23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ŞUBAT 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Tıp doktoru ve besteci Bülent Tarcan ölümünün on altıncı yılında, bu akşam saat 19.00’da Aksanat’ta anılıyor ‘Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’ 15 ? Kültür Servisi Doğuş Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (DOĞUŞSEM) bünyesinde açılacak olan 5. dönem “Yazarlık Atölyesi” kayıtları başladı. İnci Aral ve Enver Aysever’in yaratı ve kurgu üzerine yoğunlaştırdıkları bu programda, katılımcılara yazı dünyasının düşünsel evreninden hareketle yaratıcı yazarlığın olanakları aktarılmaya çalışılıyor. Daha çok birlikte düşünme, tartışma ekseninde kurulan atölye; öncelikle katılımcıların iyi bir okur ötesinde kurmaca yeteneği kavramış bir yazar olmalarını hedefliyor. Doğuş Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nde bu dönem “Karşılaştırmalı Dinler Tarihi” ile “Bizans’tan Günümüze İstanbul ve Yaşam Kültürü” programları da merak edenlere, öğrenme ve tartışma zemini yaratmayı amaçlıyor. (0 216 327 38 05/www.dogus.edu.tr/sem) Bülent Tarcan’ı anıyoruz ülent Tarcan’ı on altı yıl önB ce bir 14 Şubat günü yitirmiştik. İki ayrı dalda ülkemizin tarihine geçmiş, eşine pek rastlanmayacak bir “entelektüel”. Tıp ve müziğin iki değişik karakterdeki dünyasını bir potaya yerleştirmiş. Bir yanda nöroşirurjibeyin cerrahisi gibi tıp biliminin en duyarlı dalını seçmiş; öte yanda büyük senfoniler yazmak gibi besteciliğin en karmaşık alanını. İki ayrı meslek dalında da ”doktor besteci” ya da “besteci doktor” olarak anılmış. İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nin nöroşirurji kürsüsünün kurucusu ve ilk şefi olarak, mücadele gerektiren zorlu bir işlevi yıllarca üstlenmiş. Ameliyathanelerdeki, hasta koğuşlarındaki, hastane koridorlarındaki ağır görevleri sırasında kafasının içindeki müziğin soyut dünyasına sığınmış. Bülent Tarcan, 1914’te, Birinci Dünya Savaşı ilan edildikten birkaç gün sonra dünyaya gelmiş. Babası askeri hekim olduğundan çocukluğu onun atandığı yerlerde geçmiş. Çocukluk anılarında özellikle Şam cephesi ve Urfa büyük yer etmiş. Anadolu’yu trenlerle kat ederken onun küçücük bir çocukken bile ne denli gözlemci olduğu ortaya çıkar. İlk kez klasik müzik duyması, bir Wagner partisyonunu kopya ederek kendi kendine nota öğretmesi, kemana kendi kendine başlayıp geliştirmesi; aynı zamanda babasının mesleği olan hekimliğe soyunması hep 1012 yaşlarındaki ve yoksulluklar içindeki Urfa’da olur. Karl Berger’le kısa bir süre keman çalışıp, yine kısa bir süre İstanbul Konservatuvarı’nda Cemal Reşit Rey’in öğrencisi olsa da müzik dalında kendi kendini eğitmesi (otodidakt) adeta bir mucizedir. Tıp fakültesinde, savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan, dünyanın ünlü hekimleriyle eğitim görür. Onların yalnız bilim yönünü değil, uygar, bilgili, bakımlı yönlerini de inceler, öğrenir. 1934’te ilk orkestra yapıtı “Leyla ile Mecnun Prelüdü”nü yazar. Bu arada Cemal Reşit Rey’in orkestrasında kemancı olur. Adnan Saygun ile tanışması ona yeni ufuklar açar. 1950’li yıllarda radyo programcılığına başlar. Aynı yıllarda müzik eleştirileri yazmaktadır. Gerek proganlatıcıyı içeren büyük senfonik yapıtlardır. Huzursuz geçen çocukluk yıllarının onda bıraktığı hırçın izler zaman zaman ortaya çıksa da tatlı sohbetleri ve nüktedanlığı da dostları arasında iz bırakmıştır. İnanılmaz bir bellek gücü vardır. Kendi kendine müzik öğrendiği gibi yabancı dilleri de öğrenmiştir. Konferanslarında tıp terimlerini Osmanlıcasından Latincesine kadar sıralaması hayranlık uyandırır. TARCAN Tarcan, akademik eğitim almamış bir bestecidir. Konservatuvar mezunu değildir, belli ekollerdeki hocalarla çalışmamıştır. Ancak tıp dalında öğrendiği sistem yaklaşımını müzik dalına da uygulamış, yurt dışından getirttiği partisyonları inceleyip, plakları dinleyerek müzik kültürünü geliştirmiştir. Dünya müzik tarihinde hemen hiç örneğine rastlanmayan kişiliği belki ancak Borodin ile kıyaslanabilir: O da hiçbir ciddi müzik eğitimi almaksızın kendi kendine besteciliği öğrenmiş ve tıp akademisinde organik kimya profesörü olmuş. Yaşamı boyunca iki mesleği bir arada götürmüş, hatta kendisini “Pazar bestecisi” olarak adlandırmış (BorodinYaşamı ve Eserleri, Dinçer Yılmaz, Sun Yayınları, 2006). Diğer benzerlikler ise her ikisinin de büyük çaplı senfonik yapıtlar peşinde olduğu ve kendi halk ezgilerini göz ardı etmedikleridir. Tarcan’ın müziğinde başlıca iki öğe dikkati çeker: “Bu bir Türk’ün eseridir”, dedirtecek öğeleri kullanması ve kendi kuşağı içinde hiçbir bestecinin cesaret edemediği kadar, çok geniş boyutta yapıtlar üretmesi. 1981 yılında bir söyleşi sonunda şunu eklememi istemişti: “Hekimliğin cerrahi gibi uzun ve meşakkatli bir dalına kırk beş yılımı verdiğimden, ancak bu kadarını yapabilmişim. Ama beni, bir senfoni bestecisiydi, diye anarsanız çok memnun olurum.” Ve bu sözlerden sonra ölümüne dek aradan geçen on yıl içinde, bu tanımı kanıtlayacak üç dev yapıt ortaya çıkarttı. Bir Kültür Bakanlığı siparişi olan “Mevlana’dan Esinler” başlıklı senfonik kantatı hâlâ gün ışığına çıkmayı bekliyor. Yapıtı adadığı orkestra şefi Rengim Gökmen umarız içinde bulunduğumuz Mevlana yılında onu değerlendirip yönetir. www.evinilyasoglu.com İSTANBUL FİLM FESTİVALİ MÜZİK TARİHİMİZDE Plato’da tiyatro oyunculuğu eğitimi ? Kültür Servisi Plato Film Okulu’nda 26 Şubat tarihinden itibaren tiyatro oyunculuğu eğitimi başlıyor. Devlet Tiyatrosu sanatçıları Rüçhan Çalışkur, Mahmut Gökgöz, yaratıcı drama eğitmeni Canan Sanan, tiyatro eleştirmeni Özlem Hemiş, solfej eğitmeni Nurettin Özşuca ve ritmik dans eğitmeni Ayrin Ersöz’den oluşan bir kadronun öncülüğünde verilecek olan eğitim, 11 Haziran 2007’ye kadar sürecek. Dersler hafta içi her gün 18.0022.00 saatleri arasında olacak. 4 ay sürecek çalışma kapsamında katılımcılar mimik, rol, sahne, yaratıcı drama, konuşma sanatı teknikleri, metinlerle tiyatro tarihi, solfej ve ritmik hareket dersleriyle yoğun bir tiyatro eğitimi alacaklar. Dönemin sona ermesinden sonra ise öğrenciler öğrendiklerini uygulamaya taşıyarak sahnelenmek üzere bir tiyatro oyununu hazırlayacaklar. Ön kayıtların başladığı tiyatro eğitimi için kesin kayıtlar 22 Şubat, saat 12.00’de başlayacak sözlü sınavdan sonra olacak. Sözlü sınav tüm eğitmenlerin katılımıyla Plato Film Okulu’nda yapılacak. (0 212 292 63 84/www.platofilmokulu.com) ramları, gerekse eleştirileri son derece bilgili olup derin kültürünü yansıtır. Yaşamının sonuna doğru kimi konferansında iki dalı birleştirmiştir, “Amusi” gibi. 1953’teki Bale Süiti Yapı Kredi yarışmasında Honegger’in seçimiyle birincilik kazanınca, iki mesleği kesin olarak bir arada yürütmeye karar verir. Ardından “Piyano Süiti”, “Keman Konçertosu”, “İkinci Orkestra Süiti”, “Hançerli Hanım Balesi”, “Üçüncü Orkestra Süiti”, “Kâtibim Çeşitlemeleri”, “Deli Dumrul Balesi”, “Piyano Konçertosu” gelecektir. Ve tıp dünyasından emekliliğiyle birlikte, hep yaşam boyu özlemini çektiği büyük çaplı senfonik yapıtları bu süreci izleyecektir: “Sakarya”, “Ölümsüz Mimar”, “Mevlana’dan Esinler”. Bunlar solistleri, koroyu, Grammy ödüllü Dixie Chicks’in belgeseli gösterilecek Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından 31 Mart15 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali programında, önceki gün beş dalda Grammy ödülü kazanan Dixie Chicks’in belgeseli de yer alıyor. 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali, 49. Grammy Müzik Ödülleri’nde aday gösterildiği tüm dallardan ödül kazanan Dixie Chicks’in ‘Dixie Chicks: Shut Up and Sing’ adlı belgeselini gösteriyor. Dixie Chicks: Shut Up and Sing, sinemaseverlerin olduğu kadar müzikseverlerin de büyük ilgisini çekecek. IXIE CHICKS’İN FİLMİ DE ÖDÜLLÜ İstanbul Film Festivali’nin NTV Belgesel kuşağında yer alan ‘Dixie Chicks: Shut Up and Sing’, aralarında Woodstock Film Festivali İzleyici Ödülü ve Chicago Film Festivali Jüri Özel Ödülü’nün de olduğu birçok ödül kazandı. Dixie Chicks, 2003’te Londra’daki bir konserinde “Bilmenizi isteriz ki Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın Teksaslı olmasından utanç duyuyoruz” sözleriyle büyük tepki toplamıştı. Oscar’lı iki yönetmen, Barbara Kopple ile Cecilia Peck’in Dixie Chicks: Shut Up and Sing adlı belgeseli, topluluğun bu olaydan sonraki özel ve meslek yaşamlarına yakından bakarak siyasi sataşmaları, müzikleri ve aldığı ölüm tehditlerini gözler önüne seriyor. Emily Robison, Martie Maguire ve Natalie Maines’den oluşan Amerikalı country müziği üçlüsü Dixie Chicks, otuz milyonu aşkın CD satışı ve içlerinde yedi Grammy’nin bulunduğu pek çok ödülle birlikte tarihin en çok satan kadın müzik topluluğu olarak biliniyor. Dixie Chicks: Shut Up and Sing filminin müzikleri de Dixie Chicks imzası taşıyor. (www.iksv.org/film) Hayvanlar Karnavalı İş Sanat’ta... Kültür Servisi ‘Çocuklar İçin Klasik Müzik Projesi’yle bir ilke imza atan İş Sanat, Saint Saens’ın ünlü yapıtı Hayvanlar Karnavalı’nı yoğun istek üzerine bu sezon da çocuklarla buluşturmaya devam ediyor. Yaprak Sandalcı’nın yazdığı ve sahneye uyarladığı, Ayla Algan’ın ise anlatıcı olarak yer aldığı yapıt 17 Şubat Cumartesi günü saat 12.00’de kuklalar, maskeler, danslar ve şarkılarla İş Sanat sahnesinde. Maral Ceranoğlu’nun koreografisini yaptığı ve Gülru Ensari ile Furkan Özyazıcı’nın solist olarak katıldığı yapıtta, Serdar Yalçın yönetimindeki İstanbul Devlet Konservatuvarı Senfoni Orkestrası da görev alıyor. İş Sanat’ta her ay tekrarlanacak bu gösterilerle eşzamanlı olarak İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Hayvanlar Karnavalı kitapları yayımlandı. Yaprak Sandalcı’nın yazdığı, Emel Kehri’nin resimlediği ve Hayvanlar Karnavalı CD’sinin hediye olarak yer aldığı “Hayvanlar Karnavalı Öykü Kitabı”nın yanı sıra, eğitimciler için hazırlanan drama (Tijen Savaşkan Gedik), müzik (Yaprak Sandalcı) ve resim (Emel Kehri) bölümlerini içeren “Hayvanlar Karnavalı Eğitim Kitabı”yla da çocukların ortak bir konu çerçevesinde üç farklı sanat disipliniyle tanışmaları hedeflendi. (0 212 316 10 83) Kurt ve Ursula Reinhard’ın ‘Türkiye’nin Müziği’ adlı kitabı yayımlandı Üç değerli müzikbilim yapıtı ÖNDER KÜTAHYALI D Müzik yaşantımızda son ayların en mutlu olayları arasında, “Sun Yayınevi”nin müzikbilimden üç önemli kitabı ülkemize kazandırması yer alıyor. Değerli okurlara şimdilik ilk iki kitabı tanıtacağım. Sinemis Sun’un çevirdiği yapıt, Kurt ve Ursula Reinhard’ın “Türkiye’nin Müziği” başlıklı iki ciltlik kitabıdır. “Sanat Müziği” alt başlığını taşıyan birinci ciltte özetle “İslamın tarihine ve gelişimine genel bakış”; “Türk sanat müziği tarihine genel bakış”; “Birincil ezgi” ses sistemleri, ezgi makam, ritim, notasyon; çalgılar; formlar (fasıl heyeti, dini müzik formları); biçem çalışmaları, müzik anlayışı, müzik eğitimi gibi konular ayrıntılı olarak işlenmektedir. İkinci cilt ise halk müziği ile ilgilidir. Yapıtta “Asya ve Yakındoğu’ya uzanan kökler”, “Serbest ve bağlı ritimli ezgi”; “Halk şiiri”, “Türkü çeşitleri ve sessöz ilişkisi”; “Dans ve benzeri türküler”; çalgılar, ozanlar ve âşıklar, “Türkü söyleme ve çalgı çalma”; “Almanya’da yaşayan Türk işçilerinin müzik yaşamı” gibi konular ele alınmaktadır. Her iki kitabın sonunda; kaynakça, Avrupa ve ABD’de çıkan plaklar, Türkiye’de çıkan plaklar gibi bilgiler yer almaktadır. Kurt ve Ursula Reinhard, Münih’te müzikoloji ve etnoloji alanlarında yükseköğrenim görmüşlerdir. Kurt Reinhard, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin’de bulunan Etnoloji Müzesi’nin bünyesinde Etnomüzikoloji bölümünü kurdu. “Freien Üniversitesi”nde de akademik kariyere başladı. Burada etnomüzikoloji alanındaki çalışmalarını başarıyla sürdürdü ve yeni kurulan “Karşılaştırmalı Müzikbilim Enstitüsü”nde 19691977 yılları arasında görev yaptı. Uzun yıllar birlikte çalışan Kurt ve Ursula Reinhard, inceleme amacıyla 16 kez ülkemize geldiler. Türk müziğinden söz eden yabancı belgelerde, Kurt Reinhard’ın bizdeki araştırmaları kaynak olarak gösterilmektedir. 20. yüzyıl boyunca Rauf Yekta Bey’den Gültekin Oransay’a değin Türk müzikbilimciliğine büyük emekler MÜZİKBİLİMİ SORGULAMAK veren yetkililerimiz oldu. Son yıllarda konservatuvarlarda ya da güzel sanatlar fakültelerinde müzikbilim bölümleri açıldı; ama bu geniş kapsamlı bilgi dalındaki eksiklerimiz tükenmek bilmiyor. Söz gelimi, bir opera sözlüğüne henüz sahip değiliz. Çağdaş müzik, özellikle de çağdaş Türk müziği ile ilgili yapıtların çözümlemelerini içeren kaynak kitaplarımız yok. Öte yandan geçirmekte olduğumuz hızlı değişim, şimdiye dek yapılan müzikbilim çalışmalarındaki pek çok noktanın sorgulanmasını gerektirebilir. Örneğin A. Adnan Saygun’un, geleneksel Türk müziğinde en azından 13 ana makamın yapısını sadece dörtlülerle açıklamayı önerişi rahatça tartışılabilir. Yukarıda ana çerçevesini çizmeye çalıştığım kitaplar, bilgilendirmenin yanında böylesi tartışmalara da yardımcı olacaktır. Birbirinden güzel yapıtlarla müzik yaşantımıza renk katan değerli bestecimiz ve eğitimcimiz Muammer Sun’un, kendi yayınevi aracılığı ile bu önemli kitapları bize kazandırmış olması büyük mutluluktur. Kendisine ve çeviriyi yapan Sayın Sinemis Sun’a en içten teşekkürler. K  M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Mevlana, 800. doğum yılında anılacak... Kültür Servisi Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Mevlana’nın doğumunun 800. yılı nedeniyle 2007’nin “Dünya Mevlana Yılı’’ olması konusundaki önerisini değerlendiren UNESCO, ‘Mevlana’nın 2007 yılında tüm üye ülkelerde anılması yolunda karar aldı. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası da, yarın ve 16 Şubat saat 20.00’de İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde vereceği konserlerde Mevlana Celalettin Rumi’yi anacak. Viyolonsel sanatçısı Oğuzhan Kavruk ve korno sanatçısı Kerim Gürerk’in solist olarak katılacağı konseri şef Marek Pijarowksi yönetecek. Konserlerde K. Atterberg’in “Korno Konçertosu La Min.”, E. Bloch’un “Scholome” ve K. Szymanowski’nin “Senfoni No: 3 (Mevlana Senfonisi)” adlı yapıtları seslendirilecek. (0 232 465 32 32) CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle