19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 EKİM 2007 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 21 Ekim 2007 Halkoylaması Hakkında Halkoylaması süreci devam ederken TBMM’nin, halkoylamasına sunulan 5678 sayılı kanunun 6. maddesiyle anayasaya eklenen geçici 18. ve 19. maddelerde değişiklik yapması veya bunları metinden çıkarması yeni hukuki sorun ve tartışmalar yaratacağı gibi; ülkemizde gelecekte yapılacak halkoylamalarında “sonuca etkili olmayacak” anlayışı ile, oy verme sürecinde değişiklikler yapılması yolunun açılması tehlikesini de doğuracaktır. Bu durumun, seçmenin iradesini ve giderek halkoylaması sonucu ortaya çıkacak iradenin sağlıklı oluşumunu engelleyen bir başka faktör olduğu kuşkusuzdur. 3 5678 sayılı kanunun 6. maddesiyle anayasaya eklenen 18. ve 19. maddelerin kanun metninden çıkarılmasının yeni hukuki sorunlar doğuracağına yukarıda işaret etmiştik. Çünkü, halkoylaması sürecinde kanun metninin değiştirilerek bir süre sonra ikinci farklı bir metnin oylamaya sunulması, sıkışan takvim de dikkate alınacak olursa, hiç de isabetli bir çözüm yolu olmayacaktır. Bir oylama sürecinde, vatandaş iradelerinin oy sandığına yansımasında, yasama tasarrufu ile de olsa, iki ayrı tercih kesimi oluşturulması, anayasanın 67. maddesinin 2. fıkrasındaki halkoylaması için de geçerli olan “serbestlik”, “eşitlik” ilkeleriyle bağdaşmayacağı gibi, “yurtdışında bulunan Türk vatandaşlarının oy hakkını kullanabilmeleri amacıyla kanun, uygulanabilir tedbirleri belirler” hükmü de bertaraf edilmiş olacaktır. Şu hususu vurgulamak gerekir ki, başlamış bir halkoylaması sürecinde, şimdiye kadar kullanılan oyların sayısı ne olursa olsun ve sonuca etkili olup olmayacağına bakılmaksızın, halk iradesinin bölünmesi hukuken mümkün değildir. Eski bir söyleyişle gayri kabili tecezzîdir. Ayrıca, 5678 sayılı kanunda yapılacak değişiklikle, oy kullanan vatandaşların, hiç düşünmedikleri bir tercihle sonradan karşılaşmaları, oyun “serbestliği/gizliliği” ilkelerini birlikte çiğnemektedir. Halkoylaması başladıktan sonra oylamaya sunulan metnin değiştirilmesi, seçmen iradesinin oluşumunu doğrudan etkileyen ve onu yönlendiren özelliğiyle, anayasanın 79. maddesinin amir hükmü olan, halkoylamasının “düzen ve dürüstlük içinde” yapılmasını da engellemektedir. Bu bakımdan, oy hakkının evrensel planda ve anayasamızda kabul görmüş “genel ilkelerini” oy verme sürecinde değiştirmek, bazı vatandaşların daha önce gümrük kapılarında yapmış oldukları “evet” veya “hayır” biçimindeki tercihlerinin içeriğini sonradan farklılaştırmak, yasama organının yetkili olabileceği bir konu olmaması gerekir. 4 Öte yandan, gümrük kapılarında kullanılan oyların sayısının az olacağı için “sonucu etkilemeyeceği” şeklindeki görüş de hukuki olmayacağı gibi, demokratik bir yaklaşım da değildir. Zira bu bakış açısının başkaca seçimlerde ve halkoylamalarında gelecek için vahim bir emsal oluşturacağını da eni konu düşünmek gerekir. SONUÇ: Halkoylaması süreci devam ederken TBMM’nin, halkoylamasına sunulan 5678 sayılı kanunun 6. maddesiyle anayasaya eklenen geçici 18. ve 19. maddelerde değişiklik yapması veya bunları metinden çıkarması yeni hukuki sorun ve tartışmalar yaratacağı gibi; ülkemizde gelecekte yapılacak halkoylamalarında “sonuca etkili olmayacak” anlayışı ile, oy verme sürecinde değişiklikler yapılması yolunun açılması tehlikesini de doğuracaktır. Bu uygulama halk iradesinin bölünmesine ve bir kısım iradenin önemsenmemesine yol açacaktır. Bu bakımdan, bu sorunları ve bunların yarattığı ve yaratacağı düzensizlikleri önleyebilmek için, anayasanın 79. maddesi uyarınca halkoylamasının düzen içinde yapılmasından sorumlu ve tek yetkili Yüksek Seçim Kurulu’nca, 21 Ekim 2007 günü yapılması öngörülen halkoylamasının bütünüyle durdurulması gerekmektedir. PENCERE Dinci Odaklarda Kuşku?.. Dinci odaklarda bir kaygı başlamış; tevatür, kulaktan kulağa fısıldanıyor... Önce “Dinci odak ne anlama geliyor?” sorusunu yanıtlamakta yarar var... Tarikatlar.. Cemaatler.. Sonra?.. AKP’nin üst düzeydeki Amerikancı yetkilileri, daha başka deyişle ‘dinci stratejler’... Dinci belediyeler... İktidar odakları... ? Neymiş ortalığı saran ve el altından fısıl fısıl, el üstünden daha yüksek sesle paylaşılan kaygı?.. Askere verilecek yetkiler.. Ulusal bilincin, eski deyişle milli şuurun yükselişi.. Halkın, gönüllü ve medyanın ister istemez oluşan tepkileri.. Ve sonuçta dincilikle örtbas edilmek istenen toplumun varoluş güdüsündeki uyanış.. Bütün bunlar AKP’nin patronlarında şöyle bir sorunun yoğunlaşmasına yol açıyormuş.. Diyorlarmış ki: Tezkere mezkere, yetki metki, hareket mareket... Biz askere bu olanakları tanıdığımız zaman frenkçesiyle inisiyatifi ele geçirmezler mi?.. ? Bakın şu Türkiye Cumhuriyeti ne hallere düştü?.. Cumhurbaşkanlığı.. Başbakanlık.. Hükümet... Siyasal iktidar.. Bu odaklar askerine güvenmiyor... Ya asker?.. O kime güvensin?.. Bir yabancı devletle, daha somut deyişle ABD ile, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni ketenpereye getirip, dış ve iç medyanın gündeminde açık seçik ilan edildiği gibi “Ilımlı İslam Devleti Modeli” üzerine süreli Osmanlıcasıyla vadeli programı uygulayan bir siyasal iktidara nasıl güvenilir?.. ? Artık herkesin bildiği üzre Türkiye’nin varoluşunda iki kırmızı çizgi var: Bölünmezlik.. Laiklik.. Türkiye Cumhuriyeti parçalanır da Anadolu’nun batısında bir “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ne dönüşürse, Milli Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimiyle sağlanan her şey elden çıkacak, Batı’nın karşısında düşkün, zelil, aşağılanmış, güçsüz, iradesiz bir ikinci sınıf devlet oluşacaktır... İş döndü dolaştı bu noktaya geldi... Askerine, ordusuna, Silahlı Kuvvetler’ine güvenmeyen, kuşkuyla bakan bir iktidar, hükümet, Başbakan, Cumhurbaşkanı karşısında mıyız? Sorusu bile insanın geleceğe tüm güvenini silip süpüren bir çengele takılıp kalmış bulunmuyor muyuz?.. ‘Bu Vatan Bizim...’ “Bu Vatan Kimin?” Evet, bu vatan kimin? Orhan Şaik Gökyay, bir şiirinde bu sorunun yanıtını şöyle vermişti: “Bu vatan toprağın kara bağrında/ Sıra dağlar gibi duranlarındır/ Bir tarih boyunca onun uğrunda/ Kendini tarihe verenlerindir, Tutuşup, kül olan ocaklarından/ Şahlanıp köpüren ırmaklarından/ Hudutlarda gaza bayraklarından/ Alnına ışıklar vuranlarındır, Ardına bakmadan yollara düşen/ Şimşek gibi çakan, sel olup taşan/ Cepheden cepheye koşanlarındır, İleri atılıp sellercesine/ Göğsünden vurulup tam ercesine/ Bir gül bahçesine girercesine/ Şu kara toprağa girenlerindir, Tarihin dilinden düşmez bu destan/ Nehirler gazidir; dağlar kahraman/ Her taşı yakut olan bu vatan/ Can verme sırrına erenlerindir.” Günlerdir, aylardır, yıllardır şehit cenazeleri kaldırıyoruz! Binler, onbinler gözyaşı döküyor, analar, babalar, kardeşler, tüm bir ulus isyan halinde!.. Hesap sormak yok mu? Kimden? Kimlerden? “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini” Biliyoruz, görüyoruz, anlıyoruz. Ama beş yıldır işbaşında olan, iki genel seçimi kazanmış, tek başına iktidar olmuş bir kadro, niye bu denli suskun, bitkin, yenilmiş, tükenmiş; hatta ezilmiş durumda?.. Kim öldürüyor yirmi yaşlarındaki insanlarımızı? İç ve dış düşmanlar!.. Niye bir türlü yok edilemiyor acılar?.. Bu acıların kaynakları neden bir türlü kurutulmuyor? Yüzyıllardır gücünü göstermiş, en umutsuz anlarda bile yenilmemiş bir ulus, bir ordu, bir toplum, neden çeyrek yüzyıldır kanlı bir düğümü çözemiyor? “Her taşı yakut olan bu vatan”ın toprakları, değerleri, Cumhuriyetin, Atatürk devriminin kazanımları nasıl, tek tek ona buna satılıyor. Niye “Bu vatan kimin?” diye kendimize sormak zorunda kalıyoruz? Bizim olan “bu vatan” gide gide elden mi çıkıyor korkusu neden? Orhan Şaik Gökyay bu şiiri Bağımsızlık Savaşımızın zaferle sonuçlanmasından sonra yazmıştı. Şimdi hangi şair, içinde çırpındığımız bataklığın, acıların, feryatların, direnmenin, başkaldırmanın, dostu düşmanı iyice tanımanın, bilmenin şiirini yazacak? Güney sınırlarımızdan rahatlıkla girip çıkıyorlar. Ellerinden güçlü silahlar, toplar tüfekler, belki tanklar, uçaklar!.. Nerden, kimden gelmiş? Silahların üstünde adı da yazılı gönderenin; bizim sözde “dostumuz!..” Sınırdan öte adım atmak yok mu diyorlar? Yıllardır ne bekliyoruz, kimi kimleri, nerden kimden gelecek bir haberi, bir emri, bir izni, bir yürekliliği... “Bir gül bahçesine girer gibi kara toprağa girenler” sesleniyor, duymuyor musunuz?.. “Bu vatan bizim.” Erdoğan TEZİÇ, Necmi YÜZBAŞIOĞLU Anayasa Hukukçuları 21 Ekim 2007 Pazar günü halkoylamasına sunulacak olan 5678 sayılı kanunun 6. maddesiyle anayasaya eklenen geçici 18. ve 19. maddelerin, “11. Cumhurbaşkanının seçimi konusunda oluşan tereddütleri gidermek amacıyla” yeniden bir düzenleme ile kanun metninden çıkarılmaları TBMM’nin gündemine taşınmış bulunmaktadır. Hemen belirtelim ki, böyle bir düzenleme yapılarak söz konusu geçici maddelerin halkoylamasına sunulan 5678 sayılı kanun metninden çıkarılmaları, ortaya çıkacak hukuki sorunların çözülmesi için yeterli olmayacaktır. Şöyle ki: 1 11 Eylül 2007 günü gümrük kapılarında halkoylamasına başlanmış olup “referandum süreci” devam etmektedir. 5678 sayılı kanunun 7. maddesi hükmüne göre de anayasa değişikliği paketi bütünüyle oylandığı için, şimdiye kadar oy kullanan vatandaşlar, bütün maddeleri değerlendirerek oylarının ren gini belirlemiş bulunuyorlar. Bu aşamadan sonra, sadece geçici maddelerin kanun metninden çıkarılması halinde, bundan sonra oylarını kullanacaklar açısından yeni bir metin oluşacak, onlar sadece asıl maddeler için tercihlerini “evet” veya “hayır” biçiminde yapabileceklerdir. Başka bir ifadeyle, bir kısım seçmen kanunun değişiklik öncesi 11. cumhurbaşkanının da halk tarafından seçilmesini de kapsayan metnine oy verirken değişiklik sonrası oy veren seçmenler, bu hükümler çıkarıldıktan sonra kanunun kalan metnine oy vereceklerdir. Bu durumda iki farklı metin oylaması hukuki sakatlıklar doğurması bir yana yeni hukuki sorunlar da çıkaracaktır. 2 Öte yandan, 5678 sayılı kanunun TBMM’ye kadar taşınarak bir değişiklik ihtiyacı duyulması, 11 Eylül’den bu yana gümrük kapılarında oy vermenin devam ettiği bu kanunun içeriğinin ve hukuki sonuçlarının tartışmalı ve belirsiz oluşunun somut kanıtı olarak kabul edilmelidir. Esas no: 2006/209 Karar no: 2007/37 Mahkememizden SSK vekili tarafından Kamelya Turizm A.Ş. ve MPT Ltd. Şti. aleyhine açılan tazminat davasının kısmen kabulüne dair 21.02.2007 tarihli kararda, davalı MPT Şti. 89.862.805 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline dair karar SSK vekili tarafından temyiz edilmiştir. Adresi tespit edilemeyen davalı MPT Ltd. şti.’ye dosyanın karara çıktığı ve temyiz edildiği, ilanen tebliğ olunur. 26.09.2007 (Basın: 54081) MANAVGAT İŞ MAHKEMESİ’NDEN CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle