Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ARALIK 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Malatya katliamının zanlılarının olay günü yaptıkları telefon konuşmalarına dava dosyasında yer verilmedi 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Görüşmeler dosyada yok HİLAL KÖSE Cumhurbaşkanı Ne Yapmak İstedi? Sanki Türkiye’deki günlere “kıran girdi” de Cumhurbaşkanı bu nedenle YÖK’ü yerden yere vuracak fırsatı bulamadı. Bu yüzden de bir dış gezi sırasında, Pakistan yolculuğunda Osmangazi Üniversitesi Rektörlüğü’ne atadığı Rektör için “uydurulmuş” o senaryoyu açıkladı. Abdullah Gül, Pakistan’a giderken özel uçağına aldığı gazetecilere, YÖK’ün Osmangazi Üniversitesi için gönderdiği üç adaydan oluşan listede, isimlerden birisinin yanına “eşi kara çarşaflıdır” diye yazıldığını söylüyor. Bu ihbar üzerine Cumhurbaşkanı gerekli araştırmayı yapınca, o profesörün “evli olmadığını” öğreniyor. Olay dünkü bazı gazetelerde vardı ve Cumhurbaşkanı’nın tam yeni AKP anayasasının tartışmaya açılacağı 15 Aralık öncesinde, yıllardır belirli kesimden eleştiriler yöneltilen YÖK’e ağır ve “haklı bir suçlama” yaptığı söylenilebilirdi. Ta ki o haberi birinci sayfalarına taşıyan gazetelerden sadece birisinin, Vatan’ın başyazarı Güngör Mengi’nin, etik gazetecilik dürtüsü ile, dört gün sonra görev süresini tamamlayacak olan YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’in de görüşünü ileten yazısını okuyuncaya kadar. Malatya’da Zirve Yayınevi’nde üç kişinin boğazları kesilerek vahşice öldürülmesine ilişkin tutuklu yargılanan sanıkların olay günü yaptıkları telefon görüşmeleri dava dosyasında yer almıyor. Sanıkların olaydan aylar önce cep telefonu ile mesajlaştığı kişilerden birinin ise halen görevde olan cumhuriyet savcısı olduğu iddia ediliyor. Almanya uyruklu Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel’i öldürmekten yargılanan sanıkların kullandıkları telefon ve numaralarla ilgili incelemelerin eksik yapıldığı ortaya çıktı. Tutuklu sanıklar Cuma Özdemir, Salih Demir ve Kürşad Kocadağ’a ait telefon numaralarının görüşme kayıtlarının is ? Malatya’da Zirve Yayınevi’nde üç kişinin boğazları kesilerek öldürülmesine ilişkin tutuklu yargılanan sanıklardan Emre Günaydın’ın, 15 Mart12 Nisan 2007 tarihleri arasında MHP’den İl Genel Meclisi üyesi R.P. üzerine kayıtlı telefon ile 18 kez mesajlaştığı ve görüşme yaptığı belirtiliyor. Sanık Abuzer Yıldırım’ın Kartal Cumhuriyet Savcısı R.H.B. ile 8 Kasım 2006’da 2 kez mesajlaştığı ifade ediliyor. Yıldırım’ı arayan C.K.B. adlı kişinin adresi ise Ankara Özel Harekât Daire Başkanlığı olarak görülüyor. tenmediği, diğer tutuklu sanıklar Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Hamit Çeker, Salih Gürler’e ait incelemelerin ise yalnızca üstlerinde çıkan telefon numaraları üzerinden yapıldığı öğrenildi. dığı bilgisi yok. Telefon şirketlerinin dosyaya gönderdiği sanıklara ait telefon görüşmeleri, olay tarihinden bir gün önce, 17 Nisan 2007 saat 24.00’e kadar olan dönemi içeriyor. Dosyada, yalnızca sanıkların telefonlarında kayıtlı olan mesajlar yer alırken, kendileri ve aile bireyleri üzerine kayıtlı olarak kullandıkları birden fazla telefon numarasına ilişkin de araştırma yapılmadığı anlaşılıyor. Sanık Cuma Özdemir’in kendi adına telefonu olup olmadığı konusunda ve aile bireyleri adına kayıtlı olarak kullandığı 3 telefonla ilgili herhangi bir tespite yer verilmiyor. Savcıyla görüştü mü? Sanıklardan Emre Günaydın’ın, 15 Mart12 Nisan 2007 tarihleri arasında MHP’den İl Genel Meclisi üyesi R.P. üzerine kayıtlı 0 537 677 .. .. No’lu telefon ile 18 kez mesajlaştığı ve görüşme yaptığı belirtiliyor. Sanık Abuzer Yıldırım’ın Kartal Cumhuriyet Savcısı R.H.B. ile 8 Kasım 2006’da 2 kez mesajlaştığı ifade ediliyor. Yıldırım’ı 3 Mart 2007’de, 0 Aile bireyleri araştırılmadı Dosyada olay tarihinden önceki son altı ay içinde Günaydın’ın 35, Gürler’in 38, Çeker’in 17, Yıldırım’ın 16 ayrı telefon kullandıklarına ilişkin tespit tutanağı yer alıyor. Ancak bu telefonlarda hangi numaraların kullanıl 505 501... No’lu telefondan arayan C.K.B. adlı kişinin adresi ise Ankara Özel Harekât Daire Başkanlığı olarak görülüyor. Yüksekova’da lise öğretmeni olan F.İ’nin sanıklar Yıldırım ve Salih Gürler ile çok sayıda görüşme yaptığı, adresi İnönü Üniversitesi olarak görülen F.U’nun da sanıklar Gürler ve Hamit Çeker ile sık görüşme yaptığı kaydediliyor. Çeker ile çok sayıda telefon görüşmesi yapanlar arasında, 2007 seçimlerinde Saadet Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili adayı olan Ö.P, İstanbul Eser Neşriyat Dağıtım’dan H.E, Adana’dan S. Jalal, Batılılaşma Hastalığı ve Batıdan Gelen Veba isimli kitapları olan A.A, adresi Malatya 2. Ordu Lojmanları olan K.D’nin bulunduğu ifade ediliyor. TAN MATBAASI BASKINININ 61. YILDÖNÜMÜ Mengi’nin çağrısı GÜLABİ DERE Devrimleri yapmak kolay, korumak zordur Bizde, bugünkü inkılabı sultanların hırsı yüzünden binlerce genci Anadolu topraklarına gömdükten sonra sağlayabildik. İnkılabı hazırlayan milleti o inkılaba sürükleyen, bu kanlı facialar olmuştur. Ancak bu inkılap ilan etmekle bitmemiş, başlamıştır. Yaptığımız devrimi köylüye kadar anlatıp, kuvvetlendirmek için çalışmaya mecburuz. Doğu inkılaplarının korunmasındaki güçlük buradan doğmaktadır. Unutmamalıdır ki, halk her yerde örf ve âdetlerine bağlı bir kitledir. Az çok okumuş kimseler dahi, kurumlaşmış alışkanlıkların esaretinden kurtulmakta güçlük çekerler. Böyle ani hamlelerin verdiği heyecan, halkı arkasından sürükler. Ancak, bu sarhoşluk dönemi geçince, eski ananelerin sarsılmış ve yıkılmış olmasından doğan boşluk halkın ruhunda bir kararsızlık ve endişe uyandırır. Muhalefet ve irtica oradan başlar. Bundan ötürü Türk aydınına ve Türk gençliğine düşen büyük bir görev vardır: Devrimi korumak. On beş yıldır yaptığımız devrimler arkasından bir irtica gelmiştir. Toplumsal alanda Türkiye’yi tamamen Batılaştırmak hedefini güden bugünkü devrim de ufak tefek tepkiler yaratmaktan uzak kalmayacaktır. Bu tepkiler karşısında, donatılmış bir savunma gücü bulunmaza, bir gün tehlike, devrim yanlıları için bir oldubitti niteliğini alabilir. Devrimden memnun olmayanlar çoktur, bunları şöyle sıralayabiliriz: 1 Gözlerinde kutsal olan geleneklerin yıkıldığını görmekten üzüntüye kapılanlar az değildir. Tutucu kimseler böyle bir sarsıntıya dayanamazlar. Şimdiye kadar başında bir padişah görmeye alışmış, padişah ve hilafet adına dua etmeyi öğrenmiş, onun gölgesinde yaşamaktan zevk almış bu sınıf, hilafetin kalkmasıyla duygusal yaşamlarında bir boşluk hissederler. Bu zümre, bugünkü devrim heyecanı içinde sussa bile, geleneklerin geri dönüşünü görmek isteyecektir. 2 Çıkarları zedelenenler ikinci sınıfı oluştururlar. Saraya, kapatılan medreselere, yıkılan ananelere maddi çıkarları dolayısıyla bağlı olanlar bu devrimi en büyük güçlükle hazmedebilecek kimselerdir. Hocalar, saraya bağlı olanlar bu sınıftandır. Dağınık, kişisel bir gençlik güç değildir. Demokrasi bizim gibi acemi memleketlerde böyle zayıf güçlere dayanarak yaşayamaz. Milli ülküsünü elde eden gençlik, şimdi de yurda gerçek demokrasiyi getirmekle birleşmeli, her çeşit tehlikeye karşı bir birleşik cephe kurmalıdır. Gençlik ve hükümet el ele bir gerçek demokrasi propagandası başlatmalıdır. M. Zekeriya (Sertel) Resimli Ay, Nisan 1924 Aranan PKK’li AP’de BRÜKSEL (AA) DTP Meclis Grubu Başkanı Ahmet Türk, AP’de yapılan bir konferansta, Atatürk’ün Kürtlere özel statü tanınmasından yana olduğunu ileri sürdü. Konferansa, Belçika’dan iadesi istenen Ahmet Gülabi Dere de katıldı. Avrupa Parlamentosu’nda Birleşik Solİskandinav Yeşil Sol konfederal grubunun ev sahipliğinde gerçekleştirilen “AB, Türkiye ve Kürtler” konferansında konuşan TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, AB’nin 301’inci maddenin değiştirilmesi ve vakıflar kanununun çıkarılması konusunda artık mazeret kabul etmeyeceğini belirtti. Lagendijk, “PKK hemen ve koşulsuz olarak silahlarını bırakmalıdır. DTP, PKK’nin stratejisini ve saldırılarını onaylamadığı konusunda yüzde 100 güvence vermelidir” dedi. Kapatılan DEP’in eski milletvekili Leyla Zana ise “Türkiye’de insanların anadillerinde konuştukları için yargılanmasından üzüntü duyduğunu” ileri sürerek konuşmasını Kürtçe yaptı. Çünkü Teziç, 4 yıl boyunca rektör adaylarının kendileri ve eşleri hakkında hiçbir araştırma yapmadıklarını, sadece haklarında kesinleşmiş yargı kararı olup olmadığını öğrenmek istediklerini söylemiş Güngör Mengi’ye. Vatan başyazarı, bu konuda Teziç’in söylediklerinin öylesine etkisi altında kalmış olmalı ki, “ispat görevinin Cumhurbaşkanı’na düştüğü”nü de yazıyor. On cumhurbaşkanımızdan hiçbirisi, Sayın Abdullah Gül’e gelinceye kadar, böylesine ağır bir göreve çağrılmamıştı. Cumhurbaşkanı’nın adeta durup dururken, bugünlerde başkan değiştirecek olan Yüksek Öğretim Kurulu üstünde şaibe ya da tartışma yaratacak bir söz söylemesinin görünür iki nedeni olmalıdır. Ya eldeki anayasa uyarınca oraya atayacağı yeni başkan için bir zemin hazırlama çabası. Ya da aynı zamanda yeni AKP anayasasında YÖK ve dolayısıyla üniversitelere uzanacak önlemlere yönelecek eleştirilerin dozunu en aza indirme çabaları için katkı. Bir cumhurbaşkanının böylesine taraf görünmesi elbette hazin, ama ne yazık ki gerçek bir olgudur. 6 bilim şehidimiz Oysa Sayın Cumhurbaşkanı da, her adımı birlikte attığı Sayın Başbakan da Türk üniversitelerine her fırsatta yönelttikleri o ağır eleştirilerin arasına pekâlâ şu son Atlasjet uçağının düşmesi ile yitirdiğimiz 6 gerçekten değerli bilim şehidimizin ardından önemli ve objektif şeyler de ekleyebilirlerdi. Özellikle Başbakan, bilimsel çalışmalarını yetersiz bulduğunu sık sık söylediği üniversitelerimize haksızlık yaptığını bu kaza olayı nedeni ile öğrendiğini de alçakgönüllülükle itiraf edebilirdi. Hangimiz bu meşum kaza olmasaydı, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Engin Arık’ın, Prof. Şenel Boydağ’ın, Doğuş Üniversitesi’nden Doç. İskender Hikmet’in, Mustafa Fidan, Berkol Doğan ve Engin Abat’ın da katılacakları, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde çok önemli bilimsel bir toplantı yapılacağından haberli olacaktık? Hele Engin Arık’ın Ankara’da kurulacak bir laboratuvarla Yüksek Enerjili Işın elde etme çalışmalarına öncülük yaptığını, onun aynı zamanda Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nde oluşturulan ünlü Atlas projesinde de çalıştığını bilecektik? Dünyada bilinen 1.3 milyon ton “toryum” adı verilen madenin 800 bin tonunun Türkiye’deolduğunu, böylece sonsuza kadar enerji ihtiyacımızı karşılayacak gizli bir hazine üstünde oturduğumuzu öğrenecektik? Bir ton toryumdan en az 1 milyon ton petrole eşdeğer enerji üretilebileceğini bize kim anlatacaktı? Başta Engin Hoca, yitirdiğimiz öteki 5 değerli bilim şehidi, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın tek uğurlama sözcüğünü duymadan sonsuzluğa gönderildiler. Cumhurbaşkanı hiç mi konuşmadı bilim dünyamız ve bilim adamlarımız için?.. Haşa! Konuştu. Hem de uluslararası semalarda ve uçakta. Hem de dedi ve kodu üstüne. Sertel ödülleri Çölaşan ve Kanaltürk’ün Sertel Gazetecilik Vakfı, 2007 yılı Sertel Ödülleri’ni gazeteci yazar Emin Çölaşan’a ve KANALTÜRK’e layık gördü. Ödül töreni, Serteller’in çıkardığı TAN gazetesinin gerici gösterilerde yıkılışının 61’inci yıldönümü olan bugün saat 17.00’de TC Gazeteciler Cemiyeti’nin Cağaloğlu’ndaki merkezinde yapılacak. Tören’de Yıldız Sertel, Emin Çölaşan, Nail Güreli, Tuncay Özkan birer konuşma yapacaklar. TAN olaylarının yıldönümü nedeniyle TAN gazetesinin kurucularından ve unutulmaz yazarlarından Zekeriya Sertel’in iki yazısını sunuyoruz. ‘Atatürk özel statü tanınmasından yanaydı’ Ahmet Türk ise 19211924 yılları arasında Türkler ve Kürtler arasında “asrı saadet” yaşandığını, ilk TBMM’nin “KürtTürk karma meclisi gibi görüldüğünü” belirterek Atatürk’ün Kürtlere özel statü tanınmasından yana olduğunu ileri sürdü. Türk, “Partimiz demokratik çözüm isteğinde azimli ve kararlıdır” diye konuştu. Bu arada, Türkiye’nin iki hafta önce Belçika’dan iadesini istediği PKK üyesi Ahmet Gülabi Dere’nin toplantıya katıldığı, AP’ninDere’ye akderitasyon kartı verdiği belirtildi. Toplantıya katılanlar arasında Abdullah Öcalan’ın avukatı Mahmut Şakar ile Hollanda’ya iltica eden eski DEP milletvekili Nizamettin Toğuç ile Ali Yiğit’in de bulunduğu bildirildi. PKK’nin yayın organı Roj TV de AP’nin imkânlarını kullanarak toplantıyı canlı yayımladı. İrtica niçin revaç buldu Yeni idarenin açıktan açığa savaş ilan ettiği, tutuculuğun hâlâ revaç bulduğu, hatta eskisinden daha kuvvetli tutuculuk işaretlerinin bulunduğu görünmekte; bu doğu illerinde görülen son gösterilerle doğrulanmıştır. Rivayet doğru ise “Sebilür Reşad”ın dört bin abonesi vardır. Tutuculuğu ile tanınan “Tevhidi Efkâr” gazetesi Türkiye’de en çok satış yapan günlük gazetedir. Bunun gibi, yaşamımızda birçok elle tutulur, gözle görülür irtica görüntüleri vardır. İrticadan korkanları hiddete yönelten, bazen şiddet önlemleriyle yok edilmesi gerektiği kanaatini veren bu görüntülerin güçlü nedenleri vardır. Evvela, yaptığımız muazzam inkılap toplumsal yapımızı sarsmış, toplumsal kurumlarımızı yıkıp yok etmiştir. İnsanları itiyadlarından ayırmak kadar güç bir şey yoktur. Onun düşünce biçimini oluşturan gelenekleri rencide edecek girişim ve hareketler halkı memnun etmez. Onun kutsal inançlarına dokunmuş olmak etkisini yapar. Yerleşmiş, yaşanılmış bir hayat biçiminin değiştirilmesi istenmez. Halk yeni kurumlara alışıncaya ve bu yeni esaslar (temel ilkeler) örf haline gelip, halkın düşünüş ve yaşayışını etkileyene kadar bu hal sürecektir. Dışarısı ile ilişkisi az olan kapalı topluluklarda, yerel kontrol güçlüdür. Bireyler topluluğun kültüründen, düşünüş tarzından uzaklaşmaya cesaret edemez. Anadolu’da, kent ve köy birbirinden tamamen kopmuş durumdadır. Tren, otomobil, uçak gibi ulaşım araçları çok sınırlıdır. Köy ve kentlerin birçoğu mahbus ve mahzur bir hayat yaşarlar. Bu koşullarda, bireylerin tutucu olmaması olası değildir. İlerlemede en büyük etken düşünce özgürlüğüdür. Bilimi ve düşünceyi tartışma özgürlüğü sınırsız olmazsa, ilerleme olmaz. Hurafeler örfle tahkim edilince, din tartışmalardan arınmış bir kurum olarak kabul edilince dimağlar manevi bir baskı altında yaşadıkça, serbest tartışma ve tenkit vardır denemez. Yeni bir düşüncenin doğabilmesi için, en farklı birbirine en ters düşen görüşlerin çarpışması, serbestçe ifade edilmesi gerekir. Düşüncelerin aynı akideler altında sansür edilmesi, dimağların faaliyetini tutuklar. Bu konuda düşünce özgürlüğü gerçekleşmedikçe, tutuculuk yenilemez. Cehaletin, ihtiyarların saltanat sürdüğü, toplulukların birbirinden kopuk yaşadığı, dinin egemen olduğu bir toplumda, tutuculuğun güçlü olmasına şaşmamak gerekir. Bütün bu koşullara rağmen devrimin başarılı olması bile hayret edilecek bir şey olarak düşünülmelidir. Bu nedenle tutuculuğun revaç bulmasına kızmak değil, bu olayı açıklamak gerekir. M. Zekeriya (Sertel) Resimli Ay, Mart 1925 Faks: 0 216 302 82 08 obirgit?ekolay.net ENTERNET / MEHMET SUCU Yüzyılın en büyük sorunu, herhalde enerji ve küresel ısınma olacak. 8 Aralık’ta dünyanın hemen her yerinde küresel ısınmaya karşı eylemler yapılacak. Eşzamanlı eylemler ile Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği toplantısında bulunan hükümet delegasyonlarına “İklimi kurtarın” mesajı verilecek. BM İklim Değişikliği Konferansı başlamadan önce aralarında Shell, CocaCola, Philips gibi devlerin de bulunduğu 150 kadar şirket Financial Times gazetesine bir ilan vererek, iklim değişikliğine yol açan sera gazlarının salımını azaltmak üzere bağlayıcı hedefler konulması çağrısı yaptı. Şirketler ilanda, iklim değişikliğinin küresel boyutta çok ciddi sosyal, çevresel ve ekonomik riskler taşıdığının mehmet?cumhuriyet.com.tr de oturan İran’ın enerji gereksinimini nükleer santraldan karşılama isteği pek mantıklı görünmüyor. Bilindiği gibi, nükleer santrallarında kullanılan uranyum doğada çok az miktarda bulunan bir madde. Bu problemi çözmek için ortaya atılan, nükleer atıklardan tekrar hammadde kazanmayı öngören teknolojik projeler ise teknik ve ekonomik nedenlerden dolayı uygulanır duruma getirilemiyor. Burada sanki amaç nükleer enerjiden yararlanmak değil de nükleer silahlara kavuşmak gibi görünüyor. Eğer AKP hükümeti önceki hükümetlerin aksine bu lobiye teslim olup yenilenebilir enerji peşinde koşmak yerine nükleer bir yarışa girmeye çalışıyorsa vay bizim halimize. Nükleer Yarış Çocuklarımıza Ölümcül Miras Demek artık bilimsel olarak kanıtlandığını ve buna acilen tepki verilmesi gerektiğini söylüyor. İklim değişikliğiyle mücadele için hiçbir şey yapmamanın maliyetinin, hemen harekete geçmekten çok daha ağır olacağını belirtiyorlar. Anlaşılan küresel kapitalizmin büyük aktörleri bile durumun vahametinin farkına varmış. Bir de bizim hükümetimiz bu gerçeği görebilse! Ama ne yazık ki Türkiye hâlâ Kyoto Protokolü’nü imzalamadığı gibi, üstüne üstlük neredeyse tüm dünyanın zararlarını kabul edip vazgeçmeye başladığı nükleer enerji için kolları sıvıyor. 22 Kasım günü Cumhuriyet’te Murat Kışlalı imzasıyla yayımlanan haberde şöyle deniyordu: “Nükleer enerji, Batı ülkelerinde ‘ölü teknoloji’ olarak anılıyor. ABD’de yapımı tamamlanmış olmasına rağmen Shoreham Reaktörü, işletim masrafları çok yüksek olacağı için kapatıldı. İtalya’da referandumla faal haldeki üç reaktör, Avusturya’da halkın isteğiyle inşaatı tamamlanan ve çalışmaya hazır santral, Kanada’da emniyet gerekçesiyle birçok reaktör kapandı.” Geçen hafta da Ermenistan’da bulunan Metzamor Nükleer Santralı’nın kapanacağını tüm gazetelerde okuduk. Aslında konunun en can alıcı noktası şu: Nükleer santrallar uranyumu yüksek radyoaktivite taşıyan nükleer atıklar haline dönüştürüyor. Bu nükleer atıklar, yaydıkları yüksek dozdaki radyoaktif ışınlar nedeniyle canlılar için hayati tehlike taşıyor. Nükleer atıkların tüm canlılara ve bitkilere ulaşamayacak şekilde saklanması gerekiyor. Bu atıkların zararsız hale getirilmesi için bulunabilmiş bir yöntem yok. Nükleer atıklar sadece saklanıyorlar. Ve binlerce yıl daha radyoaktif ışınımlar yayacakları için geleceğe, yani çocuklarımıza da ölümcül bir miras olarak kalıyorlar. Sanki sınır komşumuz İran’ın nükleer enerji konusundaki çalışmalarını kıskanmış gibi, Türkiye’nin de nükleer kulübe katılma isteğini anlamak pek olası değil. Dünyanın en büyük enerji kaynaklarından birinin üzerin Dershane öğretmeninden uygun fiyata İngilizce dersi Her seviyede okula takviye SBS, YDS, KPDS sınavlarına hazırlık Yeni başlayanlar için genel İngilizce 0555 706 44 02 CUMHURİYET 07 K