28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2007 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr ‘Yaşasın özgür bisikletli T diyarlar...’ alumunuzdur, dürtüsü (!) olsun, yaşananlar buralarda plajlar “Fransa Turu” gibi hatta, parklarda dünyanın en büyük bisiklet “üryan yurttaşlar” görmeye yarışına sahip bir ülkede bile alışkınız. Olağanüstü bir hâlâ bu aracın hak ettiği durum olmadığı sürece de konumu kazanamadığının pek kimse kafasını kaldırıp kanıtıdır. İşte Paris belediyesi bakmaz. Açıkçası orijinal belki de bu utancı aşmak dekolte veya vücudun tüm kadar önemli, çevre(cilik) hatlarını sergileyen tesettürlü duyarlılığını da giyimkuşam kimileri için yükseltebilmek amacıyla çıplaklardan çok daha ilgi (kısmen de ticari boyutu çekici. Ancak Paris’in olan) büyük bir seferberliğe göbeğinde önünüzden geçen girişti: “Velib”... 100 civarında “anadan Fransız solu, ülke genelinde doğma” kılıklarıyla (!) şen iktidar alternatifi olmaktan şakrak bisikletçiyi bir arada henüz uzak olmasına karşın, görünce bir an olsun Paris’in Sosyalist Belediye afallamamak elde değil. Başkanı Betrand Delanoe “Vücudunu ve Ruhunu her geçen gün seçmen Özgür Kıl!”, “Kahrolsun desteğini artırıyor. Giysiler, Yaşasın Bisiklet!” Delanoe’nin geliştirdiği son ve benzeri pankartları kozu bisiklet. “Velo Libre / gülümsemeyle okumaya Özgür Bisiklet” sözlerinin çalışırken, insanın aklına kısaltılmışı, “Velib” adlı gayri ihtiyari “Bir yerlerini girişim 15 Temmuz’da kısmen incitmeden selelerin üstüne hayata geçiyor. Belediye nasıl oturuyorlar” sorusu bu tarihten itibaren kent geliyor. İşte o zaman belden merkezinde 20 idari birime aşağı kayan bakışlarımız, yerleştirilmiş, tek model bu “özgür bisikletli 10.648 bisikletin takılı olacağı yurttaşlar”ın bir kısmının 750 bisiklet istasyonunu minikülotlarla kendilerini faaliyete sokacak. Bu korumuş olduklarını rakam yıl sonunda 20.600 fark ediyor. Ne de olsa bisiklet ve 1451 istasyona bütün özgürlüklerin bir çıkacak. Nüfus yoğunluğuna sınırı var, değil mi? göre seçilen Parçalı güneşli istasyonlarda PARİS diyebileceğimiz ortalama 20 hoş bir Paris bisikleti bağlayacak cumartesisiydi. elektronik Meşhur “Özgür donanımlı Bisikletliler”i “baba”lar yer ilk gördüğümde alacak. Sistemi UĞUR HÜKÜM önce bisiklet JCDecaux şirketi bayramındayız işletecek. Herkes sandım. Gazetecilik ya aylık 29 Avro, ya haftalık 5 damarımız kabarınca Avro veya gündelik 1 Avro soruşturduk. Meğerse bu yıl ödeyerek Velib’e “kişisel” 11’incisi kutlanan Bisiklet abone olabilecek. Aboneler, Bayramı 23 Haziran arasında Velib’lerine binip istedikleri yaşanmıştı. 2007 bilançosu yere gidebilecekler. henüz bilinmiyordu ama 2006 Fransızca bilenler bilgi için bayramı, 300 örgütçü internet http://www.velib.paris.fr/ sitesi, 3 bin gönüllü ve 300 adresine bir göz atabilirler. bin bisiklet sevdalısının 6 yılda Paris’i korumalı katılımı ve toplam 5 milyon 371 kilometre bisiklet kilometre kat etmesiyle pistine kavuşturan belediye, kutlanmıştı. Aslında bu otomobil trafiğini de 2020’ye bayram “Bisikletli Avrupa kadar yüzde 40 oranında Günleri” başlığı altında belli düşürmeyi hedefliyor. başlı tüm Avrupa ülkelerinde Velib’in günde 250 bin çıkış ve ve birçok Fransız kentinde yapacağından hareket eden düzenleniyormuş. “Deli”ye yetkililer, belediye başkanı her gün bayram diyeceksiniz, Delanoe’nin deyişiyle bisiklet bahanesi. Ama ne de Parislilere, “daha fazla keyif, güzel bayram! Bu iki gün özgürlük, yenilik ve başarı” süresinde yeni modellerin kazandırmayı umut ediyorlar. tanıtıldığı, bisikletin Ancak sesi gittikçe yayılan, erdemlerinin ele alındığı radikal bisikletli “üryan konferans, sergi gibi yurttaşlar” girişimi İspanyol faaliyetlerin yanı sıra tonlarla CCC (Coordinadora de bisiklet turları, yarışmalar bu Colectivos Ciclonudistas sporu, bu eşsiz ulaştırma d’Aragon) çıtayı daha da aracını daha da cazip kılmayı yükseğe koymuş: amaçlıyor. İster Bisiklet “Yeter motorluların Geliştirme Komitesi, Bisiklet zulmü, Otomobile son”, Federasyonu vb.’lerinin “Kahrolsun kılıkkıyafet ve teşviki, ister en asgari giysili, Yaşasın bisiklet”, “Yaşasın en azami özgür bisikletçilerle özgür bisikletli diyarlar”... yan yana “pedal” çevirme [email protected] Pastırma, peynir tatili atil telaşı başladı. Türkiye kavurucu sıcaklardan bunalırken buraları etkisi altına alan “sıradışı soğuklar” da tatil hazırlıklarını yoğunlaştırdı. İndirimler nedeniyle alışveriş merkezleri en yoğun günlerini yaşıyor. Hollandalılar mayo, terlik ve kamp malzemeleri gibi tatil gereksinimlerini alma derdinde. Türkler ve diğer yabancı kökenliler ise eşe dosta götürecekleri armağanlar almakla meşgul. Posta kutularında her gün tomar tomar tatil reklamları... Kuzey Avrupa ülkelerinden Afrika’da safariye, İspanya, Türkiye ve Yunanistan sahillerine kadar bir sürü tatil olanağı yer alıyor broşürlerde. En ilginç seçeneklerden biri de “eşekli” tatil. Bir turizm şirketi, Fransa ve İtalya’da “eşekli yürüyüşler” organize ediyor. Özellikle çocuklu aileler için hazırlanan turlarda aileler eşeklerle dağ tepe dolaşıp çiftlik evlerinde geceliyorlar. Son yıllarda çok sayıda turizm firmasının kataloglarına girmeyi başarmış eşekli tatil. Hatta tatil dergilerinden birinde Hollandalı Dirven ailesinin, Fransa’nın İtalya sınırında Alp Dağları’nda yaptığı eşekli tatille ilgili geniş bir yazıya yer verilmiş. Okurken görülen şap ve diğer bazı hastalıklar aklıma bizim memleketteki eşekler yüzünden Türkiye’den gelenlerin geldi. Aziz Nesin dedemin dediği gibi Hollanda’ya et ve süt ürünlerini sokması “bizim memlekette eşek bol” ama yasak. Havaalanında didik didik edilen kimsenin aklına gelmemiş onları valizlerde peynir, pastırma, sucuk turizmin önemli unsurlarından biri aranıyor. Hollanda’da yaşayan Türklerin yapmak. Bunca seçenek içinde birikimlerinin bir kısmını Türkiye’de Hollandalılar seçim yapmakta altına çevirmesi de “vergi ülkesi” zorlansalar da Türkler bu konuda rahat. olan Hollanda’yı harekete geçirmiş. Büyük bölümü, her yıl olduğu gibi “Vergisini ödemeden birikimini bu yıl da memleketine gidecek. yurtdışında akladığı” Okullar kapandı. Uçakla gidecek olanlar çoktan hareket AMSTERDAM gerekçesiyle Türk kadınlarının kollarındaki altınlara el etti bile. Otomobille yolculuğu konuluyor. Altınlar tercih edenler de düştüler havaalanında tartılıp vergisi yollara. Geçen hafta kiminle hesaplanıyor. Ödemeyeninkine karşılaşsam konu hep tatildi. el konuluyor. Yeni evlenen ve Otomobille yolculuk altınların düğünde takıldığını yapacak olanlar, birbirlerine YUSUF ÖZKAN faturasıyla belgeleyenler başlarından geçenleri bu durumdan muaf. anlatıyorlardı. Hangi yol daha Amsterdam’daki havalimanındaki güvenli, bazı “komşu” ülke polislerinin, polislerin çoğu izinden dönen Türk “AB normlarını” hiçe sayıp hâlâ rüşvet kadınlarına, “pastırma, peynir var almayı sürdürdüğü, rüşvetten kurtulmak mı?” diye soracak kadar Türkçeyi için ne gibi taktikler izleneceği biliyor. Önceki yıl, Kayseri’den gelen bir sohbetlerin ana konusuydu. teyzeyi çevirmiş polisler. Valizler arama Uçağı tercih edenler de Hollanda’ya et cihazından geçerken içindeki küçük ve süt ürünleri ile altın takı getirmenin plastik bidonlarda peynir basılı olduğunu “incelikleri” konusunda birbirlerine anlamışlar. Ama yine de sormuşlar. deneyimlerini aktarıyordu. Hayvanlarda Teyzem “var” da diyemiyor, “yok” da. Polisler bidonları çöpe atıyor. Yeterli Hollandacası olmadığı için derdini anlatmakta zorlanan teyze, iki gözü iki çeşme çırpınıyor, “gitti altınlarım, gittii...” Meğer, Türkiye’den bilezik, zincir almış, polise yakalatmamak için de peynir bidonunun içine gömmüş. Vergiden kaçarken tüm altınlarından olmuş... İşte bu deneyimlerin ışığında yeni yöntemler geliştirmiş yurdum teyzeleri. Alışverişten yorulup az ötemdeki masaya oturan üç teyzeme kulak kabarttım. Birbirlerine akıl veriyorlardı. Pastırma ve peynir öyle kocaman bidonlara değil, küçük kaplara basılmalı ve alüminyum folyoya sarılmalıymış. Mutlaka valize konulmalıymış. Sırt çantasına konulursa, havaalanındaki kontrol cihazından geçerken folyo nedeniyle cihaz ötermiş. Altına gelince, “Eğer çoksa bilezik, zincir” dedi teyzelerden birisi, “İyice dirseğine kadar geçir. Görünür olmasın. Zincirleri de üst üste boynuna tak. Yahut, bir keseye doldur, fistanının içine dikiver. Kimse bulamaz...” [email protected] M Turnaları beklerken aten pek iyi gitmeyen işlerimi iyice azalttım. Şimdi daha az çalışacağım, daha az yorulacağım, bu yaban ellerde nihayet kendi varlığımın ayırdına varmaya çalışacağım... Uyduya bağlı televizyon kanalından her gün üzücü Türkiye haberlerini izlemekten, “ne olacak bu memleketin hali?” diye düşünmekten yoruldum. Üyesi olduğum doğasever İsveç Derneği’nin düzenlediği bir haftalık göl kenarında orman tatiline çıktım. Ailelerin katılmadığı bu tatilde erkek erkeğe tahtalardan yapılma derme çatma evlerde kalıyoruz. Sadece memleket derdi değil, çoluk çocuk derdi de yok. Maço erkeklerin düzenlediği gezi programına göre, bu bir haftalık süre içinde televizyon izlenmeyecek, bilgisayara girilmeyecek, zorunlu olmadıkça cep telefonuyla konuşulmayacak. Yanımıza kitap almamamız da ayrıca tavsiye ediliyor. Geceleri araba gürültüleri yerine çakal iniltileri dinliyoruz. Sabahları yandaki çiftlikten taze sağılmış inek sütü alıyoruz. Gübre kokusunu, danaların böğürmesini bu denli özlediğimin farkında değildim... Yaban geyiği sürüleri uyuduğumuz kulübelerin içlerine kadar sokuluyor. Çiftliğin köpekleriyle sabahlara dek süren bir dalaş içindeler. Kameranın ses düğmesine basıp geyik seslerini kaydediyorum. Mümkün olsa da onu size de dinletebilsem. Bu geyik sesleri bana çok tuhaf geliyor. Uzun sürecekmiş gibi geniş soluklu bir şekilde başlıyor, sonra birden kısılarak son buluyor. Hiç de öyle “Ben de gittim şu geyiğin avına / Geyik çekti beni kendi dağına / Tövbeler tövbesi geyik avına / Beklemesin anam kaldım kayada” türküsünü söyletecek duygusal bir çağrışımı yok.. Erkenden kalkıp tek başıma göl kenarına koşuyorum. Gruptaki bazı arkadaşlar yanlarında MALMÖ getirdikleri oltalarla balık avlıyorlar. Az önce suyun derinliklerinde nazlı nazlı süzülen balıkların şimdi oltanın ucunda ALİ HAYDAR çırpınmaları bana hiç hoş NERGİS gelmiyor. Gölün balık avlanmayan kuytu bölümlerine doğru giderek kuğuların sevişmesini izliyorum. Gagalarını birbirlerine değdiriyorlar, boyunlarıyla sarmaş dolaş olurken tüyleri kabarıyor, kanatları titriyor. Dişi kuğu kaçar gibi naz yapıyor, erkeği onun peşinden koşturuyor, suyun yüzünde derin kavisler çizerek dans ediyorlar. İnsanların sevişme ve dans figürlerini kuğulardan öğrendiklerinden artık hiçbir kuşkum kalmadı. İsveç’in kartalları da zalimlikte bizimkileri aratmıyor. Gölün üzerinde ani ve sert dönüşlerle yükselip alçalmasından zaten bir kötülük sezinlemiştim, gözüm hep üstündeydi. Göl kenarında sazlıklar arasındaki bir noktaya odaklanan kara kartal, aniden daldı ve avını kaptı! Ayaklarının arasında iri bir kaplumbağa vardı. Uçarken birden dengesi bozuldu, kaplumbağayı ayaklarının arasından düşürdü. Çevik bir dönüşle daha yere düşmeden kaplumbağayı yeniden kaptı, gölün arka yamaçlarındaki yüksek kayalıklardaki yuvasına doğru süzülüp gitti... Bir hafta boyunca ne kitap okudum, ne iki satır bir şey yazdım ne de gruptaki arkadaşlarla geyik muhabbetlerine daldım. Diken batmasına, taş kesmesine aldırmadan patika yollarda çıplak ayakla yürüdüm. Ne yanı başımızdaki kan gölünü, ne memleketin halini ne de geçmişte yaşadığım hüzünlü aşklarımı aklıma getirdim. Ihlamur kokulu ağaçların altına uzanarak eski şarkılarımı mırıldandım. Uçmayı yeni öğrenen serçe yavrularının peşinden koştum. Bu bir haftayı bencil duygularla kendim için yaşadım... Gözlerim de gökyüzünde günlerce turna bekleyip durdu, ama onlar yoktular.. Dinlendiğimi ancak döndükten sonra anlayabildim. Ne kadar da yorgunmuşum, farkında değilmişim.. [email protected] Z Ukrayna’da renkli kutlama Ukrayna’nın başkenti Kiev yakınlarındaki Pirogovo köyünde geleneksel kıyafetler giyen 7’den 70’e Ukraynalılar, dün düzenlenen İvana Kupala Günü kutlamalarında dans ederek eğlendiler. Eski Doğu Slav halklarının bereket için düzenlediği ve putperest dönemden beri Rusya ve Ukrayna’da kutlanan İvana Kupala şenliklerinde halk, ateşin üzerinden atlıyor ve çıplak olarak gölde yüzüyor. Kutlamalar kapsamında su, bereket ve arınmayla ilgili çeşitli ayinler düzenleniyor. (Fotoğraf: AFP) Fethullahçılar Almanya’da güle oynaya... ar mı bize yan bakan! Bizler Fethullahçıyız. İşimiz iş, güle oynaya devam ediyoruz yolumuza Almanya’da emin adımlarla. Paramız bol! Bundan on yıl önce Almanya’nın üzerine serpiştirdiğimiz tohumlar artık yeşerdi. Almanya gibi liberal bir ülkede kök salmasak şaşardım. Öğrenciyiz, akademisyeniz, işadamıyız... Çekirdek kadrodan sayılan, 90’ların ortasında Türkiye’den gönderdikleri Halil Hoca sayesinde önce Stuttgart’ta, ardından da Ruhr Havzası’nda organize olduk. Halil Hoca’yı Nurettin Veren’in tanıması, Hablemitoğlu’nun Fethullah Gülen Raporu’nda onun adını vermesi umurumuzda bile değil. Onun sayesinde Stuttgart’tan sonra Berlin’de, Münih’te, Köln’de, Dortmund’da, Pforzheim’da, Nürtingen’de ve Augsburg’da da iyice palazlandık. Almanları “zararsız’’ Müslüman olduğumuza inandırdığımız için de emin adımlarla ilerledik ve bugünkü güçlü konumumuza ulaştık. Tabii bize karşı çıkanlar olmadı değil. Hele şu kimi “laik’’ Türkler belediyelerin ve politikacıların dikkatini çekmeye uğraşıp durdu. Fakat nafile! Tongaya basar mıyız hiç! Biz ılımlıyız, Müslümanız. Bize: “Siz Fethullahçısınız” demeye kalkanın gözünü V kurduğu ve Hocaefendinin onur başkanı dava açmakla korkutuyoruz. Alman olduğu FID ve Fethullah Gülen ile Harun gazeteciler bile üzerimize gelmeye cesaret Yahya’nın kitapları dahil bir sürü dini edemiyor. Ellerinde kesin kanıt olanlar az. bütünün eserini (!) pazarlayan LineGözlerinin içine baka baka “Bu bir Marketing gibi kuruluşlar bizim temelimiz. iftiradır!” diyoruz. Kendimizi iyi Almanlar bize niçin kötü gözle baksınlar? pazarladığımızı da unutmamak gerek. Biz Hocaefendiciler bol para harcayıp, Örgütlenme her kentte hep aynı şekilde dershaneler, okullar açarak Türk ve gerçekleşiyor. Buraya “okumaya gönderilen” genç Türk üniversite öğrencileri yabancı çocukların eğitimine (!), uyumuna (!) destek oluyoruz. Stuttgart’taki ile genç “işadamları’’ bir araya geldi mi iş tamam. Türkiye’den S T U T T G A R T ortaokul ve lise bize 3 milyon Avro’ya mal olmuştu üç küsur yıl öğrencilerin buraya yollanması önce. Şimdi patlama yapacağız, çoğu kez İstanbul’daki yurtdışı daha büyük yer arıyoruz. Bir araya eğitim danışmanlığı denen gelip kurduğumuz “işadamları kuruluşlarımız aracılığıyla oluyor. derneği” okulun sponsoru! Tüm Buradaki çekirdek kadromuzun “kazancımız’’ Hocaefendinin tümü Alman pasaportlu, şık AHMET ARPAD ideolojisine helal olsun! Alman giyimli, yakışıklı. Hepimiz yasalarındaki boşlukları Almancayı çok iyi konuşuyoruz, ideolojimiz uğruna başarıyla kullandığımızı çevremiz geniş. Nazik ve de işini bilen itiraf etmeliyim. Toplumdaki liberal düşünce becerikli kişileriz! Biz Almandan daha yapısından yararlanmasını da iyi beceriyoruz. akıllıyız! “Laikler’’ istedikleri kadar Her renkten politikacı, yerel belediye ve uğraşsınlar, bize engel olamıyorlar. Kimi kilise adamıyla ortak çalışmaya çaba eyalette her renkten Alman politikacı bile gösteriyoruz. Biraz yüzlerine güldük mü, bize arka çıkmaya başladı. Tabii Zaman destekleri garanti. O kadar ki, bir eyaletin gazetesi de bizden yana. Hocaefendinin başbakanı bile bize inandı. Bizimle buluştu, Türkçe ve Almanca kitaplarını yayımlayan elimizi sıktı, hediyemizi aldı, vakfına INID, “Biz Gülenci değiliz” diyenlerin bağışladığımız 3 bin Avro’yu kabullendi. Ardından da üç yıllık genç pratisyenler projemize 700 bin Avro verilmesine önayak oldu! Bu projeye göre gençler şirketlerimizde çalışacak, bizim abiler de onlara destek olacak... Bu arada Türk asıllı kimi politikacı, eğitimci, aydın eskisi Alman pasaportlu bilim adamı, 28 Şubat’ın ardından yakasına Atatürk rozeti takmışı, çıkar peşinde koşan Alman ve Türk yazar çizer takımı giderek daha çok peşimizden gelmeye başladı. Kimi karşıtımız inatla sormaya devam ediyor: “Niçin Fethullahçı değiliz diyorsunuz?” Biz de o zaman adamın gözünün içine baka baka: “Gülen adından rahatsız oluyoruz” yanıtını veriyoruz. “O siyaset yapıyor!” Gerçeği söylemeye ne gerek var? Hocaefendinin geçmişi belli. Almanlara onun takımından olduğumuzu itiraf ettik mi, parasal desteklerini de kesecekler. Enayi miyiz? Geri planda dinci baronun iplerimizi elinde tuttuğunu öğrendiklerinde eğitime el atmamızı engelleyecekler. Bu nedenle de ne yapıp edip, basın dahil herkesi susturmaya devam etmeliyiz… Hocaefendici olduğumuzu bilen şu laikleri kızdırmaya da! www.ahmetarpad.de CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle