18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 KASIM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Şehit Ömer Karabey: “Dinci bir radyoda, konuşmacılardan biri ‘Bizim askerler cennete giderler mi’ diye soruyor. Yanıt, ‘Hâşâ, asla gidemezler’ oluyor. Soru ‘Peki Osmanlı askerleri’ diye devam ediyor. Yanıt: Onlar mı? Onlar başka!” Yağmur Ekim Lisede, türban ve namaz baskısı varmış... “Baba beni sakın okula gönderme!” SON dönemde bizim gazeteye yönelik saldırılar giderek artmaya başladı. Ele geçirdikleri medya okyanusunda, bir “damla” Cumhuriyet’e tahammül edemiyorlar. Bülent Esinoğlu bu konuya değiniyor: “Cumhuriyet’e saldırılmayan bir dönem oldu mu? Hayır olmadı. Bu saldırılar özde, gazetenin ödün vermez laik tutumuna karşı sürdürülüyordu ve genellikle ortaçağ ideolojisinin temsilcilerince yapılırdı. Halen de bu cepheden amansız saldırılar devam ediyor. Ancak ortaçağ ideolojisinin çocukları Amerika’da eğitimlerini tamamladı, yurda döndü. Aynen, rahmetli Uğur Mumcu’nun yazdığı gibi oldu. Bunlar Türkiye’ye döndükten sonra kutsal ittifakın sözcüleri oldular. Cumhuriyet, Türkiye’nin içinde bulunduğu kötü gidişe milli demokratik devrimin çare olacağını yazınca, küreselleşme (emperyalizm) eğitimi alan DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ DTP’linin aracında silah bulunmuş. Ya ne bulunacaktı! Kafa Necati Yıldırım: “RTE’nin kafasında ‘Kürt planı’ bilmecesi varmış. Durmak yok; bilmeceye devam!” zevat hızla harekete geçti. Zira Cumhuriyet, laiklik mücadelesine emperyalizmi de katıyor hatta milli demokratik devrim diyerek emperyalizmle mücadeleyi daha da önceliyordu. Ve oklar derhal İlhan Selçuk’a yöneltildi. Bu iş için görevlendirilenlerden biri; geçenlerdeki bir yazısında öyle bir tanımlama yapıyor ki iktidarda emperyalizmin işbirlikçileri yok da sözcülüğünü İlhan Selçuk’un yaptığı azgın seçkinler grubu sanki iktidarda. Ne çare ki bu adam Atatürk milliyetçiliğinin emperyalizme karşı mücadele içinde oluşmuş bir ulusçuluk olduğunu ya kavrayamıyor ya da aldığı küreselleşme eğitimi buna engel oluyor. İngilizce öğreneceğim derken Türkçeyi öğrenemeyen profesör unvanlı görevli şirazeden Yansıtma çıkıyor ve kızgınlığını bir azgınlığa dönüştürüyor. Niye kızgınlaşıp azgınlaşıyor? Çünkü, Cumhuriyet gazetesi okuyucusuna öyle bir eğitim veriyor ki, okur emperyalizm ile işbirliği yapanları hemen teşhis edebiliyor ve emperyalizmin daha da derinleşmesinin önünü kesiyor. Yani suçu çok büyük. İdeolojik saldırı yapmaya ideolojik donanımları yetmediği için psikolojik saldırı yapmayı deneseler de psikolojide yansıtma diye bir anomali durumu vardır. Kendilerinin yaptıklarını, karşısındaki yapmış gibi davranırlar. Buna yansıtma denir. Sonuçta bunlar, ulusal pazarlarımızı yabancılara pazarlayan oligarşinin, ortaçağ ideolojisinin ülkemizi bölmeye çalışan etnik ayrımcıların sözcüsüdür. Emperyalizmi karşınıza aldınız mı işbirlikçi sermayenin kâhyaları işte böyle hemen karşınıza dikilir.” Demek ki Cumhuriyet, doğru yolda... Amerikan Planında Piyon Olmak!.. Düşümde görsem hayra yormayacağım iki açıklama üst üste geldi... Önce Irak Devlet Başkanı Talabani konuştu, hem de ortada bu türden konuşmasını gerektirecek bir durum olmadığı halde: Türkiye, sınır ötesi operasyonu kesinlikle yapacak. Ancak bu durum ilişkilerimizi bozmaz!.. Hemen anımsayacaksınız; aynı Talabani, daha dün denilebilecek denli kısa bir süre önce, “Türkiye’ye, Kürt’ün kedisini bile vermem” diyebiliyordu... Bu kadar kısa sürede meydana gelen değişime, gelişime bakar mısınız?!.. Peki, ya Barzani’ye ne demeli?.. Talabani’nin açıklamasının mürekkebi kurumadan Barzani yönetimi şu açıklamayı yaptı: Türkiye’nin kapsamlı bir işgal harekâtı yapmak istemediği kanaatine ulaştık. Sınırlı bir askeri operasyon yapılması muhtemeldir. PKK hedefleriyle sınırlı bir operasyona karışmayız!.. Ne kadar birbirine benzeyen ifadeler değil mi?!. Ne oldu da iki aşiret lideri bir anda 180 derece keskin bir dönüş yaptı. İşte tam bu noktada sorulması gereken soru aslında şu: Türkiye’nin başına örülen son “senaryo” ne?!.. ??? Senaryoyu anlamak için biraz geriye dönüp, bugüne doğru ilerlemek gerekiyor... Tayyip Bey’in Başkan Bush’la yaptığı şova, pardon görüşmeye dönelim. Bugün yaşananlar, görüldüğü kadarıyla o baş başa görüşmede biçimlendirildi!.. Kamuoyunu biçimlendirme işareti ise Tayyip Bey tarafından Çek Cumhuriyeti ziyareti öncesi havaalanındaki basın toplantısında verildi: Önceliğimiz silahların bırakılmasıdır... Aynı cümleyi Baku dönüşü “ya elde silah dağda dolaşacaklar ya da silahları bırakıp şehre inecek, siyaset yapacaklar” şeklinde kullandı. Kulislerde, değişik platformlarda ise “yeni bir durum”dan söz edilmeye başlanmıştı... Tayyip Bey’in kapsamlı bir çözüme yönelik “Kürt planı”ndan!.. Kısacası senaryo kamuoyuna yedirilmek üzere ısıtılmaya başlanmıştı!.. ??? Neydi acaba şu “kapsamlı çözüm planı”?.. Bunu da AKP iktidarına sıcak yaklaşımıyla bilinen, Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan yazdı: “Şu kapsamlı çözüm planı”nı açıklayın artık!.. Berkan yazısında, Başbakan’ın sadece terör değil, Kürt sorunu için de kapsamlı bir planı olduğunu, ancak Türk halkının bunu bilmediğini anlattı. Hatta Berkan’a göre herkes biliyordu da bir tek Türk halkı bilmiyordu!.. Peki, kimler biliyordu bu planı?.. ABD Dışişleri Bakanı Rice biliyordu. Zaten böyle bir plan olduğunu da o ağzından kaçırmıştı!.. Bush zaten biliyordu, Oval Ofis’teki 1 saatlik baş başa görüşme ne için yapılmıştı ki!.. Kuzey Irak’taki aşiret liderleri de biliyordu. İşte o nedenle son günlerdeki açıklamaları yapmışlardı!.. Berkan, bir ihtimal planının bazı detaylarının Kandil’deki PKK liderlerine de iletildiğini belirtiyor yazısında... Yani “yeni oyunu” bütün piyonlar biliyordu!.. Berkan, “çok hassas” diye nitelediği bu planı hükümetin kamuoyuna açıklamaktan çekindiğini de vurguluyor ve soruyordu: Hükümet bu kapsamlı planın arkasında sonuna dek durabilecek mi?.. Özellikle de PKK’nin dağdan inip siyaset yapmasını Tayyip Bey kamuoyuna nasıl anlatacaktı?. Berkan büyük bir endişeyle, hükümetin “vatana ihanet”le suçlanmasının kuvvetle muhtemel olduğunu da sözlerine ekliyordu. Planın tam içeriğini ise ikinci cumhuriyetçilerin yeni merkezi Taraf gazetesinde, daha düne kadar Milliyet’in Pentagon temsilcisi olan Yasemin Çongar açıkladı: Öcalan’sız eve dönüş!.. Çongar’a göre, Tayyip Bey’in merak edilen PKK’ye silah bıraktırma projesinin özü, İmralı’daki hariç, PKK’nin tümüne af ve siyaset yolunu açmaktı!.. Aslında iktidara iliştirilmiş bu arkadaşların anlattıkları “plan” özünde doğru, ancak sahibi Tayyip Bey değil... Başbakan, bu “kapsamlı planın” yalnızca bir parçası!.. Planın sahibi ABD!.. Tayyip Bey’in Bush’la görüşmesinden sonra geçirdiği dönüşümü, işbirlikçi köşelerde başlatılan “kapsamlı çözüm planı” yazılarını ve aşiret liderlerinin art arda yaptığı açıklamaları yan yana koyduğunuzda nasıl bir plan üzerinde çalışıldığı açıkça anlaşılıyor: Türkiye’yi masaya oturtma operasyonu!.. SESSİZ SEDASIZ (!) Kentin ‘altın anahtar’ı ayağa düştü ANTALYA’NIN İslamcı partiden Büyükşehir Belediye Başkanı, çok turist getiren bir Alman turizm şirketinin yöneticisine kentin “altın anahtar”ını verince Mustafa Saraç “olmaz böyle şey” diyor: “Sıradan şiltler, plaketler veya hatıra eşya ödüllerinden farklı olarak, altın anahtar verilecek bireylerin seçiminde, devlet nişanında olduğu gibi, hatta devlet nişanındaki titizlikten de öte hayli ince eleyip sık dokumakta yarar var. Teamül, bu sembolik ödülün, memlekete olağanüstü hizmet sağlamış devlet görevlilerine ya da kentteki sanat, kültür ve bilim yaşamına çok büyük katkı yapmış şahıslara takdim edilmesidir; özel ticari şirketlere güzide şehirlerimizin altın anahtarını teslim etmek gibi bir diplomatik geleneğimizin olduğunu zannetmiyorum. Özel turizm şirketlerinin kendi kârlarını katlarken, zorunlu bir ‘yan ürün’ olarak ve doğal mesleki iştigalleri gereği, ülkemize giren turist sayısını da mecburenarttırmış olmaları, bir ‘fedakârlık’ veya bir olağandışı çaba sayılamaz; kentin altın anahtarını hak etmek için de, asla yeterli değildir. Üstelik, uluslararası turizm tekelleri, son on yılda, büyük turistik tesislerimizin önemli bölümünü satın alma ve ortaklık yoluyla envanterlerine katmış olduklarından, turizm sektörünün ‘altın anahtar’ını zaten ellerinde tutmaktadırlar ki, kendilerine, bir de kentlerimizi ‘toptan’ devretmenin, hiç mi hiç gereği bulunmamaktadır!” Gülhan Elmas: “Saidi Nursi sempozyumuna destek olan THY yetkilileri ‘İlişkimiz ticariydi’ demiş. Yani tamamen duygusal!” Nurcu Kapı M. Alpaslan Yener: “Biz Habur’u kapatmaya uğraşırken, sel Kapıkule’yi kapattı bile!” Ülkemizdeki Müzeoloji AYYÜZ SABUNCU (Arkeolog, İTÜ’den emekli, akademisyen) Ülkemizde aile eğitimini ilk, orta, lise/meslek okulu ve üniversite eğitimi izler. Devlet desteğindeki ortaeğitim kurumlarında müzeoloji ders programına alınmamıştır. (1) Bu yüzden bu konuda özellikle ortaeğitimde bilinç eksikliği belirgindir. Kendini yetiştirebilmiş bilinçli öğretmenler burada önem kazanır. Devlet okullarında istem dışı da olsa bu eğitim genelde deneysel yaklaşıma az önem veren, aksak teorik bir yaklaşım sergilemektedir. Doğu’da, Güneydoğu’da öğretmen açığının hâlâ giderilememesi, bazı derslerin boş geçmesi ülkemizde eğitim aksaklıklarının var olduğunu belgelemektedir. Özel okullar parayla desteklendiğinden bu açıklar para yoluyla kısmen ya da tamamen kapatılmaktadır. Atatürk döneminin tersine, şimdilerde eğitimde çifte standart olduğundan hemen tüm eğitim kurumlarında genelde bencil, meraktan uzak, araştırmayan, dersi öğrenmek yerine ezberleyen, emperyalist düzene uygun öğrenciler yetiştirilmektedir. Devlet okullarındaki eğitimin daha çağdaşlaşması gene devlet eliyle olacağına, konu da müzeoloji olduğuna göre, ortaöğretimde konunun öncelikle sosyal dersler kapsamına alınması uygun bir başlangıç görünümündedir. Müzeolojiye bilinçli yaklaşımın müze atmosferinde aile eğitiminden başlayıp, üniversiteye dek devam etmesi gerekecektir. Ortaöğretimde müzeoloji CD, DVD, kısa filmler, çizgi filmler, TV ve radyo programları ile desteklenebilir. Ortaöğretim için bile üniversitelerde müzeologların yetiştirilmesi zorunlu hale gelmektedir. Buralarda müzeoloji dersleri müzeologlar, arkeologlar ve sanat tarihçileri tarafından seçmeli dersler olarak verilmesi doğru yaklaşımın ilk ürünleri olacaktır. Doğru eğitilmiş, eğitimci kişiliği geliştirilmiş müzeologların müzeler dışında ortaokul, liselerde gerekirse meslek okullarında görevlendirilmesi büyük yararlar sağlayacak, işsizler ordusu da alaylar/tugaylara dönüşebilecektir. Günümüz eğitim kurumlarında daha çok maddeciliğe önem veren genç nesiller yetiştiğinden, bu gençler ahlak açısından giderek yozlaşan, edindikleri mesleklerle tam bağlantı kuramayıp gittikçe mutsuz ve sorumsuzlaşan, eskisinden farklı bir sosyal çevre görünümü yaratmaktadırlar. Nedenini güdülen politikalarda görmek yanlış olmayacaktır. Gereken erken bilinç aileden başladığına, bilinçlenme de sevgi olduğuna göre ilgili mesleklerin öğrencilerine, dallarda yetişmiş insanlara ve ilkokuldan itibaren bütün öğrencilere tüm devlet müzelerine girişin ücretsiz olması, konunun devlet eliyle sevdirilmesi yaratılacak fırsatların başında görünmektedir. Siyasal görüşler değişse de devletin ilgili kurumlarınca bu ve ilgili başka konular ileriye yönelik fakat, esasta değişmeyen ulusal içerikli elkitapçıkları/yönergeler olarak hazırlanırsa, bürokratik işlemlerin azalması, zaman, emek ve kırtasiye kaybı da engellenmiş olur. Müzeolojinin gelecekteki yöntemi doğru saptanabilirse bu yönergelerin de sıkça değiştirilmesine neden kalmaz. Bu bir ulusalcı görüştür. Kemalizmin doktriner kavramlarındaki ulusal bilinç sarmalındaki fikirlerle de örtüşen bu görüş daha bilimsel, eşitlikçi, sosyal içerikli bir eğitim olacağından her zaman ülke çıkarınadır. Aksini savunmak ciddiyetten uzak eğitim politikalarının göstergesi olacaktır. Üniversiteler iki tür bilim insanı yetiştirebilir: Ders Vermeyen (Araştırmacı); Ders Veren ki müzeologlar bu grupta yetişebilir. Müzeolojinin arkeoloji gibi ama tam donanımlı bir bölüm ya da arkeoloji, sanat tarihi bölümlerinde okutulması gereken, yeterlik sertifikası alınabilecek bir yan dal olması yeterli olacaktır. Ayrıca müzeoloji açısından tüm sorunları çözülmüş, eğitsel laboratuvar görevini üstlenebilecek ikinci derece müzelerin açılması da amaca uygun bir yaklaşım sergileyebilir. Yayın tarayabilecek bir yabancı dil ve ikincisine de biraz aşina olmak büyük yararlar sağlayacaktır. Bu Türkçemize önem vermemek değil aksine ona tam dayanmak demektir. Bir bilinçlenme yeri olabilecek ikinci derece müzelerde bu tür yaklaşımlar gerçekleştirilebilir. Meslekten öğrenciler buralarda görevlendirilecek bilinçli meslek insanları denetiminde bir süre deneysel eğitim alıp bilgilerinin puanlandırılması mesleğe doğru bir anlayış katacaktır. Bu yolla müzeler hem yaygınlaşmış hem de meslek eğitimine katkı sağlanmış, müzeologlara da yeni iş alanları açılmış olacaktır. Müzelerde eser sergilenmesi söz konusu olduğuna göre ilgili bölümlerde yetişmekte olan öğrencilere, müzelerde görevli meslek insanlarına geç de olsa tasarım ve müze mevzuatı hakkında derslerin konması zorunlu olmalıdır. (2) Eksikliklerin giderilmesi devletin bilinçlenmesi ile doğrudan ilgilidir. Donanımlı, bilinçli meslek insanlarının yetiştirilmesinden devlet ve eğitim kurumları sorumludur. Bu bir çağdaşlaşma ve bilinçlenme yarışıdır. Böyle yarışlar içinde olmak Atatürk dönemi gibi önce yurtta sonra dışarıda saygınlık ve başarı kazanmak demektir. Bu yarış için öncelik eğitim politikalarına verilirse üretim, ekonomik, bağımsızlık ve diğerleri birlikte gelecektir. Yeter ki insan kayırmayan, ülke yararına uygun, doğru siyasal politikalar üretilsin. (1) Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Prof.Dr. Yıldız ATAGÖK’ün kurmuş olduğu bir MÜZEOLOJİ Bölümü bulunmaktadır. (2) Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu’nun (Başkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Dekanı) da 6 Ağustos 2007 tarihinde Sayın Murat Atak tarafından yönetilen benim de katıldığım Kanal B’de müzelerle ilgili bir televizyon programında belirttiği gibi . KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY eposta: umitzileli?gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Kasım www.mumtazarikan.com SOLDAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SAĞA: 1 1/ Brezilya’da yaygın olan ve 2 Vudu dinine 3 benzeyen bir inanç ve büyü 4 cülük anlayışı. 5 2/ Alçak enlem 6 lerde esen düzenli rüzgâr... 7 Kayak. 3/ Üze 8 rine yazı yazı9 lan tabaklanmış ceylan derisi... Hayvan1 2 3 4 5 6 7 8 9 ların bağlandığı gölge 1 V E R Ç E N İ K lik. 4/ Şöhret... Çok yi 2 A L İ A Ğ A ON nelendiğinden usanç 3 R A N T İ Y E E verici bir durum alan A K R İ L İ K söz. 5/ Çanakkale yöre 4 D I H E N İ sine özgü, çeşitli sebze 5 E M 6 L E K M A J Ö R lerle hazırlanan türlü İ N yemeği. 6/ İyi huylu 7 A L A C A A B A R A Ü S kimse... Sıvas’ın bir il 8 çesi. 7/ Uluslararası 9 A L A M A N A U alanda mal taşımacılığında kullanılan büyük kamyon... Yersiz söz ya da davranış. 8/ İsviçre’de bir kanton... Soyundan gelinen kimse. 9/ Yunanlı tarihçi Ksenephon’un “Onbinlerin Dönüşü”nü konu alan ünlü yapıtı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzda yetişen ve kurutulmuş yaprakları enfiye gibi burna çekilen ya da emilen bir ot. 2/ Adana’nın bir ilçesi... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 3/ Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı... Bir şeyi düşünmeye gerek duymadan hep aynı biçimde yapmak alışkanlığı. 4/ Eli işe yatkın, becerikli...Uzun bacaklı ve çekik karınlı bir köpek. 5/ İki kuzulu koyun... Tanrı. 6/ Divan şiirinin ölçüsü... Tantal elementinin simgesi. 7/ Gazetecilik dilinde uydurma habere verilen ad. 8/ Mezbaha. 9/ Bir öğretim kurumu... Gümüşbalığının küçüğü. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle