22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 NİSAN 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 15 İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NDE BUGÜN En sabırlı ve en yaratıcı araştırmacılardan biri olan And’ın 80. yaşı kutlandı Metin And’ı selamlamak anıdığım en sabırlı ve en yaratıcı araştırmacılardan biridir Metin And. Geçen hafta 1 Nisan gecesi onun 80. yaşını kutlamak için bir araya gelen kişiler aynı zamanda Türkiye’deki aydın insanları simgeliyorlardı. Geceyi düzenleyen İlhan Gülek’in başkanlığındaki Truva Folklor Araştırmaları Derneği çok başarılı bir organizasyon yapmıştı. Sahneye çıkıp Metin And için konuşan herkes, hiç baştan sağmadan, son derece anlamlı ve her birisi kendine özgü sözler söyledi. Tarih içinde, zaman içinde Metin And’ı değerlendirdiler. Aynı şekilde Sabri Koz’un titiz editörlüğüyle hazırlanmış kitabın içinde yazanlar da, böylesi anıkitaplara has, sıradan satırlarla doldurmamışlar, özenle seçtikleri tümcelerle Metin And’a özel yazılar yazmışlar. Doğan Hızlan’a göre, “Türk tiyatrosu Metin And olmadan anlaşılamaz”. Bence onun Türk tiyatrosuna degin çalışmalarının uzantısı olan Türk balesi ve Türk operası üstüne yaptığı incelemeler, tüm sahne sanatlarımız için ve müzik dünyamız için de birer başyapıttır. “Gönlü Yüce Türk: Yüzyıllar Boyunca Bale Eserlerinde Türkler”; “Tiyatro, Bale ve Opera Sahnelerinde Kanuni İmgesi”; “Türkiyede İtalyan Sahnesi/İtalyan Sahnesinde Türkiye” gibi çalışmaları her zaman elimin altındaki başvuru kitaplarımdır. Müthiş bir Mozart tutkunudur Metin And. Daha Türkiye’de kimselerde video, DVD filan yokken Mozart’ın bütün operalarının kaydı onda vardı. Yüzlerce VHS bandından hemen size de bir kopya yapıp yollamak en büyük zevklerinden birisiydi o günlerde. Üstelik Mozart’ın bilinen değil, bilin T G eceyi düzenleyen İlhan Gülek’in başkanlığındaki Truva Folklor Araştırmaları Derneği çok başarılı bir organizasyon yapmıştı. Sahneye çıkıp Metin And için konuşan herkes, hiç baştan sağmadan, son derece anlamlı ve her birisi kendine özgü sözler söyledi. Tarih içinde, zaman içinde Metin And’ı değerlendirdiler. meyen operaları da dahil olmak üzere... Bu çok yönlü, çok yaratıcı ustaya nice yeni araştırmalar ve sağlıklı günler dileriz. STANBUL FİLM FESTİVALİ’NDE MÜZİK KONULU İKİ FİLM İstanbul Film Festivali’nde birisi Beethoven’ın son dönem yaşamöyküsü üstüne, diğeri Mozart’ın alımlı operası Sihirli Flüt üstüne çevrilmiş iki film izledim geçen hafta. Agnieszka Holland’ın “Copying Beethoven” adlı filmi, “Beethoven’i Anlamak” şeklinde çevrilmiş. Bestecinin son yıllarında notalarını kopyalayan genç bir müzikçi kızın, onun yakın yaşamına girişini anlatılıyor. Başrollerini Ed Harris, Diane Kruger ve Nicholas Jones’un paylaştıkları oyunda sanatçıların ne kadar Beethoven’ı anladıkları sorgulanabilir. Beethoven ise son döneminde aksi, çılgın, huysuz, dayanılmaz bir portre olarak çizilmiş. Sağırlığı ve yalnızlığı son derece klişeleşmiş sözlerle yansıtılıyor. Garip bir zaman karmaşası var: 1817’de, 47 yaşındayken tamamladığı 9. Senfoni’nin yazılışı artık yaşamının sonu gibi anlatılmış. Ve ondan sekiz yıl sonra tamamladığı Büyük Füg (Op.133) sanki hemen birkaç gün sonra bestelenmiş gibi gösteriliyor. Büyük Füg ve onu izleyen dört kuvartetinin ilk yorumlarında anlaşılamadığı, hatta bazılarının hiç seslendirilmediği, ölümünden neredeyse yüz yıl sonra değerlenip doğru yoruma kavuştuğu bilinir. Zamanında anlaşılmaması filmde çok yalın bir şekilde yansıtılmış: Soylu ve şişman kadınlar konser salonunu teker teker terk ediyorlar... Filmin en güzel yönü, nitelikli yorumlardan sunulan müziği, etkileyici sahneler eşliğinde dinlemek. İ Mozart’ın güzelim melodilerle işlenmiş Sihirli Flüt operası, bestecinin 2006’daki yıldönümü için hazırlanmış bir armağan. Mozart da yaşamının son yıllarında tamamladığı bu operada yürekli yenilikler denemiştir. Gece Kraliçesi rolündeki sopranonun cambazlığı, Sarastro rolündeki profondo (derin) basa verdiği o zor pasajlar ve glockenspiel’in dantel işlemeleri gibi.. Kenneth Branagh’ın yönetmenliği ve İngiliz aktör Stephen Fry’ın yeniden uyarladığı librettosu ile, masalsı konu bu kez Birinci Dünya Savaşı’nın ortasına oturtulmuş. Bir yanda savaşın acı gerçeği belkemiği gibi sarmalıyor filmi; öte yanda doğa üstü rengârenk görüntülerle geniş alanlarda büyüleyici bir atmosfer yaratılıyor. İngilizce biraz operet hafifliği verse de, prosodi (sözün sese uyumu) güzel oturmuş ve de 1914 yıllarının İngilizcesi kullanılmış. Filmin ilginç yönü hiç sinema deneyimi olmayan, opera dalında da yeni parlayan, hatta Pamina rolündeki Amy Carson gibi sadece korist olan, deneyimsiz bir kast kullanılmış olması. Joseph Kaiser (Tamino) ve Ben Davis (Papageno) baştan sona keyifle, cesaretle filmi götürüyorlar. Alman sanatçı Rene Pape yeterince derin bir bas değil. Belki de kastın en ünlüsü Rus soprano Lyubov Petrova. Gece Kraliçesi’ni bütün görkemiyle yansıtıyor. James Colon yönetimindeki Chamber Orchestra of Europe adlı topluluk da bu büyük prodüksiyonu destekliyor. Sonuçta her iki filmde de müziğin görkemi geride kalmamış; hele konsere gitme alışkanlığı olmayan izleyiciye görselliğin yanı sıra bol bol müzik dinletmiş oluyorlar. www.evinilyasoglu.com ? EMEK’te 11.00’de “Ağlama Sanatı”, 13.30’da “Düğünden Sonra”, 16.00’da “Lady Chatterly”, 19.00’da “ABD John Lennon’a Karşı”, 21.30’da “Küçük Günışığım” (Gala). (0212 293 84 39) ? YENİ MELEK’te 11.00’de “Mavi Gözlü Dev’’ 13.30’da “Edie”, 16.00’da “Kader”, 19.00’da “Dekameron”, 21.30’da “Zincirbozan”. (0212 244 97 00) ? ATLAS’ta 11.00’de “Güz Bahçeleri”, 13.30’da “Sınır Karakolu”, 16.00’da “En Sıcak Eyalet”, 19.00’da “Beyne Vurulan Damga”, 21.30’da “Fidel’in Yüzünden”. (0212 252 85 76) ? SİNEPOP’ta 11.00’de “Erkekler İşbaşında”, 13.30’da “Tarih Öğrencileri”, 16.00’da “Kalpler”, 19.00’da “Keman”, 21.30’da “Kral ve Soytarı”. (0212 251 11 76) ? BEYOĞLU’nda 11.00’de “Oğullar”, 13.30’da “Zavallılar”, 16.00’da “İçinden Şehir + Fantastiğin...”, 19.00’da “Fikret Bey”, 21.30’da “Falafel”. (0212 251 32 40) ? REXX’te 11.00’de “On Kano”, 13.30’da “Çoşku”, 16.00’da “Aziz Matyas’a Göre İncil”, 19.00’da “Candy”, 21.30’da “İngiltere Kralına Hizmet Ettim”. (0216 336 01 12) K Â M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Gürer Aykal yönetimindeki İZDSO’nun konserinin solistleri Ruşen Güney ve Çağ Erçağ’dı İZDSO’dan nefis bir dinleti ÖNDER KÜTAHYALI ZDSO’nun geçen haftaki dinleİ tisinde Şef Gürer Aykal, solocular, Ruşen Güneş (Viyola) ve Çağ Erçağ (Viyolonsel) idi. İlk olarak R. Güneş, A. Adnan Saygun’un Op. 59 Viyola Konçertosu’nu seslendirdi. Yapıt, aynı zamanda çarpıcı renklerle dolu ve lirik bir senfonidir. Aykal bu iki özelliği yorumuna ustaca yansıttı; doruk noktalarını etkili biçimde ortaya çıkardı. Böylece konçertoyu, üzerinde düşünülmesi gereken kocaman bir söyleve dönüştürdü. Saygun’un Viyola Konçertosu, Ruşen Güneş’in kariyerinde kilometre taşı niteliğindedir. Ruşen’in tonu dolgun, tekniği gü ven verici ve yorumu duygusal. Bu son özellik, kadanslarda açıkça ortaya çıktı. Coşkulu alkışlara teşekkür etmek üzere, bir süre önce aramızdan ayrılan değerli sanatçı Sevin Berk için bestelediği ağıtı çaldı. Parçada kullandığı flu tonlar çok etkiliydi. RKESTRANIN TINISI ÇOK GÜZELDİ Gürer Aykal ikinci yarıda R. Strauss’un Op. 35 “Don Quijote” başlıklı senfonik yapıtını seslendirdi. Solocu, genç viyolonselci Çağ Erçağ idi. Aykal’ın yorumu dinleyene heyecan verecek nitelikteydi. Don Quijote’un serüvenlerini yansıtan ayrıntıları özenle belirtti. Orkestranın tınısı çok güzeldi. O Erçağ, Avrupa düzeyinde usta bir viyolonselci; tekniği ve müzik anlayışı kusursuz. Don Quijote sololarını çok güzel çaldı. Kendisinden ilginç dinletiler ve resitaller bekliyoruz. Zeliha Özel, orkestramızın viyola grup şefi’dir. Zaman zaman dinletiler de verir. Sadık uşak Sancho Panza’yı simgeleyen sololarını çok beğendik. Yaptığı müzik özen dolu, yetkili ve ustacaydı. Viyola grubunun birlikte çaldığı ezgiler de dolgun ve etkileyiciydi. Öte yandan başkemancı Kartal Akıncı’nın soloları çok iyiydi. Sonuçta İZDSO geçen hafta, bu mevsimin, belki de tarihinin en güzel dinletilerinden birini vermiş oldu. Buna karşılık, izleyicilerin azlığı her zamanki gibi üzücüydü. Serâ Tokay yönetimindeki konser büyük ilgi gördü. LAİKLİK İLKESİ DEMOKRASİNİN, ÇAĞDAŞLIĞIN, KADIN HAKLARININ GÜVENCESİ 79 Yıl Önce 10 Nisan 1928 Devletin Laik Karakterini Kazandığı Gündür 10 Nisan 1928’de Anayasada yapılan değişiklikle (*) ilk adımı atılan laiklik ilkesi, 1961 ve 1982 Anayasalarında da devletin değiştirilemez temel nitelikleri arasında yer almıştır. Laiklik, demokrasinin temelidir. Demokratik, laik bir hukuk devleti kadının insan haklarının güvencesidir. İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği olarak, çağdaşlık yolunda ilerlemek için, laikliğin bir yaşam biçimine dönüşmesi gerektiği bilinciyle, dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler göz önünde tutulduğunda; laikliğin korunmasına bugün her zamandan daha çok gerek olduğu inancımızı kamuoyu ile paylaşırız. ‘Senfoni orkestraları tüm Anadolu’ya konserler vermeli’ CAN HACIOĞLU İSTANBUL KADIN KURULUŞLARI BİRLİĞİ (*) Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır, Resmi Dili Türkçe’dir, Makarrı Ankara Şehridir” hükmü “Türk Devleti’nin Resmi Dili Türkçe’dir, Makarrı Ankara Şehridir” şeklinde değiştirilmiş; “Dini İslam’dır” ibaresi metinden çıkarılmıştır. Ayrıca 16. maddedeki milletvekillerinin ve 38. maddedeki cumhurbaşkanının yemininden “vallahi” sözcüğü ile 26. maddedeki “din işlerinin düzenlenmesinin TBMM’nin görevleri arasında sayılması” Anayasadan çıkarılmıştır. (Resmi Gazete:10 Nisan 1928). ESKİŞEHİR Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası’nın konserine konuk solist olarak katılan keman sanatçısı Pelin Halkacı ile konseri yöneten şef Serâ Tokay, verdikleri konserle büyük beğeni topladılar. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Kültür Sarayı’ndaki konserde, konuk solist Halkacı ve Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, J. Brahms’dan ‘Macar Dansı No. 1’, M. Bruch’dan ‘Keman Konçertosu Sol Minör’, F. Mendelssohn’dan ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’, “Noktürn” “Düğün Marşı”, P.I.Çaykovski’den ‘Romeo ve Juliet Uvertürü’nü seslendirdiler. Eskişehir’in genç bir orkestrası olduğunu belirten Serâ Tokay, “Eskişehir’in orkestrası gelişmeye açık, geleceği aydınlık... Çok da iyi çalıyorlar” dedi. Klasik müziğin evrensel olduğunu da belirten şef Tokay, “Klasik müzik her şeyden önce evrenseldir. Ülkemizde de klasik müzik sürekli gelişiyor. İlk kez klasik müzik dinleyenler, daha önce niye dinlemediklerine üzülüyorlar. Klasik müziğin tanıtımı az. Senfoni orkestraları tüm Anadolu’ya konserler vermeli. Eskişehir’de senfoni ve operalarda yer bulmak sorun oluyormuş. Her yer Eskişehir gibi olmalı. Tabii ki buradaki fark Yılmaz Büyükerşen farkıdır” dedi.. Dünyada kadın orkestra şefinin sayısının çok az olduğuna dikkat çeken Serâ Tokay, “Şeflik, fiziksel olarak çok hareket edilmesi gereken bir meslektir. Kadınlar akciğerden, erkekler daha çok diyaframdan nefes alıyor. Orkestra, diyaframdan alınan nefese daha çok reaksiyon veriyor. Erkeğin daha otoriter olduğuna dair önyargılar da olsa, gerçek otorite şefin müzikal kişiliğine ve bilgisine bağlıdır. Ama, kadın şeflerin estetik ve yönetim açısından üstün yanları var. Kadın şeflerin sayısının da giderek artacağına inanıyorum’’ diyerek bu konudaki görüşlerini açıkladı. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle