24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 ARALIK 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Dr. Altunya ‘AKP anayasasına göre, özel harp okulu ya da özel polis akademisi kurabilme olanağı var’ dedi Taslak kadınları ‘engelli’ sayıyor ğitimciyazar Dr. Niyazi Altunya, AKP’nin hazırlattığı anayasa taslağının yürürlükteki anayasada da yer alan “eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yapılacağı”na ilişkin ilkeyi görmezden geldiğini, kadınları da “engelli” saydığını belirledi. Dr. Altunya, “müsvedde” olarak tanımladığı AKP’nin anayasa taslağına ilişkin bulgularını şöyle özetledi: Anayasa müsveddesinin “Başlangıç”ı, komisyonun yaklaşımını hemen ele veriyor. Son derece karışık beş satırlık bir cümleden oluşan başlangıç, “ayrımcılığı”, “kültürel zenginlik” olarak kaydettikten sonra, cümlenin sonuna bir de Atatürk’ü iliştiriveriyor; herhalde “zenginliğin” küçük bir parçası olarak. Yemin metinlerine filan da kerhen iliştirilmiş Atatürk. Belki de ileride kendilerine hesap sorulduğunda, “Canım biz de Atatürkçüyüz, anayasaya bile yazdık” demek için... Cumhuriyetin, laiklik (m. 24), Türk vatandaşlığı (m. 35), kılıkkıyafet devrimi (m. 45), ülke ve yönetim bütünlüğü (m. 96) ilkelerini dinamitleyerek, bu müsveddeyi Atatürkçü, 1961’ci ve cici göstermek istiyorlar. Tam da AKP’nin istediği ve 1923’den beri irticanın özlediği ruhta bir anayasa!.. E Dr. Altunya: 19 Mayıs 1919’dan beri Türkiye Devleti’nin birliğinin ruhu olan “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ilkesini öylesine çarpıtıyor ki, buradan yola çıkarak tekli devlet yapısını yok edip federasyona ve bölünmeye çanak tutuyor. gürlüğü ve devlete “din eğitiminin gereğini yapma yükümlülüğü” getiriyor. Yine müsveddeciler, 19 Mayıs 1919’dan beri Türkiye Devleti’nin birliğinin ruhu olan “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ilkesini öylesine çarpıtıyor ki, buradan yola çıkarak tekli (üniter) devlet yapısını yok edip federasyona ve bölünmeye çanak tutuyor (m. 35). “Türk Devleti’ne” ifadesi yerine “devlete bağlılık”, hatta devletsiz vatandaşlık “alternatiflerini” getirerek bulanık suda balık avlatıyor. Müsvedde, kadınları “engelliler” arasına katarken (m.9/3), yükseköğretim kurumlarında onların başını çuvala sokuyor (45). Bu iki düzenleme tam da kadını aşağılık gören Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının ekmeğine yağ sürüyor. Bunu Sayın Özbudun gibi kadınları yücelten bir profesöre hiç yakıştıramadım. 1961 Anayasası’nı temel aldığını söyleyen müsveddeciler, onun 50. maddesinin “Halkın öğrenim ve eğitim ihtiyaçlarını sağlama devletin başka gelen ödevlerindendir” diyen ilk cümlesini görmezden geliyorlar. Oysa bu yaklaşım, sosyal devletin ruhuna uygun bir yaklaşımdır. Kadınları özürlü sayan müsveddeciler, eski anayasalardaki (1961/50, 1982/40) engelli çocukların eğitim hakkını düzenlemiyor (m.45). Aynı biçimde, yine eski anayasaların güvenceye aldığı yoksulbaşarılı öğrencilerin “devletçe desteklenmesi” ilkesini de metne almıyorlar. Oysa Cumhuriyetin aydın kuşağı, güvenilir bürokratı bu yolla yetişti. Asıl önemlisi, yoksullara destek olmak, sosyal devletin en temel görevi. 1982 Anayasası’nda yer alan, “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda... yapılır” (m.42) ilkesini müsveddeciler görmezden gelmişler. Bu da Atatürk ilkelerini siparişçilere beğendirme kaygısının bir ürünü olmalıdır. Yine müsveddeciler, 1961 Anayasası’ndaki Sanki bunlar, yeni anayasanın temel gerekçesi. Müsvedde, özgürlükçü görünerek sosyal devleti ve sosyal hakları esaslı bir budamadan geçiriyor. Oysa 1961 Anayasası’nı tarihe geçiren özelliği, soyut özgürlüklerle yetinmeyip esaslı bir “sosyal devlet” ve ayrıntılı “sosyal haklar” getirerek soyut özgürlükleri hayata geçirmesi idi. Müsvedde, sunduğu alternatiflerle, güya din eğitimini isteğe bağlı kılmayı da önererek, laikliği de esaslı biçimde dinamitliyor (m. 24). Müsveddeciler, yaşananları, Saidi Nursi uzmanı profesörümüzü bile kaygılandıran “mahalle baskısı”nı görmeze gelerek “alenen ibadet” öz “üniversiteler” kenar başlığı (m.120) yerine, “yükseköğretim kurumları” (m.100) kavramını getiriyor. Komisyon “üniversite” ile “yükseköğretim”in eşanlamlı olmadığını bilmez mi? Bu da herhalde bir özel yükseköğretim kurumunda görev yapan komisyon başkanının armağanı. Müsvedde üniversitelerin, özellikle TSK ve Emniyet teşkilatının kuracağı yükseköğretim kurumlarının “özel kanunla” kurulacağını belirtmiş ama “devlet eliyle” kurulacağını belirtmemiş. Buna göre pekâlâ özel harp okulu, polis akademisi kurabilirsiniz. (m.100) Bu maddede getirilen düzenlemeden gerçek anlamda bir üniversite çıkarılamaz. Madde esas olarak özel yükseköğretimi düzenlemiştir. Herhalde bu da komisyon başkanının görev yaptığı ortamın etkisiyle olmuş. Müsvedde, hiç de ilgili olmayan bir maddede (m.45) “alternatif” olarak “yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbestliği” getiriyor. Şurada burada müsveddesini savunurken, “Avrupa ülkelerinde de böyle” gerekçesine sığınan komisyon başkanı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin türban aleyhine karar verdiğini bilmez olur mu! Onun görev yaptığı yükseköğretim kurumunda bu serbestlik şimdilik sorun yaratmıyor ama, sonra ne olacağı belli olmaz. “Mahalle baskısı” onu da rahatsız edebilir. CHP Milletvekili Prof. Dr. Oyan, Özbudun’un hazırladığı taslağı değerlendirirken üniter yapıyla uyumsuz yönlerine değindi Türkiye’nin mali federalizm yoluna girişi DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan: Eyalet sisteminden korkulmamalı emokratik Toplum Partisi (DTP) Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, AKP’nin anayasa taslağında farklılıkların vurgulanması, vatandaşlık tanımı, Kürtçe eğitimin yolunun açılması konusunda bazı açılımlar getirildiğini, ancak bunun yetersiz olduğunu söyledi. Yeni anayasanın çatışma sürecini sonlandırabileceğini belirten Kaplan, büyük ülkelerin eyalet sistemiyle yönetildiğini, bundan korkulmaması gerektiğini belirtti. DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, AKP’nin yeni anayasa çalışmaları konusunda Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. AKP’nin akademisyenlere hazırlattığı taslağın giriş bölümünde Türkiye’nin farklılıklarının zenginlik oluşturacağı ifadesinin yer aldığını, ancak geçici maddelerde bu bölümün anayasanın maddesi kapsamında sayılmayacağının belirtildiğine dikkat çeken Kaplan, bunun bir çelişki olduğunu söyledi. 1978 yılında Franco rejiminden sonra İspanya’da yeni bir anayasa yapıldığını ve “İspanya halkı farklı kültürlerden oluşan ayrılmaz bir bütündür” hükmünün getirildiğine işaret eden Kaplan, şu görüşleri dile getirdi: “AKP’nin akademisyenlere hazırlattığı taslakta bazı açılımlar var, ama bunlar çok yetersiz. Vatandaşlık tanı D mı getiriliyor, ancak bu Türkiye üst kimliği altında hiçbir etnik, dini, mezhepsel ayrım yapmadan herkesin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu yönünde kapsayıcı bir tanım değil. Sayın Başbakan bunu defalarca dile getirdi. Dile getiriyorsa arkasında durması gerekir. Daha kapsayıcı net bir tanım getirilmelidir. Türkiye’de şüphesiz resmi dil Türkçedir. Taslakta, yasayla farklı dillerde eğitim yapılması öngörülüyor. Ancak farklı dillerin yayın ve eğitimi önündeki engellerin anayasal olarak kaldırılması gerekiyor. Bu konuda anayasaya net bir ifade koymak gerekiyor. Üstelik yurttaşlarımız arasında bir talep olduğu takdirde devletin teşvik edici olması gerekir.” Demokratik özerklik, merkezi yönetimin yetkilerinin yerel yönetimlere dağıtılması, Türkiye genelinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konularında anayasada bir açılım yapmaya gereksinim olduğunu dile getiren Kaplan, yerel yönetimlere vergi konusunda yetki verildiğini, ancak eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik dışındaki alanların da yerel yönetimlere bırakılması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde olan bir ülke olduğunu, İlerleme Raporu’ndaki yükümlülükleri yerine getirmesi gerektiğini kaydeden Kaplan, “Anayasanın bütünlüklü bir anlayış sergilemesi lazım. Bunca yıldan sonra toplumsal barışı sağlayan kendi içindeki farklılıkları zenginlik gören, demokrasinin harcı olarak gören, ayrımcılık uygulamayan, dışlamayan bir anayasa olması gerekiyor” diye konuştu. Anayasa taslağında federatif yapının adımı sayılabilecek bir anlayış görmediğini belirten Kaplan, bu tür gereksiz korkulardan kurtulunması gerektiğini savundu. Kaplan, “Dünyayı yöneten en büyük ülkeler federal sisteme, eyalet sistemine sahipler ve birlik bütünlüklerini koruyorlar. Öyle bir korku yaşamanın bir anlamı yok. Kürtçe yayın yapıldı diye şimdiye kadar ülkenin bölünmediği görüldü. 73 milyonun önemli bir kesimini oluşturan vatandaşların talepleri varsa, kendi kültürlerini dilini yaşatmak, eğitim yapmak konusunda bunlara kulak vermek gerekir. Onların taleplerinin yaşama geçirilmesi demokrasiyi güçlendirir” görüşünü dile getirdi. YARIN : TARIMDAKİ DEĞİŞİM VE FEDERAL KOŞULLAR HP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Oyan, AKP’nin Prof. Dr. Ergun Özbudun’un başkanlığındaki bir gruba hazırlattığı anayasa taslağının “mali federalizm” yolunu açacak hükümler içerdiğini iddia etti. Oğuz Oyan, idari yapıya ve ekonomik hükümlere ilişkin olarak Özbudun taslağında görünen değişikliklerin, iktidarın asıl hedeflerini tam olarak kapsamadığını belirterek “Bugünkü anayasanın ‘idarenin kuruluşu’ başlığı altında düzenlenen 126. ve 127. maddelerinde AKP siparişi taslağın esaslı bir değişiklik yapmamasını, bu iktidarın ve feyzaldığı çevrelerin düşünce sistemine yakın bir idari/mali federalizm yönünde adımlar atılmadığı ve atılmayacağı anlamında değerlendirmek doğru olmaz” dedi. Oyan, Özbudun taslağında 41. maddede “vergi ödevi”ni, 96. maddede “mahalli idareler”i düzenlerken mali özerkliğe geçiş hükmünde düzenlemelere yer verildiğinin altını çizdi ve şunları söyledi: “Taslağın 41. maddesinde bugünkü anayasanın 73. maddesinin üçüncü fıkrası tekrarlanarak ‘vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kurulu’na’ verilirken, izleyen tümcede ‘mahalli idareler tarafından tarh, tahakkuk ve tahsil edilenler için ise ilgili mahalli idarenin seçimle oluşan karar organı C na verilebilir’ denilmektedir. Başka deyişle, bugünkü uygulamada sadece 6 yerel gelir için (İlan ve Reklam Vergisi, Eğlence Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi, İşgal Harcı, Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsat Harcı, İşyeri Açma İzni) miktar belirleme yetkisi (dikkat, oran belirleme yetkisi değil), taslakta tüm yerel mali yükümlülükleri kapsayacak şekilde değiştirilmektedir. Ayrıca, sadece miktar belirleme yetkisi değil, altüst sınırları belirlenmiş oranları belirleme yetkisi de verilmektedir. Mevcut uygulamada muaflık, istisna ve indirimler bazen ve kısmen Bakanlar Kurulu’na bırakılırken, taslakta yerel yönetimlere bırakılıyor olması da tamamen yeni bir yapı oluşturmaktadır. Farklı oran, miktar veya indirimlerin belediyeler arasında ne gibi doğru veya yanlış tanımlanmış mali yük farklılıklarına yol açacağı, tamamen tesadüflere bırakılmış durumdadır. Taslaktaki madde 96, bugünkü anayasanın 127 maddesinin son fıkrasının son cümlesini alarak ‘Mahalli idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır’ dedikten sonra şu eki yapmaktadır: ‘Ve bu amaçla gerekli düzenlemeler yapılır.’ Gerekçeye bakıldığında bu değişiklikle ‘Mahalli idarelere kendi gelir kaynaklarını oluşturma imkânı vermeye açık ve dolayısıyla daha geniş bir ademi merkeziyet alanı sağlamak amaçlanmıştır’ deniliyor. Dolayısıyla, 96. madde 41. madde ile birlikte değerlendirildiğinde, sadece mevcut gelir kategorileriyle sınırlı kalmayan bir yerel vergileme alanının oluşturulmak istendiği anlaşılacaktır.” Mali yetkilerin ve gelirlerin paylaşımının bu yönde düzenlenmesinin bir mali federalizm yoluna giriş olduğunu kaydeden Oyan, şu görüşlere yer verdi: “Gerçi borç faizleriyle kıskaca alınmış bugünkü merkezi yönetimin bir diğer günlük amacının da yerel yönetimlere gelir aktarımını kısıtlamak olduğunu; bu arada merkezi yönetim elinde daha belirgin ve denetime açık olan rant aktarma kanallarının ‘yandaş’ yerel yönetimler elinde görünmez kılınması gibi ‘yan’ amaçların da bulunduğunu ihmal etmemek gerekir. Ama sonuçta mali desentralizasyon gibi üniter yapıyla uyumlu bir yöntem yerine, idarenin bütünlüğü ilkesiyle uyuşmayan bir mali federalizm yoluna sapılmak istenmesi, çok daha kritik bir öneme sahiptir. Kamuoyunun bunu edilgen bir biçimde seyretmemesi gerekir.” 68’liler Birliği Vakfı KAYIP İLANI Beyaz Tebeşir Reklamcılık Yayıncılık ve Org. Hizmetleri unvanı altında ve İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Beyoğlu Vergi Dairesi Müdürlüğü’ne bağlı olarak faaliyet gösterdiğim işyerime ait VERGİ LEVHAMI kaybetmiş bulunmaktayım. İlgililere duyurulur. EMEK TARGAN T.C. Kimlik No: 44164785830 Değerbilir Halkımızın Kahraman Gazilerine Vefa Borcunun Simgesi TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI Yapı Kredi Bankası Ankara Cebeci Ş. 01 00000 1 YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr KADIKÖY KİTAP GÜNLERİ’NDE Yayınlarımız ve kitaplarımızla standımızdayız. 1516 Aralık 2007 günleri... Caddebostan Kültür Merkezi, 4. Kat 11. Masa KADIKÖY Bir Varmış... Bir Yokmuş... TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle