01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 HAZİRAN 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr BDDK Başkanı son dönemlerde Türk bankalarının yabancılara satılmasını eleştirdi 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN ‘Keşke yurda yatırım yapsalar’ ? Bilgin, yabancıların artan ilgisi karşısında, sermaye ihtiyacındaki banka sahiplerinin de “başka alternatifleri zorlamadan” bankalarını yabancılara sattıklarını söyledi. Eski bankalarımızın ve bankacılarımızın bu ülke insanına borcu da elde ettikleri bu parayı yine ülkede yatırıma dönüştürmeleridir. Ekonomi Servisi Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Tevfik Bilgin, sermayeye ihtiyacı olan Türk bankacıların ya da banka sa Yabancı İşgali Yukarıdaki başlık 21 Haziran tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşetindeydi. Oyakbank’ın Hollandalı ING’ye satışıyla birlikte bankacılık sektörümüzde yabancıların payının yüzde 50’ye yaklaşması, sigortacılık sektöründe ise çoktan yüzde 70’in üzerine çıkmış olması, birçok kesimde “ulusal ekonomimizin yabancı tekellerin kontrolü altına girdiği” yönünde haklı endişelere yol açtı. Bu endişelerin tümüne katılmakla birlikte şu konuya değinmeden geçemeyeceğim: Ülkemizde 1980 sonrasında tırmandırılan özelleştirme saldırısının yöntemlerinden birisi de “zaten satılacak, bari ‘ulusal’ sermayeye satılsın” savı idi. Özü itibarıyla, neoliberal ideolojinin emekçilerin ve örgütlerinin özelleştirmeler karşısındaki kararlılığını ve mücadelesini yıpratmaya yönelik bu görüş aracılığıyla, aralarında Tüpraş, Türk Telekom ve limanlarımızın da bulunduğu bir dizi stratejik işletmenin özelleştirilmesi kolaylaştırılmıştı. Bu konuya 5 Nisan 2006 tarihinde “Tüpraş ve Ulusal Sermaye” başlıklı yazımda da değinmiştim. Aşağıdaki satırlarda söz konusu yazıdan bazı bölümleri burada tekrarlamayı gerekli görüyorum: “Böylesi bir stratejik konumda bulunan bir işletmenin, özü itibarıyla tekelci piyasaların gündelik kârzarar hesaplarıyla değil, sosyal fayda ve sosyal hizmet ilkesiyle çalıştırılması esastır. Bu nedenle, Tüpraş’ta öncelikle kâr elde etme amacıyla çalışacak olan özel sermayenin ‘ulusal’ ya da ‘uluslararası’ nitelikte olması önemli bir ayrıcalık göstermez. Sonuçta her türlü biçimiyle özel sermaye, ‘kâr amacıyla’ çalışacaktır ve kâr elde etmek için ‘ne gerekirse onu yapacaktır’. Piyasa koşullarının dalgalanmaları altında, temel amaç olarak kâr elde etme güdüsüne dayalı işletmecilik anlayışı her zaman ‘ulusal çıkarlar’ ile uyuşmayabilir ve sosyal fayda ilkeleriyle çelişebilir. Diğer yandan, özelleştirme uygulamalarını ‘ulusal’ sermaye kavramı ile yorumlamaya çalışmak ne derece doğrudur? Örneğin ‘ulusal sermaye’nin unsurları nasıl tanımlanmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan her özel sermaye girişimi ‘ulusal’ olarak tanımlanacaksa, geçmiş dönemlerde Cumhuriyet gazetesinde de çok sık eleştirilen ve çoğunlukla ‘yeşil’ sermaye kavramıyla tanımlanmaya çalışılan şirketler de ‘ulusal sermaye’ kavramı içinde yar alacak mıdır? Türkiye kaynaklı her şirket ulusal sermaye içinde yer almayacaksa buradaki iktisadi ya da siyasi kriter nedir? Öte yandan, şu ya da bu kriter ile ‘ulusal’ niteliğe sahip bir özel sermaye grubunun piyasanın değişen koşulları altında dahi ileride de bu konumunu muhafaza edeceğini kim garanti edebilir?” ??? Yukarıda dile getirilen savların geçerliliği aslında OYAK Genel Müdürü Sayın Coşkun Ulusoy’un Cumhuriyet gazetesinde yer alan şu sözlerinde de doğrulanmıştır: “...Biz ordu mensuplarının gelirlerini değerlendiriyoruz. Bütün iştirakler gibi ihtiyaca, stratejilere bağlı olarak alınır ve satılabilir”. Dolayısıyla, Oyakbank ve daha önceleri POAŞ örneklerinde de olduğu gibi, bu “alım satım” işlemi piyasanın koşullarına göre “ihtiyaca ve stratejilere bağlı olarak” yerli ya da yabancı sermaye şirketlerine yönelebilir. Artık “özel” sermayenin elinde olan bir şirketten, kâr ve zarar maliyetine dayalı stratejik çıkarlar söz konusu iken “sosyal fayda” ya da “siyasi bağımsızlık” ilkelerinin gözetilmesini beklemek sizce gerçekçi midir? SABAH VE ATV’NİN SATIŞI YIL SONUNA KADAR YAPILACAK Ekonomi Servisi Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk, atv ve Sabah gazetesinin satışı konusunda varlık satışının yanı sıra hisse satışını da deneyebileceklerini söyledi. IADI Bölgelerarası Konferansı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ertürk, atv ve Sabah gazetelerinin satış süreci ile ilgili, şu anda önümüzde yasal olarak herhangi bir engel kalmadığını belirtti. Bundan hiplerinin, patronların, diğer alternatifleri zorlamadan en kestirme çözümü bankalarını satmakta bulduklarını söyledi. Birinci Uluslararası Mevduat Sigortacıları Birliği (IADI) Bölgelerarası Konferansı’nın açılışında konuşan Bilgin, Türk bankacılık sisteminin son 6 yılda önemli aşamalar kaydettiğini, ancak gidilecek daha çok yol ve yapılacak daha çok iş olduğunu söyledi. Bilgin, bankacılığın geldiği noktada istikrar başta olmak üzere tüm pasonra yapacakları şeyin satışın takvimini oluşturmak, hukuki altyapısı üzerinde çalışmak ve bu takvimi kamuoyuna ilan etmek olduğunu ifade eden Ertürk, şunları kaydetti: “Bu satışın diğer Uzan satışlarından bir farkı var. Orada varlık satışı denemiştik. Ama burada varlık satışı dışında, hisse satışı yolunu da deneyebiliriz. Yıl sonundan önce bu varlıkları satmayı düşünüyoruz. Sabah, atv yönetimini devralma girişimimiz, kamuya çok ciddi bir ilave değer yaratmayı sağladı. Daha önce bu varlıkların eski sahibi olan Dinç Bilgin’in fona olan borcu maalesef kapanamıyordu tam olarak. Şimdi bu operasyondan sonra Dinç Bilgin’in fona olan borcunun tamamıyla kapanacağı bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.” Ertürk olacaktır.” Bilgin, geçmişle karşılaştırıldığında banka satış fiyatlarının yükseldiğini kaydederek “2001’de Vakıflar Bankası’nın alımı için bir yabancı banka, para ödemek değil, üstüne para istemiştir. Aynı bankamız 2005 yılında 5.5 milyar değer üzerinden yüzde 25’ini halka arz etmiştir. 20012002’de 20 milyon dolara bankasını satmaya hazır olan bir grup bugün aynı bankayı 130 katı büyüklüğü fiyata satmıştır” dedi. rametrelerin hayati öneme sahip olduğunu, bunların hepsinin üstüne başrolde Türk halkını koyduğunu söyledi. ‘Bankalar ülkeye borçlu’ Bilgin, oldukça yüksek olduğu söylenen fiyatlara bankaları satarken gülümseyen değerli eski banka sahipleri ve bankacıların, başroldeki oyuncuyu unutmamaları gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti: “2001 krizi gibi tarihimizin en derin krizinde bugün Tevfik Bilgin lere gelmemizde halkın sağduyusu, sabrı, ödediği vergiler, kullandığı krediler ve bunların bankalara katkısını hiç kimse göz ardı edemez. Banka satışları sonucunda çok iyi meblağlara sahip oldukları yorumu yapılan değerli eski bankalarımızın ve bankacılarımızın, bu ülke insanına borcu da elde ettikleri bu parayı yine ülkede yatırıma dönüştürmeleridir. Sanıyorum en büyük teşekkürü de ülke halkına bu Merkez’den hükümete harcama uyarısı Ekonomi Servisi Merkez Bankası, enflasyon hedefine ulaşılması önünde engel olarak gördüğü harcamalar konusunda hükümeti uyardı. Para Politikası Kurulu’nun 14 Haziran’da yaptığı toplantının özetini açıklayan banka “Orta vadeli enflasyon bekleyişlerinin henüz hedefle uyumlu düzeye gelmemiş olması, özellikle ücretlerdeki ayarlamalar kanalıyla hizmet fiyatları ve enflasyon görünümüne ilişkin risk oluşturmaya devam etmektedir” uyarısında bulundu. Merkez Bankası, faiz dışı bütçe harcamalarında gözlenen artışların para politikasının etkinliğini azaltma potansiyeli taşıdığını altını çizerek, “2007 yılının ilk beş ayı itibarıyla, merkezi yönetim faiz dışı harcamalarındaki artışın yılın tamamı için öngörülen yüksek oranlı artış hedefinin de üzerinde gerçekleşmiş olması, bu konudaki gelişmelerin yakından izlenmesini gerektirmektedir” değerlendirmesini yaptı. Açıklamada şu tespitler yapıldı: “Para politikasında sıkı duruş sürecek. Konut kredi faizinde düşüş sınırlı kalacak. Dış talep gücünü koruyor. Enflasyonda düşüş sürecek.” Cumhurbaşkanı: BurgazDedeağaç petrol boru hattı yeni çevre sorunları yaratır Sezer’den son uyarı ? Rusya, Bulgaristan ve Yunanistan’ın Trakya üzerinden yapmayı planladığı BurgazDedeağaç petrol boru hattı projesinin Ege’de kirlenmeye yol açabileceğini belirten Sezer, ayrıca Türk Boğazları’nın petrol taşıma kanalı olarak kullanılmaktan kurtarılmasını istedi. Ekonomi Servisi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Rusya, Bulgaristan ve Yunanistan’ın Trakya üzerinden yapmayı planladığı BurgazDedeağaç petrol boru hattı projesinin Ege’de kirlenmeye neden olacağını ve bundan kaçınılması gerektiğini belirtti. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Cambridge Enerji Araştırma Kuruluşu (CERA) tarafından Ceylan Oteli’nde düzenlenen “10. Enerji Konferansı”nda yaptığı konuşmada, Sezer, Türk Boğazları’nın petrol taşıma kanalı olarak kullanılmasından kaçınılması gerektiğini, ancak bunlar yapılırken denizlerde “yeni çevre sorunları yaratılmamasına dikkat edilmesi gerektiğini” belirtti. Sezer, “Ülkemiz bu anlayışla Trakya’yı geçen ve Ege’de kirliliğe neden olabilecek tasarılar yerine doğrudan Akdeniz’e açılan SamsunCeyhan yan geçiş hattını gerçekleştirmektedir” dedi. ‘Nabucco önemli’ Çalık enerji ve Eni tarafından geliştirilen ve Indian Oil Corp (IOC) şirketinin de katılması muhtemel projenin 2009’da hizmete girmesinin planlandığını belirten Sezer, bu hatla birlikte geçen yıl devreye alınan BakuTiflisCeyhan hattının Ceyhan’ı önemli bir enerji terminali yapacağını söyledi. Cumhurbaşkanı Sezer, Azerbaycan ve başka kaynak ülkelerden Türkiye’ye ulaştırılacak doğalgazı Avrupa’ya taşıyacak Nabucco hattının ise yakın gelecekte hayata geçirilmesinin planlandığını belirterek bunun Avrupa’nın doğalgaz arz güvenliğine önemli katkılarda bulunacağını ifade etti. Sezer ayrıca, “Kazakistan ve Türkmenistan’ın Hazar geçişli doğalgaz boru hattı üzerinden bu tasarılara kaynak ülke olarak katılmalarını diliyoruz” dedi. TÜİK’İN VERİLERİ Antalya ihalesinde kovuşturma yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğü, Antalya Havalimanı yolcu terminallerinin kiralanması ihalesiyle ilgili yapılan suç duyurularıyla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdiğini açıkladı. AA’nın haberine göre DHMİ’den yapılan yazılı açıklamada, Antalya Havalimanı yolcu terminallerinin kiralanması ihalesi ile ilgili olarak bazı yazılı ve görsel basın yayın organlarında, “Savcılıkça soruşturma başlatıldı”, “İhale dosyalarına el konuldu” başlıklı haberlerin yer aldığı anımsatıldı ve şöyle denildi: “Çelebi Hava Servisi AŞ’nin söz konusu ihayle ile ilgili olarak, idaremiz aleyhine yaptığı suç duyuruları üzerine, ilgili savcılık soruşturması tamamlanmış olup Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.” ÇelebiFlughafen Wien Ortak Girişimi, ihalede, geçici teminat mektubundaki eksiklik gerekçesiyle elenmiş, Çelebi, belgelerin tümünün ihale şartnamesine uygun olduğunu savunmuştu. Çalışanın kazancı geçen yılın gerisinde Venezüella’da Chavez’in uyguladığı politikalar, petrol devlerinin çıkarlarıyla çatışıyor. Exxon ve Conocophillips ülkeyi terk edebilir. Chavez’e dayanamıyorlar CARACAS (Reuters) Görüşmelere yakın iki kaynak, Exxon Mobil ve Conocophillips şirketlerinin, Venezüella’nın kamulaştırdığı multimilyar dolarlık projelerde kalma yönünde yapılacak anlaşmayı reddettiklerini söyledi. Venezüella hükümetinden bir yetkili ise Chevron Corp., Norveçli Statoil, İngiliz BP Plc ve Fransız Total şirketlerinin Orinoco petrol rezerv projelerinde yer almak için bir anlaşmayı imzalamayı planladıklarını söyledi. Biri petrol endüstrisinden ve diğeri hükümetten adının verilmesini istemeyen iki yetkili, devlet petrol şirketi PDVSA’nın görüşmelerin sonuçlarını açıklamayı planladığını söyledi. Kaynaklar aynı zamanda Exxon ve Conocophillips ile görüşmelerin son dakikada yeniden başlayabileceğini belirtti. Ancak önceki gün geç saatlerde Conocophillips’e yakın bir kaynak, şirketin Venezüella’daki faaliyetlerini tamamen bitirmeyi planladığını söyledi. Ekonomi Servisi İmalat sanayinde çalışan saat başına ücret bu yılın ilk üç ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 8.3’lük artış kaydetti. Buna karşın, bu artış aynı dönemler itibarıyla 2006’daki yüzde 11.3’lük ve 2005 yılındaki yüzde 12.6’lık artışın gerisinde. Üretimde çalışan kişi başına kazanç da bu yılın ilk üç ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 9.2’lik artsa da 2005 yılındaki yüzde 12.3’lük ve geçen yılki yüzde 10.6’lık artışı yakalayamadı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜ İK), imalat sanayinde saat başına ücret ve kişi başına kazanç endeksleri, 2007 yılı birinci dönem verilerini açıkladı. Buna göre, imalat sanayi sektöründe bu yılın ilk üç ayında saat başına ücret endekslerinde, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 8.3, üretimde çalışan kişi başına kazanç endeksi yüzde 9.2 ve diğer işlerde çalışan kişi başına kazanç endeksi ise yüzde 11.7 arttı. Bu dönemde devlet sektöründe, üretimde çalışılan saat başına ücret yüzde 10.8, üretimde çalışan kişi başına kazanç yüzde 10.7 arttı. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK [email protected] EXPO 2015 ile geçen hafta Paris’te katıldığım toplantıda tanıştım ve İzmir hatta Türkiye için ne denli önemli olduğunu anladım. Önce kısa bir bilgi vereyim. EXPO sözcük olarak exposition’un yani serginin kısaltılmışı. Dünya fuarı diye algılanıyor. 5 yılda bir düzenlenen EXPO’lar, en az 3 ay ve en çok 6 ay süren, kabaca en az 1.5 milyon metrekarelik alanda dünyanın dört bir tarafından on milyonlarca ziyaretçinin geldiği faaliyetler. EXPO kavramının 150 yılı aşan bir tarihi var. İlk dünya fuarı 1851 yılında Londra’da düzenlenmiş ve kente Kristal Sarayı kazandırmış. 1889 yılında ise Eyfel Kulesi, Paris EXPO’su için inşa edilmiş. Anlayacağınız EXPO hem ticari ve ekonomik katkıları açısından hem de ülkeye çok önemli “miras” bırakması açısından büyük önem taşıyor. EXPO 2010 Şanghay’da düzenlenecek. 2015 için ise iki aday yarışıyor: İzmir ve Milano. Biz Paris’te EXPO’ları düzenleyici kuruluş olan Uluslararası Sergiler Bürosu’nun (BIE) delegelerine yapılan İzmir ve Milano’nun ikinci sunumlarını izledik ve karşılaştırma fırsatı bulduk. İzmir’in EXPO’ya aday olması ilk 1992 yılında İzmir Ticaret Odası tarafından İzmir Stratejik Planı’na dahil edilerek gündeme getirilmiş. 2004 yılında Türkiye BIE üyeliğine başvurmuş ve 98’inci üye olmuş. 2005 yılında ise Türkiye Bakanlar Kurulu kararı ile İzmir’i EXPO 2015 için aday göstermiş. 2006 Mayısı’nda Paris Büyükelçisi Osman Korutürk resmi bir mektup ile adaylık başvurusunu yapmış. Milano ve İzmir 2008 yılının şubat ayına kadar çeşitli sunumlar yaparak BIE delegelerini ikna etmeye çalışacaklar. O tarihte ise BIE delegeleri arasında yapılacak olan oylama ile Milano ve İzmir’den biri EXPO 2015 kenti olarak seçilecek. İzmir, EXPO 2015’i Böyle Kazanabilir mi? Eğer kazanırsa İzmir ve Türkiye’nin EXPO’dan kazanımları çok çok fazla olacak. Her şeyden önce 6 ay süreyle dünyanın dört bir tarafından on milyonlarca insan akacak, ticari bağlantılar yapılacak ve Türk turizminin son derece iyi tanıtımı yapılmış olacak. Bu yüzden 2008’e kadar hazırlıkların çok iyi yapılması, projelerin tespit edilmesi ve her şeyin önceden planlanması gerekiyor. Peki İzmir ve Türkiye buna ne kadar hazır? Ben iki kentin sunumunu izleyip karşılaştırdığımda ne yazık ki İzmir’i başarılı bulmadım. İzmir’in sıradan bir turistik tanıtımının ötesinde bir sunum değildi. Milano’nun sunumunda ise EXPO 2015 için ayrılan alanın bilgisayarla yapılmış animasyonu İtalyanların belirledikleri tema doğrultusunda başarılı bir şekilde delegelere sunuldu. Zaten sonradan öğrendiğimize göre birinci sunum da aynı şekilde geçmiş. Hatta BIE Genel Sekreteri Vicente Loscartales, “Milano’dan bir yıl önce hazırlıklara başladınız ama altı ay geri kaldınız” demiş. Şu gerçeği kabul etmemiz gerek. İtalya uluslararası fuar geleneği son derece kuvvetli bir ülke. Milano ise eski ve yeni yapılan son fuar alanıyla, toplam 460 bin metrekare alanı ile Hannover’den sonra dünya çapında ikinci durumda. Dolayısıyla İzmir’in bu gerçeği bilip ona göre çok daha önceden daha başarılı sunumlar için hazırlıklı olması gerekiyor. Milano’nun belirlediği tema “Daha iyi bir dünya için GIDA”. İzmir’in teması ise “Daha iyi bir dünya için yeni yollar: Hepimiz için sağlık”. Her iki kentin de teması iyi. Hatta İzmir, Bergama ve etrafındaki bölgenin tıp ve sağlığın ata sı kabul edilen Heredotus’un (MÖ 5. YY) anavatanı olmasının getirdiği bir avantaja da sahip İzmir. Zaten bunu da kullanıyorlar. Ancak sorun, EXPO 2015’in gerçekten ulusal bir proje haline getirilip sahiplenilmesinde ki bu noktada ilgili birimler arasında ciddi kopukluklar olduğu görülüyor. İşin asıl sahipliği Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülüyor. Ancak İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası, Ege Ekonomisini Geliştirme Vakfı da projenin içinde. İzmir, uzun süre hükümetin EXPO 2015 için yönetim mekanizmasını oluşturamamasından dolayı sıkıntıya girdi. Sonra da, EXPO alanının geç belirlenmesi zaman kaybına yol açtı. İzmir Fuarı’nın yapılacağı alanı daha bu şubat ayında İzmir İnciraltı olarak seçti. Hâlâ burası doğru alan mı değil mi tartışması yapılıyor. Gelelim benim izlenimlerime... Ben asla bu önemli projede ta kım ruhunu hissedemedim. Zaten heyetin kendi içindeki kimi ilgililer de konuyu biraz deşince, “İzmir iyi mekân, tema son derece iyi ama yeterli hazırlık yapamıyoruz. Kendi kuyumuzu kendimiz kazıyoruz...” türünden sözler de sarf ettiler. İlgililere, “Paris’in Eyfel’i ve Londra’nın Kristal Saray’ı gibi İzmir’in de bir projesi olacak mı” soruma ne yazık ki yanıt alamadım. Sağda solda yapay ada üzerinde DNA Anıtı ya da İnciraltı Çiğli arasında 6 kilometre uzunluğunda asma köprü gibi projeler konuşuldu ama bunların da fos olduğu anlaşıldı. Burhan Öcal’lı, semazen gösterili sunum içi boş oldukça hiçbir işe yaramaz ki.... EXPO 2015 en az olimpiyatlar kadar önemli. Üstelik, bunun için yarışan sadece 2 aday var. Böylesine devasa bir proje kapımızda ve biz ağır aksak tökezleye tökezleye ilerliyoruz. Unutmayalım bu yalnızca İzmir’in değil hepimizin geleceği..... CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle