18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MART 2007 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Doğu Akdeniz’de Neler Oluyor? Yüzyılımızda bile nice savaşlara, kıyımlara, acılara, ölümlere sahne olan İran, Mezopotamya, Hazer Bölgesi gibi toprakların altındaki petrol ve diğer yeraltı servetleri denizinin konumuz olan Doğu Akdeniz altında önemli bir coğrafi uzantı olarak var olduğu gerçeğini hiç unutmadan uyanık bulunmamız gerekiyor. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Tahran’a Haksızlık İLK BAKIŞTA, petrol zengini bir İran’ın Batı dillerinden alınma bir sıfatla “nükleer” denen “çekirdeksel enerji”den yararlanmak üzere bilimsel çalışma yapması çok kişiye tuhaf geliyor. Bunun barışçı amaçlarla yapıldığına inanmayanlar var. Çalışmanın atom bombasına sahip olanlar arasına bir Ortadoğu ülkesinin daha katılmasına kadar gitmesinden endişe edilmekte. İşte tam o noktada şunu sormaktan kendini alamıyor insan: “Peki, ya İsrail? İmal etmese bile, onun da çeşitli atom silahlarından oluşan hayli geniş bir stok bulundurduğu bilinmiyor mu?” Kaldı ki, elindeki teknolojiyle o silahları zaten imal etmediği ya da edemeyeceği de kesin değil. Ama, Batı dünyası şunu pekâlâ biliyor: Nükleer silah kullanımını asıl önleyen etken, Soğuk Savaş döneminde “dehşet dengesi” denen “karşılıklılık” ilkesidir: Hasım cephelerin iki yanında da aynı korkunç silahlar oldukça, kimse onları kullanmaya cesaret edemiyor. Dolayısıyla, Ortadoğu dengelerinde ABD, İngiltere, Fransa, İsrail ve Rusya’dan sonra İran’ın da aynı silaha sahip olmak istemesinde şaşırtıcı ve ürkütücü sayılacak ne var diye düşünmez misiniz? ??? Galiba bu konuda endişe doğuran asıl neden, Kuzey Kore, Hindistan ve Pakistan’dan sonra İran gibi bilimsel ve teknolojik donanımına pek güvenilmeyen bir toplumun da eline böylesine ürkütücü bir silahın geçmesidir. Ne var ki, vaktiyle bir ölçüde geçerli sayılabilecek bu tarz bir düşüncenin inandırıcılığı hızla azalıyor. Hindistan örneğinin de gösterdiği gibi, bazı ülkeler, genel gelişmişlik düzeyleri ne kadar düşük olursa olsun, belirli bilim ve teknoloji alanlarında parmak ısırtıcı sıçramalar da başarabiliyorlar. İran, değişik rejimine ve yönetim felsefesine karşın, bölgenin en köklü ve ciddi devletlerinden biri değil midir? Onun ciddiyetine niçin güvenilmesin? Böyle olunca, konuya biraz daha değişik açıdan bakmak gerekmez mi? Batı, kendi dışındaki bazı toplumlara “eline tehlikeli oyuncak verilemez çocuklar” gözüyle bakmaktan kolay kolay vazgeçemiyor. Buna karşılık, o toplumların da Amerika’nın Afganistan ve Irak fiyaskolarından sonra, bazı Batı ülkelerine “ellerindeki ileri teknolojiyi yanlış ve haksız oyunlar için kullanan koca bebekler” gözüyle bakması çok mu yanlıştır? ??? Türkiye, dört yüzyıla yakın süredir savaşmadığı ve iyi geçinmek istediği bir komşusunun nükleer silah üretme zorunda kalışını yine de hiç endişesiz seyredemez. Bununla birlikte, nükleer çalışmaların barışçı amaçlarla sınırlı kalmasına yardımcı olmaktan öteye, Batılı devletlerin başka amaçlar taşıdığı belli olan ambargo ve silah kullanma şantajlarına alet olmamakta da haklıdır. Çünkü, bağımsız tutumundan ve özellikle Körfez çevresindeki Şii nüfus üzerindeki etkisinden endişe duyulan İran’a karşı ileri sürülen “nükleer tehdit” suçlamasında da vaktiyle Saddam Irak’ına saldırmak için kullanılan “kitle imha silahları” bahanesine benzer bir koku sezmemek mümkün değildir. [email protected] Oktay SÖNMEZ DenizciYazar G enellikle geçim derdindeki sıradan vatandaştan çok, ülkeyi yöneten iktidar ve muhalefet olarak onların oylarını alarak seçilmişlerin gerekli dikkat ve ilgi ile izlemeleri zorunlu olan çok önemli bir potansiyel krizle karşı karşıyayız. Yıllardır ağızlarda sakız ve çözüme ulaşması şöyle dursun giderek kemikleşmiş bir inadın simgesi olmuş türban konusu, düpedüz aptal yerine konduğumuz ve öyle olmakta devam etmemiz istenen, yapaylığı bilinen ateşimizin de artık sönmüşlüğünü izlediğimiz AB hikâyesi ve bugünlerin en çok yazılan çizilen, neredeyse “seviyo, sevmiyo” papatya falına dönen, milyonların dilinde güncel sıcaklığı yükselen Çankaya’ya kimin çıkacağı gibi medyatik gündemdeki yerini koruyan başlıklar toplum bilincini meşgul ededursun gözden kaçar gibi görünen çok önemli bir çıban başı, için için işlemekte ve hatta zonklamaktadır. Bu, Anadolumuzun tüm güney kıyılarını çevreleyen Doğu Akdeniz’de bu arada nelerin oluştuğu ya da olacağıdır. Bizim gibi bu denizde kıyıları olan diğer komşu ülkeler (Türkiye/Yunanistan/Suriye, KKTC/GKRY) (*) arasında önceki on yıllardan bu yana süregelen ciddi uyuşmazlıklar vardır. dan bu yana adanın güney ve güneydoğusundaki deniz alanında zengin petrol ve gaz yatakları bulunduğu yolunda haberler yayımlanmaktadır. Diğer taraftan adayı çevreleyen sularla ilgili hükümranlık ve sözünü ettiğimiz sınırlamalardaki belirsizlik en azından geçmiş yıllarda yaşanan Ege’deki kıta sahanlığı benzeri bir krizin her an için doğmasına uygun bir ortam yaratmıştır. kılığından bir şekilde geri adım atar bir tavır almıştır. Konu, on yıllardır kaynayıp bir türlü durulmayan Ortadoğu’nun Lübnan, İsrail, hatta Filistin gibi devletlerini de belirli ölçülerde ilgilendiren çok önemli ve ciddi diplomatik boyutları ile türlü problemler yaratacak karakterdedir. Özetleyerek söylemek gerekirse, Kıbrıs kıta sahanlığının KKTC/GKRY arasında sınırlandırılması halen kesinlik kazanmamış bir durumdur ve bu belirsizlik, olası büyük krizlerin, tarafların kendi yararına olan iddialarını tırmandıracağı bir başlangıç platformudur. Cumhuriyet’i Okuyun... Gazetemiz Cumhuriyet’in haberleri gündem yaratma dışında siyasete de yön veriyor. Reklam kampanyamızla başlayan “Cumhuriyet’i yakından izleme...” alışkanlığı yerleşmeye başladı. “Tehlikenin farkında mısınız?” başlığı altında yayımladığımız reklamlar, Cumhuriyet’in toplumdaki gücünü bir kez daha ortaya koydu. “Tehlikenin farkında mısınız?” sloganı birçok sivil toplum örgütü tarafından kullanılmaya başlandı. Anadolu’da yayımlanan çok sayıda gazete ve yerel televizyon bu reklamlarımızı kullanarak kamuoyuna mesajı en etkili biçimde vermek için yoğun bir çaba içine girdi. Toplumun duyarlı kesimleri “Tehlikenin farkında mısınız?” derken bu mesajdan rahatsız olanlar vardı şüphesiz. Önce RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) devreye girdi. Arka arkaya yapılan iki yönetim kurulu toplantısında gündeme gelen reklam kampanyamız için karar alınamadı. Ancak, televizyon yöneticilerine el altından baskı yapıldı. TPAO’nun görevi Bir kamu kuruluşu olan TPAO’nun temel görevlerinden biri, topraklarımızda ve denizlerimizde varlığı bilimsel olarak ifade edilen petrol ve doğalgazın araştırılmasıdır. Bu çalışmalar belirli ölçülerde olmakla beraber son yirmi beş yıl süresince yapılagelmiştir. Bildiğimiz kadarı ile petrolün 2000 metreyi aşan derinliklerde oluşunun, çalışmaların pahalı maliyetler (her sondaj 20/50 milyon dolar) bakımından somut sonuçlara ulaşmasını engellediği anlaşılmaktadır. Anılan ulusal kuruluşun –babalar gibi satmazlarsa– 2009 yılında İskenderun Körfezi, Adana yöresi ve Karataş Burnu açıklarında yeniden kapsamlı çalışmalara girişeceği öğrenilmiştir. Diğer taraftan GKRY, Güney Kıbrıs açıklarında Erastophenes olarak adlandırdıkları sahada hak sahibi sıfatı ile araştırmalarda bulunma çalışmaları için türlü girişimler içindedirler. Yazımızın başında belirttiğimiz gibi çıban başı için için işlemekte ve büyümektedir. Bu bölge Akdeniz’in antikçağlardan bu yana geçen bin yıllar içinde sürekli bir deniz ticaretinin de yoğunlaştığı, deniz ulaşım yollarının kesiştiği özel bir parçasıdır. Yüzyılımızda bile nice savaşlara, kıyımlara, acılara, ölümlere sahne olan İran, Mezopotamya, Hazer Bölgesi gibi toprakların altındaki petrol ve diğer yeraltı servetleri denizinin konumuz olan Doğu Akdeniz altında önemli bir coğrafi uzantı olarak var olduğu gerçeğini hiç unutmadan uyanık bulunmamız gerekiyor. (*) KKTC: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, GKRY: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (**) Charney, I. J and Alexander M. L, International Maritime Bounderies Vol. II, 1991. Meydanı boş sananlar Seksen beş yıl önce yediği dayağın acısını bir türlü unutmayanlar böylesi bulanık sularda ve meydanı boş bulacağını sandıkları ortamlarda hemen kocaman balıklar avlamak yoluna girişmek alışkanlığından da kurtulamıyorlar. Bu bağlamda Irak’taki durumun bugünkü aşaması, PKK terörü dahil güney sınırımızdaki son gelişmeler, Ermeni iddiaları vs. gibi güncelliğini korumayı sürdüreceği anlaşılan konularla uğraşmakta olan Türkiye’nin kendi görüşlerine göre bir şekilde zayıf düştüğünü sandıkları son yıllar içinde türlü yandaşlarının da desteği ile GKRY, yerel deyimimizle babasının malıymış gibi Kıbrıs’ı çevreleyen, özellikle güneydoğu alanında varlığı artık saptanmış petrol ve doğalgaz araştırmalarını uluslararası ihaleye açmış, konuyu dünya kamuoyuna taşımaya yönelmiş, Mısır ile 2005’te aynı bağlamda bir anlaşma imzalamıştır. Çağdaş eğitimi, donanımı ve yaşadığımız bu ülkenin kendilerine emanet edildiğinin bilincindeki Deniz Kuvvetlerimiz Ege’deki dimdik ve kararlı duruşu ile şimdilik de olsa oradaki kıta sahanlığı, adalar, adacıklar krizini dondurmuş ve önlemiştir. Dünyanın ve tüm komşuların tanığı olduğu Doğu Akdeniz’de özetlemeye çalıştığımız potansiyel bir kriz için de tetikte olduğunu gösteren modern deniz gücümüzün anılan sularda şöyle bir görünmesi, görevinin bilinci ile oralarda da gerektiğinde var olacağının ifadesi anlamındaki tutumu, örneğin Washington Times’ın sayfalarına “Gambot Diplomasisi” deyimi ile yansımış, Mısır konu ile ilgili olarak Yunanistan’la mevcut sıkı fı Sansür girişimi geri tepti TBMM’de gündem maddesi olan reklam kampanyamız için CHP milletvekilleri soru önergesi vererek RTÜK’ün sansür ve baskı girişiminin hangi gerekçeler çerçevesinde yapıldığını sordu. Şimdi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı Reklam Kurulu “Tehlikenin farkında mısınız?” reklamımızı inceliyor. Bilindiği gibi reklam TV’lerle birlikte internet ortamında da dolaşmaya başladı. Binlerce bilgisayar kullanıcısı reklamlarımızı elektronik posta yoluyla göndererek kampanyaya gönüllü olarak da destek verdi. Özel haberler Cumhuriyet’in “Para havuzu” haberleriyle Başbakan Erdoğan’ın, terörist başı Abdullah Öcalan’dan “Sayın Öcalan...” diye söz ettiği haber bir tek Cumhuriyet’te yer aldı. Yine Başbakanlık’ın gazetelere not vermesi kamuoyuna Cumhuriyet’in manşetiyle yansıdı. Bu haberler geniş yankı bulurken, siyasetçiler, köşe yazarları, gazeteler, televizyon ve radyolar Cumhuriyet’i kaynak göstererek tartışma ortamı yarattılar. Cumhuriyet’i Cumhuriyet yapan da 83 yıldır sürdürdüğü çizgisinden sapmaması ve daha önemlisi bağımsız olmasıdır. Anlaşmadaki belirsizlik Bilindiği gibi Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında imzalandığı gün (16 Ağustos 1960) yürürlüğe giren anlaşma, taraflara, Kıbrıs’ı çevreleyen Doğu Akdeniz’de çizilen belirli çizgiler arasındaki alanın, karasularının bir parçası olduğu iddiasında bulunmama yükümlülüğünü getirmiştir. Anlaşmada iki ülke arasındaki karasularını da sınırlandırdığı açıkça belirtilmemiştir ve bu nedenle de tartışmaya açıktır. Sözü edilen çizgiler arasında Doğu Akdeniz’deki alanın İngiliz karasuları ya da açık deniz mi olduğu belli değildir. Bu hususta başka deniz alanlarına dair bir atıfta da bulunulmamıştır (**). Bu bulanıklıkta GKRY basınında 2001 yılı başın Yüz yedi bin sattık 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümü için hazırladığımız belgesel film büyük ilgi gördü. 120 bin basarak dağıttığımız gazetemiz geçen çarşamba günü 107 bin sattı. Okurlarımıza bir kez daha teşekkür ederiz. İyi haftalar... CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle