22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 HAZİRAN 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Üniversitelere Giriş Sınavları Şu veya bu meslek mensupları için özel bir düzenleme yapmak hatalıdır, dengeleri bozar. Kişiler mesleklerini seçerken mevcut olan sistemi, sonradan değiştirerek, diğer çalışanlarla dengelerini bozmamak gerekir. Kişiler mesleklerini seçmiş, yıllarını o mesleğe vermiş, bir de görülüyor ki diğer arkadaşı, kendisi ile mukayese edilemeyecek doğrultuda bir aylık ve ücret düzeyine çıkmıştır. PENCERE Solculuğun Temel Şartı... Şu günlerde sol üzerine yerli yersiz tartışmalara diyecek yok!.. Sorun ne?.. Kim solcu?.. Kim değil?.. ‘Hangi örgüt ya da parti solcu?’ sorusu üzerine çeşitlemelerde çoğunlukla zırva tevil götürmüyor... Çünkü solculuğun ilk şartı tartışılmaz bir gerçek olarak öteden beri bellidir... Nedir o şart ya da koşul?.. Solcu emperyalizme karşıdır!.. Emperyalizmden yana olup da solculuk taslamak, ancak cahili cühelâ takımına pazarlanacak, kabak çekirdeği leblebidendir... ? Emperyalizm ileri kapitalist ülkelerde 19’uncu yüzyılın sonlarıyla 20’nci yüzyılın başlarında ortaya çıktı... Bugün elle tutulacak kadar somutlaşmıştır emperyalizm; burnumuzun dibindeki Irak’ta gözle görülür hale dönüşmüştür... Ortadoğu’da kanlı pençeleriyle mazlum halkların boğazını sıkmakta, yoksulları birbirine düşürmektedir... 21’inci yüzyılda üretimde ve sermayede izlenen yoğunlaşma doruğa tırmanmış, yeryüzüne egemen dev tekelleri yaratmış, banka ve endüstri sermayeleri kaynaşmış, finans oligarşisi kurulmuş; bu da yetmemiş, emperyalizmin silahlı gücü Irak’ta açıkça savaşa başvurmuş, bu geri ülkeyi parçalamakla kalmamış, Türkiye’yi tehdit eder düzeye tırmanmıştır... ? Amerika emperyalizmin doruktaki imparatorluğudur!.. Irak’ta ülke haritasının etnik, dinsel, mezhepsel bölünmelere yol açmasını sağlayacak kirli savaşın baş suçlusudur... Şimdi bu savaşı Türkiye’ye bulaştırmak yolunda elinden geleni ardına koymuyor... Yoksul halkları birbirine kırdırmakta binbir marifeti, deneyimi, ustalığı, acımasızlığı bulunan emperyalizme karşı çıkmak solculuğun ilk koşuludur... ? Peki, hem emperyalizmle al takke ve külah, ıcığım cıcığım bir ve içli dışlı olacaksın... Hem Soros moros... Hem etnikçi metnikçi... Hem solcu... Nasıl oluyor bu?.. Yazımızın başındaki şartı bir kez daha yineleyerek noktayı koyalım: Solcuyum diyene bir bak.. Emperyalizmden yana mı?.. Yanaysa solcu değildir o... Sahtecidir... Onun çekiver kuyruğunu!.. İki Savaş TÜRKİYE bir süredir ABD ve AB ile savaş halinde. Savaş mı? “Ortada top tüfek yok ki; savaş gibi görünen olay, olsa olsa, şu sıra PKK tedhişine karşı verilmekte olan mücadeledir” diyenler çıkabilir. Haksız da sayılmazlar; çete çatışmalarının ardından ortaya çıkan durum da bir savaş; pusularıyla, mayınları ve bombalarıyla, şehitleri ve yaralı gazileriyle. Ama, “topyekun” değil. Oysa ABD ve AB’yle savaşlar, boyutlarının çokluğuyla, 20. yüzyılda “topyekun” diye tanımlanan çağdaş savaş kavramına daha yakın. kisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve ülkeulus bütünlüğü gibi kuruluştan gelen öz karakterini bütünüyle yıkmaya yönelik. İkisinde de, uzaklardan gelip yüzyıllar önce bu yerleri “son vatan” saymış bir halkın toprağını bütünüyle başkalarının amaçları, çıkarları, kıta ya da dünya çapındaki egemenlik planları için kullanma söz konusu. Üstelik, dıştan beslenen bu niyetlere birkaç yüzyıldır Türk halkı için toptan oluşan sinsi bir önyargı da eklenmiştir: “Asyalı bir kavmin Yunan ve Roma kalıntılarıyla Batı uygarlığının doğal zemini sayılabilecek olan bu yöreye gelip kuvvet zoruyla yerleşmesi yanlıştır; Türkler ya bu coğrafyanın bir köşesine sıkıştırılıp sığıntı olarak yaşamaya ya da başka yerlere gitmeye zorlanmalı.” Asya yolunun kapanması ve Türklere gidecek başka yer kalmaması bu önyargı sahiplerini pek ilgilendirmiyor. Bunlar, iki savaşın hedeflerinde Türkiye’ye yönelik bir bütünlük ve “topyekunlük” oluşturmakta. ir de, kullanılan yöntemler açısından topyekunlük var. Büyük birliktelikler oluşmuştur. Atlantik ötesinin ABDKanada ikilisi,Türkiye’nin önemli rol oynadığı bir NATO’da bile, bu ülkenin kendini savunma içgüdüsüne güçlük çıkarmaktan geri kalmıyor. AB ise Kıbrıs, Ege ve Güneydoğu gibi konularda ABD’nin tutumuna katılmakla kalmayıp tam üyelik konusundaki nobranlığını da buna eklemekte. Böyle bir bütünleşme, cephelerin hepsinde, bir araya gelmiş büyük kara ordularıyla, donanma ve uçak filolarıyla değil, ortak kampanyalarla yürütülüyor. Kıbrıs’ta devlet unvanını gaspetmiş bir Rum yönetimine Birleşmiş Milletler’de ve AB’de meşruluk tanıma, Güneydoğu’daki bölücülük hareketine dolaylı destek verme, Ermeni “soykırımı” iddiasını yaygınlaştırma, Pontus kıpırdanışına göz kırpma gibi değişik yöntemler ve sinsi dayanışmalar söz konusu. Yine geçmişteki topyekun kapışmaların psikolojik savaş, Beşinci Kol’la içten çökertme, Göbbels’in “radyo savaşı”nı andıran medya bombardımanları türünden çağdaş silahları, Türkiye’ye yönelik bu savaşlarda da kullanılıyor. Bu iki savaşı, paranoya duygusuna kapılmadan, tüm yönleriyle ele alıp stratejilerimizi de öyle saptamak artık kaçınılmaz bir zorunluluk olmuştur. Prof. Dr. Nuri TORTOP Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi u yıl, her yıl olduğu gibi, yine genç çocuklarımız, anne, babalar, kardeşler, büyük anne ve dedeler için, lise mezunu gençlerimizin üniversitelere girmeleri büyük bir sorun ve stres haline gelmiştir. Çocuklar bu genç yaşta, hasta olmadıkları halde hasta imiş gibi, gerçekle ilgisi olmayan rapor alarak dershanelere gitmektedirler. Okullar erken tatile girmektedir. Bunların üniversitelerden birine girme şansları çok sınırlıdır. Onların böyle bir duruma düşmeleri, başarısız olduklarından dolayı değil, kontenjanların azlığından veya ülke için yararlı olacak alanlara yönlendirilmemelerinden dolayıdır. 1950 yıllarında lise bitirmiş olanlar, lise diploma derecesi ile, derecelerine göre bir fakülte veya yüksekokula kayıt yaptırabilirlerdi. Şimdi Türkiye’de uygulanan üniversiteye giriş sistemi hangi ülkede vardır? Çocuklarımızın beyinlerini cumartesi pazar demeden, gece gündüz ezber bilgilerle dolduruyoruz. Sınavı kazanamayan çocuklar yeteneksiz çocuklar mı? Gece gündüz çocuklarımızı bu kadar stres içine sokmak doğru mu? İ B ile dersler yerine, olanaklı olan bölümlerde sayılar artırılarak kontenjanlar çoğaltılabilir. Böylelikle öğretim üyelerinin zaman israfı önlenmiş ve öğrencilerin de, gelişmiş üniversitelerin, kitaplık ve diğer üniversite olanaklarından yararlanma olanakları artırılmış olur. Gereksinim olmadığı halde, yeni üniversite ve fakülteler açılması yöntemi, bir israf olabilir. Yeni üniversiteler Gereksinme olmadığı halde, yeni üniversiteler açılması, buralardan mezun olanların öğrenim gördüğü alanlarda iş olanakları bulmalarını zorlaştıracak, gereksiz masraflar yapılacak ve sonra da işsiz kalacaklar veya öğrenimleri ile ilgili olmayan yerlerde çalışmaya başlayacaklar. Bunun için meslek okullarını da çekici hale getirmek, ülkenin kalkınması yönünden de büyük önem taşımaktadır. 1950 yıllarında meslek okulları çok çekici idi. Benim ortaokuldaki sınıf arkadaşlarım, çeşitli bölümleri olan çok sayıdaki sanat okullarına, PTT meslek okulu, maliye meslek okulu, tapu kadastro meslek okulu gibi çeşitli meslek okullarına gittiler. Bu okullara gitmeleri, birçoğu için maddi olanaksızlıklar nedeniyle değildi. Çünkü onlar lise düzeyinde eğitim görüyorlar ve yedek subaylık hakkına sahip oluyorlardı. Ayrıca meslek hayatına daha önce atılmış oluyorlar, kamu veya özel kesimde rahat iş bulabiliyorlardı. Aldıkları aylık ve ücretler yönünden de, şimdiki gibi büyük farklılıklar yoktu. Kamu hizmetlerinde çalışanlar, hizmet yıllarına göre, üst derecelere yükselme olanaklarına sahiptiler. Bazı ülkelerde, örneğin Fransa’da, çocuklar ilkokul son sınıfta iken Milli Eğitim Bakanlığı uzmanları tarafından okullar ziyaret edilip öğrencilerle görüşülerek, yeteneklerine göre, meslek okullarına veya lise ve üniversitelere devam etmeleri konusunda önerilerde bulunurlardı. Genel olarak çocukların velileri de bu önerilere uymaktadırlar. B Çünkü meslek eğitimi görenler de, üniversite eğitimini aratmayacak maddi olanaklara ve toplumda saygınlığa sahip olmaktadırlar. Bu durumdan çocuklar da, anne ve babalar da memnundurlar. Dershaneler yoktur. Lise bitiren ve bizdeki eski olgunluk sınavlarına benzeyen bakalorya sınavlarını vermiş olan herkes, açıkta kalmaksızın derecelerine göre bir üniversiteye girebilir. Bu durumu, Fransız yetkilileri ile yeniden görüştüm. Aynı sistemin devam ettiğini söylediler. Bakalorya sınavında başarılı olan herkes bir üniversiteye girmekte ve mutlaka üniversiteyi bitirince bir işe girebilmektedir. Bakalorya bitirenlerin yüzde seksen beşi bir üniversiteye girebilmektedir. Bakalorya sınavında başarısız olanların oranı yüzde on beştir. Onlar da lise mezunu olarak iş bulma olanaklarına sahiptirler. Bu konuda çözüm getirmek ve kişileri ülke yararına olacak mesleklere yöneltmek ve üniversitelere gereksiz yığılmaları önlemek için önemli olan bir diğer konu da, aylık ve ücret dengesizliğini ve adaletsizliğini gidermektir. Şu veya bu meslek için özel kanunlar çıkararak, aylık, ücret dengesini bozmamak gerekir. Bireysel yasalar çıkarmak yerine, bütün meslek mensupları için, milletvekilleri de dahil, adaletli ve dengeli, genel bir düzenleme yapmak gerekir. Cumhuriyet tarihinde, 1965 yıllarına kadar, Türkiye’de kamu personeli ile ilgili olarak barem kanunu vardı, bütün meslek mensuplarının aylık ve ücretleri dengeli olarak yasalarla saptanmıştı. Özel düzenleme hatalıdır Şu veya bu meslek mensupları için özel bir düzenleme yapmak hatalıdır, dengeleri bozar. Kişiler mesleklerini seçerken mevcut olan sistemi, sonradan değiştirerek, diğer çalışanlarla dengelerini bozmamak gerekir. Kişiler mesleklerini seçmiş, yıllarını o mesleğe vermiş, bir de görülüyor ki diğer arkadaşı, kendisi ile mukayese edilemeyecek doğrultuda bir aylık ve ücret düzeyine çıkmıştır. Aynı öğrenim düzeyinde olan, kıdemleri ve sorumlulukları aynı olan kişiler arasında dengeli ve adaletli bir ücret sistemi gerçekleştirmelidir. Bu suretle üniversitelere gereksiz yığılmalar önlenecek, ihtiyaç bulunmayan dallarda gereksiz yere fakülte ve yüksekokullar açılmayacak ve işsiz kalacak öğrenci başvuruları olamayacaktır. Küçük beldeler sakıncalı Şimdi yeni üniversiteler açarak, üniversite sayılarını artırma ve fakülteleri, yüksekokulları küçük ilçelere dağıtma yoluna gidiyoruz. Aslında başka ülkelerde, üniversiteleri küçük beldelere yaymak yerine, büyük şehirlerde kampuslar oluşturma yoluna gidilmektedir. Fakülte ve yüksekokulları ilçelere ve küçük beldelere yaymanın sakıncalı yönleri vardır. Öğretim üyeleri illerden ilçelere kadar giderek zaman kaybetmektedirler. Laboratuvar ve kitaplık olanakları sınırlı kalmaktadır. Lise bitirenlere, eski üniversitelerde daha çok kontenjanlar açılsa, ki buna olanak vardır, bazı fakültelerde amfilerde ders yapıldığı için 200 300 öğrenci alınarak dersler yapılabilir. Diğer bölümlerde de olanaklara göre, az sayıda öğrenci mumtazsoysal@gmail.com CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle