23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZİRAN 2007 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Özler ve Sözler... Biz Türkler laik Cumhuriyeti şeriata karşı korumak isterken, Cumhuriyet giderek ve süratle bir İslam Cumhuriyetine dönüşüyor. Hedef Atatürk veya Cumhuriyet değil, Türkiye’dir. Özetin özetini bilemiyorum. Özün sözü şu sorudur: Seçimlerde, ılımlı İslama evet mi hayır mı? PENCERE nın türbana, “Milli Görüşçü” ve İslamcı seçmeni, hükümetin AB’ci ve ABD’nin BOP’çu politikasını neden ya da hangi amaç ya da gerekçelerle destekliyor? Başka bir deyişle, AKP hükümeti global sermaye ile ortaklığını, Batı karşıtı ve “milli” (İslamcı) tabanına nasıl açıklıyor? Güneydoğu komşularımız “Amerikalı evine dön” derken, AKP hükümeti genel politikasını kendi seçmenine karşı nasıl savunuyor? Başbakan’ın liderlik başarısı, aranırsa belki bu soruda bulunabilir. Savaşmadan Yenilmek mi? Mustafa Yıldırım üst üste yapıtlar veriyor. Halkımızı aydınlatan, derinliği olan, çok anlamlı, çok etkileyici çalışmalar: “Sivil Örümceğin Ağında”, “Meczup Yaratmak”, “Adım Adım Teslimiyet”, “58 Gün”. Şimdi de “Savaşmadan Yenilmek”. ??? “Savaşmadan yenilmek” ne demektir. Bunu duymanın acısını, hep yaşamıyor muyuz? Bu uyuşuklukla, bu çıkarcılıkla, bu özel hesaplarla daha çok yaşayacağız? ABD bizden asker ister; Kore’ye, Afganistan’a, Balkanlar’a, Lübnan’a... Binlerce askerimizi yollarız. Özgürlük uğruna, “hür dünya” adlı bir uyduruk düşünceyi savunmak için! Daha doğrusu ABD çıkarlarını korumak için!.. Ama ülkemizin sınırlarını bir parmak aşmaya kalkıştık mı, hemen uçaklar tepemizde dolaşır, “Sakın ha, sakın ha, yoksa?” gözdağlarıyla!.. ??? İşte, Mustafa Yıldırım’ın “Savaşmadan Yenilmek” dediği budur! Teslimiyet gibi bir şeyi yaşamak, yaşatılmak... 1950’den bu yana nice hükümetler gelip geçti, hiçbirinde ulusal bir direnç, bir kişilik, bir başkaldırış görmedik! Bir kez Kıbrıs çıkarmasıdır, tek başımıza, özgürce davranışımız, kendi gücümüzle bir savaş kararı verip uygulayışımız... Dur dediler, yapamazsın dediler, engeller diktiler, önlemler koydular. “Bizim silahımızla hiçbir şey yapamazsın” dediler. Ama biz, “Yeni bir dünya kurulur, biz o dünyada yer alırız” diyebildik... Türk askerinin gücünü bütün dünyaya gösterebildik. ??? “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz.” Olmamalı!.. Ama biri var, dağlardaki eşkıyalardan güçlü!.. Mustafa Yıldırım, “Savaşmadan Yenilmek”te diyor ki: “Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler eşkıyanın küçük ortağı olmayı içlerine sindirmiyorlarsa, bu gerçeği görmüyor olamazlar. Türkiye Cumhuriyeti tüm geçmiş eşkıyalıkların, devletlerarası hukuka aykırı işgallerin, örtülü kanlı operasyonların, Birleşmiş Milletler’de, o olmazsa uluslararası savaşterör, soygunculuk, soykırım mahkemelerinde dava konusu edilmesini istemelidir. Çünkü yok olunacaksa, onurumuzla yok olalım daha iyi!..” ??? Onur diye bir şey varsa, kalmışsa!.. ABD Terörü... Bizim başyazarımız, Amerikan Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın konuşmasından bir tümceyi dünkü yazısına aktarmıştı... Rice demiş ki: “ ... Irak sınırında daha fazla çatışma Irak’ın istikrarına yardım etmez...” Oysa ABD işgali altındaki zavallı Irak’ta ‘istikrar’ Azrail’in tırpanı üzerine kurulu... Her gün şu kadar ölü... Bu kadar yaralı... ? Rice’ın hemen ardından Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates de konuştu... O ne diyor: ‘ Türk ordusu Irak’ta kuvvet kullanmasın!..’ Aferin!.. Amerikalıya göre bizim asker Kuzey Irak’ta turistik geziye çıkmalı!.. ? Peki, ABD’nin amacı ne?.. Eskiden Ankara’da Barzani ile Talabani aşiret reisleri diye azımsanıp küçümsenirlerdi.. Şimdi bunlardan Barzani Irak’ta ‘Kürdistan Bölgesel Hükümeti’nin başkanı... Talabani, Irak Devlet Başkanı.. Nasıl oturtuldular bu makamlara?.. ABD marifetiyle... ? Şimdi ABD Türkiye’ye ne diyor?.. PKK olayını Irak Devlet Başkanı ve Kürdistan Bölgesel Hükümet Başkanı’yla konuşarak çözeceksin!.. Talabani ve Barzani ABD’nin işgali altındaki Irak’ta ne yazarlar?.. Hiç!.. ? Bush yönetimi, bir yandan terörün üstüne yürümek isteyen Türkiye’yi engelliyor, öte yandan Türkiye’yi PKK üstüne Barzani ve Talabani ile konuşmaya zorluyor... Diplomasi mi bu?.. Politika mı?.. Tezgâh mı?.. Kurnazlık mı?.. Şantaj mı?.. ? Terör Kuzey Irak’ta üslenmiş, her gün Türkiye’de can alıyor... Terörün üstüne yürüyemeyeceksin.. Teröriste karşı kuvvet kullanamayacaksın.. Teröriste silah çekemeyeceksin.. 11 Eylül’de terör New York’u vurduğu zaman dünyanın altını üstüne getiren Amerika mı bu?.. Ve terör daha geçen gün Ankara’yı vurmadı mı?.. ? Ama suç ABD’de mi?.. Yok canım.. AKP’de... Her şehidimizde AKP’nin ABD’ye teslimiyetçiliğinin cinayeti vurgulanıyor... Bozkurt GÜVENÇ z ile söz; kültür ya da medeniyetin uyumsuz ikizleri, dillerin evrensel sorunlarından ikisidir. Maddi manevi varlıkların özleriyle ilgili sözlükler dolusu sözcük; söz ve sözcüklerle anlatmaya çalıştığımız kitaplar dolusu öz! Ne büyük bir kolaylık olurdu, aralarındaki ilişki bire bir: Her öze bir söz, her söze karşılık bir öz olsaydı. Bir numara veya tuşla birinden ötekine geçer, ilişkiyi rahatça kurardık. Gönül böyle çekse de gerçekler el vermiyor. Her öze bir sürü sözcük; her sözcüğe bir dizi öz var. “Eş adlar” ile “eş anlamlar” da cabası. Hatalı benzetmelerle yanlış tanımlar ilişkileri büsbütün karıştırır. Dilkültür alanının çözümsüz ikilemi, dil bilgisinin “anlam” sorunu buradadır. “Hayatın Anlamı” konulu bir sohbetin ardından düşünmüştüm: Acaba, hayatın gerçekten bir anlamı anlaşılır bir anlamıvar mı; yoksa biz mi anlamlar yüklüyoruz, olgu ve olaylara? Ö ki alanına girmemesi olarak tanımlanan “Secularizm” (sekülerlik) ile laiklik (laicité) özdeş değildir. Sekülarizm ayırır, dışlar; laiklik ise birleştirir, bağlar. (*) Ancak laik devlet, “laikliği sadece din, vicdan ve ibadet özgürlüğü” olarak yorumlayan ve hayata geçirmek isteyen yurttaşların demokratik dileklerine izin veremez. Ilımlı İslam dayatması AKP, bir yanda global Batı ile büyük boy özelleştirme projelerini yürütürken, öte yanda Körfez’deki (yeşil) petrodolar birikimini ülkemize çekmekte başarılı görünüyor. Petrol zengini ülkeler ABD’nin Büyük Ortadoğu politikasına direnseler de; yöneticileri uluslararası sermaye kuruluşlarıyla, Basra Körfezi’nde uyum içinde çalışıyor; laik Türkiye’yi sevmeseler de, Batıcı AKP’ye yakınlık duyuyorlar. Yeşil sermaye, yeşil dolara karşı değildir. Bu koşullar altında TC’nin çok yönlü dış politikası Batı’ya karşı AB’ci; ABD’ye karşı ılımlı İslamcı (yani Gülen’ci); kendi seçmen tabanına karşı “türbanlı” olmayı gerektiriyor. Batı’nın Türkiye politikası, AKP’nin üstün ekonomik başarılarını överek, Müslüman komşularımıza bir yandan laiklik hayaline kapılmama mesajını verirken; öte yandan, BOP üyesi Türkiye’yi nükleer İran tehdidine karşı İslami bir kalkan olarak kendi kampında tutmayı başarmıştır. Sonuç olarak, biz Türkler laik Cumhuriyeti şeriata karşı korumak isterken, Cumhuriyet giderek ve süratle bir İslam Cumhuriyetine dönüşüyor. Hedef Atatürk veya Cumhuriyet değil, Türkiye’dir. Özetin özetini bilemiyorum. Özün sözü şu sorudur: Seçimlerde, ılımlı İslama evet mi hayır mı? * “Laik Türkiye’de laikliğin sekülerleştirilmesini öneren Cumhuriyetçilere notlar: 1) Seküler: Dünyevi, maddi, cismani, ruhi ve ahirete ait olmayan, din ve inanç dışı, çağdaş (asri); Tevrat’ta, İsrailoğullarının Tanrısına inanmayan (Yahudi olmayan), Tanrıtanımaz, dinsiz, cahil, taşralı kişi ve toplumlar. 2)Sekülarizm (sekülerlik): Din ile devletin ayrılmasını, devlet işlerinde ve eğitimde dine yer verilmemesini öngören siyasi görüş. Dış baskılar Çağdaşlık yolunda, bir kültür ve aydınlanma devrimi olan Cumhuriyetimiz uluslaşma, laikleşme ve demokratikleşme ilkelerini Batı’dan aldı. Batı, bizim demokrasi hareketiyle birlikte, milliyetçi ve bağımsız Cumhuriyetimize karşı serbest pazarcı bir liberal ekonomi ve demokrasiyi destekledi. Soğuk savaş yıllarında, ülkemizi, Sovyetler’in sıcak sulara inmesine karşı tasarladığı askerisiyasi bir yeşil kuşak içinde tutmuşken; Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, “Darül harp”çı İslamı bıraktı, “Ilımlı İslam”a yöneldi. Laiklik karşıtı Gülen okullarına yatırımlar yaptı. Tüketim ve enflasyonla kalkınmaya dayalı (“Açık Pazar”) ekonomimizin ulusalyapısal iflasıyla iktidara gelen AKP yönetimi, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı oldu. Atatürk’ün tam bağımsız ve laik Cumhuriyetindeıı hoşlanmayan Batı sermayesi ise, küreselleşmenin sözcüsü ve AKP’nin koruyucusu oldu. Türk ekonomisi, AB üyeliği aşkına, süratle özelleştirildi. TSK’nin iç ve dış politikadaki ağırlıklı konumundan yakınan global sermaye, kendinde Türkiye Cumhuriyeti’nin her türlü politikasına karışmak, ona yön vermek hakkını buldu. Kent mitinglerinde, hükümetin İslamcı politikasına karşı, “Türkiye laiktir, laik kalacak” çığlıkları yükselirken ülkemiz Ilımlı İslam yönünde adım adım ilerledi. Amerikalı Ortadoğu uzmanı Michael Ruhin, “Gül köşke çıkarsa, (Türkiye’de) ılımlı İslam dönemi başlar!” diyor (Cumhuriyet, 1 Mayıs 2007). Aslında çoktan başlamıştı; süreç tamamlanır demek istiyordu. Doğru da, AKP iktidarı Cumhuriyet ve demokrasi Anayasamızın tanımladığı “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti” cumhurbaşkanını seçemedi. Bunalımın oluşumunda iki ideolojk sorun yaşandı: a) Cumhuriyete karşı demokrasi! b) Anayasal laikliğe karşı (demokratik) din ve vicdan özgürlüğü! Cumhuriyet, Osmanlıca Hâkimiyeti Milliye’nin ve Respublica’nın doğru Türkçesi demokrasi ise, “Halkın, halk tarafından, halk için yönetilmesi.” Bu iki kavramın özünde, aslında bulunmaması gereken, temel bir çelişki vardır. Cumhuriyetçiler: “Hâkimiyet (egemenlik) kayıtsız şartsız millete aittir” derken; milleti, bir cemaat veya ümmet olarak gören kimi dinciler; “Hâkimiyet, Allah’a aittir, kullar kutsal emirleri yerine getirir” diyor. Anayasalar ile sözlükler ne derse desin, bu iki görüş uzlaşamaz. Sözde değil özde gayrıdırlar. Din ile devlet karşıtlığının, çelişkisinin özü buradadır. Din ile devletin hukuken ayrılması, birbirinin yet ESAS NO: 2005/365 Davacı Bayramlar Yapı San. Tic. Ltd. Şti, Marya Ambalaj San. ve Tic. A.Ş. ve Bayramlar Dış Tic. A.Ş. vekili tarafından açılan iflasın ertelenmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; Davacılar Bayramlar Yapı San. Tic. Ltd. Şti, Marya Ambalaj San. ve Tic. A.Ş. ve Bayramlar Dış Tic. A.Ş. vekili tarafından şirketin durumunun ıslahı mümkün olması nedeniyle Türk Ticaret Kanunu’nun 324/son, 4949 S.K. ile İİK’ye eklenen 179/a, b ve HUMK’nin 101. maddeleri gereğince İFLASIN ERTELENMESİ talebinde bulunulmuştur. Duruşma günü 11.07.2007 günü saat 09.30’dur. Şirketten alacaklı olanların belgeleri ile birlikte mahkememize müracaat etmeleri gerektiği hususu ve dava dilekçesi ilanen tebliğ olunur. 28.05.2007 Basın: 30320 SAKARYA ASLİYE 3. HUKUK MAHKEMESİ İLAN CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle