15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 HAZİRAN 2007 CUMA 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Derin Devlet Derin Türkiye’ (2) Dün burada, derin devleti birlikte düşünmeye çalışmış, onun Türkiye’de başka ülkelerde olduğundan daha sık baş gösterdiğini vurgulamış, derin devleti doğuran ana etkenin, görülen devletteki aksaklıklar olduğunu belirtmiş, derin devlet ile görünen devletteki aksaklıkları gidermeyi amaçlayan anayasal mekanizmaların birbirleriyle karıştırılmaması gerektiğinin altını çizmiştik. Bunlara belki de eklenmesi gereken iki husus şunlar olabilir: Derin devlet demokrasiyi tehdit eden tek unsur değildir. Kimi zaman, görünen devletin erkini elinde tutanlar da sivil darbe yoluyla, devletin demokratik niteliğini değiştirebilirler. AKP’nin şu anda yapmak istediği de budur. Derin devlet ile mücadelenin en iyi yolu, demokrasinin yazılı olan ve olmayan kurallarını en iyi şekilde işletmek, hiç değilse rejimin sağlığı konusunda, demokratik unsurların en geniş kesimlerini kucaklayabilecek bir toplumsal uzlaşmayı sağlamaktır. Derin devlet tartışmasının yeniden gündeme gelmesinin nedeni, Uğur Dündar’ın Başbakan Tayyip Erdoğan ile yaptığı bir televizyon söyleşisi. Bu söyleşi sırasında, aslında sivil darbe ile devletin laik demokratik düzenini değiştirmeyi amaçlayan (Dündar bu noktaya dokunmuyor) Tayyip Bey’in önünü derin devletin kesmeye çalışıp çalışmadığı sorusu olmuştu. Siyasetini kavram kargaşası üzerine oturtmayı şiar edinmiş olan Tayyip Bey, bu soruya karşı yeni bir kavram attı ortaya: “Derin Türkiye.” ??? Tayyip Bey, bu kavram ile eğer, her istediğini, hukuka ve demokrasiye aykırı bir şekilde yaşama geçirmesini engelleyen yargı mercileri ile tepkisini en demokratik şekilde ortaya koyan kamuoyunu kastediyorsa, tabii ki yanılıyor. Yargı, demokrasiyi korumak için konmuş anayasal bir kurumdur ve görünen devletin üç erkinden birini kamuoyu adına kullanır. Sahip olduğu yüzde 33.5 oyla, “ben yaptım oldu” diyerek bütün kurumlar üzerinde saltanat kurmak istemesini, anayasanın hükümlerine dayanarak engelleyen Anayasa Mahkemesi’ni de bu çerçeve içinde ele alıp değerlendirmek gerekir. Peki bu durumda, Tayyip Bey acaba, neyi kastetmektedir? Sağlıklı bir beynin Tayyip Bey’in çarpık kavramlarını kavramasının güçlüğünü bildiğim için, okurlarıma “Bu konuda boş yere kafa yormayın!” demek isterim. Asıl sormamız gereken, gerçekten bir “Derin Türkiye”nin olup olmadığıdır. Bu soruya vereceğimiz yanıt “Çok şükür ki, evet!” olmalıdır. Kuşkusuz bizim kastettiğimiz “Derin Türkiye” kimilerinin ileri sürdüğünden çok farklı bir kavramdır. Derin Türkiye, ülkemizde yaşamımızın, varlığımızın, demokrasimizin ve onun onsuz olmazı laikliğin güvencesidir. Derin Türkiye gizli değil, açık. Tayyip Bey’in amacı da sığ emellerini gerçekleştirmek için onu ortadan kaldırmaktır. ??? Tarihin derinliklerinden, yüzyılların birikimlerinden, Kuvvacı ruhtan, ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan süzülüp gelen, Cumhuriyet Devrimi’nin özünü ve hedefini derinden kavramış olan insanların oluşturduğu Derin Türkiye, Cumhuriyet’e sahip çıkmakla kalmaz, aynı zamanda onu çağdaş demokrasinin kazanım ve kurumlarıyla donatmaya çalışır. Derin Türkiye, ırkçı olmayan, birlikte yaşama azmini canlı tutarak, onunla daha parlak bir ortak geleceğe yönelme tutkusunu oluşturarak pekişecek bir ulusu yaratmıştır, yaşatmaya da kararlıdır. Derin Türkiye, demokrasinin bütün araçlarını kullanırken, demokrasi dışı yollara itibar etmez, onları denemez, onları onaylamaz. Derin Türkiye, çok partili denen çoğunluk, hatta çoğu zaman çoğunluk da değil, en çok oyu almışın sultası rejiminin bütün çabalarına karşın zaman içinde oluşmuş, Türkiye’nin dengelerinde hatırı sayılır bir yer edinmeyi başarmıştır. Cumhuriyetin değerlerini derinliğine kavramış olan Derin Türkiye, Tandoğan’da demokrasinin tanını ağartmış, Çağlayan’da özgürlüğün çağlayanını göstermiş, Gündoğan’da günün bir gün elbette doğacağının müjdesini vermiştir. Bu Derin Türkiye tabii ki, hortumcunun, dızdızcının, gaspçının yolunu kesecektir. Bu Derin Türkiye, kendisini özgürlüklerinden mahrum edecek olan şeriatçı rejime yönelenlerin yollarına engel olarak dikilecektir. Bu derin Türkiye’den Erdoğan tabii ki şikâyetçi olacaktır. Ama o Derin Türkiye iyi ki vardır. İlaç tekellerinin kârlı pazarı: Türkiye Ulusal kaynaklar ulus ötesi şirketleri zengin ediyor ? Türkiye, ilaç harcamalarının kişi başı gelir ve ulusal gelire oranında, dünyanın en çok ilaç tüketen ülkesi ABD’yi dahi geride bırakıyor. İlaç sektörünün yüzde 70’i ise yabancı tekellerin kontrolünde. ZEYNEP ŞAHİN ANKARA Türkiye, hem ulusal gelirden ilaç harcamalarına ayrılan pay hem de kişisel gelirin ilaç harcamalarına oranı açısından, pek çok ülkeyi geride bırakıyor. İlaç harcamasının gelire oranında, dünyanın en fazla ilaç tüketimine sahip ülkesi ABD’yi dahi geride bırakan Türkiye’de, sektörün yüzde 70’i yabancı tekellerin elinde olduğu için, ulusal kamu kaynaklarıyla ulus ötesi şirketlerin zengin edildiği bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye’nin ilaçta karşı karşıya bulunduğu “küresel kıskaç”, Tıp Kurumu’nun son raporuyla bir kez daha gözler önüne serildi. Raporda, Türkiye’nin ulusal gelirini ilaca harcama oranında ABD’yi ve Avrupa ülkelerini geride bıraktığına dikkat çekildi. Buna göre, ilaç tüketiminde dünya lideri olan ve dünya ilaç pazar payının yarıya yakınının sahibi konumundaki ABD’de ilaç harcamalarının ulusal gelire oranı yüzde 1.50. Aynı oran, Fransa’da yüzde 1.15, Almanya ve Meksika’da 0.95, İtalya’da 0.80, İngiltere’de de 0.70. İlaç sektörünün yüzde 70’ine yabancı tekellerin hâkim olduğu Türkiye’de ise ilaç harcamalarının ulusal gelire oranı 1.85. Türkiye, kişi başı ilaç tüketiminin toplam bedeli açısından, pek çok ülkeden geri konumda. Ancak bu, kişi başı gelir ya da ulusal gelirden ilaç harcamalarına ayrılan payın küçük olduğunu göstermiyor. Geçen yılın verilerine göre bazı ülkelerde “kişi başı ilaç harcaması” ve bunun “kişi başına düşen ulusal gelire oranı” şöyle: ABD / 625 dolar / yüzde 1.50, Fransa 390 dolar / yüzde 1.15, Almanya 310 dolar / yüzde 0.90, İtalya 250 dolar / yüzde 0.80, İngiltere 250 dolar / yüzde 0.70, Meksika 70 dolar / yüzde 1.00, Türkiye 95 dolar / yüzde 1.85. Uzan: Barajı ikiye katlarız Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan Giresun’da kalabalık bir topluluk tarafından karşılandı. GP’nin oylarının sürekli arttığını savunan Uzan “1 ay önce yapılan kamuoyu araştırmaları ve anketlerde GP’nin oyu yüzde 10’lardaydı. Şu anda yüzde 15’i geçtik, 20’lere yaklaşıyoruz. Barajı ikiye katlayacağız” dedi. İktidara geldiklerinde Türkiye’ye Avrupa Birliği kapısında diz çöktürmeyeceklerini belirten Uzan, yabancılara yapılan özelleştirmelere de karşı olduklarını söyledi. (Fotoğraf: AA) Elmayla armudu toplamak! Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer ise “Türkiye ulusal gelirine oranla ilaç tüketiminde dünya lideri olup, üretmeden tüketerek küresel otobanda yaya kaldı” dedi. Ülkelerin kişi başı ilaç harcamalarını kıyaslamanın doğru bir değerlendirme olmayacağına işaret eden Üçer, bunu “elmalarla armutları toplamak” olarak nitelendirdi. Üçer, şu değerlendirmeyi yaptı: “Yerli ilaç şirketlerimiz ulusötesi ilaç şirketleri tarafından yutuluyor. Yabancı ilaç şirketleri ulusal pazarın yüzde 70’ini denetimleri altına aldı. İlaç ihracatımızın ithalatı karşılama oranı, geçen yıl yüzde 8’lere geriledi. Yalnızca ilaç değil tıbbi teknoloji ve tıbbi malzeme sektörlerinde de benzer biçimde dışa bağımlılık derinleşiyor.” Bucak’ın çete suçuna onay Yargıtay, DP milletvekili adayının Susurluk Çetesi üyesi olduğunu ve 1 yıllık hapis cezasının ertelenmesine ilişkin kararı onayladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay 8. Ceza Dairesi, Susurluk davası kapsamında 1 yıl 15 gün hapis cezasına çarptırılan ve cezası ertelenen Sedat Bucak hakkındaki kararı onadı. Edinilen bilgiye göre, Yargıtay 8. Ceza Dairesi, sanık Bucak’ın ve cumhuriyet savcısının sanık lehine olan temyiz istemlerini sonuçlandırdı. 8. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını usul ve yasaya uygun bularak oybirliğiyle onadı. Bucak, “Susurluk davası’’ kapsamında “suç işlemek için kurulan örgüte üye olarak katılmak, hiyerarşik yapıya dahil olmadan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek’’ suçlarından İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmıştı. Yerel mahkeme, Bucak’a, 1 yıl 15 gün hapis cezası vermiş ve cezayı ertelemişti. Kaldırılan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, Susurluk’ta 1996’da meydana gelen trafik kazasının ardından, dönemin DYP Milletvekili Bucak hakkında, TBMM’ce dokunulmazlığının kaldırılması üzerine “Abdullah Çatlı’nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak’’, “cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak’’ ve “vahim nitelikte silah bulundurmak’’ suçlarından 11 ile 20 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle dava açmıştı. Yargılama, 1999’da Bucak’ın yeniden milletvekili seçilmesi üzerine durdurularak, dosya yeniden Meclis’e gönderilmişti. 3 Kasım seçimlerinde milletvekili seçilemeyen Bucak’ın dosyası, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti. YSK karar verecek Cezanın ertelenmesinin ardından Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Demokrat Parti’nin Şanlıurfa’dan birinci sıra adayı olan Bucak’ın milletvekili seçilmesi halinde mazbata alma aşamasında durumunu inceleyecek. YSK, yasaya aykırı bir durum tespit ederse mazbata verilmemesine karar verebilecek. asirmen?cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle