19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 EKİM 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Hukuka ve Demokrasiye Aykırı Halkoylaması Cem EROĞUL Anayasa Hukuku Profesörü A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi PENCERE Aziz Nesin’in İltiması... Aziz Nesin ne demişti: “ Türklerin yarısı aptaldır...” Birkaç gün önce bu sözü “Türklerin yarısı akıllıdır” diye yineleyip köşeme almıştım... Haydi adını vermeyeyim, bir doktor dostum dedi ki: “ Aziz Nesin’in hesabında Türklere iltimas var...” Vallahi şu son günlerde olanbitenlere baktıkça doktora hak vermemek elde değil... ? Başkan Bush bizim Meclis’in çıkardığı sınır ötesi tezkeresi için ne dedi?.. Hazret hemen konuştu: “ Kuzey Irak’a asker göndermenin kendi çıkarına olmayacağı biçimindeki düşüncemizi Türkiye’ye açıkça beyan ediyoruz...” Bizim kafamıza göre Amerika “stratejik müttefikimiz” değil mi?.. Ne olacak, aptal kafa bu!.. Amerika bu kafaya hem Kuzey Irak’ta çuval geçirir, hem de Afganistan’da bu kafayı kullanır... Amerika’da suç yok... Suç bizde!.. ? Sınırdan sızarak içerde terör yapan PKK’yi cezalandırmak için Kuzey Irak’a girip Kandil Dağı’nı vurmak Türkiye’nin uluslararası hukuka göre dört dörtlük hakkı... Bu hakkın yıllardan beri bizim askere görev olarak verilmesi gerekiyordu... Ama canımızı ve hukukumuzu savunmak için hakkımızı kullanmayı dünya âlemi ayağa kaldıran bir hamasi ve siyasi edebiyatla, üstelik davul zurna çalarak ilan etmemiz neyi gösterir?.. Tezkere olayı Türk halkının yarısının akıllı olduğunu ispatlar... ? Eh.. bu durumda Başkan Bush’un vakit yitirmeden konuşması ve “Irak’a asker göndermeniz çıkarınıza olmaz” demesi doğaldır... Hem Bush “stratejik müttefikimiz” değil mi!.. Ah, Aziz Nesin.. Sen nesin?.. Türk halkına gerçekten iltimas etmişsin... Nur içinde yat!.. ? Bir kişinin ya da bir devletin iç ve dış hukuka göre hak kullanması doğaldır... Ne var ki bizim AKP iktidarında bir mantık bozukluğu var... Nereden belli?.. Başbakan RTE ne dedi: “ Nefsi müdafaada hukuk kuralı olmaz...” Oysa “nefsi müdafaa” bir hukuk kuralıdır... Mantığımız kökeninden bozuk olunca elden ne gelir?.. Nefsimizi, kendimizi, hayatımızı, ülkemizi, vatanımızı savunmayı hukuk dışı bir eylem zannettikçe, Türkiye’nin ayvayı yemesi işten değildir... ? Dün yazdım, bugün yineleyeyim: Batı’nın gündeminde Sevr var... Sevr’in tüm aktörleri bugün yine sahneye çıkmışlar, şıkır şıkır oynuyorlar; Rum, Yunan, Ermeni diyasporaları, devletleriyle birlikte, şıkır şıkır... PKK’nin müttefiki düpedüz ABD... Başkan Bush yaman mı yaman... Türk askerini Afganistan’da kullanıp, Kuzey Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçiren Amerika’yı biz hâlâ “stratejik müttefikimiz” sayıyoruz... Peki, Allah aşkına bizler toptan aptal mıyız?.. Akıl ve Baş GENELLİKLE aklın başta olduğuna inanırız. Beyin oradadır. Zaten, ünlü atasöz de “Akıl yaşta değil, baştadır” der. Böyle olduğu için, yalnız bizde değil, neredeyse bütün dillerde akılla başı bir sayan deyimlerden geçilmez: Aklını başına toplamak, aklını başından almak gibi. İnsan vücudunun yapısı ve işleyişi ile devletin kurumları ve işlevi arasında sık sık benzetmeler yapıldığından olacak, bir ülkede en iyi ve en sağlam aklın devletin başına geçmiş olanlarda bulunacağı inancı hayli yaygındır. Baştakiler toplumun en akıllıları olmasalar bile, akıllarını peynir ekmekle yemedikleri düşünülüp “yemiş olsalardı o mevkilere gelemezlerdi” denir. e var ki, çoğu zaman olmasa da, ara sıra öyle durumlar olur ki, toplumları yönetenlerin akıllarından kuşku duymaya başlarsınız. Örneğin, “kitle imha silahları var” diyerek petrolcülerin dolduruşuyla binlerce kilometre ötede Irak’la savaşmaya kalkışıp Mezopotamya batağına saplanan bir Başkan Bush’un akıllılık derecesini sorgulamadan durabilir misiniz? Şimdi dıştan bakıldığında, hele devlet ve hukuk konularında birazcık bile bilgisi olanların bizim şu referandum ucubesine bakıp Türkiye’yi yönetenlerin zihin yapıları konusunda şüpheye düşmemeleri mümkün mü? Öyle bir halkoylaması yapacaksınız ki, halkınız neyin ne olduğunu bilmeden, çünkü kendisine anlatılmadığından, daha doğrusu anlatılsa bile anlamsızlığı anlamak kolay olmadığı için bilinçsizce oy kullanacak ve siz bundan bir sonuç çıkaracaksınız. Olacak iş mi? Daha da tuhafı, hukukun başını kaşını yara yara yapılmış bu referandumdaki sonuçların aslında bir süre sonra yapılacak bir anayasayla yeniden ele alınıp daha etraflı biçimde yeniden düzenlenecek olmasıdır. Gerekli önlemleri almadan, zorunlu dengeleri kurmadan bir devlet başkanını doğrudan doğruya, hem de sakat yöntemlerle halka seçtirmeye kalkışanlar bunun toplumu nerelere sürükleyebileceği üzerinde yeterince kafa yormuşlar mıdır acaba? işiler ne denli yüksek yerlere gelmiş ve ne ölçüde “baş” olmuş olurlarsa olsunlar yine de hata yapabilecekleri için, birçok kişinin bir araya gelerek “ortak akıl”la iş görebilmesi öngörülüp birtakım kurullar, meclisler, konseyler, komiteler falan kurulur. Devletlerin uyrukları, bu kalabalıklara bakarak eninde sonunda ortak aklın bulunacağını, kendilerinin bireysel heveslerle, inatlarla, kaprislerle yahut emre itaatle değil, ortak akılla yönetildiklerini umarak rahat ederler. Ama bu ülkede böyle olmadı. AKP çoğunluğu ve dolayısıyla yönetim kurulları, komisyonlar falan anayasa değişikliği ile halkoylaması konularında gereken akıllılığı gösteremedi ve hukuk tarihine geçecek birtakım acayiplikler arka arkaya yaşandı. En sonunda, Yüksek Seçim Kurulu’nun yedeklerle birlikte, yani on bir üyeyle toplanacağı öğrenilince, ortak aklın nihayet orada belireceği umulmuştu. Ama şimdi sonuca baktıkça ortak aklın altı üyenin mi, yoksa beşinin mi ürünü olduğu konusunda tereddüde düşmeden edemiyor insan. [email protected] 2 N K 1 Ekim 2007 günü yapılacak olan halkoylaması, hem hukuka hem de demokrasiye aykırıdır. Hukuka aykırılık: Anayasamızda, halkoylamasına sunulmuş bir metinde değişiklik yapılmasına olanak verecek hiçbir yol yoktur. Anayasamızın izin verdiği tek yol, oylanacak metnin bütünüyle yürürlükten kaldırılmasıdır. Oysa TBMM, halkoylamasından beş gün önce kabul ettiği yeni bir anayasa değişikliğiyle, halkoylamasına sunulacak metni değiştirmiştir. Bu işlemin sonucu, halkın önüne yeni bir metnin konmasıdır. TBMM’nin böyle bir yetkisi yoktur. Anayasanın 6. maddesine göre hiçbir organ, kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Kuşkusuz, bu hüküm TBMM’yi de bağlar. Anayasanın, ne anayasa değişikliklerini düzenleyen 175. maddesinde ne de başka herhangi bir maddesinde, TBMM’ye bir metni halkoyuna sunma yetkisi verilmiştir... Bu yetki yalnızca Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı da, bu değişik metinle ilgili olarak bu yetkisini kullanmamıştır. Zaten kullansaydı, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun’un hükmüne göre bu yeni metinle ilgili halkoylaması ancak yaklaşık dört ay sonra yapılabilecekti. Görüldüğü gibi ortada, açık bir anayasaya aykırılık vardır. Yaptığı bu son işlemle TBMM, açık ve belirgin bir biçimde yetkisini aşmıştır. Eski terimle, bariz bir salahiyet tecavüzü gerçekleştirmiştir. Bu işlem Anayasa Mahkemesi’ne götürülürse, iptal bir yana, yokluk kararı verilmesi bile beklenebilir. Kamu hukukunda bir işlemin hukuka uygunluğu araştırılırken, önce yetki konusuna bakılır. TBMM, anayasanın kendisine hiçbir biçimde tanımadığı bir yetkiyi kullanmıştır. Yetki aşımı varsa, kesinlikle iptal kararı verilir. Örneğimizde olduğu gibi, yetki aşımı bu denli açık ve belirgin olursa, yokluğa da hükmedilebilir. Ne yazık ki, bu açık hukuksuzluğa Cumhurbaşkanı da, 5697 sayılı son yasayı Meclis’e geri göndermemekle ya da halkoylamasına sunmamakla, açıkça ortak olmuştur. YSK de, yaptığı değerlendirmede işin özünü gözden kaçırmıştır. Konu, gümrük kapılarında oy verme işleminin başlamış olması değildir. Bu işlem hiç başlamamış olsa bile, yapılanlar hukuk dışıdır. YSK halkoylamasını her şeye karşın gerçekleştirmeye karar ir avuç yazar, iyi ilişkilerde olup bağımsız kalmanın, özgürlüğümüz için şart olduğunu savundu. Birçok yazar, küreselleşen dünyada Batı’ya bağlanmazsak yalnız kalacağımızı savundu. AB ve ABD’ye bağlandık. Küreselleşme oyuncusuyuz, ABD’nin stratejik ortağıyız, AB’nin kopmaz parçasıyız dediler. Gerçek olmayan hayaller kurdular. Gerçekler ise: Emperyalizmin elinde, Onların isteklerine uyarak, Kazançlar sağlamaktı. Sağlandı. Batı’nın parçasıyız, yalnız de vermekle, kendi yetkisini aşmıştır. Yapabileceği tek şey, halkoylamasını erteleyerek yetkili organların bu kez anayasaya uygun yeni bir düzenleme yapmalarına olanak vermekti. Özetle Türkiye, bu pazar günü hukuk dışı bir oylama gerçekleştirecektir. Demokrasiye aykırılık: Önümüzdeki halkoylaması iki bakımdan demokrasiye aykırıdır. Oylanacak anayasa değişikliği, hem Türkiye’nin bütün demokrasi geleneğini çiğneyen yepyeni bir cumhurbaşkanı seçim yöntemi getirmekte, hem de üstelik bunu antidemokratik bir biçimde düzenlemektedir. Türkiye 98 yıldır, demokrasisini parlamenter sistem çerçevesinde kurmaya çalışmaktadır. Bu süreç kolay geçmemiştir. Türkiye ancak elli küsur yıllık bir çaba sonucunda parlamenter sistemi az çok oturtmayı başarmıştır. Bu sistemin özelliği, yürütme işlerinde devlet başkanının yetkisiz olması, buna karşılık yürütme yetkisinin, yasama organı karşısında siyaseten sorumlu bir başbakan tarafından kullanılmasıdır. Getirilen anayasa değişikliği, devlet başkanının halk tarafından seçilmesini öngörmekle, bu sistemi kökünden değiştirmektedir. Çünkü, halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı, parlamenter sistemin gereği olan siyaseten tarafsız ve yürütmede güçsüz bir kişi olamaz. Böyle olmasını istemek demokrasiye aykırıdır. Oy veren seçmen, yürütmenin başına getireceği kişinin tarafsız olmasını değil, kendi tarafında olmasını ister. Demokrasinin gereği de budur. Böyle olmasaydı, demokrasinin temeli olan çoğunluğun yönetimi ilkesi gerçekleşemezdi. Devlet başkanının dolaylı da olsa halk tarafından seçildiği ABD’de de, Fransa’da da durum böyledir. Başkan, açıkça, bir ya da birkaç partinin desteğiyle göreve gelmektedir. Başkan taraflıdır. Kendisini halk seçiyorsa, demokrasi açısından doğrusu da budur. Görüldüğü gibi, halkoylamasıyla, bir yüzyıla yaklaşan bir devlet yönetim geleneğimiz değiştirilmektedir. Demokratik bir devlette, yasama organının halk tarafından seçileceği, yargının da tam bağımsız olacağı zaten tartışma dışıdır. Devletin yönetimiyle ilgili esas tartışma konusu, yürütme gücünün nasıl düzenleneceğidir. Dolayısıyla önümüzdeki halkoylamasının konusu sıradan bir anayasa değişikliği değildir. Sistem değişmektedir. Böyle köklü bir değişikliğin, hiçbir inandırıcı gerekçesi yokken alelacele gerçekleştirilmesi, son genel seçimlerden beri yürütülen yeni bir anayasa yapma çalışmalarını da anlamsız duruma düşürmektedir. Yeni anayasa daha yapılmadan, yürütme gücünün nasıl düzenleneceği bir oldubitti ile karara bağlanmaktadır. Buna demokratik bir anayasa hazırlığı biçimi denemez. Halkın oyuyla gerçekleştirilmesi, durumu hiç kurtarmaz. Unutmayalım ki halk, özellikle ilk biçimiyle tamamen antidemokratik olduğunda herkesin birleştiği 1982 Anayasası’nı da yüzde doksanın üzerinde bir oy oranıyla onaylamıştır. Üstelik getirilen bu yeni sistemin kendisi de antidemokratik bir biçimde düzenlenmiştir. Tek bir örnek vermekle yetineceğim. Yeni 102. madde düzenlemesinde, kimi durumda, tek adayla seçim yapılabileceği öngörülmektedir. Tek adaylı bir seçime, düşünme yeteneğine sahip hiç kimse seçim diyemez. Zaten yeni 102. madde de seçim demiyor “referandum” diyor. Türkçesi halkoylaması. Ne var ki, Türkçeyi sevmeyenlerin yabancı dil merakı onları bir kez daha yanıltmış. Tek kişi için yapılan oylamaların yabancı dilde karşılığı, referandum değil plebisittir. Bu tür plebisitlerin antidemokratik olduğunu görmek için, 1804’te I. Napolyon’un, 1852’de III. Napolyon’un, Fransız halkının milyonlarca oyuyla imparatorluklarını onaylattıklarını, daha yakınlarda ise 1934’te Hitler’in, Alman halkının yüzde 88 oyunu alarak kendisini Führer (Başbuğ) ilan ettiğini anımsamak yeter. Yeni düzenlemenin demokratik cılızlığını görmek için, cumhurbaşkanını halka seçtiren Fransa’nın bu alanda nasıl bir düzenleme getirdiğine bakılabilir. Fransa’da, adaylıklar kesinleşmeden bir hafta önce bir aday kendi istemi dışında seçim dışı kalırsa, adaylıklar kesinleşmemiş olsa bile kamuoyunda bir beklentinin yaratıldığı göz önüne alınarak, seçimin ertelenmesi olanağı tanınır. Boşalma, adaylıklar kesinleştikten sonra ve ilk oylamadan önce olursa, seçim ertelenir. Boşalma iki oylama arasında olursa seçim iptal edilir ve adaylık başvuruları dahil, bütün sürece sıfırdan başlanır. Fransızların bu titizliğinin demokrasi duyarlığından kaynaklandığı ortada. Yürütme gücünü eline vereceğiniz kişiyi halka seçtiriyorsanız, bu en önemli seçimin gerçek bir seçim olması için her türlü düzenlemeyi yapmak zorundasınız. Son anayasa değişikliğinin demokrasi açısından bir sakatlığı da bu. Özetle, 21 Ekim 2007 günü gerçekleştirilecek olan halkoylaması yalnızca hukuk dışı değil, aynı zamanda, demokrasi dışıdır. için önemlidir, Türk toprakları kullanılamaz, bölünemez dedi, dinleyen olmadı. Geldiğimiz nokta belli. Çember daraldı. Borç gırtlakta. Beraber olmayı seçtikleri Batı, bizi maddi manevi boğmak üzere. Haysiyetimiz bir para. 11. C. B’nı, kanepede sardalye istifi diz dize oturttular. Tarih çarpıtılıyor, suçlar bize yükleniyor. Doğu Anadolu alevlendi, evlatlarımız katlediliyor. Laf dinlemeyerek bizi buraya getirenler, şimdi kına yaksınlar. Hem bağımlıyız hem de yalnızız! B Yalnızız Ali TURGUT ğiliz dediler. Onlar dedi, Batı güldü. Bir avuç yazar ağladı, sızlandı, uyardı. Dinleyen olmadı. Çıkarlar memleketin bütünlüğünden, özgürlüğümüzden daha tatlıydı. Çıkarları için verdiler de verdiler. Daha da verecekler... Nereye kadar? Verecek şey kalmayıncaya kadar. Bir avuç yazar, AB ve ABD’nin kendi çıkarlarını koruması doğaldır, biz de milli çıkarlarımızı korumalıyız: Kanlı Irak’ta stratejik ortak olmayız, AB bizi istemiyor, taviz vermeyin, Gümrük Birliği tek taraflıdır, bize yaramaz, KKTC pazarlığa açık değildir, Varlıklarımızı satmayın, Biz faiz ineği değiliz, Kendi ayaklarımız üzerinde durmalıyız, Bütün komşularımızla ilişkilerimiz iyi olmalı, Özellikle Türki ülkeler bizim TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI 12 Yıldır Gazilerimizin Hizmetinde Halk Bankası Ankara K.Esat Ş. H.No: 16 0000 13 YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ MEZUNLARI DERNEĞİ DEMOKRATİK DAYANIŞMA DERNEĞİ AYDINLANMA SÖYLEŞİLERİ Yıl: 9, No: 1 Konu ANAYASA DARBESİ Yönetmen Doç. Dr. TONGUÇ Konuşmacı GÖRKER Dr. ALEV COŞKUN Siyaset Bilimci, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı 1961 Anayasası Kurucu Meclis Üyesi Tarih: 20 Ekim 2007 Cumartesi saat 10.30 13.00 arası Yer: Levent Kültür Merkezi, Levent Çarşı içi, Çalıkuşu Sok. No: 2 1. Levent İstanbul İletişim: İÜ Mezunları Derneği (Fatoş Taştan) 0 212 238 03 21 Aydınlık Yarınlar Özlemi İçindeki Tüm Yurttaşlarımız Davetlidir. Giriş Serbest ve Ücretsizdir. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle