyor. Yüksek kâr gördüğü ülkeye elini kolunu sallaya rak girip yatırım yapabilen hedge fonlar, dünyadaki tüm piyasalara yatırım yapabiliyorlar. Piyasa ile ilişkisi olmayan getiriler sunmayı amaçlayan hedge fonlar, diğer fonlara göre daha az şeffaf ve denetlenmeleri daha zor. En az 1 milyon dolarla başlayan miktardaki yatırımlarla kurulurlar. Belirli bir süre elde tutma zorunluluğu uygulanır, çoğunlukla bu süre 1 yıldır. Küresel para piyasalarındaki en iyi ve hızlı fon yöneticilerini çalıştırırlar. B A N K A C I L A R I Uluslararası vergi ve denetim şirketi Deloitte’un “Bankacılık Sektöründe Küresel Görünüm” raporuna göre, bankalar gelecek dönemde şu problemlerle karşı karşıya kalacak: Artan maliyetleri azaltma zorunluluğu: Bankalar faiz marjları ve ücret gelirlerindeki azalmayı dengeleyebilmek için operasyonlarını daha etkin hale getirmeliler. Hizmet ve yenilikler geliştirilirken teknolojiden daha fazla yararlanılması gerekiyor. Offshoring (denizaşırı bankacılık faaliyetleri): Offshoringden gitgide daha çok yararlanıldığı görülüyor. Ancak, B E K L E Y E N 5 T E H L İ K E 1 3 2 4 maliyetlerden yapılan tasarrufları artırmak da mümkün. Offshoring yönetimi bankalar için önemi her geçen gün artan bir yetkinlik halini alıyor. Küresel şubeleşmede yerel içgörüler: Bankalar giderek küresel bir kimlik kazanırken girdikleri yeni pazarlara uygun şube stratejileri de geliştirmek zorundalar. Çünkü uygulamalar gelişmiş ülkeler arasında bile ciddi farklılıklar olduğunu gösteriyor. Hedge fonlar da resme dahil oldu: Günümüzde, hedge fonları da kredi vererek banka borçlarını satın alarak ve kredi türevlerinin büyümesini körükleyerek borç 5 piyasalarının büyük oyuncuları arasına girdiler. Halen 9 bini aşkın fon 1.2 trilyon dolardan fazla bir miktarı yönetiyor. Bankalar bu artan risk ve fırsatlara da stratejilerinde yer vermek zorundalar. Kara paraya karşı düzenlemelerin giderek artması: Kara para üzerindeki denetlemeler özellikle 11 Eylül sonrasında her geçen gün artıyor. Bu alandaki düzenlemelere uyulmaması, kurumları mali risk ve itibar kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor. Kuralların karmaşıklaşması bunlara uyulmasını da zorlaştırıyor. Paranın nerede olduğu belli değil Hedge fonların sorunlu kredilerin satın alınıp, iyileştirilerek, tekrar piyasaya sunulmasıyla işe başladığını anlatan Deloitte Türkiye Finansal Hizmetler Bölüm Başkanı Sibel Türker, artık kurumsal kredileri de alıp satarak bankacıların oyun alanına girdiğinin altını çizdi. Bu gelişmeyi bankacılık için yeni bir tehdit olarak yorumlayan Türker, “Bu işleri yapanlar eski bankacılar oldukları için bankaların açıklarını çok iyi analiz edebiliyorlar. Daha az yasal düzenlemeye tabi oldukları için daha hızlı hareket edip, risk alabiliyorlar. Daha fazla getiriyi sağlayabildikleri için de daha cazipler” diye konuştu. Kredi piyasalarında ülke risklerini satın alan hedge fonların ciddi getiriler elde ettiğini belirten Türker, yaşanabilecek risklerle ilgili olarak şu noktalara dikkat çekti: ? İleriki yıllarda da hedge fonlar büyümeye devam edecekler, ama büyüme hızları düşecek. ? Bankalar 1980’lerde borçlanma kanalları artınca bir darbe yediler. Şimdi de hedge fonlarla ikinci bir dalga bekleniyor. ? Asıl risklerden biri: Para var, ondan belli bir getiri de alıyorsunuz, fakat paranın nerde olduğunu bilmiyorsunuz. ? Parayı yönetenler hedge fonlarsa, krizlerin hangi ülkede ne zaman çıkacağına da bunların yön vermesi mümkün. ? Yapılan yasal düzenlemelerin hedge fonları da tam olarak kapsayabilmesi zor. Çünkü öyle bir güç yok. George Soros SPEKÜLATÖRLERİN TERCİHİ İlk hedge fon, 1949’da ABD’de Alfred W. Jones tarafından kuruldu. Ancak 1990’lı yıllarla birlikte hemen hemen her krizin arkasındaki baş aktör oldu. (1992’de Avrupa döviz kuru krizi, 1994’te tahvil piyasalarındaki dalgalanmalar, 1997 Asya ve 1998 Rusya krizleri...) En büyükleri arasında dünyaca ünlü para spekülatörü George Soros’un kurduğu Quantum Fund bulunuyor. Bu fonların büyüklüğü 1990’da 40 milyar dolarken, ‘saadet zincirinin’ yaygınlaşmasıyla 2000’li yıllarda trilyon dolarları aştı. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Sibel Türker DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Bu benzetme abartılı da değil. Mali küreselleşmenin, hisse senedi, tahvil, türevler gibi kontrat kâğıtları üzerine kurulan kuleleri sallanıyor, kimileri devrilmeye başladı, devrilenler öbürlerini de götürüyorlar… Mali piyasalar üç haftadır şaşkın. Geçen haftayı da yüzde 2’ye varan düşüşlerle kapadılar. Hafta boyunca piyasa haberlerinde, kriz, çöküş, sarsıntı, tehlike, korku, resesyon sözcükleri hâkimdi. “Sistemsel risk” olasılığında söz edenler de oldu. Herkes soruyordu: Ne oluyor? Benim aklıma yine Beckett’in, bir piyesindeki karakterin sözleri geldi: “N’olacak şeyler kendi seyrini izliyor”. N’olacak dünya toplam hasılasının 7 katına ulaşan, 380 trilyon dolarlık kredi köpüğü deliniyor. Bu arada cumartesi günü aktardığımız, hafta sonunda New York Times, CNN yorumcularının vurguladığı gibi Türkiye başta olmak üzere dış dengeleri sefilleri oynayan az sayıda “yükselen piyasanın” riskleri de yatırımcının gözüne batmaya başladı. Bu kritik durumdan, nereye gideceğimizi düşünebilmek için, buraya nereden geldiğimizi düşünmemiz gerekiyor. larında yılbaşından bu yana görülen daralma eğilimi birden hızlandı, hatta paniğe dönüşmeye başladı. Bankalar kredi kontratlarını, riskleri yeniden değerlendirmeye başlarken birçok dev şirket, yaklaşık 60 milyar dolara varan, kaldıraçlı (borçla) şirket satın alma, birleşme işlemlerini askıya almak zorunda kalıyordu (Wall Street Journal, 03/08). Londra Times’a göre, bankaların elinde kalan, plase edemedikleri, piyasalara satamadıkları (“CDO”ya çeviremedikleri), kredilerin hacmi 500 milyar dolara ulaşmıştı. Sorun, görünüşte ABD’deki düşük kaliteli mortgage (ev) piyasasındaki çöküşten kaynaklanmıştı, ama hızla, üst kalite “mortgage” piyasalarına, AlmanyaDeustche Bank, AXA, FransaOddo Varlık Yönetimi, AvustralyaMacquira Bank gibi ülkelerin yatırım bankalarına, ihtiyat (hedge) fonlarına sıçrıyor, diğer bir değişle hızla bulaşıcılık kazanıyordu. Bir Alman devlet bankası IKP’yi kurtarıyordu (WSJ). Financial Times’a göre virüs küresel çapta yayılmıştı (01/08). Mali piyasalardaki bu fırtınanın merkezi ABD’deydi. ABD ekonomisinde, tüketim harcamalarını, yeni açılan işlerin oranlarını, inşaat, otomotiv gibi kritik sektörlerdeki üretim ve yatırımların durumunu gösteren veriler iki haftadır piyasaların beklentilerinin altında çıkıyordu. Bir, Wall Street Journal/NBC anketine göre halkın yüzde 75’i ekonominin resesyonda olduğuna inanıyordu. Gerçekten de, reel ekonomide, özellikle inşaat, onun ileri geri bağlantılı sektörlerinde başlayan resesyon Kâğıttan Kuleler Sallanırken… Şimdi neredeyiz Gelin önce, nerede olduğumuza bakalım. Geçen ayın ortalarında bir gün, Financial Times’a göre 19’unda, hava değişti, borsa endeksler hızla gerilemeye başladı. 3 Ağustos’a gelindiğinde, New York’ta Dow Jones Sanayi Endeksi 14.000’den 13.181’e, Londra’da Financial Times100, 6.732’den 6.224’e, Paris’te CAC40 6,125’ten 5.597’ye, Frankfurt’ta Dax 8.038’den 7.435’e, Tokyo’da Nikkei 18.268’den 17.109’a gerilemişti. Hafta boyunca, Bloomberg, CNBC gibi finans kanallarına çıkan birçok yorumcu, iyimser olmaya çalışırken, “düzeltmenin” daha bir süre devam edeceğini de söylüyorlardı. Sarsıntı/kriz vb.. derken kredi piyasa imalat sanayiinde birçok yeni sektöre de sıçramıştı. Petrol fiyatlarının rekor düzeylere çıkması durumu daha da ağırlaştırıyordu. Tüm bunlar, genelde dünya ekonomisinin, özelde birçok gelişmekte olan ülkenin ihracatlarını emen ABD ekonomisini taşıyan tüketici talebinin, nihayet daralmaya başladığını, şirket yatırımlarının bu açığı kapatma şansının da hızla kaybolmakta olduğunu gösteriyordu. İkincisi, 1997 Asya krizinden sonra oluşturulan “yeni mali mimarinin” (Bretton WoodsII) çözülme süreci giderek hızlanıyordu. Gelişmeleri daha uzun bir süreye, Braudel’in “Long durée” dediği bağlama yatırırsak, ABD hegemonyasının gerileme, küreselleşme döneminin kapanma, sürecinin ilerlediğini de söyleyebiliriz. En kritik soru? 1990’ların başından bu yana bu köşeyi izleyenler bilir; çoğunluk küreselleşmeyi teknolojik gelişmelerle açıklamaya çalışırken biz hep, “Küreselleş menin en belirgin özelliği, neden mali genişleme” diye soruyor, mali genişlemeyle kredi hacminin genişlemesi arasında ilişki kurarak, genişlemenin “aşırı üretim/yetersiz talep” (kâr olasılıklarının azalması) sorununun yarattığı sıkışmaları aşma çabasından kaynaklandığına dikkat çekiyorduk: Küreselleşme, yapısal ve uluslararasılaşmış bir ekonomik krizin, bir dışavurum biçimiydi. Bugün 400 trilyon dolara yakın, akla ziyan bir kredi köpüğünün delinmesinden söz edilirken aynı anda borsalarda, 20022003’ten bu yana en büyük sarsıntıların yaşandığının vurgulanması, yukarıdaki saptamamızı destekliyor. 19972001 dönemi, 1990’ların spekülatif köpüklerinin önce Asya’da, sonra da ABD ve Avrupa borsalarında delindiği yıllar oldu. “Köpük sonrası” dönemde, aşırı üretim/yetersiz talep (kapasite fazlası) sorunu, depresyon tehlikesi gündeme geldi. O zaman da dikkat çektiğimiz gibi başlayan resesyon hızla deflasyona dönüşme eğilimi kazanıyordu. Çare olarak, merkez ülkelerin merkez bankaları, ABD Merkez Bankası önderliğinde, büyük bir mali genişleme başlattılar, borsa köpüklerinin delinmesiyle kaçan spekülatif enerjiyi gayrimenkul piyasalarına, yeni bir köpüğün oluşma sürecine yönlendirdiler. Aynı anda bugünkü akla ziyan kredi köpüğü de oluşmaya başladı: Türev piyasalarının hacmi 2000 yılında 68 trilyon dolardan 2007 başında 380 trilyon dolara çıktı. Bretton WoodsII denen yapı, işte bu köpük üzerinde oluştu. ABD’de, FED Başkanlığı’nda, Greenspan’ı, 1990’lardaki Japonya durgunluğu, depresyon üzerine kuramsal çalışmalarıyla bilinen Bernake’nin izlemesi de ilginç bir rastlantı oldu. BWII sisteminde ABD, hem dünyanın geri kalanının tasarruflarını çekerek kendi kapasite fazlası/talep yetersizliği sorununu çözüyor hem de dünyanın geri kalanındaki talep yetersizliği soruna çözüm sunan bir ithalatçıya dönüşüyordu. Ancak, ABD’nin borçları, cari açığı hızla büyürken, Çin ve Asya ülkelerinde dış ticaret fazlasına, muazzam döviz rezervlerinin birikmesine göndermeyle tartışılan bir “mali dengesizlik” oluşuyordu. 2003’ten bu yana sık sık tartıştığımız gibi hem mali genişlemeyle yarıda kesilen resesyon sorunları yalnızca ertelemişti hem de böylece ortaya, son tahlilde sürdürülemez bir denklem çıkıyordu. Sanırım, dengesizliklerin bu kadar uzun süre yaşayabilmesini, askerisınai kompleksin Irak savaşından, silahlanma harcamalarından, dev petrol şirketlerinin de yükselen petrol fiyatlarından gelen kazançlarını bu resme ekleyerek açıklayabiliriz. Toparlarsak; 20012003 döneminde depresyonu engellemek için gündeme gelen çözümler tükendi; oluşturduğu köpük patlıyor. Bu analizimiz doğruysa, aşırı üretim/talep yetersizliği sorunu, küresel bir likidite kapanı ve depresyon tehlikesi yine gündemde. Bu gündeme ilişkin olarak, 2003 sonrası mali genişlemenin, ucuz kredilerin üzerinden bir refah balonu yaratılan Türkiye’ye ilişkin olarak da kimi sorular sorulabilir. Tek başarısı bu kredi köpüğünün içselleştirilmesini hızlandırmak olan AKP, bu balonun “nimetlerini”, kendine mal ederek seçimleri kazandı. Şimdi AKP’nin yıldızı da, bu köpüklerle birlikte sönecek mi? Yoksa AKP liderliği, söndürmemek için, siyasal İslamın ideolojik desteğine, kadrolaşmaya ve baskıcı yasalara daha fazla yaslanacak mı? ‘BULUŞUM VAR’ DİYENLERE ÇAĞRI KOBİ’lere bedava patent ANKARA (AA) Türk Patent Enstitüsü (TPE) Başkanı Yusuf Balcı, buluş sahiplerinin gerçekleştirdikleri yeniliklerin koruma altına alınmasını zaman zaman sekteye uğratan patent maliyetlerinin sorun olmaktan çıkarılması amacıyla, patenti bedava hale getirdiklerini bildirdi. Balcı, TÜBİTAK ve TPE arasında geçen yıl ağustos ayında imzalanan “Patent Teşvik Sistemine Yönelik İşbirliği Protokolü” uyarınca, patent başvuru sahibinin sadece 25 YTL olan müracaat ücretini ödediğini, diğer masrafların TÜBİTAK tarafından karşılandığını söyledi. Patent almanın masraflı olduğu şikâyeti ile her yerde karşılaştıklarını kaydeden Balcı, uygulama ile “buluşum var, elimden tutan yok, patent başvuruları pahalı” gibi yakınmaları ortadan kaldırmayı ve Türk sanayisi ile teknolojisini küresel rekabette öne çıkarmayı, Türkiye’deki patent başvuru sayılarını da arttırmayı hedeflediklerini kaydetti. Balcı, KOBİ’leri uygulamadan haberdar etmek için, “100 bin mektup” gönderdiklerini ve geri dönüşlerin de başladığını söyledi. Uygulama kapsamında TÜBİTAK tarafından, ulusal patent başvuruları için TPE hesabına 3 bin YTL geri ödemesiz destek sağlanırken, ulusal patent başvurusu vekil aracılığıyla yapıldıysa başvuru sahibi hesabına 450 YTL geri ödemesiz destek sağlanıyor. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle