25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 2007 CUMA 4 Gazetede, İlhan Aliyev ile eşinin, Baku’yü ziyaret eden Abdullah ve Hayrünnisa Gül ile çekilmiş fotoğraflarının yanındaki haberde, Sayın Gül’ün bir tümcesi var: 301 imajımızı yıpratıyor. Evet, diyorum gülerek kendi kendime, evet TCK 301 olmasa Türkiye’nin imajı ne kadar güzel olacak. AB’nin Türkiye ilerleme raporu dolayısıyla TCK’nin 301. maddesi yeniden gündemde. Avrupalılar, takmışlar bu maddeye, illa değiştirilmesini ya da düzeltilmesini istiyorlar. Kimse de çıkıp onlara şunları söylemiyor: Ne istiyorsunuz efendiler? Bu ceza yasası hazırlanırken Türkiye’de demokratların, yurtseverlerin bütün uyarılarına karşın onu alkışlayan, büyük reform olarak ilan eden sizler değil miydiniz? Daha neler neler söylenebilir AB’ye. Mesela şunlar suratlarına karşı haykırılabilir: Türkiye’yi İslam Cumhuriyeti’ne götüren AKP’yi, demokrat, laik düzeni savunanları demokrasi karşıtı olarak gören siz beyler, içtenlikten mi yoksunsunuz, yoksa zekâdan mı? ??? Doğrusu artık midemi bulandırmaya başlayan TCK 301 tartışmaları sırasında, tarafların hangisinin daha sahtekâr olduğunu bile kesinlikle söyleyebilecek durumda değilim. 301 tartışmaları midemi bulandırıyor, çünkü demokrasiye karşı olan, yargıyı siyasallaştırmaya çalışan, laikliği çiğneyen, en çok oy almış olanın diktası rejimini oturtma çabası peşinde koşanların yabancı yalakalığından, bu ülkenin bir insanı olarak utanç duyuyorum. “Osmanlı’dan miras kalan iğrenç bir alışkanlıktır bu” deyip geçemeyiz. Maşallah, Cumhuriyetimizin ilk dönemi dışında kalan uzun sürede, yeniden egemen olmuştur bu davranış biçimi ülkemize. Aşağılık kompleksi, çıkarcılık ve avantacılıkla el ele giden yabancı yalakalığı, son dönemlerde AB yalakalarına göre, yabancı her HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Sahtekârlık mı, Dangalaklık mı? şeyin iyisini bilir, yabancının her dediği doğrudur ve yabancının isteklerini yerine getirmek, insanları hem çağdaşlığa hem mutluluğa götürür. Yabancı da boş bulduğu eşeğin sırtına semeri hemen konduruveren açıkgöz misali fırsatı kaçırmaz ve hemen başlar buyurmaya: Şunu şöyle yap! Onu yapma! Buna bakma! Şuna kulak asma! Türkiye 301. madde tartışmalarını işte bu ortamda yapıyor. ??? AKP’nin “Made in AB” patentli ceza yasası taslağı gündeme geldiğinde, bunun demokrasiye aykırı olduğu, eskisinden daha fazla özgürlükleri kısıtlayacağı hep yazılıp çizildi. Kimse kulak asmadı. 301. maddeye karşı olanların bir bölümü, karşıtlık gerekçelerini, AB’nin isteğine dayandırmakta ve bu maddenin imajımızı bozmakta olduğunu söylemekteydiler. 301’e karşı olanların öbür bölümü ise imaj sorununu değil, Türkiye’de insanların özgürlüğünü ileri sürmekteydiler. Zaten maddeye baştan beri karşı çıkanlar da bunlardı. Ama onlar, yeni orta sınıfı oluşturan, köylü toplumu içinde azınlıkta kalan bir grup oldukları için, sözleri dinlenmeyen, görüşlerine itibar edilmeyenlerdi. Nitekim, söyledikleri, yazdıkları, çizdikleri boşa gitti. Ama sonunda 301. madde değiştirilecek; Türkiye’nin imajı konusunda çok duyarlı olan Sayın Abdullah Gül de açıkladı bu hususu. 301. madde, Türk halkı bu baskıyı istemediği için değil, salt yabancılar “değiştir!” dediği için, mostralığın imajını bozduğu için değiştirilecek. Bu ayıp, bir toplumu yıllarca utandırmaya yeter de artar bile. Merak etmeyin, bu toplumda bu ayıbın utancını duyanlar da azınlıkta. Bu durumda 301 değişse ne olur, kalsa ne olur?.. 2. olağanüstü büyük kongresini toplayan partide yeni başkan Nurettin Demirtaş oldu DTP ‘özerk yönetim’ istedi ? Kongreye tek başkan adayı olarak giren Nurettin Demirtaş, konuşmasında Ahmet Türk dönemini eleştirdi, AKP’ye çattı. Tüm sol güçleri bir araya getirecek çatı partisi önerisinde bulunan Demirtaş, partisine yönelik linç kampanyası yürütüldüğünü savunarak, “Linçten kim kârlı, kim zararlı çıkar bilinmez” dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DTP’nin yeni siyasi rotasının ve yönetiminin belirlendiği 2. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde genel başkanlığa Nurettin Demirtaş seçildi. Demirtaş, partisine yönelik “linç politikası” izlendiğini savunarak “Başbakan bizi hedef gösteren ırkçı politikalar güdüyor. Bu linçten kim kârlı, kim zararlı çıkar bilinmez” dedi. DTP’nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresi Park Otel’de yapıldı. Ahmet Türk’ün 22 Temmuz seçimleri öncesinde bağımsız milletvekili adayı olmak için istifasıyla boşalan genel başkanlık koltuğu ve parti yönetimi seçiminin yapıldığı kongrenin en önemli özelliği ise partinin yeni “siyasi yol haritası” niteliğindeki “Siyasi Tutum Belgesi”nin kongre tarafından benimsenerek parti programına girmesi oldu. DTP’nin 2628 Ekim tarihlerinde Diyarbakır’da toplanan Demokratik Toplum Kurultayı’nda benimsenip, dün Büyük Kongre’nin onayına sunulan “Siyasi Tutum Belgesi”nde, kamuoyundan gelen tepkiler ve dava açılabileceği dikkate alınarak, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’dan “Kürt halkyetmezliklerimize rağmen halkımızın aday gösterdiği ve Meclis’e gönderdiği vekillere duyduğu güven kadar beklentisi de büyüktür. Bu beklentiler, bugüne dek çalışmaları iyi organize edilememiş seçimlerden kaynaklı tam oturtulamayan parti platformlarımızın işlerlik kazanmasıyla giderilecektir” dedi. Türk ve Tuğluk özür diledi Bu eleştirilerin ardından söz alan DTP Grup Başkanı Ahmet Türk ve eski “eşbaşkan” ve Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ise “başarısızlık ve yetersizliklerinden dolayı” partililerden ve halktan özür dilediler. Türk, “Eksikliklerim varsa halkım beni bağışlasın” dedi. Aysel Tuğluk da “Beklentilere uygun bir eşbaşkanlık yürütemediğim için sizlerden özür diliyorum” diye konuştu. Genel başkanlık için yapılan seçimlere tek aday olarak giren Demirtaş, yapılan ilk ve ikinci turda delege çoğunluğu sağlanamadığı için, katılanların salt çoğunluğunun yeterli olduğu 3. turda genel başkanlığa seçildi. Demirtaş, oylamaya katılan 234 delegenin tamamının oyunu aldı. DTP’nin 2. Olağanüstü Kongresi Park Otel’de yapıldı. Medyanın yoğun ilgi gösterdiği kongrede Nurettin Demirtaş genel başkan seçildi. (NECATİ SAVAŞ) larının lideri” olarak söz edilen bölümler ayıklandı. Belgede Öcalan’la ilgili ifadeler ayıklanmasına karşın, federasyonu çağrıştıran ve “demokratik özerklik” olarak ifade edilen “özerk yönetim” istemi aynen korundu. Devlet örgütlenmesinin tamamında “Türk etnisitesini esas alan anlayışın hâkim kılındığı” savunulan belgede, “Kongremiz, ülke bütünlüğü içinde halkın yerelde söz ve karar sahibi olmasını sağlayacak ve tüm farklılıkların kendini özgürce ifade edebileceği düzeyde özerklik kazanması temeline dayanan modelin çağdaş kavramlaştırılışını demokratik özerklik biçiminde tanımlamaktadır” görüşüne yer verildi. Belgede bayrak ve resmi dilin tüm “Türkiye ulusu” için geçerli olmakla birlikte her bölge ve özerk yönetim biriminin kendi renkleri ve sembolleriyle demokratik özyönetimini oluşturması gerektiği savunulan belgede en az 2025 özerk bölge önerisi yer aldı. Kongrede genel başkan seçilen Nurettin Demirtaş yaptığı konuşmada, AKP, CHP ve MHP’nin şiddet ikliminden beslendiğini savundu. Demirtaş, Kuzey Irak’a yapılması planlanan sınır ötesi operasyonu da eleştirdi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın partisini hedef gösterdiğini kaydeden Demirtaş, “Başbakan bizim partimizi hedef göstererek ırkçı bir politika güdüyor. Sırf Kürt olduğu için insanlara saldırılıyor” dedi. Demirtaş konuşmasında üstü kapalı olarak Ahmet Türk’ün genel başkanlık dönemini de eleştirdi. 22 Temmuz seçimlerine hazırlıksız ve yasal zorunluluktan dolayı lidersiz girdiklerini belirten Demirtaş, “Tüm Öcalan’ın kardeşi PM’de Parti Meclisi (PM) için yapılan seçimlerde ise terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ve Şeyh Said’in torunu olduğu belirtilen Bedri Fırat PM’ye girdi. PM’ye ayrıca DTP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal dışındaki bütün DTP’li vekiller de seçildi. Birdal’ın DTP’ye girmeden önce SDP’nin onursal genel başkanı olması üzerine PM’ye girmek istemediği bildirildi. asirmen?cumhuriyet.com.tr DTP KONGRESİNDEN NOTLAR AYŞE SAYIN ANKARA DTP’nin 2. Olağanüstü Büyük Kongre’sinde İstiklal Marşı okunmazken, salona Atatürk posteri asılmadı. Salonda sadece tek bir Türk bayrağı yer aldı. Kongreden yansıyan bazı ilginç notlar şöyle: Diyarbakır’daki Demokratik Toplum Kurultayı’na katılan eski DEP Milletvekili Leyla Zana dünkü kongreye katılmadı. ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras ile KADEP Başkanı Şerafettin Elçi, kongreye katılan davetliler arasında yer aldı. Kongreye bir dönem AKP’den milletvekili adaylığı ile gündeme gelen Nil Demirkazık bu kez ÇocukDer temsilcisi olarak katıldı. Mini eteği ile dikkat çeken Demirkazık, yakasına “Kürdistan bayrağı” diye tanıttığı rozet taktı. Kongrede en sert çıkışı eski DEP milletvekili ve parti delegesi Mahmut Alınak yaptı. Abdullah Öcalan’ın ismini anan tek partili olan Alınak, DTP’lileri “salon siyaseti” yapmakla suçlayarak “diyalog siyasetini bırakıp, dişe diş” politikası izlenmesi gerektiğini savundu. Bilinçlenen Kadın, Çaresiz Kadın… Ayşegül Altınay ve Yeşim Arat’ın, TÜBİTAK’ın desteğiyle hazırladığı çarpıcı araştırmanın benim için en önemli yanı kadınların son yıllarda yükselen bilinci. İki öğretim üyesinin yönlendirdiği “kadına yönelik şiddet” araştırması, Yönelim Araştırma, Şirketi’nce uygulanmıştı. Araştırma üzerinde düşünülmesi gereken o kadar etkileyici sonuç ortaya koyuyor ki, hangisi daha önemli diye sıralamakta güçlük çekiyorsunuz. 56 ilden 1800 evlenmiş kadınla yürütülen bu araştırmanın dikkat çekici özelliklerinden birisi de iki feminist kadın öğretim üyesinin araştırmanın liderliğini yapmasıydı. Yeşim Arat ve Ayşegül Altınay, demokrasi ve özgürlükler konusunda duyarlı olmanın ötesinde kadının kurtuluşu düşüncesinin de yılmaz savunucuları olarak tanınırlar. ??? Kadınlar nasıl bilinçlenmişti: Her üç kadından birisi kocasının şiddetiyle yüz yüze geliyor. Geldiğini söylüyor. Dayakla karşılaşan kadınların yarısı ilk kez kadınlardan oluşan anketçilere yaşadığı bu gerçeği ifade ediyor. Söylemeleri önemli. Anketçilerle paylaşmaları ise araştırmanın güvenilirliği açısından ciddi bir bulgu. Kadınlar artık kocalarının veya sevgililerinin şiddetiyle karşılaştıklarını söylemekten çekinmiyorlar. Bu bir aşama. Anket sonuçlarını temel alırsak ülkemizde sayıları milyonları aşan kadın en az bir kere erkek şiddetiyle yüz yüze gelmiş. Şiddetle karşı karşıya gelen kadınların yüzde 90’ı dayağın hiçbir haklı nedeni olmadığına inanıyor. Yani “kocadır, sever de, döver de” diyen kadınların oranı yalnızca yüzde 10. Eşine şiddet uygulayan erkek cezalandırılsın mı sorusuna kadınların yüzde 92’si “evet cezalandırılsın” cevabını veriyorlar. Bu rakamların çok çarpıcı rakamlar olduğunu söylemeliyiz. Kadınlar, erkekten gelen şiddeti onaylamıyorlar, hoşgörüyle karşılamıyorlar ve şiddete başvuran erkeğin cezalandırılmasını istiyorlar. Bence bu bir bilinç sıçramasını ifade ediyor. 1980’li yılların ortalarında Türkiye’de kadınlar “dayağa karşı” ilk kez sokaklara döküldüklerinde onlara herkes biraz da küçümseyerek bakıyor ve “bunlar tuzu kuru kadınlar” diyorlardı. 20 sene içinde Türkiye’de çok şeylerin değiştiğini kanıtlıyor bu araştırma. ??? Araştırmanın bir başka boyutu ise kadınların çaresizliği. Soru şöyle sorulmuş: “Eşiniz bugün size dayak atacak (Toplantıda İpek Çalışlar, ‘dayak atma’ ve ‘dayak yeme’ sözlerinin de sorunlu olduğuna dikkat çekti. Adam ‘atıyor’, kadın da ‘yiyor’. Ortada ‘yenilen’ bir şey yok, ‘atılan’ da aslında. Bu dilin de erkek egemen bir dil olduğunu kabul etmek gerekiyor) olsa ne yaparsınız?” “Tepki vermem ya da alttan alırım” diyen kadınların Türkiye ortalaması yüzde 23.6. Doğulu kadınların ortalaması ise yüzde 46.1. Buna yine karşı koyamamaya ilişkin başka sonuçları da eklersek kadınların en az üçte biri eş dayağına tepki göstermeye cesaret edemiyor. Bu oran doğuda yarıyı geçiyor. Yani, koca dayağını yüzde 90 doğru bulmayan kadınların üçte biri bu konuda çaresiz olduklarını ifade ediyorlar. Bu çaresizliğin içinde devlet kurumlarına, güvenlik güçlerine yeterince güvenmemek olduğu gibi, ekonomik güçsüzlük de önemli bir rol oynuyor. ??? Taşınmaz malların, banka hesaplarının önemli bir kısmını elinde tutan, psikolojik olarak kadına üstünlüğü sürdüren erkeğin karşısında kadının hâlâ çaresiz olduğu gerçeğini görmeliyiz. Araştırmadaki çarpıcı noktalardan birisi de yükseköğrenim gören kadınların yüzde 12’sinin de yaşamlarında en az bir kere eş veya koca şiddetiyle yüz yüze gelmiş bulunması. Üstelik üniversiteli kadınlar bu konuyu paylaşmaya pek yatkın görünmüyorlar. ??? Ayşegül Altınay ve Yeşim Arat, bir önemli noktaya daha işaret ettiler: Temmuz 2006 tarihinde yayımlanan Başbakanlık’ın “Çocuk ve Kadına Yönelik Şiddet Hareketleriyle; Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” genelgesi şiddete uğrayan kadınlar ve çocukların korunması açısından çok ileri hükümler içeriyor. Bu “Genelge”ye dikkat çekilmesini istediler. Bu “Genelge”nin uygulanması için medyaya görev düştüğünü vurguladılar. ??? Ayşegül Altınay ve Yeşim Arat’ın önderliğinde hazırlanan bir araştırmanın sonuçları, ne yapılması gerektiğine ilişkin de ciddi ipuçları veriyor. Yeri geldikçe bu kapsamlı araştırmaya başvurmaya devam edeceğiz. Altınay ve Arat başta olmak üzere emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle