19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2007 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kim Kazanmalı? Sovyet Rusya’da komünizm yıkıldı diye sosyalizm bitmiş olabilir mi? Marx’ı, Engels’i insanlık unuttu mu? Proletarya yok mu oldu ki ideolojilerin sonu gelmiş olsun! Ya da sağ düşüncenin yerini bir başka şey mi aldı? PENCERE de patlayan bombaları durduracak; boğazımıza kadar dayanan açlık ve yoksulluk sorunlarımızı çözecek; genç genç teröre kurban verdiğimiz evlatlarımızın acısını giderecek; anababaların gözyaşları ve arkada kalan bebekler, çocukları avutacak ve bu ateşe su serpecek bir iktidara gereksinim var. Tarafsız, yansız, hakça bir düzen kuracak, demokratik olgunluğu topluma aşılayacak bir iktidar. Ne ki işler gene karışık. Daha sandığa ulaşamadan değişik içerikli gözlemler, saptamalar ya da bugünlerin deyimiyle söylemler. Tutarlı, tutarsız... Ve de transferler... Daha da kötüsü, artık sağsol kalmadı deyip, milletvekili olmak için kendini bir partiye atanlar. Hangi kalkınmış ülkede sağsol bitti de bizde de bitmiş olsun? Sovyet Rusya’da komünizm yıkıldı diye sosyalizm bitmiş olabilir mi? Marx’ı, Engels’i insanlık unuttu mu? Proletarya yok mu oldu ki ideolojilerin sonu gelmiş olsun! Ya da sağ düşüncenin yerini bir başka şey mi aldı? Dünyayı kasıp kavuran adı üstünde küreselleşmenin ardındaki ya da serbest piyasa ekonomisinin dayandığı düşünce yapısı nedir ki? İnsanlığı yoksulluğun kucağına iten; evrensellik yerine çıkar çatışmasını öne çıkaran ve insanı insana kırdıran; dünyayı kan ve gözyaşına boğan siyasal ve ideolojik inancın adı nedir? Sağsol bana göre bitmesin de! Herkes yerini bilmeli. Hiçbir solcunun düşünce yapısı sağcının düşünce yapısıyla örtüşür mü? Yönetim anlayışları; sorunları irdeleyiş biçimleri, çözümlemeleri ve çözüm önerileri, ekonomi siyasaları, dahası dünyaya bakışları birbirini tutar mı? Bu transferler bana bir başka kandırmaca gibi geliyor. Göz boyamak, kavganın bittiğini anıştırmak gibi. Bundan böyle huzur ve barışa kavuşacağımıza gönderme yapmak gibi. Sağ ve solun varlığı ülkede çeşitlilik demektir. Demokrasi demektir. Kavgasız, olaysız ortamlarda yan yana durmalarında yarar vardır. Birbirlerinden öğrenecekleri de olabilir. Ne ki sağ ve sol arasında temel bir ayrım var. Sağ ne kadar muhafazakârsa sol o kadar ilericidir. Kapitalist sermayenin arkasında kim var? Sağın arkasında kim? Hitler’in, Mussolini’nin arkasında kim vardı? Sol, sağ kadar dindar olmayabilir ama dininin temel değerlerine inanmadığı söylenemez. Aile birliği, insan sevgisi, yurt sevgisi, ulus sevgisi konusunda, töre, gelenek konusunda yarışabilirler de. Burada belki temel anlayış farklılıkları ortaya çıkar. Bu nedenle sağsol kalmadı demek yanlış olur. Sağdan sola, soldan sağa geçişleri yalnızca hizmet anlayışıyla yapıldı biçiminde algılamak olanaksızdır. MilasÖren’de Şiirlerle... “Ne yaparsın / bu yaz bıraktığın üzüm bağını / gelecek yıl bulamazsan yerinde? Değişen nedir, bağ mı yer değiştirmiştir / yoksa bağın komşuları / başka bir yere mi göç etmiştir? Geçen yıl belki burada değildi / şu anda üzerinde oturduğun kaya.” Özdemir İnce çağdaş yazınımızın ünlü bir şairi... Kendince bir şiiri var. “Kimse kestiremez şiirin nerede başlayıp nerede biteceğini” demiş bir şair... Okurlara bırakmış şiirinin tadını, duyarlığını... Biz, bir şiirde ne ararız, biz şiirseverler kendimize göre bir şeyler... Oysa şair bambaşka bir açılış, değişik bir sunuş vermiştir. Anlarsan, duyarsan!.. ??? Milas Ören’de bu yıl 25 Ağustos’ta Özdemir İnce Şenliği yaşanacak... Melih Cevdet Anday’ın son yıllarını geçirdiği bir belde bu Ören... Dünya güzeli bir yer! Benim çok sevdiğim bir kıyı köyü! Deniziyle, insanlarıyla, kişiyi hayallere götüren esintisiyle... İşte bu yıl, Ören Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Sendikası’nın Melih Cevdet Anday’ın anısına düzenlediği şiir ödülü Özdemir İnce’ye verildi. Geçen yıl da aynı ödülü küçük İskender almıştı. ??? Özdemir İnce ödüllerin çok üstünde bir sanatçı... Ama Melih Cevdet adına sunulan bir armağan bu ödül! Kim olsa bir sevinç duyar. Özdemir İnce’yi edebiyatseverler birçok şiir kitabıyla, çevirileriyle tanır. Uzunca bir süredir “Hürriyet” gazetesindeki köşe yazılarıyla da gerçek bir Kemalist devrimci kişiliğiyle seviliyor, okunuyor... Ben de hemen her gün yazılarını izleyenlerdenim. Bir edebiyatçı bakışı, bir şair duyarlığı taşıyan yazıların etkisi çok daha başkadır. Sanatçının, hiçbir kişisel çıkar, destek, alkış ardında olmadan yaptığı eleştiriler, uyarılar hem bugüne hem de yarınlara aydınlık getirir. Özdemir İnce gibi bir şairin güncel yazılar yazması, onun şiirini, sanat değerini eksiltmemiş, tam tersine artırmıştır: “Okudum, gördüm, gezdim, yaşadım, yaşlandım ve şiirin sadece bir biçim sorunu olmadığını anladım. Toplum değişti, ben değiştim, şiirim değişti.” Değişmek değil bu, olgunlaşmak, derinleşmek, şiirini toplumla, onun dertleri, sorunlarıyla kaynaştırmak... ??? Milas’ın Ören beldesinde iki yıldır gerçekleştirilen Melih Cevdet Şiir Töreni’nde en büyük payın, Ören’de dört kez belediye başkanı seçilen Sayın Kazım Turan’a düştüğünü söylemek gerekir. Bu gidişle Ören Melih Cevdet Anday törenlerinin uluslararası bir anlam kazanmasını bekleyerek sevgili dostum Özdemir İnce’yi kutlamak isterim... Şamataya Paydos.. Gerçek Meydanda!.. Dünyanın tüm enlem ve boylamlarında AleviBektaşi mizahının bir eşi yoktur... Nereden kaynaklanıyor bu özgünlük?.. Kızılbaşlık felsefesinden... Bektaşi ile Mevlevi sohbet ediyorlarmış... Bektaşi, Mevlevi cüppesinin gayet geniş olan kollarını işaret ederek: Erenler, demiş, yenleriniz neden bu kadar geniş?.. Mevlevi: Biz gördüğümüz günahları bu geniş yenlerimizle örteriz, ya siz daracık yenlerle ne yaparsınız?.. Bektaşi yanıtlamış: İmanım, biz günahları görmeyiz ki örtelim... ? Geçen hafta Milliyetçi Hareket Partisi için bir yazı yazdım, medyada kıyamet koptu, takıyyeciler neler de neler söylemiyorlar; MHP’nin geçmişteki günahlarını, sola saldırılarını mı dile getirmiyorlar, o kesimden kimilerinin bana işkence ettiklerini mi anımsatmıyorlar; kalemi eline alan veryansın ediyor, eski defterleri karıştırıyor... Neden?.. Çünkü seçimden sonra bir CHPMHP koalisyonu olasılığı dinci ve dönek solcu tayfasını çıldırtıyor... ? Şamataya gerek yok!.. Geçen hafta MHP için yazdığım yazıda bilimsel bir gerçek vurgulanıyordu; ama, bizim medya gerçeğin özünü bırakıp işi şamataya dönüştürmek istedi... Konuyu saydamlaştıralım: Bush yönetiminin desteğini almak için AKP’nin PKK terörüne teslimiyetçi yaklaşımı, bölücülere göz kırpması, Talabani ve Barzani ile aşna fişnesi, ülkeyi yabancılara parça parça, taksit taksit satması artık açık seçik ortalıkta sergileniyor... MHP işte bu satılmışlık siyasetine karşı çıkıyor... ? Yalnız MHP mi?.. AKP’nin teslimiyetçi satılmışlık politikasına CHP , DP, GP, SP (Erbakan’ın partisi) de karşı çıkıyorlar... Sonuç: AKP teslimiyetçilik ve satılmışlık siyasetinde yalnızdır. ? Hem bunca gürültüye ne gerek var?.. Vaktiyle Ecevit’in DSP’si ile Devlet Bahçeli’nin MHP’si koalisyon yapmadılar mı? Takıyyeci ve dönek solcu kesimindeki telaş boşuna... Türkiye “tehlikenin farkındadır”... Tüm sağcılar, solcular, ilericiler, gericiler, vaktiyle birbirlerine diş bilemiş ve can yakmış olanlar Cumhuriyet Türkiyesi’ni yaşatmakta buluşacaklardır... Geçmiş geçmişte kaldı, dünden kalma kin güdüleri bugün eskimiş bakkal defterinde veresiye hesabının değerinde bile değil... ? Kan davası aydınlık ve çağdaş insana yakışmaz... Ben laik Atatürk Cumhuriyeti’nin varoluşu ve bütünlüğü için, dün bana işkence etmiş olanlarla bugün el ele vermeyi yurtseverliğin doğal ve sade gereği sayıyorum. Prof. Dr. Necdet ADABAĞ 22 Temmuz 2007, bir dönüm noktası olacak ülkemiz için ve gözü ülkemiz üstünde olan ülkeler için. Milletvekili seçimi, demokrasiyi benimsemiş her ülkede düzenli olarak yapılan ancak kavgasızdövüşsüz, olaysız geçen ve de dönüm noktası niteliği taşımayan olaylardır. Bizde farklıdır, çünkü demokrasiyi içine henüz sindirememiş ve toplumsalekonomik kalkınmasını gerçekleştirememiş, dahası, toplum bilincine erememiş bir toplum olarak seçimleri olaysız yaşamamız şimdilik olanaksız. Kalkınmış ülkelerde bir yerine oturmuşluk var. Seçim artık çok olağan bir olaydır ve seçim sonrası değişen, ki değişiyorsa eğer, iktidardaki partidir. Bizde seçim kampanyası süreci başlı başına bir olaydır. Miting meydanlarını dolduran kitleler umut, geleceğe dönük tasarım ve beklentilerine karşın liderlerin karşılıklı suçlamaları ve ağız dalaşı, söz düellosunu bulurlar. Hiçbir lider, örneğin işsizlikten, terörden, irticadan söz et mez ya da nasıl çözeceğini insanlara anlatmaz. Seçenekli izlencelerinin ne olduğunu açıklamak gereği duymaz. Örneğin, özelleştirmenin gereğinin olup olmadığını; yerine konulması gerekenin ne olduğunu; bölücülük ve irtica sorununun nasıl çözüleceğini anlatmazlar. Seçim sonrası bir başka tiyatro başlar ülkemizde. Kalkınmış ülkelerde bu tiyatro yaşanmaz. Bizdeki gibi kadrolarda herhangi bir değişiklik olmaz ve düzen devam eder. Oysa biz oldukça her zaman yüklü bir partizan anlayışla seçimlere girdik. Kin ve nefret birbirini kovaladı, ardından toplumdaki huzursuzluk bitmedi. Bu kadar yıl geçti gene de barış içinde yaşamasını bilemedik. Her seçim sonrası yer yerinden oynadı. Kadrolaşma aldı başını gitti. İnsanlar hak aramak için işlerinden oldu. Mahkeme kapılarına dayandı. Bu nedenle önümüzdeki seçimler gerçekten bir dönüm noktasıdır. İnsanlarımızın barışa, huzura gereksinimi var. Ayrıca doğu ve güneydoğuda yaşanılan savaş, kentlerimiz Seçimi kim kazanacak? Kim kazanacak bu seçimi? Gene sağ partilerden biri mi yoksa bir sol parti mi? Bugüne dek ülkemizi sağ partiler yönetti. İyisiyle, kötüsüyle ortada her şey. Kalkınmış olduğumuz söylenebilir mi? Uygar ve çağdaş ülkeler düzeyine geldiğimiz ve demokrasi adına başka ülkelerle yarışabildiğimiz doğru mu? Adam başına düşen ulusal gelir ne kadar? Kaç ülkede var olan rejime, siyasal dizgeye karşı durup, onu değiştirmeye kalkan toplumlar var? Cumhuriyet yasalarını, Atatürk ilke ve devrimlerini yok sayıp başta kılık kıyafet olmak üzere tüm devrimci yenilikleri değiştirmek sevdasına kapılan kaç ülke var dünyada? Ya da hukuk düzenini değiştirmeye kalkmak... Bu kadar sorun varken ülkede, dünyada ve bu sorunların üstesinden gelmek için savaşım vermek varken kurulu düzeni yıkmak gibi bir düşe kendini kaptırmanın anlamı nedir? Dahası, ileriye gitmek dururken geriye gitmenin? Türkiye’de zihinsel açıklığa, açık fikirliliğe, saydamlığa gerek vardır. Kalkınmışlığın temel öğesi budur. Bugüne dek ülkemizi sağ iktidarlar yönetti ama o zihinsel açıklığı, açık görüşlülüğü sağlayamadık. Çağdaşlığa uzanan yollara hep diken döktük. Çağdaş olamadık. 14 Nisan sonrası meydanlara dökülen insanlar bunu istediler ve bunu beklediler. Kim kazanmalı dersiniz, bu seçimi? Bana sorarsanız, ben Mustafa Kemal, derim. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle