15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 HAZİRAN 2007 PAZARTESİ 6 HABERLER DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, seçim işbirliği konusunda toplumdan olumlu tepkiler aldıklarını söyledi ‘Oyumu CHP’ye vereceğim’ EKONOMİK DURUM C ‘Devletin yaptığı bir yatırım yok satım var’ Bu dönemde yolsuzluklar da arttı Türkiye’de... Son 4 yılda, devletin yaptığı bir yatırım yok, tam tersine satım var, onu satmış, bunu satmış, talan etmiş. Yatırım yapmamış ama bakıyorsunuz, 150160 milyar dolarla aldıkları borç, 350400 milyar dolara dayanmış. Nereye gidiyor borç diye baktığınızda yolsuzluğa, Ali Dibo’lara gidiyor... Yolsuzluğu önlemek tabii çok kolay değil, ama mümkün olduğunu da görmemiz lazım. Bizim çıkardığımız İhale Yasası onu büyük ölçüde önleyebilecek ve aslında işi sağlıklı götürebilecek bir yasaydı. Tabii ki dokunulmazlıkların kaldırılması burada çok önemli. İdarenin yapısı çok önemli. Ama bazı yasal tedbirler ve idari tedbirleri de işin içine koymak lazım. Bir de bence hani balık baştan kokar ya, baştakiler temiz olursa aşağıya doğru gider diye düşünüyorum. Herhalde DSP’nin içinde olacağı bir hükümet de dünyanın en temiz hükümeti olur. AKP devlette kadrolaştı. Bunu nasıl temizleyeceksiniz? Kolay değil, ama mümkün. Bu kadroları hak edenler, hani gönderildiler ya, onları yerine getirmek de bizim boynumuzun borcu. Yani Atatürkçü, devlete bağlı, temiz, işini iyi yapan insanların tekrar kadrolarına gelmesi, üstelik mümkünse yükselerek gelmesi ve aktif görevler alabilmesi bizim boynumuSezer AKP kadrolaşmasını önle zun borcu olabilmeli. menin zor olduğunu söyledi. umhuriyet’in sorularını yanıtlayan Zeki Sezer, örgütünde sıkıntı olmadığını söyleyerek, ‘Adaylar belirlendikten sonra her partide sarsıntı olur. Bizde hiç yok’ dedi. B irleşmeden insanların mutlu olduğunun altını çizen Zeki Sezer, ‘Ama arkasından da bir şey görmek istiyor, bu nasıl devam edecek. Onun için de çalışıyoruz’ diye konuştu. T ürkiye’nin zor durumda olduğunu belirten Sezer, ‘Bunu bilerek söylüyorum, bir kere güvenliği tamamen zaaf altında, bütünlüğü tehdit altında, laik demokrasisi tehdit altında’ dedi. MUSTAFA ÇAKIR ANKARA DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, CHP ile seçim işbirliğinin ardından parti örgütünde hiçbir sıkıntı olmadığını belirterek “DSP örgütü niçin bu işi yaptığımızın farkında. Diyebilirim ki adaylar belli olunca biliyorsunuz, her partide bir sarsıntı olur; bizde neredeyse hiç yok. CHP’de de yok” dedi. Toplumdan olumlu tepkiler aldıklarını, bir kişinin bile “yanlış yaptınız” demediğini dile getiren Sezer, “Açık söyleyeyim ben daha önce CHP’ye oy vermedim. Ama şimdi rahatlıkla CHP’ye oy vereceğim” dedi. DSP Genel Başkanı Sezer, gazetemiz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, yazarımız Cüneyt Arcayürek ile Ankara Haber Müdürümüz Mustafa Çakır’ın sorularını yanıtladı. Sezer’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle: İşbirliğine evet demekle çok önemli bir iş yaptınız... Bu modelin doğru olduğu göründü. SHPCHP birleşmesi gibi birleşmeler göz önüne alındığında, bu tür bir şey daha çok sinerji veriyor. Öbürü birinin içinde erimiş gibi gözükebiliyor. Toplum o sinerjiyi almıyor. Aslolan kavga etmemek, farklı duruşlarımız da olmakla birlikte birçok benzerliği olan kardeş partiler olduğumuzu kabul etmek. ‘EN İYİ KADRO BİZDE’ ‘Türkiye’nin DSP’ye ihtiyacı var’ Neden milletvekili adayı olmadınız? Ben ilk konuştuğum gece Sayın Deniz Baykal’la, “Eğer güç birliğini gerçekleştirebilirsek aday olmayacağım” demiştim, tek bir nedeni yok bunun... Biz gerçekten 3 yıl çok çalıştık. Bu parti Türkiye’nin önüne bir proje koyabildi. Hani deniyordu ya geçmişte, “Ne farkınız var, birleşiverin, kapanıverin” falan. Eğer öyle olsaydı bugün bu projeyi ortaya kim koyacaktı? Bu projeyi kim yaratacaktı? “Türkiye’nin güvencesidir DSP diyorum, DSP’ye ihtiyaç var” diyorum. Öyleyse kişisel hırsları da çok olmayan birisi olarak ben partinin başında kalayım istedim. Onun dışında belli ki bize çok sınırlı sayıda milletvekilliği düşecekti, ama Türkiye’nin en iyi kadrosu bizde iddia ediyorum, o kadronun çoğu da oraya taşınamayacaktı. Taşınacaklar da en az benim kadar, o işi orada iyi yapacak insanlardır diye düşünüyorum. Biz o kadar uyumluyuz ki hiçbir sorun çıkmayacak. Bir de Türkiye’de artık siyasetin meslek olmaktan çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. Onun için birileri bir yerlerden seçilmenin tek şey olmadığını görsün, göstersin istiyorum. Bir başka şey daha var: Adamın trilyonları var, yine de seçilmek için her şeyi yapmak istiyor. 1.5 yıl kadar önce siyasette yeni açılım yapılması gerektiğini söyledim. Dedim ki bir partinin genel başkanı seçiliyor, otomatik başbakan adayı olarak seçime giriyor. Almanya’da öyle değil. Parti genel başkanı da olsa seçimler yaklaşınca belli bir sürede kendi partisi içinde başbakan adayı olmak isteyenlerle yarışa giriyor. Onların içerisinden birisi başbakan adayı olarak çıkıyor. Bu partinin genel başkanı da olabiliyor, başka birisi de olabiliyor. Bunu yapalım Türkiye’de istedim ve bunu da söyledim açıkça. Hatta bir başbakan adayını da telaffuz ettim: Yılmaz Büyükerşen... Bunun için bütün bunlarla o aday olmamayı birleştirmek belki uygun olur ... Mustafa Balbay, Cüneyt Arcayürek ve Mustafa Çakır’ın sorularını yanıtlayan DSP lideri Zeki Sezer, AKP’nin mesleksiz bir toplum bıraktığını söyledi. Zeki Sezer, gençliğin geleceğe umutla bakamadığını belirtti. (Fotoğralar: NECATİ SAVAŞ) ‘KİMSE YANLIŞ DEMEDİ’ Halktan, toplumdan nasıl tepkiler aldınız ? Toplumdan olağanüstü iyi mesaj alıyoruz. Ben biliyorsunuz, sokakta yürüyen bir insanım, sadece görebilen değil, birçok kişiyle görüşme imkânı buluyorum. Bahçeli’de yürüyorum, Kızılay’da yürüyorum, metroya biniyorum, insanlardan bir kişi bile “yanlış yaptınız” demedi. Tabii insanlar önce mutlu, ama arkasından da bir şey görmek istiyor, bu nasıl devam edecek. Onun için de çalışıyoruz. DSP örgütü nasıl bakıyor buna? Kampanyanın içine girecek mi? Kesinlikle girecek. Ben de şu önümüzdeki yasal işler bittikten sonra bütün Türkiye’yi dolaşacağım. İlçelere kadar gitmek istiyorum. Böyle bir buluşmadan sonra örgüt, sanki parti tek başına seçime giriyormuş gibi çalışacak mı? Büyük ölçüde. Yüzde 90’dan aşağı değil. Bizim örgütümüz gerçekten son derece özverili. Toplumun ihtiyaçlarını da görüyor. Niçin bu işi yaptığımızın da farkında. İlk günler bir burukluk oldu, ama sonra yavaş yavaş oturdu. Diyebilirim ki adaylar belli olunca biliyorsunuz, her partide bir sarsıntı olur. Bizde neredeyse hiç yok. CHP’de de yok. Şimdi siz Türkiye’yi kucaklama programı başlattınız. CHP’de de bu hava var. Sağın da deyim yerindeyse ‘işi eline yüzüne bulaştırmasından’ sonra, bu hareket bir bakıma da sadece solu değil, tüm Türkiye’yi kucaklama hareketine dönüşebilir mi? Böyle bir hava olabilir mi? Olmalı aslında. CHP’nin, sağda bilinen adayları da almış olması buna hizmet edebilir. Çok kısa sürede açıklanacak olan seçim bildirgesi de buna daha çok kapı açabilir, önayak olabilir. Seçim bildirgesi için kimler çalışıyor? CHP’den Oğuz Oyan, Algan Hacaloğlu, Mustafa Özyürek. Bizden de Emrehan Halıcı, Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı ve Harun Öztürk... DSP’den daha uzmanlar katılacak. AKP giderken nasıl bir Türkiye bırakıyor? Çok kötü. Bunu bilerek söylüyorum, bir kere güvenliği tamamen zaaf altında, bütünlüğü tehdit altında, laik, demokrasisi ciddi tehdit altında, ama bütün bunların yanında ekonomide de olağanüstü zor bir ortam yaratmış oldular. Üretimsizlik ekonomisi oluşturdular. Üretimsizliğe dönük Başbakan “Efendim ihracatı çok artırdık” diye ilanlar veriyor gazetelere, yüzde 137.4 yılda artırdıkları. İthalatı söylemiyor. Yüzde 166 arttı. İthalat payı da yüzde 60’a çıktı. Böyle bakarsanız çok büyük makas aralığı demek. ‘AKP UMUTSUZ BİR TOPLUM YARATTI’ AKP, mesleksiz bir toplum bırakıyor, geleceğine umutla bakamayan kaygılı bir gençlik bırakıyor. O da sokağa başka türlü yansıyor, kapkaçtan sokak çocuklarına, teröre kadar. Umutsuz, mutsuz bir toplum çıkıyor ortaya. Gidin organize sanayi bölgelerine “Eleman bulamıyoruz” diyorlar. Oysa Türkiye işsizliğin en yüksek olduğu ülkelerden birisi. Tarım bölgelerine gidiyorum, tarım tek KOLUNU ALAMIYOR’ ‘ERDOĞAN ELİNİ KAPTIRDI, Hükümetin Kuzey Irak, dolayısıyla dış politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hükümet, Başbakan baştan elini kaptırdı, kolunu alamıyor şimdi. Doğru bir adım atmak istese de atacak mecali yok, imkânı yok. Durum bu. Baştan teslim oldular, girift ilişkiler yaşandı, o arada kırgınlıklar yaşandı, bu 1 Mart tezkeresi gibi... “1 Mart tezkeresi çıkmalı mıydı diyorsun” diye de sorabilirsiniz, onu demiyorum, gelmemeliydi oraya. Amerika’ya da söz vermemeliydi Başbakan... Onun için baştan beri “politikasızlık politikası” izleniyor dış politikada da Irak’ta da... Organize sanayi bölgelerinin önemli olduğunu vurgulayan Zeki Sezer, bu amaçla, organize hayvancılık, organize seracılık bölgeleri kuracaklarını söyledi. AŞBAKAN GERİ ADIM ATMIŞ GÖRÜNÜYOR’ Bir süre önce “kanın durması için Barzani dahil herkesle görüşürüm” diyen Başbakan şimdi geri adım atmış gözüküyor, işte “Kabile reisiyle görüşmem” diyor. Ama iş işten geçti, orada resmi bir devlet kuruldu, orada Türkiye’yi terör açısından tehdit eden yuvalanmalar üst düzeye çıktı ve orada yine bölgenin de geleceğini tehdit edecek gelişmeler var... Girilmeli mi oraya? Gerekiyorsa girilmeli. Geçmişte nasıl sınırın belli yerine kadar gidip bir güvenlik şeridi oluşturuyorduk; terör böylece kontrol altına alınabilmişti. Şimdi gerekirse yine yapabilmeliyiz. “Ama şimdi orada muhatabımız Amerika” deniliyor. Canım Amerika da Kıbrıs’a giderken de “gitmeyin, etmeyin” dediydi, yani bu böyle... Hani geçmişte giriyorduk sınırın ötesine, yayılmacı olmadığımızı herkes biliyordu, onu vurgulayarak gereğini yapmak hakkımız. Yayılmacı değiliz, güvenliğimizi sağlıyoruz. Bölgenin güvenliğini sağlıyoruz. Biz bölgenin en önemli ülkesiyiz. Bize kimse “Siz karışamazsınız bu işe” diyemez. ‘B bir politika, ithalata dönük, sıcak paraya dayalı bir ekonomik yapı oluşturdular. Oysa bu hem günümüzü sıkıntıya sokuyor, hem de geleceğimizi. Şimdi ithalatla ihracat arasındaki fark her geçen gün artıyor, üstelik ihracatın yüzde 60’ı da ithalata dayalı. Yani bu çiftçinin üretememesi, ürettiğinin karşılığını alamaması demek. Sanayicinin üretmekten çok ithalata dayalı bir sistemin içine itilmesi demek. Yeni yatırım yapılmaması demek. Üretime yönelik yatırım yapılmaması demek. Şimdi kimileri seviniyor dolar düşük kaldı diye. Dolar düşük kaldı, değerinin altında kaldı demek aslında üretimden vazgeçtik demek. Türkiye’de bir taraftan bakıyorsunuz Sayın nisyeni kalmadı, bitti o iş. Ziraat mühendisleri işsiz geziyor, ama ziraat teknisyeni yok, tarım teknisyeni yok. İki şey: Zenginlikte sosyal adalet ve meslek eğitimi. Ben bu iki şeyi çok önemli buluyorum. Toplum kesimlerinin sorunlarını anlattınız. Bunların çözümüne yönelik bir öneri getirecek misiniz? Dünyanın gelişmiş ülkeleri tarım toplumu olmayı çoktan aştı, sanayi devrimini de çoktan geçti, bilgi toplumuna ulaştı. Oysa bizim hâlâ tarımla ilgili, kırsalla ilgili sorunlarımız var, sanayileşmeyle ilgili eksikliklerimiz var, bilgi toplumuna da çok uzağız ne yazık ki... Dünya Ticaret Örgütü’nün kararlarıyla tarımı geri kalmış ülkelerin büyük sıkıntıya girdiği ortada. Türkiye başta. Çiftçiye teşvik veremiyoruz, çok sınırlı. Ürün planlaması son derecede zayıf Türkiye’de. O konuda bir çalışma yapılması ve çiftçinin o yönde özendirilmesi, desteklenmesi gerekiyor. Türkiye dünyanın tarımsal üretim için en uygun olan ülkesi. Ancak en çok tarım ithalatı yapan ülke haline geldi Türkiye. Meyve, mısır, elma, her şey... Dünyanın en iyi ayçiçeğini üretiyoruz, ama ithal ediyoruz. İnanılmaz bir şey. Hayvancılık aynı şekilde, hem canlı hayvan hem et ithalatı dorukta. Oysa biz bunları ihraç edebilmeliyiz. Geçen sene Rusya ile yaşanan krizi hatırlayın. laboratuvarlarımız yok yeterince, biz hemen laboratuvar kuracağız. Diyelim ki seçim bitti, CHP birinci parti oldu, beraber geldiniz. Sol, Meclis’e egemen, hükümet kuruyor. Hükümete girecek misiniz? Aramızda konuşmadık. Ancak şunu söylüyorum, girmem diye bir şeyim yok. CHP iktidar olacak, DSP de iktidar olacak. Ben olacağına inanıyorum. O zaman itirazım olmaz. Ama aramızda konuşmadık. Daha önce verdiğiniz bir demeçte “Hayatım boyunca oy verdiğim tek parti DSP oldu. O yüzden şimdi hiç kolay değil. Düşünsenize CHP’ye oy istemek durumunda kalacağız” demiştiniz. Şimdi CHP’ye oy verecek misiniz? Şimdi rahatlıkla oy vereceğim. Açık söyleyeyim ben daha önce CHP’ye oy vermedim. Ama şimdi rahatlıkla CHP’ye oy vereceğim. Yelpazenin, gerçekten bu ortak hareketin bir tamamlayıcısı da Rahşan Hanım oldu... Rahşan Hanım’ın gerçekten olumlu katkısı oldu. Açıklamaları son derece olumlu oldu. Son bir buçuk yıl, Ecevit rahmetli olmadan önce de, bu güç birliği olsu0n diye söylüyorlardı. Diyelim ki seçim bitti, CHP birinci parti oldu, beraber geldiniz. Sol, Meclis’e egemen, hükümet kuruyor. Siz hükümete girecek misiniz? Aramızda konuşmadık. Ancak şunu söylüyorum, girmem diye bir şeyim yok. CHP iktidar olacak, DSP de iktidar olacak. Ben olacağına inanıyorum. O zaman itirazım olmaz. Ama aramızda konuşmadık. Bu, kısa süre aralıklarla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a ikinci mektubum. İlk mektupta Yalova vapur seferlerinin kaldırılmasının durdurulmasını talep etmiş ve Adalılarla, Yalovalıların bu konudaki dilekçelerini iletmiştim. Bir cevap alamadım. Bugünkü mektupsa körlerden geliyor. Belediyenin Emirgan Altı Nokta Körler Derneği’ne ait rehabilitasyon merkezine el koymaya karar verdiği anlaşıldı. Ben daha fazla bir şey söylemeden sözü körlere bırakıyorum: ??? “30 Mayıs 2007 tarihinde, Emirgan Altı Nokta Körler Rehabilitasyon Merkezi’ne, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce, merkezin bulunduğu arsanın 7 gün içerisinde boşaltılmasını talep eden ve boşaltılmadığı takdirde bu işin zabıta marifetiyle yapılacağını ifade eden bir tebligat yapıldı. Okuma çağını geçirmiş yetişkin körlerin rehabilitasyonu alanında Türkiye’de ilk ve mevcut 2 rehabilitasyon merkezinden biri olan Altı Nokta Körler Reha Kadir Topbaş’a İkinci Mektup bilitasyon Merkezi’nde, 33 yıldır körlere bilgisayar, kişisel idare, yani bağımsız hareket edebilme eğitimi, masaj, kabartma yazı öğrenimi santral operatörlüğü gibi alanlarda eğitim veriliyor, çalışma yaşamına ve sosyal yaşama aktif katılımları sağlanıyor. Merkez şu günlerde tamamen körlerin istihdam edileceği, uluslararası alanda da hizmet verecek olan bir ‘call center’ çalışmasının teknik hazırlıklarının da sonuna yaklaşmış bulunuyor. Her fırsatta engellilerle ilgili çalışmalarıyla övünen AKP’li bir belediye, Altı Nokta Körler Vakfı ve SHÇEK arasında yapılan bir protokol uyarınca çalışmalarını sürdüren ve şimdiye kadar 2000 civarında görme engellinin yararlandığı merkezi, zabıta marifetiyle boşaltmakla tehdit ediyor. ??? 1950 yılında Dr. Mithat Enç ve arkadaşları tarafından kurulan Altı Nokta Körler Derneği, 1958 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla ‘Kamu Yararına Çalışan Dernek’ statüsüne kavuşuyor. Dernek, 1970 yılında körlerin istihdamı ve sosyal yaşama aktif katılımlarını sağlamak amacıyla bir rehabilitasyon merkezinin kurulması çalışmalarına başlıyor. Girişimler sonucunda İstanbul Belediyesi, Reşitpaşa/Emirgan’daki 10 dönüm civarında bir arsanın kullanım hakkını 30 yıllığına Altı Nokta Körler Derneği’ne veriyor. İstanbul Belediyesi ve derneğin öncülüğüyle, körlerin rehabilitasyonu alanında çalışmak üzere, bir vakfın kurulmasına karar veriliyor. İstanbul Belediyesi, vakfın kurucusu olarak vakıf senedine imza atıyor. Diğer kurucuları arasında, dönemin Belediye Başkanı Fahri Atabek, Vefa Poyraz, Suna Kıraç gibi isimlerin ve İstanbul Valiliği, Milliyet gazetesi, çeşitli Lion ve Rotary kulüpleri gibi kuruluşların bulunduğu Altı Nokta Körler Vakfı kuruluyor. Vakfın kurucuları arasında yer alan Milliyet gazetesi, rehabilitasyon merkezi inşası için gerekli olan fonun sağlanması için yurt çapında bir kampanya başlatıyor. Halkın yoğun katılımıyla toplanan parayla inşaat tamamlanıyor ve 1974’te Sağlık Bakanlığı ve vakıf arasında yapılan protokol uyarınca Altı Nokta Körler Rehabilitasyon Merkezi çalışmalarına başlıyor. ??? Bu protokol halen geçerliliğini koruyor ve Nimet Çubukçu’nun başında bulunduğu Devlet Bakanlığı vakıfla birlikte merkezi çalıştırıyor. 2000 yılına geldiğimizde, 30 yıllık süre doluyor. Derneğin ve vakfın, arsanın kullanma hakkıyla ilgili sürenin uzatılmasına yönelik çabaları sonuçsuz kalıyor. Buna rağmen, rehabilitasyon merkezi ve vakıf, bugüne dek çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. 33 yıldır, birçok yetişkin görme engellinin gerekli bilgi ve becerileri kazanarak hayata tutunmalarını sağlayan rehabilitasyon hizmetinin, hiçbir gerekçeye kurban edilemeyeceğini düşünüyoruz. Ve mülkiyeti kamuya ait olan arsanın, kamu yararına kullanılması gerektiğini bir kez daha ifade ediyoruz.. 1970 yılıyla kıyaslandığında değeri olağanüstü artan arsanın getirdiği rant gözlerini kamaştırıyor, iştahlarını artırıyor. Bu hizmetin hiçbir suretle aksamasını ya da kesintiye uğramasını istemiyoruz. Altı Nokta Körler Vakfı’nın bu hizmetin başlatılmasında öncü olduğunu ve çalışmaların yürütülmesinde belirleyici ve önemli bir katkı sunduğunu biliyoruz. Bilgi ve düşüncelerimiz ışığında, söz konusu arsanın, körlere yönelik rehabilitasyon çalışmaları için kullanılması koşuluyla, bu alanda önemli bilgi ve deneyim birikimine sahip olan Altı Nokta Körler Vakfı’na önümüzdeki 30 yıl için yeniden tahsisini talep ediyoruz.” Umarım bu çağrıları Kadir Topbaş duyar… CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle