23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 EKİM 2007 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Ortak Ahmet Mete Apak: “Deniz Baykal ile Fatih Terim’in ortak yanı nedir? Kendini bulunmaz Hint kumaşı sanmak!” Ya ğ m u r E k i m Türban, Çankaya protokolüne girmiş... “Girdikleri gibi çıkarlar!” GÖRÜŞ PERİHAN ERGUN İmparatorun son durumu: Erim erim Fatih Terim! Eşsiz Sema Akdemir: “Cumhuriyet Bayramı eşsiz kutlanacak. Sırada 23 Nisan ve 19 Mayıs törenlerine kız öğrencilerin katılmaması vardır!” YÜKSEK Seçim Kurulu, İslamcı iktidar döneminde kurulda görev alan yeni üyeleriyle birlikte toplandı ve anayasa değişikliği paketi içeriğinin, oy kullanma sürecinin başlamasından sonra değiştirilen farklı bir metinle referanduma sunulmasına karar verdi. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre beşe karşı altı oyla alınan kararın gerekçesinde “usulsüz kullanılan oylar seçim sonucunu etkilemiyorsa dikkate alınmaz” kuralı ve “yapılan değişiklik paketin esasını etkilemiyor” görüşü baskın çıktı. Hangi usulsüz oylar? Halkın önüne konulan ilk metne göre gümrüklerde kullanılmaya başlanan oylar usulsüz sayıldı. Niye? Çünkü, İslamcı iktidar öyle istedi! Paketin esası niye değişmedi? Halk 11. cumhurbaşkanını 40 gün içinde kendi seçecekti, şimdi 12. cumhurbaşkanını yedi yıl sonra seçecek. Bu esastan bir değişiklik değil mi? Fakat değişiklik sayılmadı. Niye? Çünkü, İslamcı iktidar öyle istedi. Seçim süreci başladıktan sonra “ben yaptım oldu” düşüncesiyle halk adına halkın iradesine müdahale etmek demokrasinin ırzına geçmektir. Yüksek Seçim Kurulu’nun, ki anayasaya göre hiçbir makama hesap vermekle yükümlü değildir, bu müdahaleyi onaylaması, Türkiye’nin geleceğini puslu bir havaya sokmuş, demokrasiyi araç olarak görenlerin “sandalye çoğunluğu”na dayalı olası “sivil darbe”lerine Ucube kapı aralamıştır. 54 yıllık bir hukuk emekçisi olarak Prof. Dr. Aydın Aybay, “hukuksal ucube”ye benzettiği referandumu hayret ve dehşetle izlediğini söylüyorsa, durup biraz düşünmek gerek. Öte yandan pakette yapılan değişiklik henüz yasalaşmadan, İslamcı iktidar partisinin caddelere astığı propaganda afişleri, İslamcıların “referandum kültürü”nün içinde hukuka yer olmadığını açıkça gösteriyor. Bugün doğmamış çocuğa kendi kafalarına göre don biçenler, yarın başka “ucube”leri de halkın önüne “şirinlik muskası” diye getirecektir. Bu ülke, hukuk diye diye hukukun ayaklar altına alınmasına tanık oldu. Şimdi de demokrasi diye diye demokrasinin ırzına geçilmesine tanık oluyor. Yazık oluyor! Hangisinden Başlayayım Bilmem ki(!)? Son günlerde içimi acıtan, beynimi uyuşturan sayısız olaylardan hangisiyle söze başlayayım bilmem ki? Doğal olarak Şeker Bayramı’nı yasa çeviren PKK terörü öncelikte. On gün içersinde Şırnak, Bingöl, Diyarbakır, Beytüşşebap’ı içine alan çatışma, baskın, teröristlerce döşenen mayınla bugünküyle beraber yirmiye ulaşan, ikisi çoban olmak üzere, vatan evladımızı şehit verdik. Bu acılarla bayram süresince ziyaret, telefon ve mesajla elliye yakın şahsıma saygı duyanların ilettikleri kutlamaları ‘başsağlığı’ olarak kabul ettim. Bu gencecik yavrularımızın acılarını, ana babaları ve yakınları kadar yüreğim yanarak, onlara sabırlar dileyerek avunmaya çalıştım. İçimi bundan daha beteriyle acıtan, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu acıları hiç duyumsamazcasına kızına padişahlardan da öte düğün töreni yapması oldu. Hem de ruhsatsız, iskânsız ve de yıkım kararı alınmış bir yerde, dört bine yakın davetli, yoğun sağanak altında ıslandırılan beş bin polisle metro çıkışlarının kapatılması gibi halkçı bir cumhuriyet yönetimine tam aykırılıkla!.. Hafta başında iki gün, bazı toplantılar ve özel işlerim için İstanbul’un değişik semt ve araçlarında bulundum.Taksi şoförleri başta olmak üzere onların dışında AKP’li olduğunu bildiğim birçok kişiyle söyleşi sırasında, “Oğlunuz veya yakınlarınızdan biri şehit olsa veya eceliyle ölse, hemen o acılı günler içinde kızınıza çok görkemli düğün yapar mıydınız?’’ diye sorduğumda, “Haşa.. herhalde çok zaruriyse en az kırk gün beklerdik” cevabını alarak birçok kişinin de benim gibi düşündüğünü gördüm. Bir de armağanların bir bölümünün şehit yakınlarına verileceği sözünün de pek samimi bulunmadığını ve özür dilemek gibi bir davranış olabileceğini söyleyenler de oldu. Ne diyelim bilmem ki!.. ??? Kurtuluş ve Kuruluşumuzun ilk simgelerinden olan 29 Ekim 1923’ün seksen beşinci yılının da alışılmışın, kabul edilmişliğin dışında kutlanacağını öğrendiğimde de Yüce Atatürk’ün oldukça görkemli anılan şenlikli, balolu gecelerine limon sıkılışıyla ağzımın tadı bozuldu. Cumhuriyet Bayramı kutlaması bilindiği gibi Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğundadır. Sayın Gül bu görevini, gece kutlamasını öğleden sonraya alarak ve de kadınsız uygulamayı içeren davetiyeler göndererek yerine getirmiş bulunmaktaymış. Bunu, kadınerkek eşitliğine bir darbe ve devrim ilkelerini karartma olarak düşünmekten kendimi alamıyorum. Dile getirmek istediğim bir üzücü konu da, ifadesini isminde taşıyan İstiklal Marşımızın ticari amaçlarla ekranlarda reklam konusu edilmesi. Ulusal Futbol Takımımızın sponsorluğunu üstlenen ALPET’in günün futbol şöhreti Aurelio’yu direksiyona oturtarak onun bozuk şivesiyle, saygı duruşuyla selama durduğumuz bağımsızlık simgemizin de sulandırılmasıdır. İnsanımızın reflekslerinin bu denli bozulabileceğini hiç düşünmemiştim. Elbet bunların da sonu gelecek On üç şehidimizin katledildiği günün gecesinde ekranlardaki dansözlü eğlenceleri görmezden gelen RTÜK’ün buna Dur(!) diyebileceğini de ummak istiyorum. ??? Gelelim çürük sakız haline gelen ünlü referandum konusuna. Dünya ve ülke sorunlarını biraz anladığımı sanırken, bu konuyu bir türlü anlayabilmiş değilim. Uzun tartışmalarla topluma sunulan sivil(!) anayasa konusunun metni hâlâ bilinmezlik içindeyken 11. Cumhurbaşkanı’nın yerini kaybetmemesi için 18 ve 19. madde değiştirildi. Tümümüzün; ne olduğunu, devekuşu veya serçe mi olduğunu bilmeden metne, sınır kapılarından geçişte “Evet veya Hayır” diyen yurttaşlarımızın oy hakları hiçe sayılarak 21 Ekim’de halka sunulacak olan referandum, bir kanun ve hak tanımazlık olmuyor mu?.. Doğrusu şahsen kendimce bu aymazlığa katılmayı doğru bulmadığım için o gün ben sandığa gitmeyeceğim. Bunda, seçime üç gün kala YSK Başkanı’nın da “Metin elimize ulaşınca referandumun yapılıp yapılmamasına karar verilecektir’’ demesi de bu kararımın doğruluğunu kanıtlamış oluyor. Düşünüp yazdıklarımla içinizi kararttığımı da biliyorum. Ama ülkemin aydınlığa çıkabilmesi için bunların dile getirilmesinin de demokratik, laik cumhuriyetimiz için görevimiz olduğuna inanıyorum. Tezkere ile Petkim gelecek yazıya. SESSİZ SEDASIZ (!) Hükümet tezkereyi aldı; nasıl verecek! MECLİS, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyinde terörle mücadele operasyonları yapması için hükümete bir yıl süreyle yetki verdi. Şimdi de hükümetin bu tezkereyi Genelkurmay Başkanlığı’na nasıl vereceğine bakalım: Sıcak takip yapılırken, sınırı geçmek gerekirse 48 saat önceden hükümete bildirilecektir. Hükümet, sınır ötesi operasyonlar için ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ndeki askeri danışmanlarla görüş alışverişinde bulunmaya yetkilidir. Sınırın geçilmesi halinde teröristlerin adı, soyadı ve ikametgâh adreslerini bildiren bir Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Eşik Anıl Öçal: “Eşi menendi olmayan Cumhuriyet Bayramı kutlaması, karşıdevrimin ilk eşiği olacak!” Muhalefet Yaşar Şengel: “Muhalefetin biri başbakanı, öteki cumhurbaşkanını seçiverdi. Muhalefetsiz siyaset, dikensiz ‘gül’ bahçesi...” listeye göre operasyon yapılacak, liste dışına asla çıkılmayacaktır. Sınır ötesinde peşmergelerin, teröristlerle birlikte bulunduğu bölgelerde operasyon yapılmayacaktır. Bu durumda operasyondan 12 saat önce peşmergelere haber verilecek ve ayrıca takipteki terörist listesinin doğruluğu bölgedeki peşmerge komutanına onaylatılacaktır. Haber verilip onay alındıktan sonra operasyon başlatılacak ve 45’er dakikalık iki devre halinde 90 dakika içinde tamamlanacaktır. Uzatma dakikaları için kararı Amerikalı gözlemciler verecektir. İhale atasözü: Ak akçe ak partili içindir! A. Kirsi Ali Ne Diyor? (2) MERİÇ VELİDEDEOĞLU Somali kökenli eski Hollanda milletvekili A. Kirsi Ali, eylül ayında yayımladığı bir yazısında, Türkiye’deki laiklikten ve Türk ordusundan söz etmişti. Bir İslam ülkesi olan Türkiye’ye laikliğin getirilmesinin, herhangi bir Hıristiyan Batı ülkesine getirilmesinden çok “başka” olduğunu belirtip ardından da Türk ordusunun, Türkiye’nin laik karakterinin eşsiz bir biçimde bekçiliğini yapmak gibi, bir görevi yüklendiğini vurgulamıştı. (Cumhuriyet, 6.9.2007) Önceki haftanın yazısında bu “başka” oluşun, dünyasal yaşamı düzenleme konusunda en başta her iki dinin şeriatları arasındaki ayrımdan kaynaklandığını, İslamda bu düzenlemenin çok geniş kapsamlı olduğunu, en uç noktaya dek inildiğinin belirtilmesine çalışıldı. Dolayısıyla bu ayrımın laik yaşam düzenine geçilmesinde, yasalaşmasında çetin bir engel oluşturduğu ksaca vurgulandı. Kirsi Ali’nin ikinci saptaması olan ve bu ayrımla ilişkilendirilen “ordu” yaklaşımını biraz daha açmak için, askerin dünkü ve bugünkü durumunu ele almanın gerektiği söylenebilir. Kuşkusuz çok kapsamlı, çok ağdalı bir konu; ama yine de kimi belirgin noktalara dokunmayı deneyebiliriz. Osmanlı’da, “yeniçerilik devletin zatiyatından (özünden, kendinden) sayılırdı” diye söz edilir. (1) Anadolu Müslümanlığının “hoşgörü” boyutunun oluşumunda yeniçeri Bektaşiliğinin payı olduğu da dile getirilir: Rusya’nın, Moskof Hanlığı’nın askeri örgütü “Streltsy”nin, yeniçeri örgütünü örnek aldığı da vurgulanır. Ne var ki, zamanla adım adım ortaya çıkan yeniçeri ayaklanmalarının 17. yüzyıl sonlarında artık iyice belirginleştiği görülür; bu başkaldırılarda “şeriat” isteğinin yer aldığı pek söylenemez; ancak bunların topluma yayılmasıyla “Şeriat isteriz!” haykırışları belirir. 18. yüzyılda yeniçeri örgütünün yoğun bir biçimde yozlaşması, Osmanlı’nın gerileyişinin bir bakıma göstergesi gibidir; buna bir çıkar yol arandığında, yapılan önerilerin buluştuğu görüş “ordunun yenilenmesi”ydi. Bundan hareketle ilkin, mühendishane bir askeri okula dönüştürülüp, çağa dönük bir eğitime geçilir; uygulayım (teknik) yanında ekinsel (kültürel) eğitime de yer verilir; kimi öğretmenler, “Yenilik ve ilerlemenin baş engeli din taassubudur” görüşünü, din ve ustan (akıldan) söz ederek açıklarlar, bunlar sivil eğitimde çok sonraları görülecektir. (2) Bu eğitim düşe kalka da olsa sürecek. Mustafa Kemal’in ve kuşağının yetişmesinin çekirdeğini oluşturacaktır. Sonunda 18. yüzyılın bitimine doğru bu eğitime de dayanarak bere, ceket, pantolondan oluşan giyimiyle (böylece başa giyilende çağa dönük yenilik ilk kez askerle başlar) dış görünümü de yepyeni, çağdaş bir ordu kurulur; devletin varlığı için artık bir tehlike olan yeniçerilik kaldırılır. “31 Mart” olayı, askeri eğitimin önemini bir kez daha gözler önüne koyacaktır. İlk anayasanın (1876) askıya alınmasına, ilk meclisin kapatılarak Meşrutiyet’e son verilmesine karşı gelip dağa çıkan iki askerin (Binbaşı Enver, Yüzbaşı Resneli Niyazi) direnişinin, kaldırılanların geri getirilmesinde büyük payı vardır: Askerlerin (Enver, Cemal Paşalar) yer aldığı yönetimle de ilk kez aile hukukuna şeriatın dışına çıkarak değinen iki maddelik bir yasa yapılır (1917). Türkiye’nin işgaline, Anadolu’nun parçalanmasına hemen hemen hiç tepki göstermeyen Osmanlı yönetiminin tutumuna karşı, bu yok oluşa ilk başkaldırarak harekete geçen, ordunun ünlü komutanı Mustafa Kemal Paşa olur. Anadolu’da oluşturduğu ulusal ordu ile “Cumhuriyet”e ulaşılacak; genç Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma, bu ordunun görevleri arasında yer alacaktır. İşte bu “güvence” eşliğinde “devrim”lere başlanır; Cumhuriyetin laik niteminin ilk adımını oluşturacak 3 Mart 1924’ün, üç devrim yasası kabul edilir; ne ki hemen başkaldırı da belirir; Doğu Anadolu’yu “Şeriat elden gidiyor!” haykırışları sarar. Ordu harekete geçerek İngiltere desteğindeki “Şeyh Sait” isyanını başarıyla bastırır. (1925) “Şapka Devrimi”nin Meclis dışına taşınan tartışmaları, yine kıpırdanmaya neden olursa da ordu çabucak söndürür. (1925) Devrimler durmaz; bir bir gerçekleştirilirken yolları Kubilay Olayı ile bir kez daha kesilmek istenir (1930); ordu yine görevini yerine getirir ve Cumhuriyetle birlikte başta laiklik olmak üzere devrimleri de koruması altına alır. Çok partili döneme geçildiğinde ordunun işlevi, gelecek yazıya... (12) Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Bilgi Yay. 1973 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 19 Ekim www.mumtazarikan.com m.velidedeoglu?hotmail.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İkiliden altılıya kadar 1 olan iskambil 2 kâğıtlarına 3 verilen ad. 2/ Üstü kapalı 4 olarak anlat 5 ma... Sırtta 6 taşınan yük. 7 3/ “ yosunla örtülü bir 8 göl ki yok di 9 bi” (Yahya 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Kemal)... Belirli nesneler ya da du 1 M A N D A G Ö Z S A Z A N rumlar karşısında 2 I R A E B E duyulan güçlü kor 3 R M A T 4 M A L İ E L İ T ku. 4/ İzin, onay... İlave. 5/ Bir içki... 5 I S I D A M T A A R A K M Tavır, davranış. 6/ İç 6 R A L A T R Ö L E sıkıntısı. 7/ “Cümle 7 si giyinmiş namert 8 T A Y B E R İ L postunu / Avrat bel 9 İ K A M E T M İ li değil belli değil” (Ruhsati)... Kedi ya da köpek yavrusu. 8/ Terbiyesiz kimse... Alan Parker tarafından filme de aktarılmış ünlü bir müzikal. 9/ Yapıları yıldırımdan koruyan aygıt. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Türkistan’da yapılan bir tür nakışlı keçe. 2/ Kesilen ağacın yerde kalan kütük dibi... Coğrafyadaki kıyı tiplerinden biri. 3/ Teorik... Türkiye’nin plaka imi. 4/ Yok etme, giderme. 5/ Uğraş... Klavsene benzer bir çalgı. 6/ Çoğunlukla boyacılıkta kullanılan, petrol türevlerinden bir çeşit mineral yağ... Bir yüzeyin eğiklik derecesini anlamaya yarayan ağaç. 7/ Telefon sözü... Aktif. 8/ Sonsuz, ölümsüz... Tellür elementinin simgesi. 9/ Müslümanların bir çocuğun doğumundan yedi gün sonra, Allah’a şükretmek amacıyla kestikleri kurban... Uçurum. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle