19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 2007 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kemalizm Yeniden!.. Rejimin temel direği olan Cumhuriyeti hedef alan ve onu numaralandırmak isteyenlerin de rol aldıkları oyun; “yüzleşme”, “uzlaşma”, “ezber bozma” diyerek rejimi başkalaştırmayı, yeni ezberleri dayatmayı, “demokrasi” başlığına sıkıştırarak başarmayı hedefliyor. Kendi hırs ve beklentilerine asılmış koşturan oyuncuların bazıları kendilerinin piyon olduklarının farkında bile değiller. Yolun sonuna gelindiğinde kaybedenlerin içinde kendilerinin de olacaklarının farkında olmadıkları gibi... doksal olarak laiklik, soldayım diyenlerin de hafife almaya çalıştığı bir ayrıntıya dönüştürülmeye çalışılıyor. PENCERE İnsanın İnsanlaşmasında Kadın... İnsanın insanlaşması, tüm insanlık tarihini kapsayan uzun bir zamanda süregeldi... Daha bu süreç bitmedi, sürüyor... ? En insanlaşmış gibi görünen Batılı insanın, kendi toplumu dışında kalanlara bakışı, acımasız bir çelişki felaketinin ta kendisidir!.. Irak bu yolda bir kanlı laboratuvar!.. ? İnsanın insanlaşmasında “Aydınlanma” çarpıcı bir dönüm noktasıdır. İnançtan gayrı bir kılavuz tanımayan insan toplumu, devlet yönetimini akıl ve bilim üzerine, daha başka deyişle laiklik ve demokrasi düzenine oturtmayı “Aydınlanma” ile başarabildi. ? Hıristiyan dünyasında gerçekleşti bu aşama... Ne yazık ki koskoca İslam coğrafyası Kemalist Türkiye dışında bu deneyimin dışında yaşamaktadır. Türkiye ise bugün bıçak sırtındadır. ? Ülkenin yazgısına büyük çapta egemen olan “zihniyet” diyor ki: “ Devlet laik olabilir, kişi olamaz...” Peki, insan laik olmazsa, kurduğu devlet nasıl laik olabilir?.. Dindarlıkla laikliği birbirine zıt sayan bu “zihniyet” insanın insanlaşması tarihinde geriye doğru gidişatın siyasette egemenleşmesine yol açan tehlikeli çarpıklığı oluşturuyor. ? Batı insanı, akıl ve bilimde ileri... Bencillikte de bir o kadar ileri... İslam coğrafyasını sömürülecek bir harita gibi gören Batı egemeni, Türkiye’nin ‘Aydınlanması’na da karşı çıkarak, ülkemizde dinciliği destekliyor... ? İslam coğrafyasındaki “insanın insanlaşması tarihi” de akıl ve bilim yolundaki yürüyüşle yazılacaktır... Kadını günah sayarak örten yaklaşım daha başlangıçta insanın insanla eşitliğini bozan bir ‘zihniyet’e sahip çıkıyor... Oysa “insanın insanla eşitliği” demokrasi anayasasının birinci maddesi... Değil mi?.. ‘Ben Gitmem de Gitmem!’ Kırk derece sıcakta oturup yazmaya çalışmak!.. Havayı, suyu, doğayı, güzellikleri yaşamanın tadını değil, günün olayları üstünde düşünmek, kendini düşünmeye zorlamak.. Zorlamanın hiç de iyi yanı yoktur. Hangi iş çıkmaza girmişse, orada bir zorlama, bir zorlanma vardır. Bakıyorum, kimi arkadaşlar CHP liderini zorluyorlar. “Hadi görevinden de, siyasetten de ayrıl..” Seçimde bozguna uğramış, aldırdığı yok. “Alışkanlık” diyeceksiniz! Bu kaçıncısı? CHP’nin başına geçti geçeli hep yenilgi, hep acı, hep yıkıntı!.. Ama vız geliyor, kendisi de arkadaşları da parlamentoya girmişse sorun yok. Arada bir ayağa fırlayıp iktidardakilere oldukça ağır suçlamalar, gözdağları vermek yetiyor işte! Ama “Gel de şu işin başında ol, sorumluluk nedir bil, bir şeyler yap” deyince nutukçuları ara da bul... En iyi yer ana muhalefet! O gider bu gelir, sen yerinde kalırsın... Çevrende sekizon arkadaş, ilk sıraları kapar, bir daha bir daha milletvekili seçilir, partinin ön yerlerine yerleşir, kurultay oldu mu en candan fedailer onlar olur. Belli bir grubun partideki egemenliği böylece sürer gider... Bu kez, CHP başındaki kişiler, en önde de Genel Başkan, çekip gidecek diye bekledik. Boşa çıktı! Adam, “Ben yenilmedim” diyor. “Ben hatta iki buçuk daha çok oy aldım! Millet bana hep ana muhalefet rolü veriyor, sağ olsun. Ben de, bizler de cümbür cemaat bu işi yürütmekteyiz, dün, bugün, yarın...” “Halka, gerçeğe, sağduyuya karşı direnmeye kalkışmak bir çeşit utanmazlık sayılmaz mı” diye yazmıştım geçen gün. Üzüldüm, böyle çirkin bir sözcük kullandığım için... Ama başka ne diyebilirdim? Bir daha, bir daha yenilen pehlivan, er meydanından kopar gider. Kendi gitmezse başkaları çekip götürürler. “Sen biraz bu işlerin dışında dur, başka biri gelir, belki daha iyi şeyler yapar” derler. Ama sen çevrendeki takımla birlikte direnirsen, koskoca partiyi kendinle birlikte bir uçuruma sürüklersen, o zaman çok daha sert davranışlarla da karşılaşırsın... ??? CHP tarihsel bir partidir. Ne yazık ki kaç yıldır belli bir takımın elinde oyuncak oldu. Eski bir CHP yandaşı olarak hep üzüntümü yazdım. Doğru olanı söyledim. Bu kadronun değiştirilmesinin gerekliliğini artık anlamayan, bilmeyen, değiştirilmesini istemeyen kalmadı. Ama yürekleri sağır, kulakları işitmez, gözleri körleşmiş bir kadro dirençle yolunda yürümekte yine de ısrarlı... Ne olacaksa olmalıdır. CHP milyonların partisidir. Bu yapışkan siyasetçi takımına paydos borusunu birileri çalmalıdır. Solun dirilmesi Türkiye Cumhuriyeti laiklik temelinde kuruldu. Atatürk devrimleri Türkiye’nin yapı taşları. Devrimci ruh geriledikçe, karşıdevrim ilerlemekte ve devrim kurumları aşındırılmakta. Türkiye’de devrimciler silkinmeden karşıdevrimciler püskürtülemez. Solun dirilmesi için reçete hazır; Kemalizm acilen, Kemalizm yeniden!.. Burada sözü edilen neoKemalizm değil!.. Kemalizmin kendisi. Çarpıtılmamış, yıpratılmamış, başkalaştırılmamış pür hali ile; bugün yeniden diriltilmesi gereken antiemperyalist direniş ruhu için tek çıkış noktası. Türkiye’de sol, AKP ve yandaşlarının oyunlarına kapılarak bozguna uğratılmışlık havasından sıyrılıp Kemalizmi yeniden yaşama geçirmek, tavizsizce sahiplenmek zorundadır. Aksi halde çözülüş ve bölünüş kaygıları gerçeğe dönüşecektir. Günümüz siyasetinin tıkanışında rolü olan temsili demokrasinin meşruluğunu yitirmişliği tartışılacağına, bu yitik alanda yeni siyaset yapma biçimleri geliştirilerek rejim karşıtı unsurlar güçlendirilmektedir. Laik kesimde hezimet ve marjinallik söz konusu değil; rejim karşıtlarının, karşıdevrimcilerin taarruzu var. Atatürk, Cumhuriyet, ordu, bürokrasi, CHP hedefte. Cumhuriyet değerlerini savunan tüm kurumlar tasfiye edilmeye çalışılıyor. Birileri için bugünler 27 Mayıs ve sonrasının rövanşı. 27 Mayıs’ın hızı 12 Eylül’le kesildi, şimdi kalıntıları ortadan kaldırılmak isteniyor. Rejimin tüm koruma duvarları başta hukuk olmak üzere bir bir yıkılıyor. Sadece Cumhuriyet değil, onunla birlikte demokrasi de tehlikede!.. Ülke hızla teokrasiye kayıyor. Her iki kişiden birisi AKP’ye oy verdi genellemesi doğru değildir; doğru olan her iki kişiden birisinin borçlu olduğudur. AKP fil terbiyeciliğine soyunmuş, yoksullaştırdığı borçlu kitleleri “istikrar” adı altında baskılamış ve yoksullaştırdıklarını, iç ve dış sermayenin desteğiyle sadaka ekonomisi ile kendi tarafına çekebilmiştir. Rejimin temel direği olan Cumhuriyeti hedef alan ve onu numaralandırmak isteyenlerin de rol aldıkları oyun; “yüzleşme”, “uzlaşma”, “ezber bozma” diyerek rejimi başkalaştırmayı, yeni ezberleri dayatmayı, “demokrasi” başlığına sıkıştırarak başarmayı hedefliyor. Kendi hırs ve beklentilerine asılmış koşturan oyuncuların bazıları kendilerinin piyon olduklarının farkında bile değiller. Yolun sonuna gelindiğinde kaybedenlerin içinde kendilerinin de olacaklarının farkında olmadıkları gibi... Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN / CHP PM Üyesi ürkiye, 14 Nisan’da başlatılan ve seçim sonrasında saptırılmaya çalışılan “Cumhuriyet Mitingleri” sürecini doğru analiz edemedi. Türk ulusunu alanlarda birleştiren, küreselleşme postuna bürünmüş emperyalizme karşıtlık değil miydi? Yumuşatıcı katılarak “ılımlı” etiketiyle pazarlanmak istenen İslamı simgeleyen ve ülkeyi ABDABIMF kolonlarına oturtan taşeron AKP iktidarına tepki; antiemperyalizmin simgesi Kemalizme yeniden davet vardı meydanlarda. Bu bir başkaldırıydı, bir ulus kalkışması, ancak direnişe dönüşmedi. Dönüşeceği de şüpheli. Solda hezimet psikozunun yaygınlaştırılma ve AKP’nin galibiyetini ilan etme çabalarının gerisinde, kalkışmanın direnişe dönüşmesini önleme çabaları var. Dipte bir dalga var, bunu herkes gördü ve Batı bunu kaygı ile izledi. Ulus kalkışmasına karşı, “halk dalkavukluğu” tezini meydanlarda işleten AKP, halkın mağdurun yanında olma zaafını kendini mağdur göstererek çok iyi kullanıyor. Rejime sahip çıkma adına atılan her adım, rejimin koruma duvarlarından birisinin daha yıkılması ile sonuçlanıyor. Türkiye AKP iktidarı ile hukuk devleti olma iddiasını da bıraktı. Anayasa işletilmiyor, sürekli deliniyor. Siyasetin sınırlarını hukuk çizmiyor, siyaset hukukun sınırlarını zorluyor... Türkiye’nin temel çelişkilerinden birisi, yasaların suç saydığı fiilleri işlemiş olanlara yasa yapma yetkisi tanıyor oluşunda değil midir? Kanun kaçaklarının sığınma alanı haline getirilmiş bir meclisin meşruluğunu yitirmişliğini konuşmak yerine, dokunulmazlık zırhı ile donatarak sorgulama alanı dışına atmışız ve hâlâ “demokrasi”den, hâlâ “uzlaşma”dan söz ediyoruz. T AKP Türkiye’nin gelişmemiş yüzü. Ülkenin geride bıraktığı çağdışı değerleri simgelerken, günümüzün yükseltilen değerlerine tutunarak ve onların içlerini boşaltarak ilerliyor. Rejimin geriye çekilişinde günümüzün değerleri itici rol oynuyor paradoksal olarak. İslamcıların demokrasi oyunu dışarıdan kurgulanıyor, içeriden pazarlanıyor. Toplumun beklentileri ona dayatılan reçetelerden farklı. 1994 yerel seçimleri ile pazarlanmaya başlanan siyasal İslamın, süreç içinde iktidara taşınarak güç odağı yapılması, daha sonra açıklanan BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi’nin) ön açılımı değil miydi? Ortadoğu’nun sürüklendiği kaosta ihraç edilen psikolojik savaş araçlarının etkinliğini artıran, bu toplumlardaki gecikmiş modernleşmenin beklenti düzeylerini yükseltmesi ve modernleşmeyle eşleştirilen demokrasinin yüceltilmesidir. BOP’un genişletilmiş coğrafyasında yaşayan tüm halklar “demokrasi” ve “barış” başlıklı füzelerle vuruluyorlar. Vuruluyoruz dıştan, içten!.. Kemalizm karşıtlığı Küresel güçlerin neoliberalizmin muhafazakârlıkla ritim tutturduğu süreçte yükseltilen İslami değerler Kemalizm karşıtlığı ile örtüşüyor. Düşünsel alan boşaltılıp çıkar motifli beklentiler yüksek tutuldukça sonuçların dayatılması kolaylaşıyor. Sorgulayan değil, dayatılanı kabullenen teslimiyetçi bir toplum yaratmak için “din” hâlâ en etkin afyon, popülizm kolaylaştırıcı olarak kullanılıyor. Başına “yeni” eklenerek yeniden pazarlanan liberalizmin ve yeni (!) muhafazakâr hareketin panzehiri, başına yeni eklenerek başkalaştırılmadan Kemalizmi yeniden yaşama geçirmektir. Egemenliğin kaynağı olarak Atatürk’ün işaret ettiği ulus, siyasetin dinselleştirildiği, dinin siyasallaştırıldığı tablonun dışına çıkabilmek için Kemalizme yeniden asılmalı. Dinin, toplumsal yaşamın çerçevesi ya da çimentosu olarak baskı unsuru değil, tek tek bireylerin gereksinimlerini karşılayan değerlerden biri olarak toplumsal yaşamdaki gerçek işlevine dönüşmesi, ancak Kemalist anlamda laikliğin işletilmesiyle olasıdır. Oysa yine para Dayatma Seçim sonrasında AKP’lilerin yapıştıkları “uzlaşma”, demokrasi kültürünün yerleştiği toplumlarda demokrasinin olmazsa olmazı. AKP gibi geleneksel otoriter kültürü yansıtan bir partinin dilinde “dayatma” ile örtüşüyor!.. Türkiye AKP ile uzlaşmaya değil, dayatmaya sürükleniyor. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle