19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 EKİM 2007 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cehalet+Cesaret=İhanet’e Vardırılmamalı Bizler için en az ABD ve AB ülkeleri vatandaşları kadar değerli olan 35.000 yurttaşımızın katledilmelerine neden olan ve büyük dost ve müttefikimiz tarafından pervasızca desteklenen bu amansız teröre karşı verilen savaşımda “büyük dost ve müttefikimiz!”ce senaryolaştırılan, Türkiye’yle (ABD kuklası sözde) bağımsız Irak hükümeti arasında imzalatılan bir “tuzak” sözleşmeyle uluslararası hakların yitirilmesine yönelinmiştir. di ülkesi ABD’nin dünyanın değişik yörelerinde yaşam savaşı veren, azgelişmiş yarı tutsak toplumlara karşı izlenen emperyalist politikalarda etkili olamadığı görülmektedir. 22 Temmuz 2007 genel seçimleri sürecinde dağıtılan yiyecek, erzak ve nakit bağışlar yerine, bu milyonlara varan yoksul insanların işe kavuşturulmaları ve üretici kılınmaları ve kendi gereksinimlerini kendilerinin sağlaması, ulusumuzun onuru ve saygınlığı yönünden, sosyal ve demokratik hukuk devletinin temel görevlerinden olması gerekir. TC hükümetinin ya da devletinin başına kadar tırmandırılan bazı politikacıların yanına, ABD’nin değişik kurumlarında beyinleri yıkandıktan sonra devşirilen “danışmanlar” ya da bürokratlar atanmakta ve bunların, “liderlerimizi”(!) yönlendirmeleri ve daha da öte, ülkemizin bölünmesi için görevlendirildikleri açıklığa kavuşan, kimisi intihalci akademisyenlerden(!) ve kimisi de görgüsüz, vurguncu, hortumcu, işbirlikçi ve kerametleri kendilerinden menkul takıyyeci ve dindar(!) şöhretlerden oluşmaları gözlerden kaçmamıştır. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Kaçınılmaz Bir Ödev MECLİS yarın toplanarak bir yasanın ikinci görüşmesini yapıp halkoylamasına sunulabilir hale sokacak. Ama bu yasa değiştirme önerisi bir “anayasa değişikliği” biçiminde sunuldu. Hangi anayasa? Referanduma konacak metin oylanıp kesinleşmedi ki... Bu durumda, değiştirilen metin, aslında henüz izlenmesi gereken kesinleşme sürecini tamamlamamış bir yasadır. Değişiklik, başlangıçtaki metni, yasalaşma sürecini tamamlamadan yarım bırakılmış bir yasa gibi “kadük”, yani “hükümsüz” duruma sokmuş oluyor. Meclis çoğunluğu bir dönem önce çıkarılmış bir yasayı değiştirip yeni bir yasa yapabilir ama, daha önceki dönemde başlatılmış ve henüz kesinleşmemiş bir sürece “müdahale” edip bir bakıma geriye dönük bir işlemle onu hükümsüz kılabilir mi? “Yasanın çıkışından sonraki o süreç bir yasama süreci değildi ki” diyerek bu görüşü tartışanlar çıkacaktır elbet. Zaten çeşitli çelişkileriyle tam çorbaya ya da arapsaçına dönmüş bir soruna yeniden tuz biber ekerek. AKP, Türk ve belki de dünya tarihinin en çetrefil, hatta en saçma hukuk durumunu yaratan parti olarak Guinness kitabına geçebilir. ürk hukuk dünyasının en ağırlıklı adlarınca belirtilmiş çeşitli hukuksuzluklarla iyice sakatlanan ve anlamsızlaşan bu duruma kesinlikle son vermenin tek çaresi vardı: Özellikle, yeni Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, 21 Ekim sevdasından vazgeçmek. Ama, gün geçtikçe görüldü ki, böyle bir niyet yoktur ve tepeden aşağı yanlış bir gidişte inatla ısrar edilmektedir. Niçin? Teknik yönleri şaibeli bir genel seçimle elde edilmiş yüzde 47’lik sonuca böyle zoraki bir halkoylamasıyla sağlanacak daha yüksek bir oran ekleyerek “Arkamızda bunca destek var” deyip olmayacak işlere kalkışabilmek için. Ayrıca, halkı referandum gibi son derece aldatıcı bir yönteme alıştırıp bundan sonra önlerine çıkacak engelleri bu sözde “demokratik” yoldan aşabilmek için. Başka sakat girişimler gibi şu son sakat girişim de bu açıdan, yani ülkeyi zorbaca bir rejime sürüklemek açısından tehlikelidir ve mutlaka durdurulmalıdır. asıl, hangi makam ya da kurumca? Şimdiki Cumhurbaşkanı’nca mı? Başvurusu güç ve kararı geç olacak bir Anayasa Mahkemesi’nce mi? Tek adamın peşine takılmış bir parti çoğunluğunca mı? “Seçim, oy, oylama ve dolayısıyla halkoylaması” söz konusu olduğunda yetkili tek bir kurum var: Yüksek Seçim Kurulu. Dördü Yargıtay’ca, üçü Danıştay’ca kendi içlerinden seçilmiş yedi yargıçtan oluşan, kimseye hesap vermek durumunda olmayan bağımsız bir kurul. Kuruluşunda böyle bir yetki düşünülmemiş olsa da, mutlaka kullanılması gerekli, ama kimsenin sahip çıkmadığı bir yetkiye bu kurul sahip çıkmayacak da kim çıkacak? Türk ve dünya hukuk tarihinin en şerefli sayfalarını bu tür sahiplenişleri gururla yerine getirmiş kurumlar ve yargıçlar yazmıştır. Yüksek Seçim Kurulu “Böyle sakat referandum olmaz” diyerek bu gururu paylaşamaz mı? Yüksek Seçim Kurulu herhalde bu tarihsel ödevden kaçamaz. Acılı Bayram... Sıkıntılı bir bayram haftasını geride bıraktık. Şehit haberleri, sınır ötesi operasyon tartışmaları, Ermeni soykırım iddialarının ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nce kabul edilişi ve trafik canavarının söndürdüğü ocaklar gündeme damgasını vurdu. Haftanın ilk günlerinde Türkiye’nin dikkati Güneydoğu’da yoğunlaştı. Gabar Dağı’nda verilen 13 şehit, hemen ardından Diyarbakır’daki hain saldırı, bayram öncesi tüm ülkeyi yasa boğdu. Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere teröre karşı yükselen sessiz öfke, üniversitelerimizdeki rektörler, öğretim üyeleri ve öğrencilerin yürüyüşü, sivil toplum örgütlerinin PKK terör örgütünü lanetleyişi gazete ve TV’lerde birinci haber olarak kamuoyuna yansıtıldı. Genelkurmay’ın “Mücadele kararlılığımız daha da arttı” mesajı sonrası, bugüne kadar sınır ötesi operasyona karşı çıkan AKP iktidarının geri adım atıp tezkereye onay vereceğini açıklaması ve Irak sınırımızdaki hareketlilik hem ulusal, hem uluslararası basın tarafından yakından izlendi. Tezkere konusu bu haftaya da damgasını vuracak gibi gözüküyor. ??? Geride kalan haftanın bir diğer önemli gündem maddesi ise kuşkusuz ki “Ermeni soykırımı iddialarının” ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nce kabul görüşüydü. ABD Başkanı Bush, Dışişleri Bakanı Rice ve Savunma Bakanı Gates’in Ortadoğu’daki çıkarlarının zarar göreceği yönündeki uyarılarına karşın tarihi çarpıtan tasarı, 21’e karşı 27 evet oyuyla komiteden geçince iki ülke arasındaki ipler gerildi. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın ilişkiler konusunda yaşanacak sıkıntıyı dile getirmesi, Türk Amerikan İş Konseyi’nin ABD’deki konferansı ertelemesi, Washington Büyükelçisi Şensoy’un Türkiye’ye çağrılışı ABD’yi rahatsız etmiş olsa gerek, bakan yardımcıları Eric Edelman ve Dan Fried apar topar Ankara’ya gönderildiler. Karşılıklı görüşmelerde ABD’li bakanlara “Tasarı kabul edilirse sorumlu sizsiniz” mesajı verildi. ??? Sıcak gündemi adım adım izleyen Cumhuriyet, “Küresel Tuzak: Ilımlı İslam” yazı dizisiyle de Türkiye’nin içine çekilmek istendiği oyunu gözler önüne seriyor. Ankara Büromuz’daki arkadaşlarımız Işık Kansu, Bahadır Selim Dilek, İlhan Taşcı ve Mahmut Gürer’in uzun bir çalışma süreci sonrasında hazırladığı dizide, bir zamanlar Kemalist devrimi örnek almış ülkelerin nasıl İslamlaştırılma kıskacına girdiği, toplumların ılımlı İslam bağlamında nasıl dinselleştirildiğine dikkat çekiliyor. Dikkatle okunması gereken bir çalışma. ??? Son olarak futbol.. Spor dünyası da hareketli bir hafta yaşadı. Hesapta olmayan Moldova beraberliği, ulusal futbolcularımızın terörle mücadeleye destek kampanyasına katılışı ve basketbol liginin uzun bir aradan sonra yeniden başlaması, spor sayfalarına tüm ayrıntılarıyla yansıdı. Cumhuriyet’in Moldova maçı öncesi, “Ulusal takımın sorunu istikrar” başlıklı incelemesiyle dikkat çektiği tehlike ve sonrasındaki 11’lik sonuç ilginçti. Şimdi önümüzde Yunanistan maçı var. Umuyoruz, tüm ülkenin yüzünü güldürecek bir skora imza atar AyYıldızlı ekip. İyi haftalar. Arif ÇAVDAR iyaset heveslileri, talip oldukları ve daha sonra da sahip oldukları siyasal görevlerin gerektirdiği bilgi birikimi ve deneyimine sahip olmadıkları halde, kutsal inançlarına düşkün olan toplumların inanç duyarlılıklarını ve ekonomik yoksulluklarını sömürerek emperyalist dostların(!) desteğiyle siyasal görevlere seçilebilmekte ve iktidara gelebilmektedirler. Büyük dost ve müttefikimiz tarafından görevlendirilen çift pasaportlu arka kapı diplomatlarının (kayıt dışı danışmanların) kulaklarına fısıldadıkları önerileri Dışişleri Bakanlığı’ndaki uzman danışmanlara sormadan kamuoyuna aktarabilmekte ve bu gafların, ulusal çıkarlarımıza getirebileceği zararlar tevil ve telafi edilememektedir. Kuzey Irak’ta oluşturulan “Gurgha Ordu”lu ve “özel misyonlu” uydu devletin güçlendirilmesi yanında aynı bölgede konuşlanan terör örgütlerine karşı, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi Md. 51 ve NATO Sözleşmesi Md. 5 hükümlerinin tanıdığı hak ve yetkilerle girişilebilecek sınır ötesi (sıcak) takip harekâtının (hot pursuit) hukuksal dayanakları, yetkili ve sorumlu kişilerin basiretle pek bağdaştırılamayan ve siyasal konumları yönünden, ülkemizin tüm istihbarat kurumlarının ilk muhatabı ve amiri olmasına karşın bu kaynakların vermiş oldukları sağlıklı bilgi ve belgeleri gözetmeden, PKK terörünün temel kaynakları ve gücüne ilişkin olarak “Kuzey Irak’taki sözde 500 terörist!” yerine, ülke içindeki sözde 5000’e varan “asıl terör gücü”nü(!) ön plana çıkaran akıl dışı beyanların, arka kapı diplomatı ya da özel danışmanının ABD’ye yaptığı kısa süreli geziden dönüşüne denk gelmesi ilginç bir rastlantı olmuştur. Nitekim, en üst düzeyde sorumlu kişilerin beyanlarının, Kuzey Irak’taki, aşiretlerin (ABD yönetimince) “zımni tanıma” ile, hukuksal ve eylemsel bağlamda, yarı bağımsız bir devlet konumuna getirilme sürecinde “uydu devlet” S T N [email protected] yetkilisi Neçirvan Barzani’nin benzeri beyanları ile örtüşmesi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı, yıllardır sürdürülen Kuzey Irak merkezli terör saldırılarına karşı, ülkemiz güvenlik güçleri tarafından girişilebilecek bir askeri harekâtın hukuksal dayanağını ortadan kaldıran resmi bir beyan sayılabileceği hiç düşünülmemiştir. Bizler için en az ABD ve AB ülkeleri vatandaşları kadar değerli olan 35.000 yurttaşımızın katledilmelerine neden olan ve büyük dost ve müttefikimiz tarafından pervasızca desteklenen bu amansız teröre karşı verilen savaşımda “büyük dost ve müttefikimiz!”ce senaryolaştırılan, Türkiye’yle (ABD kuklası sözde) bağımsız Irak hükümeti arasında imzalatılan bir “tuzak” sözleşmeyle uluslararası hakların yitirilmesine yönelinmiştir. Uluslararası emperyalizm tarafından hazırlanıp imzalatılan bu ve benzeri nitelikteki belgelerin sayısı, 5 yıllık AKP yönetimi döneminde giderek artmış ve ABD tarafından senaryolaştırılan ve Türkiye ve ABD silahlı kuvvetlerinden emekli iki generalden oluşturulan sözde “PKK ile Mücadele Özel Koordinatörlüğü” aracılığı ile “Gurgha” ordulu bu “uydu tampon devlete”, Drexel Üniversitesi’nde devşirilmiş intihalci bir akademisyen tarafından el çabukluğu ile oluşturulan hayali “koordinatörlük” ile bir yılı aşkın bir süre kazandırılmıştır. ABD Cumhurbaşkanlarından Franklin Delone Roosevelt’in, “fakirliğin diktatörlüklerin oluşumu ve gelişimi yönünden uygun bir ortam oluşturduğu”nu belirtmiş olması ve keza, ABD’nin seçkin komutanlarından General McArthur’un, 1930’lu yılların başında, Atatürk ile yaptığı bir mülakat sırasında, Çin iç savaşıyla ilgili olarak dile getirmiş olduğu “Çin halkının içinde bulunduğu ağır yaşam koşulları nedeniyle, kendilerine bir avuç pirinç veren yöneticilere kolayca itaat edebileceğini ve bunların, despot bir imparator ya da komünist bir diktatör olmasının önem arz etmeyeceğini” belirten, ileri görüşlü beyanların, ken Gizli ve kirli diplomasi Resmi bilgisayar sitelerine kadar yansıyan internet bilgilerine bakılırsa, genç, halim selim, uslu, ılımlı ve uyumlu bir başbakan adayı olmak üzere, Türkiye’deki başarılı eğitiminden sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde, üst düzey lisans sonrası eğitimi gördüğü anlaşılan Ali Babacan’ın, TC Hükümeti adına Dubai’de, 2003 yılında imzaladığı ve “ordumuzun, Kuzey Irak’a yönelik herhangi bir sınır ötesi operasyona girişmemesi ön koşulu ile” hibe edilmesi öngörülen 1 milyar ABD Doları ya da açılacak 8.5 milyar ABD Doları tutarındaki kredi karşılığında, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin İncirlik Hava Üssümüzü (Ortadoğu’daki emperyalist amaçlı her türlü ABD hava harekâtı için) kullanılabilmesini öngören ve ABD Kongresi’nden 16 Nisan 2003 tarihinde geçen ve Başkan Bush tarafından onaylanarak yürürlüğe giren ve fakat, TC Hükümeti tarafından her nedense TBMM’ye getirilmeden unutulmaya terk edilen ve daha da öte kolayca inkâr edilebilen, böylesine önemli bir diplomatik belge, TC Dışişleri tarihinde, Dışişleri Bakanlığı dışında bir görevlinin yetkilendirilmesiyle, gizlice ve el çabukluğu ile imzalatılan “kirli bir diplomatik belge” olmuştur. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle