19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 EKİM 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Siyasi soruşturma AKP ve kadroları hakkında yazdığı kitaplar halen kitapçıların raflarında “en çok satanlar” arasında yer alan Ergun Poyraz iki aydan bu yana cezaevinde... Avukatı Hüseyin Buzoğlu, 30 Temmuz’da “terör örgütü üyesi olma” gerekçesiyle tutuklandığından bu yana Ergun Poyraz’a “terör örgütü kurdunuz, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aleyhine şu fiillerle isyana tahrik ettiniz veya askeri isyana şu fiillerinizle teşvik ettiniz” gibisinden bir somut iddia yöneltilemediğini anımsatıyor. Buzoğlu’na göre, Ergun Poyraz bir siyasi soruşturma ile karşı karşıya: “Ergün Poyraz’ın şikâyetçi olduğu ve temyiz ettiği Fethullah Gülen ile ilgili davada beraat kararı verilmişti. O dosya ile ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesi tebliğ edildi. Tebliğnamede, cezalandırılması gerekirken Fethullah Gülen’e beraat kararı verilmesinin yasaya uygun olmadığı, ancak zamanaşımı süresi dolduğundan dosyanın düşürülmesi gerektiği görüşü bildirilmiş. Geldiğimiz nokta bellidir: Şu anda cezalandırılması gereken Fethullah Gülen dışarıda, ABD himayesinde, fikri iktidarda; kendisi hakkındaki ilk şikâyet dilekçesini veren Ergun Poyraz ise içeridedir.” SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Referanduma Karşı Cumhuriyetçi örgütlerin oluşturduğu 14 Nisan Çalışma Grubu, 21 Ekim’de yapılacak referandum çorbasının içine katılmış gizli, saklı tutulmak istenen amacı çekip çıkaran bir açıklama yaptı: “Devlet başkanlığı sistemi, ülkemizin koşullarına uygun değildir. Başkanlık sisteminde Meclis’ten doğan, Meclis’e karşı sorumlu olan bir hükümet yoktur. İdarede, devlet tüzelkişiliği, bütünlüğü yoktur. Bakanlar ve üst yöneticiler, bütünü ile devlet başkanlarının adamlarıdır. Böyle bir uygulama ülkemizin koşullarında piyasacı diktatörlüğün zemini olacaktır. 21 Ekim’de oylanacak olan ‘Yetkiyi halsi kılıklı karşıdevrimin merhalelerinden biridir.” 14 Nisan Çalışma Grubu’nun sözcüsü Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan, yurttaşları bilinçli olmaya çağırıyor: “Bu referandumun tümüyle gereksiz olduğu ve bu oylamadan evet çıkmasının da yeni anayasa taslağını güçlendirici bir sonuç yaratacağına işaret ediyoruz. Sistemi değiştirmenin bir ön adımı olacak, aynı zamanda yeni taslağa da bir meşruluk zemini hazırlayacak, ‘Halk nasılsa buna olur dedi, öyleyse sistemi değiştiren anayasa değişikliğini geçirebiliriz’ mantığına güç kazandıracak çünkü.” İş ilanı Türkiye İş Kurumu Kahramanmaraş İl Müdürlüğü’nün, DSİ 20. Bölge Müdürlüğü’nce “beden işçi”si arandığına ilişkin ilanı geçen günlerde Resmi Gazete’de yayımlandı. İşçilerde aranacak koşullar kısaca sıralanmış: “Bedenen amelelik işinde çalıştırılmasında sağlık açısından bir sorunu olmamak. Lise ve dengi okul mezunu olmak.” AKP sayesinde Türkiye öyle büyüdü ve gelişti ki, ameleler bile lise mezunları arasından seçilir oldu artık... Burma Günleri “Her sözcüğün, her düşüncenin sansürlendiği, boğucu bir dünyaydı” diye anlatıyor Orwell: “Özgür düşünce tasavvur edilemeyecek bir şeydi. Özgürce kendinizi ifade etmek dışında, her özgürlüğünüz vardı. Fikir oluşturmaya kalkmadığınız sürece; sarhoş, serseri, korkak, dedikoducu olabilirdiniz. Az çok önem taşıyan herhangi bir konuda taşıdığınız fikirler, sömürge yasalarıyla dikte edilmişti. Sır gibi sakladığınız başkaldırınız, gizli bir hastalık gibi sizi zehirliyordu. Yaşam bir yalana dönüşüyordu...” George Orwell’in “Burma Günleri” (Burmese Days) ile Myanmar’a gittiğimde tesadüfen tanıştım. “1984” ve “Animal Farm” (Hayvan Çiftliği) gibi dünya klasikleriyle tanınan yazarın bu romanından habersizdim. “Burma Günleri” meğer, Orwell’in ilk yapıtıymış. İngiliz sömürgeciliğinin “emperyalist polis güçleri” arasında 1920’li yıllarda bizzat görev alan Orwell, vurucu ifadelerle anlattığı bu “yalan hayata” dayanamayarak kapağı sonunda İngiltere’ye atıyor. Ve ülkesine döner dönmez, bu ilk romanıyla yazarlık serüvenine atılıyor. “Burma Günleri”, Orwell’i edebiyat dünyasına kazandıran eser. Rangun’da, kasvetli bir otelde ele geçirdiğim romanı burnumu çıkarmadan okurken; gerçek bir altın madeni keşfetmiş gibi oldum. Burma şimdiki adıyla Myanmar atmosferini, neredeyse bir asır sonra; daha iyi tanımlayan bir kitap düşünülemez çünkü... ka verelim mi?’ sorusu değil; ‘Türkiye’nin hükümet sistemini, devlet başkanlığına çevirelim mi?’ sorusudur. 21 Ekim’de ortaya koyulacak sandık, ülkemizin en yüce kurumlarını yıpratarak yürüyen demokra CHP’deki son dalgalanma, seçim öncesi listeye konmamışlar ile iyi yere konmamışlar ve görevden alınmışların küskünlük belirtisi göstermeleri üzerine başladı. Üstüne Deniz Baykal’dan ve yakın çevresinden rahatsızlık duyanlar ile partinin giderek küçüldüğü kanısında olanların tepkisi eklendi. Önce İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ın adı atıldı ortaya. Onunla olmayacağı anlaşılınca Haluk Koç’ta karar kılındı. Daha önce de lider adaylığını düşünen, ama bu girişimini erteleyen Haluk Koç’a sorduk: Siz küskünlerin adayı mısınız? Hayır, kesinlikle değil. Ben millet Kimin adayı? vekiliyim ve grup başkanvekilliği görevini kendim kabul etmedim. Bırakın parti kamuoyunu, ülke kamuoyunda CHP’deki yönetim anlayışının değişmesine dönük talepler taşıyor artık. Bu olguyu dile getirirken pusuya yatan, siperde bekleyen, bir başarısızlık üzerine siyaset geleceği kurmak isteyen bir kişi olarak konuşmuyorum. Son anına kadar hem parlamentoda, hem kendi seçim bölgesinde çırpınan bir insan olarak söylüyorum. Partide yalnızca yönetim değişikliği bir atılıma yol açar mı? Yönetim deyince anlayış ve politikalar da değişiyor. Örneğin parti içi üyelik hukuku. Üyelik hukukunun teminatı yok şimdi. Sözgelimi Balıkesir ili. Görevden alındı, tekrar aynı kadro seçildi, şimdi tekrar görevden alınıyor. Niye? Arkadaşlar “Partimiz nereye gidiyor” sorusunu yanıtlamak üzere bir toplantı düzenlemişler de ondan... Bir parti örgütünün bunu değerlendirmesinden daha doğal bir şey olabilir mi? CHP’nin en belli başlı sorunu par ti içi hukuk mu? Parti içi üyelik hukukunu ayaklar altına alan uygulamalar giderek arttı. Deniyor ki, “Bu gerçeği yeni mi görüyorsunuz?” Bir yandan Türkiye’yi kuşatan kemirgenlere karşı parlamenter sıfatımızla mücadele ederken bir yandan da partimizin içindeki sıkıntılara karşı da görevini yapmaya çalışanlardanım. En basitinden, 2004’teki yerel seçimlerin hemen arkasından Parti Meclisi’nde grup başkanvekili olarak özeleştirimi yaptım... Adaylığınız CHP içinde nasıl karşılandı? Bence çok olumlu karşılandı. Teyp, bilgisayar, ‘cep’ yasak Myanmar’a, yöreyi tanıyan arkadaşlarımla gittim. Yola çıkarken bana bir dizi direktif verdiler: “Aman ha! Üzerinde ‘gazeteci’ kimliğine dair hiçbir belge olmayacak. ‘Turist’ olarak geleceksin. Yanında bilgisayar, teyp, cep telefonu olmayacak. Myanmar bildiğin başka yerlere benzemez. Başımıza iş açma!” Uyarılardaki isabet derecesini, ülkeye adım atar atmaz anladım. Zamanın dondurulduğu 60 milyonluk devasa bir hapishane Myanmar. Demir yumrukla ülkeyi yöneten ordu bir yanda; “demokrasi talepleriyle” ortaya çıkan Budist rahiplerin miskinler tekkesini andıran gösterişli, altın kubbeli mabetleri öte yanda... “Güçler dengesi” bundan ibaret. Bir de gösterilere katılan “üniversite öğrencileri” var. Ama dikta, öğrenciler hareketlendiğinde, “üniversiteleri kapatıveriyor”! Rangun Üniversitesi’nin bu nedenle “iki yıl kapalı kaldığını” anlatmışlardı... Kökten çözüm! Bir numaralı yayın organı “The New Light of Myanmar”da, haber namına bir şey yok. Gazete yalnız propaganda pompalıyor. Vatandaşlara sadece “dış düşmana karşı” atiktetik olmaları; yabancılara her daim “potansiyel düşman” ve “casus” gözüyle bakmaları telkin ediliyor. Bunun sonucu olarak, sokakta yol sorduğunuz Myanmar’lı bile size “kuşkuyla” yaklaşıyor. Yerli halkla aranızda aşılmaz duvarlar olduğunu hep hissediyorsunuz. Halkla iç içe bir araya gelebileceğiniz bir yer, bir ortam yok zaten. Sosyal yaşam başkentte dahi “çay bahçeleriyle” sınırlı. Orwell’in “1984”ü gibi tıpkı... Herkesin “Büyük Birader” gözetiminde tutulduğu bir ülke burası. “Ajanlar” yurttaşların yaşamını en ince ayrıntısına dek denetliyor. Yayınlar, nokta virgül sansürleniyor. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Ölen İşçinin Kıdem Tazminatı SORU: Bir kamu kurumunda 15 yıldan fazla işçi olarak çalışan eşimi bir trafik kazasında kaybettim. Kendisi 2 yıllık askerliğini sigortaya borçlanmış ve borcunun tümünü de zamanında ödemişti. Bana kıdem tazminatı ödemesi yapılırken askerlik borçlanması hesaba katılmadı. Böylece eşimin kıdem tazminatı iki yıl eksiği ile ödendi. Askerlik süresine ait iki yıllık kıdem tazminatını, ancak işçinin kendi isteği ile emekli olması durumunda ödediklerini, ölen işçinin yakınlarına askerlik süresi için kıdem tazminatı ödenmesinin uygulama dışında kaldığını söylediler. Ben de aynı kamu kurumunda işçi olarak çalışıyorum. Benim bildiğim, kıdem tazminatının hesabına askerlik süresi de katılır. Kamu kurumlarından kendi istekleriyle emekli olanlara askerlik süresinin kıdem tazminatı ödeniyor. 1) Ölen işçinin askerlik borçlanmasının kıdem tazminatı ödenmez mi? 2) Kıdem tazminatı işçinin eşi ve çocuklarına mı, yoksa mirasçılarına mı ödenir? (D. S.) YANIT: 1475 sayılı bir tek maddelik İş Yasası’na (Kıdem Tazminatı Yasası) göre, işçinin iş sözleşmesinin ölümle son bulması durumunda yasal kıdem tazminatı ve diğer tazminat hakları, işçinin “kanuni mirasçılarına ödenir”. Mirasçılara ödenmesi öngörülen tazminat: “TC Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu veya yalnız Sosyal Sigortalar Kanunu’na tabi olarak sadece aynı ya da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre yaşlılık veya malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince” ödenmektedir. (*) “ÖZET: Değişik kamu kuruluşlarında ve bu arada askerlikte geçen hizmet sürelerinin bireştirilebilmesi, kıdem tazminatının ödeneceği tüm haller hakkında değil işçinin sadece yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme almak amacı ile hizmet akdini bizzat feshetmesi halinde söz konusu olabilecektir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 9.3.1994 Tarih, 1994/95 Esas ve 1994/144 Karar) “Ölen işçinin borçlandığı askerlik süresi yasal mirasçılara ödenecek midir” sorusunun yanıtı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nce verilmiştir. (**) “ÖZET: Kamu kuruluşlarında geçen hizmetlerin kıdem tazminatında hesaba katılabilmesi için iş akdinin yaşlılık ya da malullük aylığına ya da toptan ödemeye hak kazanılması nedeniyle feshedilmiş olması gerekir. Bu düzenleme içinde ‘ölüm’ hali öngörülmüş değildir. Bu nedenle askerlik borçlanmasının göz önüne alınması yasal değildir. Karşı Görüş: Askerlik hizmeti yasanın öngördüğü birleştirilecek hizmetlerden değildir. Bozma gerekçesinin bu yolda olması gerekir. Karşı Görüş: Yerel mahkeme kararı yasanın lafzına da, ruhuna da uygundur. Ölen kişi yaşlılık aylığına hak kazanmış olup onun esasen hizmet akdini sona erdirmesi fiilen olanaksızdır. Bu durumda ölen işçilerin mirasçılarının kıdem tazminatı alamaması gibi adalet duygularını rencide edici sonuçlar doğabilecektir. Karşı Görüş: Askerlik hizmeti yasanın öngördüğü birleştirilecek hizmetlerden değildir. Bozma gerekçesinin bu yolda olması gerekir.” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 12 Mart 1996 Tarih, 1995/31134 Esas ve 1996/5263 Karar) Kısaca, Yargıtay askerlik borçlanmasına ilişkin süreye kıdem tazminatı ödenebilmesi için işçinin iş akdini yaşlılık ya da malullük aylığı ya da toptan ödeme almak amacı ile bozması koşulunu öngörmüştür. 1) İşçinin ölümü durumunda, borçlanılan ve borcu ödenen askerlik süresi, yargı kararında, kıdem tazminatı kapsamı dışında bırakılmıştır. 2) 1475 sayılı İş Yasası (Kıdem Tazminatı) hükümlerine göre, “İşçinin ölümü durumunda, kıdem ve diğer tazminat hakları, işçinin yasal mirasçılarına ödenmektedir”. Kaynak: (*) Lebib Yalkın Yayımları, Cilt: AA/13, Sıra No: 426 (**) Yasa Hukuk Dergisi, Nisan 1996, Sayı: 172/3, Sayfa: 543 Batı medyasının romantizmi Askeri rejim böyle de; “demokrasi mücahidi” rahipler nasıl? Batı’nın Myanmar’dan yansıttığı haberlerin en ilginç boyutu bu... Dikkat ederseniz, Batılı yayın organları yalnız rejimin acımasızlığına odaklanıyor. Rahiplere ilişkin eledişe dokunur analiz yok. Çizilen fotoğraf şu: Birtakım Gandi’vari rahipler; “özgürlük yanlısı talepler” ve “insan hakları” adına silahlı kuvvetlere meydan okuyor! Ortalama Avrupalının kafasında, bu romantik imajın ne derin sempati uyandırdığını tahmin edemezsiniz... Ama ziyadesiyle basite indirgenmiş bir şablon bu. Myanmar’da tanık olduğum “rejim”, evet şimdiye dek gördüğüm tüm rejimlerden Pinochet, Castro, Doğu Avrupa daha beter ve korkunçtu! Ama “rahiplerin” demokratik olduğunu kim söyledi? En otoriter Budist rahiplere Myanmar’da rastladım. En sıkı “Budist kurallarla” Myanmar’da karşılaştım. Rahipler, bir “kast”. Silahlı kuvvetler karşısında muazzam bir “cemaat” ve “din ordusu” oluşturuyorlar. Budistiyle, ordusuyla gördüğüm en bunaltıcı ülke Myanmar... Devamı başka yazıya. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Ekim www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Mayasız ha1 murdan yapılan, bir tür 2 peynirli pide. 3 2/ En küçük izci kurulu 4 şu... Aydın’ın 5 turistik bir il 6 çesi. 3/ İnce 7 dokunmuş bir tür ipekli ku 8 maş... Kenar 9 süsü. 4/ İki tar1 2 3 4 5 6 7 8 9 la arasındaki sınır... Özen. 5/ Soğan, do 1 G R A F O F O B İ E V İ N mates, maydanoz, bi 2 N A L E A N A ber ve salçayla hazır 3 U L A D A T E R S İ T lanan bir tür salata. 4 P A R A P E T 6/ Paylama... İşaret 5 EM İ R olarak yere dikilen 6 R O A R A B A çubuk. 7/ Düzen, hi 7 İ K A le... Tarih öncesine 8 N E M A A T E L dayanan efsane. 8/ 9 G R A F O L O J İ Fas’ın plaka imi... Hıristiyan sanatında, ellerini kaldırmış ayakta dua eder durumda betimlenmiş insan figürü. 9/ Sanat ve kültür alanlarında gerileyiş, çöküş içinde olan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Flurcun” da denilen ötücü bir kuş. 2/ Siyah, sert ve ağır bir tahta... Kuzu sesi. 3/ Şafak... İçine ok konulan torba ya da kılıf. 4/ Ramazan ayı içinde verilmesi dince buyrulan, miktarı belirli sadaka. 5/ Binicilikte atın bayağı yürüyüşüne verilen ad... Bir bilgiyi temsil eden simgeler sistemi. 6/ Olta ipi... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Sayma, sayılma... Erzurum’un bir ilçesi. 8/ Bir peygamber... Fizikte kullanılan bir güç birimi. 9/ İstek, arzu... Ordu’nun bir ilçesi. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle