19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 EKİM 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Tekstilcisinden sanayicisine, ihracatçısından üreticisine kadar birçok kesim, Merkez’den ‘şok indirim’ bekliyor 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Bu faizle işler yürümez İSTANBUL (ANKA) Düşük döviz kuru, yüksek YTL ve faizden şikâyetçi olan ihracatçılar ve reel sektör temsilcilerinin gözü, 16 Ekim Salı günü (yarın) toplanacak olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında. Sektör, yüzde 17.25 olan kısa vadeli faiz oranında “şok indirim” beklerken, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı, 0.250.75’lik bir indirimin “Buyurun, biz hâlâ yüksek faiz vermeye devam ediyoruz. Gelebildiğiniz kadar gelin. Bizim için CHP İçin! CHP’de yeni kurultay süreci bugünlerde başlıyor. Kurultay sürecinin, yalnız Parti’nin üst yönetiminin değiştirilmesini değil, bununla birlikte parti içi demokrasi, hukuk ve de ülke sorunlarının enineboyuna tartışılmasıyla sürdürülmesi gerekiyor. Yönetim değişikliği ve daha da önemlisi bununla birlikte sağlanacak politika anlayışı CHP için “olmak ya da olmamak” anlamına geliyor. CHP yönetimini, Parti’nin yapısını ve buradan siyasetini değiştirmesi gerekenler, özünde, CHP’de siyaset yapanlardır. Çünkü CHP, şimdiki yönetimle, bu yönetim değişse ancak izlenen politikalar değişmezse başarılı olamaz. Her ikisinin değişimi CHP örgüt emekçileri ve partiye umut bağlayan herkes için gerçekten yaşamsaldır. Partiyi ayağa kaldırmak, “CHP bitti” diyenleri yanıltmak gerekiyor. CHP yönetiminin değişmesi, ülke demokrasisinin sağlıklı işlemesi için de çok önemlidir. Ilımlı İslamcı AKP iktidarının, demokratik süreçlerle dengelenmesi ve gücünün geriletilmesi; Türkiye’nin laik, çağdaş, demokratik özelliklerini koruması ve güçlendirmesi; sol değerlerin bir iktidar seçeneği oluşturması, CHP’nin yenilenmesine ve güçlenmesine bağlıdır. Bu nedenle CHP’de yönetim değişikliği ile başlayacak demokratik yapılanma süreci ülkemizin geleceği ve demokrasisi için de çok büyük bir önem taşıyor. ??? CHP’de tıkanmanın ve giderek tükenmenin nedeni olan yönetim sorunu nasıl aşılabilir ve yönetiminin değişmesi nasıl gerçekleştirilebilir? Temel soru budur. Geçmişte, özellikle Altan Öymen’in genel başkanlığı sırasında, “kendilerini CHP’nin doğal genel başkan adayı” ya da “abi” sayanların sonu gelemeyen kişisel kavgalarının bir sonucu olarak, Baykal yeniden genel başkan olmuş ve daha sonra da, “kalesini” antidemokratik tüzük uygulamaları, giderek, yargı duvarına çarpan işlemleriyle, sağlamlaştırmıştır. Bu tür yanlışlara yeniden düşülmemelidir. ??? Eğer önümüzdeki Kurultay CHP için yaşamsalsa, ki öyledir, o zaman bir an önce, kararlı ve güven verici bir genel başkan adayının çıkması gerekir. Samsun Milletvekili Prof. Dr. Haluk Koç bunu yapıyor. Koç’un genel başkan adayı olarak desteklenmesini gerektiren çok sayıda neden var. Siyasetin Meclis ayağı önemlidir. Koç’un milletvekili olması artı geçen dönem Grup Başkan Vekili olarak kazandığı deneyim ve sergilediği başarı genel başkanlık için çok önemlidir. Bu sırada kamuoyuna da adını duyuran Koç, gerek MYK üyesi, gerekse Grup Başkan Vekili olarak, Baykal yönetimi karşısında “kişilikli” bir duruş sergilemeyi başarmıştır. CHP Meclis grubunda yönetimin baskıcı tutumuna karşın ciddi bir desteğe sahip olması bunu kanıtlar. Parti’yi içinden tanıyanlar bilir, Haluk Koç, özellikle 2004 yerel seçimlerinden sonra Baykal yönetiminden ve bu yönetimin yanlış uygulamalarından uzak kalmıştır. Bir nokta daha var. Adaylığının gündeme gelmesi, açıkça, Koç’un, parti tabanında sevildiğini ve kamuoyunda olumlu tanındığını kanıtlıyor. ??? Delege seçimlerinden başlayarak, ilçe ve il kongrelerine, oradan da Kurultay’a uzanacak olan süreç, hoşgörü içinde ve katılımcı bir anlayışla, parti ve ülke sorunlarının tartışılmasına olanak sağlamalıdır. Bu konuda asıl büyük görev ve sorumluluk Genel Merkez yönetimine düşüyor. Partililer, Koç’un adaylığı ile birlikte parti içi demokrasiyi öngören bir tüzüğün temel noktalarını tartışmalıdır. Cumhuriyetin temel değerleriyle sosyal demokrasinin evrensel ilkelerinin birleşeceği bir hareketlilik, ülke siyasetini tutuculuğun tutsağı olmaktan çıkarabilir. Kurultay dönemi, daha da önemli olarak, demokratikleşme ve ekonomik gelişme eksenlerinde ülke sorunlarının, örgütte ve kamuoyunda tartışılmasına; solu toparlayıcı ve birleştirici bir anlayışla “demokrasinin sol ayağının güçlendirilmesine” ve Koç’un sergileyeceği yaklaşımların Baykal ve ekibinden “farklı olarak” neler yapacağının açıklık kazanmasına olanak verebilir; vermelidir. Temel görev budur. ??? “Düzeltme”: Geçen hafta yayımlanan “Kırılma Noktaları” başlıklı yazımda, Avrupa Komisyonu Raporu’ndan söz edilirken “Rapor, yaradılış kuramını bilimsel kazanımların özüne saldırı olarak algılıyor ve Türkiye’de yayımlanan ve yaradılış kuramını reddeden bir kitabın Fransa’da yasaklandığını anımsatıyor” tümcesindeki sonuncu “yaradılış” yanlıştır; doğrusu “Türkiye’de yayımlanan ve ‘evrim’ kuramını reddeden..” olacaktı. Yanlışlık için özür diliyor ve düzeltmeyi yapan okuyucum Yunus Emre Evlice’ye teşekkür ediyorum. Bir sonraki paragrafta da AKPAB ilişkilerinin kopma noktası, 1995 değil 2005 olmalıydı. ??? Bayramınızı kutlarım. [email protected] ? Düşük döviz kuru, yüksek YTL ve faizden şikâyetçi olan ihracatçılar ve reel sektör temsilcilerinin gözü, yarın toplanacak olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısında. İhracatçılar, şok indirimle faiz lobilerine mesaj verilmesini talep ediyor. sıcak paradan önemli bir şey yok” anlamına geleceğini söyledi. Üretici kesimin değerlendirmeleri şöyle: İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Süleyman Orakçıoğlu: “Yüksek faiz ekonominin ateşini yükseltiyor, verimliliğe, rekabetçiliğe darbe indiriyor... PPK üyelerine sorumluluklarını bir kere daha hatırlatıyoruz. Tüketen değil, üreten Türkiye’nin Merkez Bankası olarak tarihe geçmeye çağırıyoruz.” İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri Başkanı İsmail Gülle: “Kalbimizden geçen, en az yüzde 10’luk bir indirim. ABD benzer şekildeki pozisyonda (ya durgunluk ya büyüme tercihi) büyümeyi seçti. Ama Merkez Bankası’nın aynı hassasiyetle üretim ve sanayii düşüneceğini sanmıyoruz.” İstanbul Maden İhracatçıları Birliği Başkanı Ahmet Keleş: “Yüksek faizin, dolayısıyla yüksek kurun hedefi sadece ihracatçılar değil direkt üreticilerdir.” Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Başkanı Erdal Bahçıvan: “Son 3 haftada dünya piyasasında faizler yüzde 20’lerden yüzde 16’lara kadar indi. Merkez Bankası’nın yılbaşına kadar düzenli faiz indirmesi için elinde yeterli malzeme var.” İstanbul Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Tahsin Öztiryaki: “Para ile para kazanma mantığı, Türkiye’de bizim insanımız için de yurtdışından gelen için de geçerli olduğu için faizlerin muhakkak düşürülmesi lazım. Faizler minimum 34 puan düşmeli.” ‘Üretimin önü açılmalı’ ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Adana Ticaret Odası (ATO) Başkanı Şaban Baş, kur düşüklüğü ve yüksek faiz oranlarının, Türk ekonomisi ve ekonominin lokomotifi sayılan dış ticaret sektörünün gelişiminin önünde büyük engel olduğunu söyledi. Ülkenin faiz kıskacından kurtulması gerektiğini vurgulayan Baş, “Bu başarılamadığı müddetçe üretim, yatırım ve ihracatın önü açılamaz” dedi. İş dünyasının en önemli sorunlarının “yüksek faizler ve düşük döviz kuru” olmasına karşın AKP hükümetinin henüz bu konularda herhangi bir atılımı olmadığına dikkat çeken Baş, “Eğer ekonomi büyüyecek, istihdam artırılacaksa faiz oranlarının düşürülmesi şarttır” diye konuştu. Piyasalarda gözler tezkerede İSTANBUL (ANKA) İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Ulusal 100 Endeksi, bayram tatili öncesindeki son seansı 58 bin 53 puandan kapatırken yatırımcılar gözlerini Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararı alması beklenen toplantısına ve Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyona ilişkin Meclis’ten çıkarılması beklenen tezkereye çevirdi. Turkish Yatırım Finansal Strateji Müdürü Gökhan Uskuay, “Tezkere gündemdeyken Merkez’in faiz indirimi satış fırsatı olarak değerlendirilecektir. ABD ile gerçekleştirilecek ortak bir operasyon, piyasalara olumlu etki yapar. Dolar 1.21 YTL ’ye çıkabilir” dedi. Garanti Yatırım Stratejisti Tufan Cömert’e göre ise endeks 59 bin sınırına dayanabilir. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Piyasalar (Yeniden) Çok İyimser Mali piyasalar son haftalarda, ağustosta başlayan krizi geçmiş, dünya ekonomisinin motoru ABD’de bir resesyon başlamamış gibi davranıyorlar. Bu iyimserlik, geçmiş dönemlerin ışığında bakılınca, tatsız bir “sürprizin” hazırlanmakta olduğunu düşündürüyor. 10 yıllık bir durgunluğa yol açmak üzere delindiğinde de yükselmekte olan piyasalara kaçmaya başlamış, bu kez de 1997 Asya krizine yol açan köpük oluşmuştu. 1998’de, Asya krizinin arkasından, FED’in faiz indiriminin etkisiyle, teknoloji piyasalarında bir köpük oluşmaya başladı, 1999 yılı boyunca diğer piyasaları da etkiledi. Ancak, köpük 2000 yılında yüzde 40’lara ulaşan bir düzeltmeyle delindi. Bir ara, 4850’ye ulaşan Nasdaq (teknoloji indeksi) düzeltmeden sonra, tekrar 2000’in üzerine çıkabilmek için 7 yıl beklemek zorunda kaldı. FED ve diğer büyük merkez bankaları, bu düzeltmeyle sönen köpüğün spekülatif enerjisini (mali sermayeyi) bu kez gayrimenkul piyasalarına yönlendirmeye başladılar. Ancak yeni spekülatif köpük bu piyasayla sınırlı kalmadı, kredi türevleri üzerinden hızla büyüdü; bu yaz delinmeden önce dünya toplam üretiminin 7 katına ulaşmıştı. Böyle yaklaşık 400 trilyonluk bir köpüğün iki ayda temizlenmesi için dünya ekonomisinin adeta çökmesi... Dileriz, mali küreselleşmenin getirdiği iddia edilen esneklikler devreye girer, temizlik zamana yayılabilir. Bu kısa özetten hemen iki sonuç çıkarabiliriz. Genel, mali genişleme, kredi, spekülasyon yoluyla bastırılmaya çalışılan bir “aşırı birikim/eksik tüketim krizi”, sektör sektör dolaşarak, başını çıkarmaya devam ediyor. Ek olarak, ilginç, ama endişe verici bir gözlem yapmak da olanaklı. Merkez ülkelere ilişkin 20 yıllık bir mali çevrim (19872007) ile 10 yıllık (198719972007), çevre ülkeleri de etkileyen bir diğer çevrim çakışıyor. Doğru, çevrimler yalnızca eğimlere işaret eder. Ama, gelişmekte olan piyasaların borsalarının tekerleklerinden yine kıvılcımlar çıkmaya başladı. Bu piyasaların performansını gösteren MSCI indeksi geçen12 ayda yüzde 50 yükseldi. Bu dönemde Şanghay (Çin), Bovesta (Brezilya), Sensex (Hindistan), ISE, sırasıyla yüzde 416, yüzde 133 ve yüzde 112, yüzde 50 arttılar. Merkez ekonomileri yavaşladıkça, besleneceği ekonomik artık daraldıkça, mali sermaye açısından gelişmekte olan piyasalara yönelmek ve orada birikmiş artıktan beslenmeye çalışmaktan başka yol kalmıyor. Financial Times’tan Martin Wolf, “Tarihte ilk kez gelişmekte olan ülkeler sığınak görevini üstleniyor” diyor (10/10) ama, aslında tüm mali küreselleşme, IMF programları, zaten, çevre ülkelerinin ekonomik alanlarını ve ekonomik artıklarını sermayenin kolay erişimine açmayı amaçlamıyor muydu? Henry C.K. Lui’nin Asya Times’da vurguladığı gibi (12/10) neoliberalizm, çevre ülkelerini mali kapitalizmin sömürgelerine dönüştürmedi mi? Mali sermaye bu ülkedeki artığı tüketince ya da artık gelen sermayeyi taşıyamayacak kadar daralınca, fahiş reel faizler sürdürülemez hale gelince “döviz/borç krizi” denen durum oluşmuyor mu? Bu emperyalizme, sömürgeleştirmeye ilişkin “radikal” parantez bir yana, şu günlerde tarihin, bir taraftan yeni bir “sürpriz hazırlarken”, mali spekülatörlere, fahiş kârlar yapabilmeleri, adeta uzatmaları oynamaları için biraz daha süre tanıdığını söyleyebiliriz. Şimdi gelişmekte olan piyasalarda bir köpük oluşuyor. Wolf, bu piyasaları zorlu sınavların beklediğine inanıyor. Ancak, bu “sınavlar” konuşulurken, “yükselen piyasaların”, 1987’den farklı olarak, bu kez, dış borçlarının düşüklüğü, dış cari hesaplarının fazla verdiği vurgulanıyor. Ancak her vurgulamada bir istisnaya da özellikle dikkat çekiliyor. O da Türkiye. Hani şu siyasal İslamın, ABD, AB desteğiyle iktidarı adım adım ele geçirdiği, halkın bir kesiminin de bundan son derecede tedirgin olduğu, uluslararası basında Irak’ı işgal etmeye hazırlandığı söylenen ülke var ya, işte o. Futbolculara ligine göre vergi ANKARA (AA) Vergi Konseyi’nin, yeni Gelir Vergisi Kanun Taslağı çalışmaları kapsamında hazırladığı raporda, sporcuların vergilendirilmesinde yıl sonunda bitecek yüzde 15’lik stopaj uygulamasının, liglere göre oran farklılaştırması da yapılarak kalıcı hale getirilmesi istendi. Sporcuların vergilendirilmesine dönük hazırlanan raporda, spor kulüplerinin büyük bölümünde gelirlerin giderleri ancak karşıladığı belirtildi. Raporda, spor camiasının mevcut vergi sisteminden memnun olmadığı vurgulandı. Dernekler Kanunu’nun kulüpler için yetersiz olduğu da belirtilen raporda, amatör spor branşlarının da kulüpleri mali açıdan zorladığı ifade edildi. Yurtdışında gelirlerin yıllık beyanname ile beyan edildiği kaydedilen raporda, transfer ücretinin yüzde 25’inin vergiden istisna edildiği, masrafların da gelirden indirilebildiği anlatıldı. Raporda, spora yönelik şu tespit ve önerilerde bulunuldu: “En iyi vergilendirme, amatörde ücret üzerinden, profesyoneller için de liglere göre sınıflandırma yapılarak gerçekleştirilebilir. Yüzde 15’lik ilk dilimin altına da inilebilir. Vergileme aşamasında, 1. lig futbolcuları ile ikinci ve üçüncü lig futbolcu ve teknik adamları ayrı ayrı değerlendirilmeli. Yabancı futbolcular ve teknik adamlar da getirilecek yeni düzenlemeye dahil edilmeli.” ‘Kriz’ bitti mi? Merkez ülkelerde, merkez bankalarının likidite enjeksiyonlarıyla, ABD Merkez Bankası’nın faiz indirimiyle, çevrede yükselen piyasalara yönelik sermaye hareketlerindeki ani hızlanmanın etkisiyle piyasalarda yeni bir “dalga” başladı. Aslında, kriz bitmiş gibi davrananlar bile, krizin bittiğine pek inanmıyorlar ama ne kadar süreceği belli olmayan bu dalgayı da kaçırmak istemiyorlar. Malum “sürü refleksi”. Ama, köpüklerin, mali “kazaların” tetikleyicisi de bu refleks değil mi? İki hafta önce, dev bankaların olası zararlarının çapına ilişkin haberleri tartışıyor, İngiltere’de hükümet Northern Rock krizinde tüm mevduatları devlet garantisi altına aldığında, ABD ev piyasası sektöründen kaynaklanan sorunların hangi sektörleri, ülkeleri ne ölçüde etkileyerek nasıl yayıldığını konuşuyorduk. Derken o hafta tüm bu kötü haberlerin içinde ABD, Asya ve Avrupa borsalarında bir toparlanma başladı. Halbuki, özellikle Asya’daki gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarını emen ABD’de ekonomisinde, ev piyasalarının en alt dilimlerinde başlayan kriz, orta ve büyük mülkleri içeren üst dilimlerine doğru genişliyordu. Fabrika siparişlerinin ağustos ayında gerilediği, dolardaki gerilemenin devam ettiği, petrolün varil fiyatının 84 dolara ulaştığı, tahıl fiyatlarındaki olağanüstü yükselmeye paralel enflasyonist baskıları artırmaya devam ettiği görülüyordu. Bu sırada, tüketici talebi zayıflıyor, fiyat artışlarına yetişemiyor, stagflasyon eğilimi güçleniyordu. Geçen hafta, Financial Times’tan John Auters ve Gillian Tet gibi mali piyasa analistleri, hatta The Economist borsalardaki iyimserliği sorguluyor, bu arada, mali analistlerin bloglarında, 1999 tarihine, “enayi dalgası” (sucker’s rally) kavramına giderek daha sık rastlanıyordu. Krizin bitmiş olabileceğine ilişkin iyimserliğin arkasında, sürü refleksinin yanı sıra, merkez bankalarının, IMF’nin, “Ayının 40 hikâyesi varmış, kırkı da armut üzerineymiş” deyimini anımsatan saptamaları da var: ABD ekonomisinin temelleri sağlam (resesyon olmayacak); dünya ekonomisinde güçlü bir büyüme yaşanıyor (ABD’deki yavaşlamanın yaratacağı talep açığını diğer başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkeler kapatacak). Halbuki, gerek ABD ekonomisindeki, gerekse de dünya ekonomisindeki büyüme büyük ölçüde, ağustos ayında patlamaya başlayan kredi köpüğüne, enerjisini bu köpükten alan bir tüketim gücüne dayanıyordu. Bu destek şimdi, kredi piyasaları daralırken, hızla eriyor. Dahası, karşımızdaki kredi zinciri enkazının çapını kimse bilemiyor. ABD borsalarındaki toparlanmaya bakınca, gelirini dünya piyasalarından elde ettiği için doların gerilemesinden yararlanan, Coca Cola, McDonald’s, Intel gibi çokuluslu şirketlerin hisselerine yönelik talebin rol oynadığını görüyoruz. Bu arada, dolardaki gerileme, artan maliyetler üzerinden kârları, tüketici talebini ve diğer ABD şirketlerinin hisse senetlerini vurmaya devam ediyor. Bu da ufukta kara bulutların toplandığını gösteren bir diğer gelişme. Sisteme yabancı futbolcular da dahil edilerek UEFA ve FIFA ile yaşanan tahsilat sorunlarının engellenmesi amaçlanıyor. Ponza destek bekliyor NEVŞEHİR (Cumhuriyet) Türkiye’nin dünya genelindeki rezervlerin yüzde 45’ine sahip olduğu, inşaat başta olmak üzere tekstil, kimya gibi yaklaşık 22 sanayi kolunda kullanılan ponza madeni destek bekliyor. Bims Sanayiciler Derneği Başkanı Musa Ertaş, Türkiye’nin dünya genelinde bulunan ponza madeninin büyük bölümüne sahip olmasına rağmen sanayide etkin kullanım ve ihracat için bugüne kadar gerekli desteya, tekstil ve diğer endüstriyel ve teknolojik alanlarda etkin bir şekilde kullanım alanı bulunan ponzada, Türkiye’nin kendini yeterince tanıtamadığını kaydeden Ertaş, “Devletin ilgili organlarının bu madene gereken önemi vermesi, büyük oranda artan ihracat gelirlerimize ciddi bir ivme kazandıracak. Şu anda yaklaşık 10 bine yakın kişinin istihdam edildiği sektörde teşviklerle bu sayı 20 bine çıkarılabilir” dedi. ğin verilmediğini söyledi. İnşaat başta olmak üzere tarım, kim 198719992007 Birçok yorumcu geçen ay borsalarda başlayan yükselme eğiliminin, 1987 ve 1999 yılında olanları anımsattığına dikkat çekti. 1987’de, borsa krizinin ardından faizler indirildiğinde, mali sermaye hızla Japonya borsasına, orada oluşan köpük, [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle