16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 HAZİRAN 2007 SALI 8 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Liberalizm Gerçek Dinozorluk Ulusal bağımsızlığı Türkiye için fazla gören liberal geleneğin laiklik konusunda da tavizkâr olması doğal; çünkü laiklik ve ulusallık bir bütündür. Çağdaş olabilmek için ümmet toplumundan çıkıp, uluslaşmak gerekirken, ulus kalabilmenin de şartı laikliktir. Ulusallığa değer vermeyen küreselleşmeci bir liberal yaklaşımın ulusal kimliği taşıyan laikliği savunması da beklenmemeli. Halil KARAVELİ Gazeteciyazar iberalizmin kökü aydınlanmaya uzanır. Hatta liberalizm Batı’da aydınlanmanın ideolojisidir denilebilir. Halbuki yerli ve yabancı liberaller Türkiye’yi karanlığa sürükleyecek sözde “ılımlı” İslamcılığa destek vermeye devam ediyorlar. İslamcılıkla yol arkadaşlığı aydınlanmanın mirasına sadık bir liberalizme hiç yakışmıyor. Ne var ki, radikal İslamın meydan okuması modern Avrupa’nın kendi köklerini, liberal kimliğini sorgulamasına, dincilikle uzlaşı arayışları içine girmesine yol açtı. Peki Türkiye’deki liberallerin tutumunu nasıl açıklamalı? Avrupa’daki gibi bir “kimlik krizi’’nden söz edilebilir mi? İlk önce toplumdan bir kopukluk söz konusu. Geçenlerde İsveç Parlamentosu’nda düzenlenen Türkiye konulu bir panelde konuşmacı olarak beraber oturduğum, kendisini “liberal” olarak tanımlayan Zaman gazetesinden Şahin Alpay, Türkiye’nin yaşadığı Kemalist devrim süreci hakkında “Hiç beklemiyordum, çok şasırdım, çok üzüldüm” derken medyadaki genel yaklaşımı özetliyordu. AKP’ye bel bağlayan liberallerin şaşkınlığının bir benzeri iki sene önce Avrupa’da yaşandı. Avrupa Birliği’ni daha az ulusal bir yapıya kavuşturacak anayasa taslağının birliğin önder ülkesi Fransa’da ve Hollanda’da halkoylamalarında reddedilmesi Avrupalı “aydınlar” için şok olmuştu. Halkların “tam bağımsızlığı” yeğleyüzünden, her asır, her gün, her saat biraz daha tedenni, biraz daha sükut etmiştir.” Bağımsızlık ve laiklik konularında Türk liberalizmi doğuştan sakat. Birinci Meclis’te, Atatürk’ün sözleriyle, “ordu ile, muharebe ile, inat ile bu işin içinden çıkılmaz tarzındaki, membaı hariçte bulunan nesayihe tebaiyet ile” Kurtuluş Savaşı’na devam edilmesindeki mantık sorgulanmış, sonra bu muhalefetin başını çeken Rauf Orbay’ın temsil ettiği “liberal” zihniyet Cumhuriyet’e de karşı çıkarak dincilerle el ele vermiştir; veya en azından onlara kapıyı açmıştır. Ulusal bağımsızlığı Türkiye için fazla gören liberal geleneğin laiklik konusunda da tavizkâr olması doğal; çünkü laiklik ve ulusallık bir bütündür. Çağdaş olabilmek için ümmet toplumundan çıkıp, uluslaşmak gerekirken, ulus kalabilmenin de şartı laikliktir. Ulusallığa değer vermeyen küreselleşmeci bir liberal yaklaşımın ulusal kimliği taşıyan laikliği savunması da beklenmemeli. “Türkiye’yi böyle sakim yollarda inkıraz ve izmihlâl (yıkılma ve yok olma) vâdisine sevk edenlerin elinden kurtarmak lâzımdır” diyor Atatürk Nutuk’ta. Bir ulusu yıkmak için kalenin içerden fethedilmesi gerektiğini bizden daha iyi bilen düşmanların asırlardır bunun için çalıştığını ve çalışmaya devam ettiğini söylüyor, günümüzün Sorosculuğunu anlatırcasına. Yapılması gereken, “Türkiye’nin re’si tefekkürünü (düşünen kafalarını), büsbütün yeni bir imanla techiz etmek.. Bütün millete ceyyit bir mâneviyat (taptaze bir manevi güç) vermek..” Cumhuriyet mitingleri bu manevi gücün varlığını gözler önüne serdi. Bundan sonra bu gücün Türkiye’yi hep düşüp kalkmaktan kurtaracak, uzun erimli bir stratejik vizyona dönüştürülmesi gerekiyor. Ülkenin, medyadan, üniversite dünyasına, yepyeni bir inançla donatılmış düşün damarlarına kavuşturulması, “kalenin geri alınması” için şart. PENCERE Türban Davasındaki Sahtecilik... Kuranı Kerim’in Nisa suresinde der ki: “ Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin mallarından sarf etmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler.” Demek ki temel ilke nedir?.. Altını çizelim: “ Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler.” ? Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarında Kuran’ın bu temel ilkesinin tersi geçerlidir... Kadın ve erkek eşittir... ? Yine Nisa suresinde şöyle buyrulur: “ Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün...” Demek ki neymiş? Erkek (serkeşlik eden de değil) serkeşlik etmesinden kuşkulandığı kadına, serkeşlik etmeden önce dayak atabilirmiş... Kuran’ın buyruğudur bu... ? Ancak laik Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre hiçbir yurttaş bir başka yurttaşı dövemez... Erkek, kadına dayak atamaz... Bu fiili işlerse, ceza görür, en azından hapse atılır... ? Kuran, Müslümanlar için aynı zamanda bir hukuk kitabıdır; mirasa ve evliliğe ilişkin kaçınılmaz kurallar koymuştur... Cumhuriyet devriminde 1926 tarihli Medeni Kanun (Yurttaşlar Yasası) kişi, aile ve miras haklarını düzenlemiştir... Kuranı Kerim’in buyrukları geçersiz kılınmıştır.. Ancak İslamcılar bu konulara ilişmekten kaçınırlar.. ? Neden?.. Çünkü sahtecidirler, hile yolunu yeğlemişlerdir.. Şimdiye dek ne İslamcı gazetelerde, ne televizyonlarda, ne yazılarda, ne açıkoturumlarda bu konu ele alınmıştır... İslamcılar açıkça ve tüm çıplaklığıyla Kuran’da kadınların konumlarını ele aldıkları zaman önce kadınların başkaldıracaklarını bildiklerinden bu konuyu hasıraltı etmişlerdir... ? Peki, İslamcılar ne yapmışlardır?.. Türbanı birincil sorun olarak siyasette tartışma ve kavga konusuna dönüştürmüşlerdir.. Öyle ya türban ne mirası ilgilendiriyor, ne evlilikteki karşılıklı hakları, ne mirasta kadına düşen payı ne de erkeğin istediği zaman kadını dövmek yetkisini ve hakkını... Sar başına türbanı, çık tesettür üzerine demokrasi kavgasına, at atabildiğince... Dinci gazeteler üniversite seçme sınavlarına türbanlı kızlar alınmadı diye manşetlerini dün yine atmışlardı: “Çağdışı barbarlık!..” Sahteciliğin bu türlüsü, ancak sahteci İslamcılara yakışır çeşittendir... ‘Kök Canlandırılmazsa!..’ CHP Genel Başkanı Baykal’a sormuş: “Kemalist misiniz, Sosyal demokrat mısınız?” Deniz Baykal’dan gelen yanıt: “Ulusal Kemalist ilkelere ve sosyal demokrat çözümlere dayanan sağlıklı bir CHP oluşturmak gayretindeyiz...” ??? Benim çocukluk arkadaşım, mühendis Kemal Ulusoy... Uzun yıllardır Deniz Baykal’ı savunan içtenlikli bir CHP’li, daha doğrusu Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine, ilkelerine bağlı bir aydın... CHP’nin de ancak Atatürk çizgisinden şaşmaması gerektiğini, gerçek sosyal demokrasi ilkelerinin Kemalist devrimin temel ilkeleri olduğunu sürekli yazan, söyleyen bir kişi... Zaman zaman görüşürüz. Ama sağlık durumları, uzaklıklar girer araya... İkimiz de yaşlandık.. daha doğrusu Fethi Naci’nin deyimiyle, “Yaş aldık”. Seksenler geldi dayandı, azar azar da geçmekte!.. Ama, nasıl sağlam ilkelermiş, nasıl güven veren bir ülküymüş.. vazgeçmek nerde, gün gün yıl yıl daha artmış, halka, devrimlere, laikliğe, ulusalcılığa, uygarlığa bağlılığımız... ??? Kemal Ulusoy, Baykal’ın yanıtından sonra “Ulus” gazetesinde çıkan yazısında bakın ne demiş: “Kemalist ilkelerin yetmediği ve ilave edilecek sosyal düşünceler ne olabilir? Bugüne kadar buna bir cevap bulamadım ve alamadım. Kemalizmin dahili ve harici düşmanlarının çoğaldığı bugünlerde Kemalistlerin birleşip hatanın düzeltilerek, başarıya ulaşmasını düşünüyorum. Kök canlandırılmazsa, O’nun kurduğu Cumhuriyet de kalmayacaktır.” ??? Sevgili Kemal, kimi gazetelerde çıkan yazılarını da göndermiş, sağ olsun... Hepsi belli bir amaca yönelik seslenişler! Şu günlerin CHP’sine, en başta da yöneticilerine!.. Yakın günlere kadar Kemal’in CHP Genel Başkanı’na büyük güveni vardı. O kadar ki bizlerin eleştirilerine, uyarıcı yazılarına da kızıyordu. Tüm yaşamını sevdiği mühendislik çalışmalarına vermiş, bir ömür geçirmiş, seksenleri aşmış, Kadıköy’deki evinde okumak, yazmak, düşünmek, uyarmak gibi bir sorumluluğu, kendiliğinden üstlenmiş... ??? Kemal Ulusoy, yetmiş yıllık arkadaşım desem yeridir. Ben lise sınavlarında Matematik’le Geometri dallarında geçecek notları almışsam, bunda Kemal’in payı vardır. Lise günlerinin hem acı, hem tatlı anlarını unutmak olası mı?.. “Kök canlandırılmaz ise O’nun kurduğu Cumhuriyet de kalmayacaktır.” ??? Sevgili Kemal’in bu uyarısı yalnız CHP’ye değil, hepimize, hepinize!.. L mesi, aynı günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi, “aydın”, liberal çevrelere çok aykırı gelmişti. O günden beri Avrupa’da ulus devlet karşıtlığı eskisi kadar rağbet görmüyor. AB anayasası tekrar gündemde; fakat amaç ulus devleti kaldırmak değil; AB’nin güçlü üyelerini genişlemiş bir birlik içinde daha da güçlü kılmak. Türkiye’deki liberaller, Avrupa’yı örnek göstererek, tam bağımsızlık istemine “Çağdışı” diyemezler. Olsa, olsa “Güçsüz olan uluslar, güçlü ulusların egemenliğine boyun eğmek zorundadırlar” diyebilirler. Söyledikleri de aslında budur. Bu da ilk defa söylenmiyor Türkiye’de. Liberalizmin çekiciliği, “yeni” olanı temsil eder görünmesinden kaynaklanıyor. Kemalizmin “gericilik”, Atatürkçü olmanın “dinozorluk’’la eşanlamlı görülebildiği bir Türkiye’de liberalizm, özellikle gençlere yeni bir uygarlık aşaması olarak pazarlandı. Halbuki ortada “yeni” bir şey yok. Tam tersine, “dinozor” tanımı en çok liberallere yakışıyor. Avrupa’da liberalizm yozlaşmışken, Türkiye’deki kopyası köhne geleneklerine bağlı. Osmanlı liberalizmi gibi onun Cumhuriyet uzantıları hiçbir zaman tam bağımsızlığı sindiremedi; hep ümitlerini dış güçlere bağlayageldi. Atatürk’ün Nutuk’ta anımsattığı gibi, Türkiye’nin tam bağımsız olamayacağı düşüncesinin çok uzun bir geçmişi var: “Türkiye, işte, bu yoldaki galat fikirlere.. galat zihniyetlere sahip olanlar ‘Seçim dili’ Seçmenlerin çoğunun, seçilenlerden kimine yöneltilen “üç koyun güdememek” yakıştırmasını doğru anladığı da kuşkuludur; doğru anlasa tepki verirdi. Çünkü koyun gütmek, çobanın işidir; asla küçümsenemez; ama çobanın işi insanla değildir. ŞİŞLİ 3. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI Dosya No: 2007/116 Talimat Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: A TAPU KAYDI, CİNSİ, ADEDİ, EVSAFI: Satış konusu taşınmaz, İstanbul ili, Şişli ilçesi, Mecidiyeköy, Kuştepe Mah., Alev Sokak üzerinde (eski 65) yeni 75 kapı nolu ve 246DY2 al pafta, 8970 ada, 2 parsel sayılı 103.64 m2 miktarlı arsada inşa edilmiş, 2 katlı kargir binanın tamamıdır. Satışa konu taşınmaz arsa vasıflı olup üzerinde 80.00 m2 miktarlı alanda inşa edilmiş, 2 katlı kargir yapı bulunmaktadır. Binanın bodrum ve zemin katı vardır. Bodrum kat hol, 2 oda, salon, koridor, mutfak ile wc den ibarettir. Zemin kat ise hol, 2 oda, mutfak, wc ile dükkândan ibarettir. Dükkânın zemini karo mozaik ve duvarları sıva üzeri badana kaplıdır. Sokak cephesi demir doğrama vitrindir. Salon ve odaların tahta ve duvarları sıva üzeri badana kaplıdır. Mutfaklarda evyeli lavabolu tezgâhlar vardır. WC lerde duş, lavabo ve klozet vardır. Binada kapı ve pencere doğramaları ahşaptır. Binada elektirik, temiz su ve pis su tesisatı vardır. Çatısı kiremit kaplı olup, dış cephesi sıva üzeri badana kaplıdır. Bina bakımsız ve eski yapıdır. BİMAR DURUMU Şişli Belediye Başkanlığı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün 23.01.2007 tarih ve 2007/349R358878 sayılı imar durumu yazısında, Şişli İlçesi, Mecidiyeköy mah., 246DY2 al pafta, 8970 ada, 2 parsel sayılı yer, 24.06.2006 t.tarihli 1/1000 ölçekli Şişli merkez ve çevresi uygulama imar planında H=9.50 m . irtifada blok nizam iskân sahasında olmak üzere imar durumu olduğu anlaşılmıştır. CMUHAMMEN KIYMETİ: Kıymetine etki edecek tüm faktörler göz önünde bulundurularak, satış konusu taşınmazın tamamına 80.000.00 YTL (SeksenbinYTL) muhammen bedel takdir edilmiştir. DSATIŞ SARTIARI: 1 Taşınmazın 1. Satışı 30/07/2007 Pazartesi günü, saat: 11.10 11.30 arası, açık artırma suretiyle, Şişli 3. İcra Müdürlüğü’nde yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile en çok artırana ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartiyle taşınmaz 09/08/2007 Perşembe günü aynı yer ve saatte ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da artırma ilanında gösterilen süre sonunda rüçhanlı alacaklıların alacağını, tahmin edilen kıymetin %40’ını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, taşınmazın tahmin edilen kıymetinin %20’si nispetinde Yeni Türk Lirası pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın kesin ve süresiz teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Yeni Türk Lirası dışındaki paralar ve başkaca teminat kabul edilmez. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere kendisine mehil verilebilir. İhale damga resmi, tellaliye, Katma Değer Vergisi ve tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 Taşınmazı satın alanlar, ihaleye alacağa mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydı ile ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile satış bedelini derhal veya 130. maddeye göre verilen mühlet içerisinde nakden ödemek zorundadır. 4 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (ilgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir.) bu taşınmaz üzerindeki haklarını, özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını, dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 5 İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın Dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 6 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 7 Satış ilanı borçlu ve tüm ilgililere gönderilmiş olup, İİK. 127. madde gereğince, tapuda adresi kayıtlı olmayan alakadarların dosyada bilinen adreslerine gönderilen tebligatların, tebliğ imkânsızlığı halinde işbu satış ilanı borçlu ve tüm ilgililere ilanen tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 8 Satışa iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2007/116 T. sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. Basın: 32783 Sevgi ÖZEL “Seçim dili” olur mu, demeyin. Olur, bal gibi olur; ikiye ayrılır: “Seçmenin ya da seçenin dili; seçilenin dili.” Seçmen çoktandır suskundu; içinden konuşur olmuştu. Birden dili çözüldü sanki. Alanlarda, toplu taşıma araçlarında, çarşı pazarda susmuyor, herkese, her şeye dümdüz giden bile var. Bu kuzu gibi halka bir şeyler oldu. Doğallıkla seçilenler şaşırdı; şimdiye dek “sağduyu”suna güvendikleri halkın, “sağ” yanını fazla cilalayarak işlevsiz kılmış, solunu felç etmeyi başarmışlardı. Birden her iki yanda da bir kıpırtı başladı. Bir “mucize” mi gerçekleşiyordu ne? Cumhuriyet’te ters yazılan, “Tehlikenin farkında mısınız”ı görmeyenler bile alanlara çıkıyor; “kendi” olanaklarıyla katıldığı yasal toplantı ve yürüyüşlerde haykırıyordu; tehlikeyi görmüş, demokratik haklarını anımsamıştı. “Herkes duygu ve düşüncelerini söylemekte, yansıtmakta özgürdür; amaaa…” Seçilenlerin kiminin özgürlük anlayışı burada noktalanıyordu. “Ama”dan sonrası halk için yasak bölgeydi. Dokunamadıklarımız ağzına geleni söyleyebilirdi; yokluğun, yoksunluğun, acının buluşturduğu halksa, tüm sıkıntılarını, acısını içine gömmeli, seçim sandığını beklemeliydi. Asıl demokrasi buydu; asıl özgürlük buydu. Çoktandır seçmenle seçilen arasında “biçem” (üslup) ayrılığı vardı. Seçilenlerin kimisi, “Herkes bilmelidir ki siyasetteki üslubumuz gibi, bizim yaşama biçimimiz, milletimizin yaşama biçimidir” diyordu. “Milletimizin içinden geldik, tekrar ona döneceğiz (…)” sözleri, seçmen için inandırıcı değildi. Çünkü gidenlerin dönmediğini, dillerinin, yaşama biçimlerinin tümden değiştiğini biliyordu. Seçmenin, yani “seçen”in, “seçici” olması gerekirken, tersine seçilenlerin seçici de değil “seçkinci” olduğu süreç işliyordu. Halkın içinden çıkanlar, dilinin ucuna geleni söylemeyi “halka” yakınlık sanıyordu. “Yıllardır anamız ağlıyor” diyen seçmene, “Al ananı da git!” demek doğal dı. Ne güzel, seçenle seçilen böylece eşitleniyordu. Çünkü seçmenlerin büyük bölümü gibi, seçilenlerin çoğu da çoktan “iflas” etmiş olan eğitim sisteminin ürünüydü. Parası olanın eğitim gördüğü; bilimin, sanatın eğitim ve öğretimin özünden kazındığı bir ortamda, “takıyye” dediğimiz eski sözcükle tanımlanan tavır egemen oluyordu. “Sakınma, çekinme” anlamı da olan “takıyye”, daha çok “birinin bağlı olduğu mezhebi gizlemesi” demekti. Ancak tanık olduğumuz olaylar, duyduklarımız, belgeler, bu sözcüğün Türkçede birilerinin “asıl düşüncelerini saklaması” ya da “toplumu aldatmak, doğruyu söylememek için her yolu kullanması” anlamlarına büründüğünü göstermekteydi. Eğitim düzeyi ve yaşı birbirine yakın seçmenlere sorduğumuzda bilene rastlamadık. Tıpkı “gayri safi milli hasıla” gibi kavramlar da seçmen için anlaşılır değildi. Geçmişte onlarca kişiye “enflasyon”u sormuş, doğru yanıt alamamıştık. Şimdi de bilenler çoğalmış değil. Seçmen çoktandır söze “konsept”i, “trend”i, “global”i de katan seçilenleri anlamakta zorlanıyor. Seçilenler anlaşılmak için değil, anlaşılmamak için çaba harcıyor. Seçmenlerin çoğunun, seçilenlerden kimine yöneltilen “üç koyun güdememek” yakıştırmasını doğru anladığı da kuşkuludur; doğru anlasa tepki verirdi. Çünkü koyun gütmek, çobanın işidir; asla küçümsenemez; ama çobanın işi insanla değildir. Seçilenden üç koyunu gütmesi değil, kendisini seçenlerin yaşama düzeylerini yükseltmesi beklenir. Yani seçilenin işi gücü insandır. Bu işi, doğruyu söyleyerek asıl düşüncelerini saklamadan, sandığı ya da başka şeyleri düşünerek değil, insanlar için yapması beklenir. Birilerini beceriksizlikle suçlayacaksa da Türkçede sözcük çoktur. Ne ki gerçek sorunlardan biri de budur; seçilenlerin çoğunun kullandığı dil içler acısıdır. Seçene ya da seçmene, alanları doldurduğu, birbiriyle acıyı ve sevinci paylaştığı bu dönemde, seçilecek olanları dikkatli dinlemesini, her sözü ve davranışı sorgulamasını öneririz. Güdümlü politikaların, güdüleni olmamak için önümüzde bir şans var. Gerçekten yaşama biçimi ve biçemi kendimize yakın olanı seçmeliyiz; ama seçtik, işimiz bitti dememeliyiz. İçerden ve dışardan ülkemize uzanan değnekleri kırıp değnek sahiplerinin eline vermek için, tıpkı bağımsızlık savaşımızdaki gibi, tıpkı omuz omuza olduğumuz alanlardaki gibi güçlü ve kararlı olmak zorundayız. Olacağız da… TEKİRDAĞ l. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI DOSYA NO: 2002/2927 esas Satılmasına karar verilen taşınmazın tapu kaydı ve evsafı: Tekirdağ, merkez Yavuz (l00.Yıl) mahallesi, Barbaros Yalı mevkiinde kain, tapunun 2120 ada, 120 parselinde kayıtlı toplam 182,55 m2 yüzölçümlü taşınmaz üzerine betonarme karkas tarzında inşa edilmiş olan zemin kat ve 3 normal katlı binanın zemin katta 4/22 arsa paylı 4 nolu bağımsız bölüm olan işyeridir, 4 nolu bağımsız bölüm halen İstanbul fırını adı altında unlu mamullerin yapıldığı simit fırını olarak faaliyet göstermektedir, brüt yüzölçümü 90 m2 olup, yer döşemeleri ve duvar kaplamaları renkli mermer olup, doğrama ve camekanlar renkli alüminyumdur, içerisinde tuvalet, banyo, fırın ünitesi ve takımları mevcuttur, önünden geçen sokağa cepheli olup ayrık nizam 5 kata imarlıdır. Takdir edilen Muhammen Değeri: 60.953,18.YTL’dir. NOT: İş bu ilan, tapu kaydında adresleri belli olmayan ve tebligat yapılamayan hissedarlar ile ilgililere tebliğ yerine geçeceği ilanen tebliğ olunur. Satış Şartları: 1Satış, 06/08/2007 günü saat:10:30’dan 10:40’a kadar Tekirdağ 1. İcra Müdürlüğünde açık arttırma sureti ile yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin %60’nı ve rüçhanlı alacaklar varsa alacakların mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartı ile 16/08/2007 tarihinde aynı yer ve aynı saatler arasında, ikinci arttırmaya çıkarılacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememiş ise, gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak üzere arttırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok arttırana ihale edilecektir. Şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetin %40’nı bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle bir fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2Arttırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kıymetin %20 nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verebilir. Tellaliye resmi, KDV, ihale pulu, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler resmi ihale bedelinden ödenir. 3İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgililerin* bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile on beş gün içerisinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde hakları tapu siciliyle sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin fesine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizde tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarası ile müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur, iş bu satış ilanı ilgililerin adreslerine tebliğe gönderilmiş olup, adreslerine tebligat yapılamayanların yerine kain olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 04/06/2007 *İc.İf.K. 126. İlgililerin tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 32778) Raif Ertem, Bir Güzel Adam... Feyzi ÖRNEK aç yıl önce. İstanbul’da kolera salgını. Sirkeler içiliyor. Sigaralar tersten açılıyor. Kolonyalar dökülüyor. “Raif,” dedim, “nasılsa öleceğiz, ne bu telaşın?” Kolay ölecek adamlardan değildi. 60’Iı yıllar. TMGT’nin Tünel’deki bürosu. Bir yatak dengi üzerine oturmuş ufak tefek bir genç adam. Bıyıklarını kabarta kabarta anlatıyor. Etrafındaki gençlere. AISEC toplantısında bakanı protesto eyleminden tutuklanmış. O akşam salıverilmişler. Mustafa’lar, Deniz’ler, Bozkurt’lar. Raif’i o akşam tanıdım, emmi olduk. Kimi zaman TMGT’de yatardı, kimi zaman ucuz, kötü bir evde. Ne politikayı bıraktı, ne Hukuk Fakültesi’ni. En çok da gazeteci olmak isterdi. “Ne babama söz geçirebiliyorum ne de Raif’e. İkisi de Arnavut inat!” diyor kardeşi Refik. “İstanbul’a gidip Raif’in ağzından K babama mektup atardım, para göndersin diye.” Ödünsüz, dürüst, sevecen, inatçı. Kadınları severdi. Rakıyı. Bir de Attilâ İlhan’ı. Bekâr Bekriler Grubu tüzüğü! Raif hazırlamış! Başkan kendisi. Üç meselesi var grubun; mezede tuz, rakıda buz, sofrada kız. Sofrada politika konuşulmaz. Rakı masasında meze bulunur, yemek değil. Rakı sulu içilir. Rakı beyazı başka beyaza benzemez. “Biraderim, önce dinlemesini öğreneceksin.” Kural çok. Gruptakiler Raif i evlendirmek, kurallardan kurtulmak için kız aramaya başladılar. Bereket Mübeccel ile tanıştı. Evlendiler. Grup göçtü. Duygulu, coşkulu, kibar. Genç gelin ve dostları Ankara Mamak yollarına düştüler. Meğer Raif gizli örgüt üyesiymiş! İstenen ceza idam! Başta Madanoğlu, dosyada kimler yok... İki güzel evlat. Sa natçıların telif hakları için mücadeleler. Birleşecek iki partinin güvendiği tek adam. Örgütçü, politikacı, hukuk adamı. Büroyu aradığımda, sesimi alamayan sekreter kız “Raif Bey yok” diyor. Raif arka odada. Önünde terazi. Fişekler. Hafta sonu av başlıyormuş. Hazırlık. Cumhuriyet’te en sevdiği işi yapıyor, yazıyor. Doğa dostu. Çevre dostu. Rastgele! Balaban köyü. Dışarıda kar. Terkos Gölü kıyısındaki kulübe ılık. Sobanın üstündeki tencerede kuru fasulye kaynıyor. “Beni buraya kuru yemeye mi getirdiniz, hani ördekler?” diyorum. Sabah arkadaşlar ava gidiyorlar. Raif arkalarından bakıyor. “Emmi, sırtımda bir ağrı var, beni halsiz bırakıyor.” (Gazetemiz yazarlarından, hukukçu Raif Ertem’i yedi yıl önce 16 Haziran ‘da yitirmiştik. Yakın bir dostunun yazısıyla, sevgiyle anıyoruz.) CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle