15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 HAZİRAN 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Amasya Genelgesi’nin hazırlanıp yayımlanışının 88. yıldönümü törenlerle kutlandı Oyakbank’ın Satışı Ordu Yardımlaşma Kurumu’nun (OYAK) sahibi olduğu Oyakbank’ın Hollandalı (şimdilik) ING’ye 2.7 milyar dolara satıldığı haberi hafta başında açıklanınca, kamuoyunda şok etkisi yarattı. Yabancılara yapılan ilk satış olmayan, Oyakbank’ın sahip değiştirme işleminin böylesine büyük yankı yaratmasının nedeni, bankanın OYAK ile ilişkileri... 1961 yılında, TSK mensubu subay ve astsubayların maaşlarının yüzde 10’undan yapılan kesinti ile kurulmuş olan OYAK’a ait olan bankanın TSK ile ilişkilerinde ayrıcalıkları ve öncelikleri vardı. Ayrıca, banka, Oyak Sigorta ile birlikte, ordu mensuplarının ek emeklilik gelirlerinin iki ayağından birini oluşturuyordu. Unutulmaması gereken bir husus da Oyakbank’ın, TSK ile ayrıcalıklı ilişkileriydi. Yine anımsatmak isterim ki, Erdemir’in yabancılara satışı sırasında, Oyak devreye girerek bu kuruluşu kendisi almış, kamuoyunda da olumlu bir heyecan doğmuştu. Oyakbank’ın satışı ile birlikte Türkiye’de bankacılık sektörünün yüzde 25’i, doğrudan yabancı sermayenin kontrolüne geçmiştir. Yabancı sermayenin elinde bulunan borsadaki hisseler ile birlikte bu oran yüzde 42’ye varmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, gelişmiş Batı ülkeleri, bankacılık sektöründe denetimin yabancıların eline geçmemesi için büyük çabalar harcıyorlar. Hatta bu yöndeki girişimleri yüzünden Almanya ve İtalya, AB’den uyarı almış durumdadırlar. ??? Şimdi dilerseniz, gelişmiş Avrupa ülkelerinde bankacılık sektöründeki yabancı paylarına kısaca bir göz atalım: Almanya yüzde 5, İtalya yüzde 8, İspanya yüzde 10, Hollanda yüzde 11, Danimarka yüzde 17, Fransa yüzde 19, Yunanistan yüzde 20. Buna karşılık eski “Demirperde” ülkelerinden Polonya, Macaristan, Estonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da bu oranlar yüzde 70’lerle 100’ler arasında seyretmektedir. Daha önce Oyak’ı, Erdemir’i alırken yanlış yaptığı gerekçesiyle eleştiren, şimdi de Oyakbank’ın satışına bu kuruluşun Genel Müdürü Coşkun Ulusoy’dan daha değişik bir açıdan yaklaşan, bu yüzden de kendisiyle davalık olan Güngör Uras, bankacılık sektörünün denetiminin yabancıların eline geçmesinin tehlikelerine dikkat çekerken başka hususları da belirtiyordu. Uras “Elimizde bir şey kalmayacak” (...kalmadı bile) başlıklı yazısında, 50 sigorta şirketimizden 29’unun yabancılar tarafından satın alınıp, sigorta piyasasının yüzde 41’inin onların denetimine girdiğini, borsada işlem gören hisse senetlerinin yüzde 70’inin yabancıların portföyünde olduğunu, İstanbul Sanayi Odası’nın açıklamalarına göre Türkiye’deki 500 büyük sanayi şirketinin toplam satışlarının yüzde 42.5’ini yabancı sermayeli şirketlerin yaptığını, toplam kârın yüzde 44.4’ünü yabancı sermayeli şirketlerin elde ettiğini, toplam ihracatın yüzde 49’unu yabancı sermayeli şirketlerin yaptığını belirtiyor; Koç Grubu’nun, Migros ve Tansaş’ı da satmaya hazırlanmasıyla perakendecilik sektöründe de çoğunluğun yabancı denetimine geçmekte olduğunun altını çiziyordu. ??? Küreselleşen dünyada, olaya sofu bir milliyetçilikle bakmaya olanak yok. Küreselleşme eski ezberleri bozuyor. Onun doğurduğu sorunları çözmek için eski reçeteleri kullanmak mümkün değil. Küreselleşen dünyada Türkiye’nin yabancı sermaye düşmanlığı da bir anlam taşımaz, yarar da getirmez. Ama bütün ekonomik değerlerimizin yabancı denetimine geçmesini önlemek için gelişmiş Avrupa ülkelerinin yaptığına benzer politikalar üretmek, önlemler oluşturmak gerektiği de bir gerçek. Konuya başka yazılarda da değineceğim. Ama izin verirseniz, şimdi buraya, Andrew Mango’nun Atatürk kitabından bir bölümü aktarmak istiyorum: “...Mustafa Kemal’in doğduğu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmekte olduğu çıplak gözle görülemiyordu... Ama o dönemde yaşayanların endişelenmek için bazı nedenleri vardı. On dokuzuncu yüzyılda yaşamış bir Osmanlı ıslahatçısı (Ziya Paşa. A.S.) bir gün İstanbul’un tıpkı Paris ya da Londra gibi düzenli ve zengin bir kent olacağını yazmış ve ‘ama bu zevkleri bizler tadamayacağız... İşin doğrusu bizler herhalde odun kömür satıp geçinmeye çalışırken, ara sıra kafamızı kaldırıp üzgün gözlerle kente bakacağız’ diye eklemişti. Müslüman Türklerin beynini kemiren soru, ülkenin varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği değil, kendilerinin bu vatan içinde yaşamlarını sürdürüp sürdüremeyecekleriydi” (Andrew Mango, Atatürk, Remzi Kitabevi 5. özel basım. Sayfa 42). Daha uzun söze ne hacet! Bağımsızlık manifestosu TKP’Lİ ADAYLAR ‘En işbirlikçi en gerici parti AKP’ ZEYNEP ŞAHİN ? Cumhurbaşkanı Sezer Amasya Genelgesi’nin 88. yıldönümü nedeniyle yayımladığı mesajda, “Amasya Genelgesi, yurdumuzu parçalamak isteyenlere Türk ulusunun yanıtıdır’’ dedi. MEHMET MENEKŞE ANKARA Türkiye Komünist Partisi (TKP), 22 Temmuz’a Türkiye’nin dört bir yanında ev ev, işyeri işyeri dolaşarak ve seçmenlerle bire bir iletişim kurarak hazırlanıyor. TKP Adana milletvekili adayı, eski TMMOB Başkanı Kaya Güvenç, emekçilerin, bugün hiç hak etmediği bir sosyoekonomik durumda olduğunu belirterek bunun temelinde emperyalizme bağımlılığın, IMF, Dünya Bankası gibi kurumların dayattıkları politikaların bire bir uygulanmasının yattığını söyledi. Güvenç, “Biz insanları, bu düzenin değişebileceğine inandırmak istiyoruz. Çözüm emekçi sınıfların iktidarında” dedi. 68 kuşağı gençlik önderleri Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının avukatı Halit Çelenk’in kızı Serpil Güvenç ise TKP Ankara milletvekili adayı. Güvenç, “AKP iktidarı şimdiye kadar gelen en işbirlikçi, en dinci parti. Bu kadar aydınlanma karşıtı, bu kadar göbeğinden dışa bağımlı bir iktidarı, ılımlı İslamla işbirlikçiliğin bu kadar iç içe geçtiği bir dönemi görmedim. Ama her şeyin çözümü bağımsızlıkta” diye konuştu. TKP Ankara milletvekili adayı Erhan Nalçacı, parti adaylarının yarıya yakınının işçilerden oluştuğuna dikkat çekti. Bir diğer Ankara milletvekili adayı Ali Rıza Elmas ise Türkiye’nin en önemli sorununun dışa bağımlılık olduğunu vurguladı. Tarım ülkesi olmasına karşın Türkiye’de açlık ve yoksulluğun her geçen gün arttığına işaret eden başkent milletvekili adaylarından Sevinç Yücen ise “İdarecilerin yanlış tarım politikaları yüzünden yoksulluk giderek büyüyor” dedi. Şırnak milletvekili adayı Zöhre Dedeoğlu, töre cinayetlerinin işlendiği, eğitim ve sağlığın paralı hale getirildiği bir düzenin hâkim olduğunun, bunun da insan onuruna yakışmadığının altını çizdi. Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, dün Aydın’ın Nazilli ilçesinde Polis Meslek Yüksekokulu’nun mezuniyet törenine katıldı. (Fotoğraf:AA) AKP , seçime kısa bir süre kala hizmette sınır tanımıyor(!) Kültür Bakanı Koç kuyu motoru açacak LATİF SANSÜR KUŞADASI AKP iktidarı 22 Temmuz seçimleri öncesi devletin tüm olanaklarını kullanmayı sürdürüyor. Aydın 1. sıra milletvekili adayı Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, “Bu kadarı olmaz!” dedirten açılışlara katılmak üzere üç günlük program kapsamında Aydın’a geldi. Koç, köylerde “elektrik tesisatı, parke yol, su kuyusu motoru, muhtarlık bürosu, trafo açılışı” yapacak. Koç dün Nazilli’ye bağlı Sevindikli köyünde muhtarlık binası, Güzelköy, Demirciler, Aşağıyakacık köylerinde de parke taşlı yolların açılışını gerçekleştirdi. Bugün, 7 aydan bu yana hizmet veren Karpuzlu belediye binasının “açılışını” yapacak olan Koç, burada lise temeli de atacak. Hemen arkasından Isparta’nın Uluborlu ilçesine giderek ve Kiraz Festivali ve Yağlı Pehlivan güreşlerini izledikten sonra Kuşadası’na dönecek. Koç, üç günlük programının bakanlığıyla ilgili tek toplantısı olan 2007 Mavi Bayrak Töreni’ne ve iki ayrı düğüne katılacak. Koç’un Sultanhisar’daki üçüncü gün açılışları ise şöyle: Malgaç Emir Köyü Kumaşdere mahallesi elektrik tesisatı ve köy mahallesi yol açılışı. Ovacık köyü yolunda asfalt çalışmasının başlaması. Uzunlar köyünde yenilenen soğuk hava deposunun açılışı. Uzunlar, Kılavuzlar,Yağdere köylerinde içme suyu hatlarının açılması. İncealan köyünde kanalizasyon inşaatının incelenmesi. Sultanhisar seçim bürosunun açılması. Eskihisar köyü köy içi elektrik şebekesi ile içme suyu kuyusu motoru ve trafo açılışı. CHP Aydın Milletvekili Mehmet Semerci AKP iktidarının devletin olanaklarını siyasete alet ettiğini belirterek “Bu program bile hükümetin yetkilerini kötüye kullanmasının en güzel örneğidir. Devletin olanakları siyasi çıkarlar için kullanılıyor. Turizmin sıkıntılarına kulak tıkayan, görmezden gelen bakanın seçilme kaygısıyla su kuyusu motoru açması, kanalizasyon şebekesi incelemesi trajikomiktir” dedi. AMASYA Cumhuriyetin doğum belgesi olarak tanımlanan Amasya Genelgesi’nin hazırlanıp yayımlanışının 88. yıldönümü, dün Amasya’da törenlerle kutlandı. Amasya Genelgesi’nin hazırlanıp yayımlandığı yer olan Saraydüzü mevkiinde düzenlenen resmi törene Vali M. Celalttin Lekesiz, 15. Piyade Er Eğitim Tugay Komutanı Tugeneral Ömer Esenyel, Belediye Başkanı İsmet Özarslan, Amasya Üniversitesi Rektörü Zafer Eren, Cumhuriyet Başsavcısı Sadık Bölek, Jandarma Komutanı H. Abdullah Doğan ile protokol üyeleri katıldı. İstiklal Marşı ve saygı duruşunun ardından Atatürk Anıtı’na çelenk sunuldu, sonra “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirmemektedir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” cümleleriyle başlayan Amasya Genelgesi okundu. Ardından ulusal kurtuluşu simgeleyen meşaleler yakıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Amasya Genelgesi’nin 88. yıldönümü nedeniyle Vali Lekesiz’e mesaj gönderdi. Sezer gönderdiği mesajda, Kurtuluş Savaşı’nı “Türk ulusunun bağımsızlık ve özgürlük tutkusunu, yurt ve bayrak sevgisini dünyaya anlatan, birlik, beraberlik ve bütünlüğü söz konusu olduğunda neleri göze alabileceğini kanıtlayan kahramanlık destanı” olarak tanımladı. Amasya Genelgesi’yle Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesi, amaç ve yönteminin saptandığını, Türk Ulusu’na yurduna ve egemenliğine sahip çıkma çağrısı yapıldığını söyleyen Sezer, mesajında şu ifadelere yer verdi: “Bu yönünle Amasya Genelgesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasal belgesi niteliğini de taşımaktadır. Amasya Genelgesi, yurdumuzu parçalamak isteyenlere Türk ulusunun yanıtıdır. Amasya’da alınan kararlar ve sonrasında atılan adımlar doğrultusunda yürütülen Kurtuluş Savaşı, ulusumuzun yazgısıyla birlikte tarihin akışını da değiştirmiştir. Eğer bugün bağımsız bir ülkede, onurlu ve çağdaş bir yaşam sürdürebiliyor, demokrasinin olanaklarından yararlanabiliyor, geleceğe umutla bakabiliyorsak, bunu Atatürk’e, kurduğu Cumhuriyet’e, ulusumuzla bütünleşerek yürüttüğü savaşıma, yurdunu canından üstün bilen şehitlerimize ve gazilerimize borçlu olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız. Her zaman ve her koşulda ayakta kalabilmek, aydınlık, çağdaş ve evrensel değerlerin yol göstericiliğinde gelişen, gönençli Türkiye hedefine ulaşabilmek, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğümüzü hedef alan tehdit ve saldırılara karşı koyabilmek için, Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin, bağımsızlığımızın, birliğimizin, tekil devlet yapımızın korunması vazgeçilmez önem taşımaktadır.” asirmen?cumhuriyet.com.tr Mehmet Uzun’la en son nerede beraberdik hatırlamıyorum. O İsveç’te yaşıyordu ama ayağı Türkiye’deydi. Almanya’da, İsveç’te, İstanbul’da, Diyarbakır’da değişik toplantı ve etkinliklerde bir araya gelirdik. Ne zaman tanışmıştık diye sorarsanız, onlarca yıl geriye gidebilirim. Eski dostumdur, mücadele arkadaşımdır, hepsinden önemlisi Kürt edebiyatını dünyaya tanıtan ve evrenselleştiren isimdir diyebilirim. Onunla her zaman ortak kaygıları paylaşır, sorunların çözümüne ilişkin benzer şeyler söylediğimizi anlardık.. Mehmet Uzun, arkadaşım olmanın ötesinde, değer verdiğim önemli bir sanatçı ve düşün insanıdır. O geçen yıl Diyarbakır’a geldiğinden beri yolum Diyarbakır’a düşmemişti. Mehmet Uzun’un Diyarbakır’a nasıl döndüğünü biliyorum. Umudu, yurdunda aramaya, ölümcül hastalığa Diyarbakır’da karşı koymaya, direnmeye gelmişti. Ortak dostumuz doktor Cüneyt, onun dönüşünden kısa bir süre sonra Mersin’den telefon etmiş ve Meh Mehmet Uzun’la Diyarbakır’da Yurdunda… met’in kan değerlerinde olumlu bir seyir ortaya çıktığını mutluluk içinde haber vermişti. ??? Diyarbakır’a gelince Şeyhmus Diken’i aradım. Mehmet’in ne durumda olduğunu sordum. Uygun olduğunu duyunca hemen ziyaretine gittim. Her zamanki gibi parlak zekâsı ve keskin yorumları ve sanatçı duyarlığıyla yaşadığımız günleri özetledi. Türkiye’ye ilişkin kaygı ve umutlarımızın ortak olduğunu bir kez daha gördüm. ??? Mehmet bana neler anlattı: Bağımsız adayların Meclis’e girebilecek olması yararlı bir adım. Kürtlerin meşru zeminde ve Meclis içinde temsil edilmeleri, toplumun kaygı ve beklentilerini Meclis’e taşımalarını önemsiyorum. Seçimlerin yapılması ve parlamenter rejimin işlemesi hayati önemde. Kürtlerin de bu sürece bağımsız adaylar olurdu. Kürt hareketinin sivil demokratik alana çıkması, tansiyonu düşürecek, gerilimi azaltacak ve Kürtlerin yönelimini sivil alana çekecektir. Dileğim antidemokratik yöntemlerle bu girişimin önünün kesilmemesidir. Kürt muhalefeti bitmez, bu nedenle onun sivil siyasete çekilmesi belirleyici. Militarizmin siyasete müdahalesi, sivil alanı daraltıyor. Demokratik rejimi gölgeliyor. Siyasetin sivilleştirilmesi ülkemizin temel dertlerinin başında geliyor. Mehmet Uzun’a, AKP ile DTP arasında son günlerde sertleşen polemikleri sordum, şunları söyledi: AKP, Kürt sorununda olsun, demokratikleşme konusunda olsun daha tutarlı ve güven verici bir tutum içine girmeli. Onları birbirine düşürmek isteyenler olduğunu görüyoruz. Seçimlerden sonra uygun bir durum halinde AKPDTP koalisyonu yoluyla katılması iyi oldu. Ayrıca İstanbul’dan Baskın Oran’ın ve Ufuk Uras’ın aday olmalarından mutluluk duydum. Onlar özlediğimiz Türkiye’nin sesi. Bugün ülkemizde sosyal demokrat bir muhalefetin olmaması büyük eksiklik. Erdal İnönü ve Aydın Güven Gürkan’ın temsil ettiği sosyal demokrat harekete bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç bulunduğu bir gerçek. Onlar olsaydı her şey çok daha farklı kurulursa mutlu olurum. PKK’nin son bombalama ve mayın patlatma girişimleri konusunda da şunları söyledi: Kürtler şiddetten uzak durmalı. Şiddet demokrasi güçlerinin aleyhine oluyor ve en çok da Kürtlere zarar veriyor. Türkiye, Irak’taki Kürt yönetimiyle iyi ilişkiler kursa, PKK konusunda da adımlar atılabilir. Ben Kuzey Irak’taki Kürt yöneticilerin de buna yatkın olduğunu kişisel temaslarımdan biliyorum. Mehmet Uzun’la hayata ve geleceğe dair konuştuk. Yeniden okumaya başlamıştı. Kısa kısa yazılar da yazmaya başlamış. Yeni kitabını kafasında kurmuş, planlarını yapmıştı. Diyarbakır halkının ona gösterdiği büyük sevgi, onu olağanüstü mutlu etmişti. Türkiye PEN’i onu Nobel’e aday göstermişti. Ülkemize ikinci bir Nobel edebiyat ödülü gelse ne güzel olurdu… Sevgili dostuma ve değerli eşi Zozan’a, sağlık ve mutluluk dileyerek ayrıldım. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle