23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 NİSAN 2007 CUMA 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Erdoğan, Türkİş’in uzlaşma çağrısına kızdı. Cumhurbaşkanlığı için sert çıkışlar yapan KESK’i davet etmedi Yargıya Çağrı Yapana Bak Sen! Olayları izlerken hiç unutulmaması gereken husus, Türkiye’de laik rejimin AKP’nin sivil devrimine gerçekleştirmeye yönelik bir kuşatma altında olduğudur. 864 rakımlı tepe Çankaya, bu kuşatmanın en önemli hedeflerinden biridir, çünkü o da düştüğü zaman, sivil darbenin önündeki bütün engeller kalkacaktır. Böyle bir ortamda, halkın yalnızca dörtte birinin desteğine sahip olan AKP, kendince bir meşruiyet kazanmak için, dikkatleri sürekli askeri darbe üzerine yoğunlaştırmaya çalışmaktadır. Fethullah cemaatinin de katkılarıyla, bu iş başarılmaya çalışılmaktadır. Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Em. Org. Özden Örnek’in, sözde “darbe anıları” bunlardan biridir. Devletin bütün kurumlarıyla kavgalı olan Başbakan, bu konuyu uçaktaki mutat zevat ile konuşurken yargıdan ses çıkmadığını söyleyerek savcılara kendince çağrı yapmıştır. Bizimki gibi, yargı bağımsızlığının büyük darbe yemiş olduğu bir ülkede, yürütmenin başının savcıları göreve çağırması, onlara neler yapacağını söylemesi yakışık almaz bir davranıştır. Savcı, yapacağı görev varsa kendisi yapar, bunu yürütmenin çağrısıyla yapması, en hafifinden başka çağrışımlar doğuracaktır kaçınılmaz olarak. Bu çağrı , “hiçbir organ, makam, merci ve kişi yargı yetkisinin kullanılmasında, mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz” diyen anayasanın 138. maddesine de aykırıdır. ??? Olayın bu yönünü bir yana bırakalım, şimdilik de şu yargıya çağrı yapan kişiye bakalım, dilerseniz. AKP ve Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan sürekli olarak yargı denetiminden kaçan, dokunulmazlık zırhı arkasına saklanarak yargıyı etkisizleştiren bir tavır içindedirler. Şu anda 82 AKP’li hakkında 109 dokunulmazlık dosyası var. Bizzat, Sayın Erdoğan’ın kendisi “görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak”la suçlanmakta ama bu suçlamalar konusunda, sanığın dokunulmazlığı yüzünden yargı herhangi bir şey yapamamaktadır. Erdoğan’ın yanı sıra İçişleri Bakanı Aksu özel evrakta sahtecilik, Dışişleri Bakanı özel evrakta sahtecilik, Maliye Bakanı Unakıtan Vergi Usül Yasası’na muhalefet ile suçlanmaktadırlar ve hepsi de dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmış bulunmaktadırlar. Yargıyı göreve çağıran dürüst adam, önce o dokunulmazlık zırhından soyunup kendisi için çağırır. Ama AKP bunu yapmıyor. Yapmama gerekçesini de AKP’nin Anayasa Komisyonu Başkanı anayasa hukuku hocası Burhan Kuzu, medyaya, “Arkadaşlar yargının bağımsızlığına güvenmiyorlar” diye açıklıyor. ??? Anayasanın yukarıda sözünü ettiğimiz 138. maddesinin son fıkrası, “Yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” der. AKP iktidarının atadığı yüksek memurlar ise anayasanın bu hükmünü sırtlarını iktidara dayayarak hiçe saymaktadırlar. Türkiye’nin, laikliğin sürekli tehdit edildiği dönemlerde en kritik bakanlığı olan Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Necati Birinci de bunlardan biri, hatta ismiyle müsemma şekilde belki de birincisidir. Dilerseniz, bu konuda Melih Aşık’ın 20 Ocak 2007 tarihli “Açık Penceresi”ne bir göz atalım: “Kanaat Notu Pekiyi! Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı, Necati Birinci yargı kararlarını uygulamadığı için, ‘Görevde keyfi davranmak’ suçundan daha önce üç kez hapis cezasına çarptırılmış... Aldığı bu cezalar, ‘sanığın geçmişi, şahsi hali, yargılamadaki olumlu tutum ve davranışları ve ilerde bir daha aynı suçu işlemeyeceği kanaati uyandığı’ gerekçeleriyle her defasında paraya çevrilmişti. Müsteşar Birinci, önceki gün aynı suçtan dördüncü defa yargılandı...” Melih daha sonra Birinci’nin aynen daha öncekilerde olduğu gibi 6 ay hapis cezasına çarptırıldığını, sonra da aynı gerekçelerle cezanın indirilip 1650 lira para cezasına çevrildiğini belirtiyor. Doğrusu bütün bu gerekçelerin ışığında, ben böyle bir iktidarın başı olsam, yargıya çağrı yapmaya utanırım. Göstermelik görüşmeler ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkİş heyetinin cumhurbaşkanının uzlaşıyla ve anayasada belirtilen kurallar çerçevesinde seçilmesi yönündeki uyarıları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı kızdırdı. Erdoğan’ın, “Bu anayasayla 3 cumhurbaşkanı seçildi. Neden şimdi anayasa ve uzlaşı uyarıları yapılıyor” dediği öğrenildi. Erdoğan’ın ayrıca, CHP lideri Deniz Baykal’ın kendisine sert eleştiriler yönelttiğini anımsatarak “Biz bu zihniyetle mi uzlaşacağız” dediği belirtildi. Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda sivil toplum örgütleriyle yaptığı görüşmeler çerçevesinde dün Türkİş heyetini kabul etti. Heyet, Başbakan’a işsizlik sigortası, konut edindirme fonu, kamu toplu iş sözleşmeleri, sosyal güvenlikte anayasanın eşitlik ilkesine uyulması konusunda hazırladığı raporu sundu. Sendikal örgütlenmenin önünde Gül: Erdoğan Köşk için çok uygun BERLİN (AA) Dışişleri BakanıAbdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı görevi için uygun olup olmadığı şeklindeki bir soruyu, “Erdoğan çok uygun. Bu konuda yanlış bir şey yok. Türkiye tüm dini ve demokratik özgürlükleriyle Avrupa yolundadır. Gizli bir gündemimiz yok’’ dedi. Financial Times Deutschland gazetesi, Gül ile yaptığı röportajı yayımladı. Gazete, Gül’ün Türkiye’de radikal dincilerin daha da güçleneceği şeklindeki söylen tileri abartılı bulduğunu ve demokrasinin geçen yıllar içinde daha da güçlendiğini söylediğini yazdı.Röportajda Türkiye’de asıl gücün başbakanda olduğunu kaydeden Gül, “Bu kişi günümüzde Erdoğan’dır ve büyük bir reform hırsı sergilemiştir’’ diye konuştu. Gül, Süddeutsche Zeitung’a verdiği demeçte de Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin tartışmaların sebebinin sorulması üzerine “Türkiye’de cumhurbaşkanının Alman cumhurbaşkanından daha fazla gücü var’’ dedi. lirterek Türkİş olarak şahıslar üzerinde herhangi bir düşünceleri olmadığını söyledi. Kılıç, “Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasına nasıl bakarsınız, görüşünüz nedir” sorusuna da “Şahıslar üzerinde herhangi bir isim zikretmediler, isimler üzerinde herhangi bir düşünce ortaya çık madığı için biz de herhangi bir düşüncemizi söylemedik” yanıtını verdi. Kılıç, “Başbakan’ın Köşk için aday olacağı izlenimi edindiniz mi” sorusuna, “O hissi vermedi ama şunu anladım, kendisinin milletvekilleri ve sivil toplum örgütleriyle yapacağı eğilimler sonrasında alacağı intibaya göre, parlamento üzerinde, isim üzerinde durmadan meseleyi kotarma yolunu arayacağını ifade ettiler” yanıtını verdi. KESK’e davet yok Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı konusunda sert çıkışlarıyla dikkat çeken KESK’i ise bugüne kadar davet etmedi. KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul, Başbakan’ın istemesi durumunda görüşlerini kendisine aktaracaklarını, bunun yanı sıra bazı sivil toplum örgütleriyle önümüzdeki günlerde ortak bir kamuoyu açıklaması yapacaklarını ifade etti. ki engellere de işaret edilen raporda, son 3 yılda yalnızca sendikalara üye oldukları için “yaklaşık 20 bin Türkİş üyesi işçinin işten atıldığı’’ belirtildi. Görüşmenin ardından açıklamalarda bulunan Türkİş Başkanı Salih Kılıç, Başbakan’a cumhurbaşkanının parlamenter demokrasinin kuralları ve sınırları içerisinde anayasanın belirlediği kurallar çerçevesinde seçilmesi gerektiğini bildirdiklerini anlattı. ‘Adaylık hissi vermedi’ Kılıç, Köşk’e çıkacak ismin, anayasada belirtilen niteliklere de uygun olması gerektiğini ifade ettiklerini be SÖZEN’DEN AKP’LİLERE İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN CUMHURBAŞKANI TALAT ‘Sahtekâr Akbil sanıkları!’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda CHP’lilerin Akbil davasıyla ilgili dokunulmazlık dosyalarının öne alınmasına ilişkin grup önergesi görüşülürken sert tartışmalar yaşandı. CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Akbil dosyası nedeniyle Çankaya’ya çıksa bile önümüzdeki dönem yargı önüne çıkacağı görüşünü yineledi. Anadol, “Yeni parlamento cumhurbaşkanı sıfatına bakmadan sanık olarak ağır ceza mahkemesinin karşısına çıkarır” dedi. Belediye kökenli, AKP İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin, “Sizin cebinizde Akbil kartı yok, halktan kopuksunuz. İstanbul’da yüzde 30’u kaçak basılan, kalpazanlıkla işleyen bilet sistemi vardı. Bizim Nurettin Sözen’den dervaldığımız bilet sistemi buydu. Başbakanımız Akbil’le buraya yeniliği, teknolojiyi getirdi” deyince CHP’den itirazlar yükseldi. ‘KKTC’de askersivil gerginliği var’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, KKTC’de askerlesivil idare arasında gerginlik olduğunu kabul ederken “KKTC’nin böyle bir kavga yaşama lüksü yoktur” dedi. Bir televizyon kanalında dün gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Talat, KKTC’deki bazı marjinal ve ideolojik çevrelerin askersivil gerginliğini kışkırttığını savundu. Kıbrıs’ta askerle sivil idarenin kavga etme lüksü olmadığını belirten Talat, “Bunu zamanında Rum kesimine Yunanistan yaptı ve davasını kaybetti. Onun için bu konularda çok dikkatli olmak lazım” dedi. Cumhurbaşkanı olarak bu tür gerginlikler konusunda çok hassas olduğunu ifade eden Mehmet Ali Talat, “Nereden gelirse gelsin böyle bir çatışmanın engellenmesi konusunda tam bir görüş sahibiyim. Ne sivil idareye yönelik ne de sivil idarenin askere yönelik dışlayıcı ve aşağılayıcı bir yola gitmemesi gerekir” diye konuştu. KKTC’de hükümetin büyük ortağı Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin kongresinde “İstiklal Marşı’nın okunmaması ve şehitler için saygı duruşunda bulunulmaması” yüzünden Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu ile KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer arasında gerginlik yaşanmıştı. [email protected] ‘Yüzsüz, nasıl oturuyorsun Meclis’te’ Sözen söz isterken, TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil’in “sataşma yok, saptama var” diye söz vermemesi ve oturuma ara vermesi, tartışmaları durdurmadı. Bu arada Sözen, Şahin’e “sahtekâr” diye bağırırken CHP’liler Sözen’e söz verilmemesi durumunda Meclis’i çalıştırmayacaklarını bildirdi. AKP’li Zülfü Demirbağ da, “şerefsiz” diye bağırarak CHP sıralarına yürüdü. Aradan sonra Sözen’e söz verildi. Sözen, İdris Naim Şahin’i hedef alarak “Akbil de sanıktır, belediye görevlisi olarak fişlemecidir bu arkadaş. Mahkemeden kaçıp parlamentoya sığınıyor” dedi. Şahin tepki gösterince de Sözen, “Fişlemeci sen sus, marifetlerin ortada, dosyaların komisyonda” karşılığını verdi. Bu sırada Demirbağ da laf atınca, Sözen “Konuşma, sen Atatürk’e hakaretten yargılanmış adamsın. Çocuğun, Başbakan’a gönderdiği kartın arkasına, bize Atatürk’ü önder olarak tanıttılar, gerçek önderimiz sizsiniz sayın genel başkanım, diye yazmış. Yüzsüz, nasıl oturuyorsun Atatürk’ün Meclisinde” karşılığını verdi. Kültürler Buluşması’na ‘korku’ engeli Hopa Belediyesi ile Diyarbakır’ın Kayapınar Belediyesi’nin önyargıları yıkmak için geliştirdiği AB destekli proje, Hopa Kaymakamı’nın ‘duyarlılıkları’na takıldı ÖMER ŞAN asirmen?cumhuriyet.com.tr Tombul: Mücadeleye devam edeceğiz MERSİN (Cumhuriyet) KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, kendisine ve bazı sendika genel başkanlarına 15 ay hapis cezası verilmesini “KESK’e karşı yürütülen baskıların son örneği” olarak niteledi. Mersin’deki sendika temsilcileriyle birlikte basın açıklaması yapan Tombul, “Bu ülke demokratikleşiyor diyorlar ama bir yandan da hak mücadelesi veren KESK’e saldırılar devam ediyor. KESK’in tarihi cezalarla, sürgünlerle mücadelenin tarihidir. Hiçbir ceza bizi yıldırmadı, yıldıramayacak, mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu. RİZE Artvin’in Hopa Belediyesi ile Diyarbakır’ın Kayapınar Belediyesi arasındaki “Kültürler Buluşuyor” projesi Hopa Kaymakamlığı’nca sakıncalı bulundu. AB desteği ile yapılan “Kültürler Buluşuyor” projesi kapsamında ÖDP’li Hopa Belediyesi ile DTP’li Kayapınar Belediyesi karşılıklı olarak ilçelerinin tanıtımının yapılacağı kültürel etkinlikler düzenlemeyi planladı. Projeyle ilgili olarak 12 Aralık 2006’da Hopa Belediye Meclisi’ne önerge sunuldu. 2 CHP’li üye itiraz ederken önerge 9 oyla kabul edildi. Ancak proje Hopa’da tepki çekti. Kaymakam Şahin Aslan başkanlığında, ilçedeki muhtarlar, emniyet müdürleri, jandarma komutanı, belediye yöneticileri ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımıyla toplantı düzenlendi. Aslan, toplantıda “Amerika’da yayımlanan haritalarda da Hopa’nın Kürdistan’ın parçası gösterilmesi gibi hadiseler vatandaşı rahatsız ediyor. DTP’nin de il başkanlarının, belediye başkanlarının yasal takibatları var. Bu, gerginliğe gebe bir konu” diye konuştu. Bu sözlerin tep ki çekmesi üzerine Aslan, “Benim duyarlı olduğum konu, ülkemizdeki ortamdan dolayı, provokatif bir ortam oluşturmasın, başkaları bunu kullanmasın” dedi. CHP Hopa İlçe Başkanı Fehmi Ustabaş da bazı belediye meclis üyelerinin imzalarını geri çekmek istemesiyle ilgili şunları söyledi: “Proje için belediye başkanımız bunun AB destekli olduğunu ve belediyenin ekonomik anlamda destekleneceğini ifade etti. Detaylı anlatım olmadığı için meclis üyelerimizden 9’u onay verdi. Daha sonra bunun kültürler arası daya nışmadan öte, etnik bir yapılanış ve tescillenme anlamında bir çalışma olduğunu gördük.” Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu ise bu durumu “Yapılmak istenen, bazılarına göz kırparak göreve davet etmektir” diye değerlendirdi. Topaloğlu, “Biz insanların diline, dinine, yaşadıkları bölgelere bakmadan kardeşlik ve barış için çalışıyoruz. ABD’de ortaya çıkarılan, ne olduğu belli olmayan haritalara ve sonrasındaki gelişmelerle ortaya çıkan paranoyalara bakılarak provokasyonlar yapılmasının önüne geçmeliyiz” dedi. DİSK: Çağdışı yasalar kaldırılmalı İstanbul Haber Servisi DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, KESK, EğitimSen, SES, BTS genel başkanları ve KESK’e üye yöneticilere Kızılay’da yaptıkları basın açıklaması nedeniyle 15 ay hapis cezası verilmesinin anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu söyledi. Çam yaptığı yazılı açıklamada, “Bütün sendikacıların, yazarların ve aydınların sık sık bu tür eylemlerinden dolayı yargılanmalarına yol açan, 12 Eylül zihniyetiyle hazırlanmış, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası kaldırılmalı” dedi. Özgür Radyo, yasalara göre kurulmuş bir radyoydu. Bir gün bu radyo basıldı, yöneticileri gözaltına alındı ve tutuklandılar. Bu olaylar gazetelere bir “terör örgütü”ne ilişkin bir operasyon şeklinde yansıdı. Tutuklananları, gözaltına alınanları kimse dinlemedi bile. 13 Nisan’da bu “operasyon”a ilişkin duruşmalar yapılacak. Bu radyonun iki tutuklu yöneticisinden iki mektup aldım. Bu mektupları kısaltarak sizlerle paylaşacağım. Bakalım, iddialara karşı onlar neler söylüyorlar. Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan Gebze M Tipi Cezaevi’nde, Haber Müdürü Halil Dinç ise Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde. İşte iki mektuptan bazı satır başları: ??? “Merhaba... Ben Özgür Radyo Genel Yayın Koordinatörü Füsun Erdoğan. 8 Eylül 2006’da gözaltına alındım ve 12 Eylül’de tutuklanarak Gebze M Tipi Cezaevi’ne getirildim. O günden beri de dahil edildiğim dosyaya yönelik konulan ‘gizlilik kararı’ nedeniyle hakkımdaki iddialarla ilgili herhangi bir bilgiye sahip değilim. Tutuklanmamın ardından radyomuza Özgür Radyo’nun Tutuklu Yöneticileri… yönelik saldırıları özetlemek istiyorum. 21 Eylül’de çeşitli gazete, dergi, kitle örgütü bürolarına yapılan baskınlara radyomuz Özgür Radyo da dahil edildi. Polis, saatlerce radyoda arama yapmış, ‘parmak izi arıyoruz’ bahanesiyle henüz yeni boyattığımız duvarları keyfi bir şekilde kirletmiş, bilgisayarlarımıza, müzik ve program arşivlerimize el koymuştur. Gece geç saatlere kadar gerçekleştirdikleri arama sonunda haber müdürümüz Halil Dinç ve çalışanımız Sinan Gerçek gözaltına alınıp tutuklandı. Aylar süren belirsizliğin ardından nihayet arkadaşlarımızın 13 Nisan 2007’de Beşiktaş’taki ağır ceza mahkemesinde ilk duruşmaları yapılacak. Radyomuz çalışanlarına özgürlük istediğimiz, tüm ilerici, demokrat devrimci, yurtsever kişi ve kurumları, aydın ve sanatçıları 13 Nisan’da yapılacak duruşmaya çağırdığımız bu süreçte, radyomuz bir başka saldırıyla karşı karşıya kaldı. İsmini ‘80 öncesinden ve sonrasındaki karanlık yıllardan tanıdığımız TİT imzalı emaillerle çalışanlarımızı, yöneticilerimizi ölümle tehdit eden mafya bozuntuları, yayın çizgimizi derhal değiştirmemizi emretmişler. Radyomuzun kurulduğu ‘95 yılından itibaren RTÜK’ün verdiği kapatma cezaları 4 yılı bulmaktadır. Çeşitli vesilelerle radyo yöneticisi olarak defalarca hâkim karşısına çıktım ve hapis cezalarına çarptırıldım. Radyomuza ve çalışanlarına yönelik bu saldırıların kitlelerin haber alma, bilgilenme hakkına yönelik bir saldırı olduğunun altını çizmek istiyorum. Bu nedenle sizden Halil Dinç ve Sinan Gerçek’in 13 Nisan 2007 tarihinde Beşiktaş 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek ilk duruşmalarına katılmanızı, mektubuma/ çağrıma köşenizde yer vermenizi, okurlarınızı bilgilendirmenizi rica ediyorum. Vereceğiniz destek/dayanışmanın bizim ve dinleyicilerimiz için önemli olduğunu bilmelisiniz.” ??? Halil Dinç ise şunları anlatıyor mektubunda: “Merhaba, ben Özgür Radyo’nun haber müdürüyüm. Hani 30 yaşındaki kızını kanser nedeniyle kaybettikten sonra, iki oğlu da mahpuslara düşen gözü yaşlı annenin büyük oğluyum. Annemin sizi ziyaretinin üzerinden yaklaşık 6 ay geçti. Ben ve kardeşim (DİSK Limterİş Sendikası Genel Başkanı) hâlâ tutukluyuz, hâlâ mahkemeye çıkarılmadık. 13 Nisan’da duruşmaya çıkarıldığımızda, tutukluluğumuzun üzerinden 7 ay geçmiş olacak. Yarın tahliye olsak ve beraat etsek (ki böyle olacağına da inanıyorum) bunun hesabını kim verecek? 7 aydır F tipi hapishanede yediğimiz dayaktan, aylarca yakınlarımızla görüşememekten, bir mektup daha yazma hakkımızın elimizden alınmasından kim sorumlu olacak? 21 Eylül’de çalıştığım Özgür Radyo’yu polis bastı. Radyonun altını üstüne getirdi. Aynı gün kardeşimin genel başkanı olduğu Limterİş Sendikası’nın da aralarında bulunduğu onlarca kurum da benzer şekilde basıldı. Çalışanları ve yöneticileri gözaltına alındı, tutuklandı. Aylarca hakkımızdaki suçlamalara ilişkin en ufak bilgiden mahrum kaldık. Dosyaya gizlilik kararı konularak hukukun en temel ilkelerinden olan savunma hakkımız elimizden alındı. İddianame hiçbir somut kanıt öne sürmeden ‘yasadışı örgüt üyesi’ olabileceğimizi iddia ediyor. Net olarak şunun farkındayız. Biz bu davada konu mankeniyiz. Hedef çalıştığımız kurumlar… İddianame Özgür Radyo’yu ‘yasadışı örgütün propagandası’nı yapmakla suçluyor. Dolayısıyla orada çalıştığımız için biz de ‘örgütün üyesi’ oluyoruz. Hukukta böyle bir düz mantık olabilir mi? Hukukta, suça karşılık gelen bir eylem gerekir. Özgür Radyo bu suçlamalara muhatap olmak için hangi eylemleri yapmış? Özgür Radyo 11 yıldır Marmara Bölgesi’nde 95.1 frekansından yayın yapıyor. Yayın politikasını yöneten temel ilke, cahilliğe, düşkünlüğe mahkum edilen emekçileri, ezilenleri aydınlatmak… Bu skandal davanın ilk duruşması 13 Nisan 2007 tarihinde DGM’den bozma Beşiktaş’taki Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Aralarında benim gibi meslektaşlarınızın da yargılandığı bu davaya ilgi göstereceğinizi umuyorum.” CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle