25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2007 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Berlin Zirvesi Prof. Dr. Faruk ŞEN PENCERE Daha öncesinde, Gerhard Schröder ile yıldızı barışmayan ABD, Merkel’i, Kohl’ün eski politikasını devam ettirmek istemesi özelliğinden dolayı büyük ölçüde destekliyor. Berlin zirvesinin perde arkasında rol alan bir başka gelişme de, yeni bir AmerikaAvrupa bütünleşmesinin içeriğini oluşturacaktır. 5 Avrupa anayasasının tekrar ele alınacağı Berlin zirvesinin, en önemli ve Türkiye’yi en çok ilgilendiren konularının başında da, artık Hristiyan değerler topluluğu yaklaşımının bildirgede yer almayacak olmasıdır. Bu konuda büyük bir aşama kaydeden Angela Merkel, Fransa ve Belçika’yı da dikkate alarak, Hıristiyan demokratların yaklaşımından yazılı olarak uzaklaşmış bulunmaktadır. Üç hafta önceki Brüksel zirvesinde, iklim ve enerji konusunda ağırlığını koyan Merkel, tarihsel şansını iyi kullanmak istiyor. AB’nin 50. yaş gününün, Merkel’in başkanlığında Berlin’de kutlanması çok önemli bir gelişme olacak. Artık AB’de, Paris Berlin ekseninin yerini, Berlin Varşova, Berlin Budapeşte, Berlin Sofya, belki de günün birinde Berlin Ankara ekseni yer alacak. Türkiye’nin bu eksende yer alacağını söylemek için çok iyimser olmak lazım. 1 Ocak 2014 için öngörülen ve Türkiye’nin istediği tarihi, şu anda Avrupa’da hiç kimse telaffuz bile etmek istemiyor. KömürÇelik Birliği ALİ BAHADIR, uzun bir basın geçmişi olan Zonguldak kentinin son kuşak gazetecilerinden biri. Vaktiyle “Uyanış” gazetesini çıkarıp sonra yerel televizyonculuğa geçen Bahadır şimdi on beş günde bir “siyasal haber dergisi” olarak “Uyanış”ı yeniden çıkarıyor. İlk sayının üçüncü sayfasında, havzanın unutulmaz simalarından Naim Çıladır’ı yaşatan adıyla Sina Çıladır’ın yazısı: “Görülüyor ki, Zonguldak da, Bartın da, Karabük de sermaye erbabı ile kötü politikacıların kendileri için yazdıkları role razı olmuş durumdalar. Kitleler edilgenleştirilmiş, kitle örgütleri NGO’laşmış, sendikalar karınlarına basılmadan ses vermeyen ‘bonmarşe’ bebeklerine dönmüşler” diyor Çıladır, neredeyse bütün Türkiye’yi anlatırcasına. Sonra, Bahadır’ın açıksözlülüğüne yakışır bir başlık: “Zonguldak Can Çekişiyor!” vet, Cumhuriyet Türkiyesi’nin sanayi atılımına öncülük etmiş, çalışkan ve özverili uyanık insanların kenti Zonguldak şu yıllarda can çekişmekte. Topraklarının altında en az bir milyar 600 milyon tonluk bir kaliteli taşkömürü rezervi beklerken. 1967’de 5 milyon tona yükselen “satılabilir” taşkömürü üretimi 2006’da ancak 2 milyon 215 bin ton olabilmiş. Rödevansçıların bu toplamdaki payı sadece 611 bin ton. Rödevansçılar, yani kömür üretiminde FransızBelçika şirketlerinden kalma bir terimle, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ton başı belirli bir para ödeyerek 12 sahada üretim yapıp satan özel girişimciler. Ayda 500600 YTL’ye çalıştırdıkları 2 bin yeraltı işçisinin bir teki bile sendikalı değil. Ama havzadaki tek maden işkolu olan Genel Maden İşçileri Sendikası da onları örgütlemek için hiç girişimde bulunmamış. Sonuç, Genel Müdür Dağdelen’in çabalarına karşın yetersiz yatırım ve sınırlı işe almalar yüzünden çökmekte olan TTK’yle birlikte çöken bir Zonguldak’tır: 135 bin emeklisi ve 46 bin açık işsizi ile vadiler arasına sıkışıp kalan sönük bir kent. Kömür ihracında değil, ithalinde kullanılan bir liman. ysa, parlak geçmişine yakışmayan bu durum akıllıca bir planlamayla ne güzel değiştirilebilirdi: Ülkenin en büyük demirçelik üreticisi Erdemir ile TTK arasında bir “mantık evliliği”, demiryolunun Kozlu’dan Ereğli’ye uzatılması, bir kısmı 800 metreye kadar derinleştirilmiş ocaklarda ortaklığın sağlayacağı yeni teknoloji yatırımı ve işçi alımıyla müthiş bir üretim seferberliği, metalürjide kullanılacak kömürü üretecek tesislerin kurulması, gelişen üniversitesi, gemi tezgâhları ve yorulmaz insanlarıyla “Büyük Zonguldak”ın yeniden yaratılması. Olmayacak iş midir? A E vrupa Birliği’nin (AB) tarihine baktığımız zaman bildirgeler ve zirveler önemli bir yer tutar. Kopenhag kriterleri, Nice zirvesi Avrupa literatürüne yerleşmiş kavramlar haline gelmiştir. Bunun yanında, 25 Mart 2007 tarihinde Avrupa Birliği’nin kuruluşunun 50. yıldönümünün kutlanacak olması ve bu kutlama zirvesinin de, Angela Merkel’in zirve başkanlığı nedeniyle, Berlin’de gerçekleşecek olması, Berlin zirvesini, 50 yıllık AB tarihindeki en önemli zirvelerden biri olarak öne çıkaracak. AB’nin, 25 Mart 2007 tarihinde gerçekleştirilecek olan ve 27 ülkenin liderlerinin bir araya geleceği Berlin zirvesi, yeni bir Berlin bildirgesi ile neticelenecektir. Bu bildirgenin kapsamına dahil edilecek olan önemli temaları şöyle sıralayabiliriz. 1 Berlin bildirgesi ilk kez iklimdeki gelişmelerle ve iklimi koruma konusunda alınacak kararlarla ön plana çıkacaktır. İklim değişimleri, kuraklığın Avrupa’da korkutucu boyutlara gelmesi ve Angela Merkel’in Brüksel zirvesinde bu konuyu dosta, düşmana ciddi bir şekilde tanıtması, Berlin bildirgesinin en önemli maddesini oluşturacaktır. 2 Avrupa’nın yeni enerji politikaları da, Berlin zirvesinde gündeme gelecek. AB enerji yolları, enerjinin akılcı kullanımı gibi bugüne kadar enerji konusunda ortak paydaları olmayan konularda ortak noktalar bulunmaya çalışılacak. Enerji başlığı, Polonya ve diğer yeni AB ülkelerinin bu konudan çekinmelerine rağmen, Berlin zirvesi ile birlikte AB gündemine iyice yerleşecek. 3 Merkel’in ağırlık verdiği diğer bir konu ise, 500 milyon kişiden oluşan Avrupa’da, bireylerin ön plana çıkarak Avrupa’yla özdeşleşmesidir. Özellikle 2009 yılındaki Avrupa Parlementosu seçimlerine büyük bir katılımın olmasını arzulayan Merkel, Avrupa ile bireylerin arasında yeni politikalar oluşturulmasına önem veriyor. 4 Merkel’in, Berlin zirvesinde fazla ön plana çıkarmayacaksa da içinden geçirdiği konu başlıklarından biri de, Çin ve Hindistan gibi yeni gelişen ülkelere ve ekonomik güçlere karşı yeni bir dengenin oluşmasına yönelik, Amerika ile AB arasında serbest bölgenin gerçekleşmesi konusu olacak. Bu bakımdan Amerika Merkel’le, AB’de kendine yakın ve uygulama konusunda dirençli bir lider bulmuş olacak. Alevi Bektaşiyle Fethullah Gülen... Aşkolsun şu Fethullah’a!.. Ülkemizden kaçtı, Amerika’da oturuyor, Türkiye’de her gün milyonu aşkın bedava gazete dağıtıyor, TV’ler çalıştırıyor; dünya haritasının bilinmedik köşelerinde okullar açıyor, devlete sızdı, iktidarda gücü var; son marifeti de ne biliyor musunuz?.. Alevilere el attı!.. Vallahi bu adam çok marifetli!.. ? Fethullah cemaat reisi... Fethullah Nakşi... Ve Nurcu.. Saidi Nursi’nin kulu, kölesi, şakirdi, tilmizi, öğrencisi, ayağının turabı... Sünni mezhebinden, Nakşibendi tarikatından, Gülen cemaati bir kol... Kutsal Müslümanlık artık dilim dilim paylaşılıyor; o şeyh, bu hocaefendi, şu bilmem ne sarıklısı parsayı vurmak için kendine özgü tekke kuruyor... Niçin?.. Paralar.. paralar.. paralar için.. Nereden geliyor bu paralar?.. Bilinmiyor, hesap sorulmuyor, sorulamıyor; devlet, dinci karanlık örgütler karşısında solda sıfır... ? Fethullah’ın güdümünde her yıl ‘Abant Platformu’ toplanır... ‘Platform’ bu yıl Aleviliğe ve Alevilere el atmış... Para çok!.. Paranın çekimi, cazibesi, sıcaklığı her mezhepten ve meşrepten kişileri baştan çıkarabilir... Fethullah bizim Cumhuriyet’ten bile transfer yaptı... Alevi ya da Bektaşilerden yapabilir mi? ? Alevi Bektaşi felsefesiyle Sünni Nakşi inancı arasındaki mantık çatışması nereden kaynaklanıyor?... “Enel Hak”tan... Tanrı ile insan birliğini vurgulayan bu sözü Sünni Nakşi erbabı küfür sayarlar... Oysa tasavvufa göre ‘Enel Hak’ evrenin birliğini dile getiren diyalektiğin doğal sonucudur... Alevi Bektaşi mizahının en ünlü fıkralarından biri nedir?.. Yineleyelim: Bektaşi bir gün nasılsa camiye girmiş, imam efendi konuşuyor: Allah ne yerdedir, ne göktedir, ne sağdadır, ne soldadır... Bektaşi: Ulan, demiş, şuna yok diyeceksin, ama, dilin varmıyor... ? Alevi Bektaşi, paha biçilemeyen bir özgün felsefenin ve inancın ürünüdür; Gülen cemaatinin Saidi Nursi’ye bağlanan Nakşî anlayışı ise İslamın görkemli tuba ağacındaki en kısıtlı ve bağnaz dallarından birini oluşturur... Fethullah’ın Alevi Bektaşi cemaatini parçalayıp dağıtarak yok etmek için yapmayacağı şey yoktur; bu yoldaki siyasetinde Gülen her şeyi mubah sayabilir. ? Bektaşiye sordum: Fethullah Gülen nasıl bir kişidir?.. Erenler başladı anlatmaya: Fethullah ne yerdedir, ne göktedir, ne sağdadır, ne soldadır... Lafını kestim: Baba, neredeyse Allah yapacaksın adamı... Bektaşi: Tövbe!.. dedi, ama baksana bu Fethullah Amerika’da, Afrika’da, Asya’da, Türkiye’de ve her yerde değil mi?.. Yargıya Baskı ve Denetim Ali Rıza AYDIN YARSAV Genel Sekreteri Savcılar Birliği kurulması yoluyla tüm yargıç ve savcıların yürütme organının denetiminde bir örgütlenme modeline bağlı tutulması, UYAP kapsamında yargılama alanının da içinde yer aldığı bir projenin yürütme organı tarafından yönetilmesi, genelgelerle yargıya müdahale, yargıç ve savcılarla adalet mensuplarının sorunlarına gerekli duyarlığın gösterilmemesi, yargıçlara yapılan saldırılar karşısında önlem alınamaması gibi birçok alanda yargı baskı altında tu O Y mumtazsoysal@gmail.com argıtay Yasa Tasarısı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu toplantılarının yürütme organı tarafından engellenerek Yargıtay ve Danıştay üyelikleri seçimlerinin yapılamaması, Sayıştay seçimlerinin yapılamaması, yargıç ve savcıların kurulu ilk ve tek derneği Yargıçlar ve Savcılar Birliği YARSAV’ın yasayla kapatılması girişimleri, yargıç ve savcıların dernek kurma ve derneklere üye olma özgürlüklerinin engellenmesi, Türkiye Hâkimler ve tulmaktadır. Bunların, son dönemde eşzamanlı olarak gündeme gelmesi bir rastlantı değildir. Parçalar bir araya getirildiğinde, yargı üzerindeki baskının sistemli bir programın ürünü olduğu izlenimi ortaya çıkmaktadır. Buna bir de başta avukatlık sınavının kaldırılması olmak üzere birçok alanda, yargının savunma ayağının sorunları eklendiğinde tablo tamamlanmaktadır. Denetim, “hukuk kurallarına uygunluğun saptanması” şeklindeki dar anlamından kurtarıldığında, “söz ve karar sahibi ol mak” demektir. Denetimi elinde tutan, egemenliği de elinde tutar. Anayasa yürütme, yasama ve yargı denetimini öngörürken özellikle yasama ve yargı denetimine yüklediği işlevle toplum ve toplumsal denetim arasındaki bağlantıyı da kurmuştur. Yasama denetimi, demokratik katılım yöntemleri yok sayılarak parmak hesabı yöntemiyle işlevsiz hale getirilmiş, yürütme denetimi de hukuka uygunluk denetiminden kurtarılarak talimatlı incelemeye çevrilmişken yargı denetimiyle oynanmaması düşünülemezdi. Bunun yolu da yargıyı yürütme güdümünde tutmak, güvenceli ve bağımsız yargıç yerine yanlı mensupları çoğaltmak, yargıçların özgür iradeleriyle örgütlenerek sorunlarını dile getirmelerine engel olmak şeklinde ortaya çıkmıştır. Toplumsal sessizlik, haksız gücün kullanılabilmesi için gerekli ortamı yaratır. Kimi azınlıkta kalan seslerse kaybolur gider. Yargıtay gibi bir yüksek yargı organının yasasını yürütme organının hazırlamasına ve yüksek yargıya müdahale edilmesine sessiz kalınmıştır. Yüksek yargı organlarının seçimlerinin yapılamamasına sessiz kalınmıştır. Yargı kararlarına uyulmamasına, siyasal iktidarın, yargı kararlarının kendilerine karşı alındığı şeklindeki söylemine sessiz kalınmıştır. Çok sayıda hukuk fakültesi açılarak, niteliksiz hukuk eğitimi yapılmasına sessiz kalınmıştır. Yargıçların, yürütme organına bağlı müfettişler tarafından denetlenmesine sessiz kalınmıştır. Yargıç ve savcıların özgür iradeyle kurdukları derneklerinin, anayasaya aykırı olarak yasayla kapatılması girişimlerine sessiz kalınmıştır. Yargı denetimi, toplumsal denetimin, hukuk devletinin, hukuksal güvencenin, temel hak ve özgürlükleri korumanın, maddi ve manevi yaşam hakkının ve ulusal egemenlik ve bağımsızlığın korunmasının en etkili yoludur. Yargı yetkisinin, ulus adına bağımsız mahkemelerce kullanılması yerine belirli kesimlerin adına kullanılmaya başlanmasıyla birlikte, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletinden ve “Cumhuriyet” olan bir devletten söz edilemez; bırakın “adil yargılanma hakkını” “hak arama özgürlüğünden” söz edilemez. Hele buna bir de uluslararası kuruluşların devlet ve toplum üzerindeki denetimi eklenirse, toplumun söz ve karar sahipliği ve ulusal bağımsızlıktan da söz edilemez. Yargıya baskıya ve yargı üzerinde oynanan oyunlara bu bütünlük içinde yaklaşılmazsa ve topluca karşı çıkılmazsa, Walter Benjamin’in deyişiyle, “insanlar, yaşamın kendisi üzerindeki söz haklarını yitirdikleri ölçüde, yaşamın kendisi değil, bazı odaklarca estetize edilmiş replikasını yaşamakla yetinmek zorunda kalırlar”. Dosya No: 2006/38 Alacaklı: Mustafa YÜKSEL, Ptt alıEMET Borçlu: Süleyman BAŞ, Yenice köyüEMET Borç miktarı: 5.000,00.YTL’nin icra harç ve masrafları, faiz ve vekâlet ücreti Senet ve tarihi: 10.11.2005 tarihli bono Borçlu adına çıkarılan tebligat bila tebliğ iade edildiğinden, borçlunun adresi tespit edilemediğinden ödeme emrinin Tebligat Kanunu’nun 28 ve devamı maddeleri gereğince ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir Yukarıda yazılı borç ve giderleri işbu ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren kanuni sürenin eklenmesi ile birlikte (25) gün içinde ödemeniz; takibin dayanağı senet kambiyo senedi niteliğini haiz değilse (20) gün içinde icra mahkemesine şikâyet etmeniz; takip dayanağı senet altındaki imza size ait değilse yine bu (20) gün içinde ayrıca ve açıkça bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirmeniz; aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın sizden sadır sayılacağı; imzanızı haksız yere inkâr ederseniz takip konusu alacağın yüzde 10’u oranında para cezasına mahkum edileceğiniz; borçlu olmadığınız veya borcun itfa veya ihmal edildiği veya alacağın zamanaşımına uğradığı veya yetki hakkında itirazınız varsa bunu sebepleriyle birlikte (20) gün içinde icra mahkemesine bir dilekçe ile bildirerek icra mahkemesinde itirazın kabulüne dair bir karar getirmediğiniz takdirde cebri icraya devam olunacağı; itiraz edilmediği ve borç ödenmediği takdirde (25) gün içinde 74’üncü maddeye, itiraz edilip de reddedildiği takdirde ise (3) gün içinde 75inci maddeye göre mal beyanında bulunmanız; bulunmazsanız hapisle tazyik olunacağınız, mal beyanında bulunmaz veya gerçeğe aykırı beyanda bulunursanız ayrıca hapisle cezalandırılacağınız ihtar olunur. (İİK. M. 168) Basın: 14688 EMET 1. İCRA DAİRESİ’NDEN 2007/1 Davacı Ömer Faruk Sabuncu vekili Av. Mehmet Ali Şahin tarafından mahkememize açılan “Konkordato Mehli Kararı verilmesi” talebine ilişkin davasının yapılan tensibi sırasında verilen ara kararı uyarınca; Sabuncu Petrol Necmettin Cevheri Caddesi No: 1 HarranŞanlıurfa adresinde bulunan borçlu Ömer Faruk Sabuncu’nun; Harran İcra Mahkemesi’nden 20/02/2007 tarih ve 2007/1 esas sayılı davası ile Konkordato mühleti talebinde bulunduğu, işbu konkordato talebinin ilanından itibaren 10 gün içinde alacaklıların itiraz ederek konkordato mühleti verilmesini gerektirecek bir hal bulunmadığını ileri sürerek Harran İcra Mahkemesi’nden konkordato talebinin reddini isteyebilecekleri hususunun ilanen tebliğine karar verilmiş olmakla, Alacaklıların 2007/1 esas sayılı dava dosyasının 12/04/2007 günü saat 10.00’da yapılacak olan duruşmalarına bizzat katılmaları veya kendilerini birer vekil ile temsil ettirmeleri, aksi halde yargılamaya yokluklarında devam edileceği ve işbu davanın yokluklarında sonuçlandırılabileceği hususu İİK 166’ncı maddesi gereğince tebliğ ve ilan olunur. 27/02/2002 Basın: 14690 HARRAN İCRA HÂKİMLİĞİ’NDEN KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2006/712 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 06.03.2007 tarih ve 2006/712 Esas, 2007/168 Karar sayılı kararı ile, İstanbul, Kartal. Petrol İş Mah. Cilt No: 29, Hane No: 279’da nüfusa kayıtlı RecepRuziye oğlu, Raif Kimi’nin TMK’nun 408 maddesi gereğince vesayet altına alınarak TMK 419 mad. gereğince Abih kızı, 1926 doğumlu annesi Ruziye Uludağlı vasi olarak tayin edilmiştir. 08.03.2007 Basın: 15069 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle