23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 OCAK 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Lozan’da çarşafını atan Mevhibe Hanım gibi ilerici Türk kadınları, çağdaşlaşma sürecinde örnek oluşturdular Kaderi değil, aklı tercih ettiler ülsün Bilgehan, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün torunu. “Bir yurttaş olarak” nasıl bir cumhurbaşkanı istediğini anlatırken “Cumhurbaşkanlığı’nın, hem simgesel hem de etkinlik alanı olarak çok önemli bir makam olduğunu düşünüyorum. Anayasamızın 104. maddesi cumhurbaşkanına geniş görev ve yetkiler vermiştir. Bunların arasında, Türk milletinin birliğini temsil etmek, kanunları yayımlamak ve gerekli gördüğünde tekrar görüşülmek üzere Meclis’e geri yollamak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanlığını temsil etmek, dış temsilcileri atamak, Devlet Denetleme Kurulu üyelerini, YÖK üyelerini ve rektörleri seçmek vardır. Ama hepsinden önemlisi, 83 yıldır geçerli olan, yazılı olmayan yetki ve görevlerdir. Cumhurbaşkanının kişiliği, fikirleri, eğitimi, geçmişi, hatta ailesi ile Atatürk Türkiye’sini temsil etmesi beklenir” diyor. Gülsün Bilgehan, 83 yıl boyunca Çankaya’nın “Hanımefendiliği”ni yapmış tüm kadınların görevlerinin gereğini yerine getirdiklerini vurguluyor. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Latife Hanım ve Mevhibe Hanım’ın yeni Türk kadını örneğini en iyi şekilde gösterdiklerinin altını çizerken şu görüşleri dile getiriyor: G ülsün Bilgehan, Mevhibe Hanım’ı şöyle tanımlıyor: “Geleneğine, göreneğine, inancına bağlı, ama Atatürk devrimlerini içten benimsemiş, laik, çağdaş Türk kadınının en iyi örneğidir. Gerek gördüğü zaman, örneğin namazını kılarken, camide, dua okunurken başını örtmüş ancak resmi görevlerinde ve özel hayatında abartısız, ama son derece zarif ve evrensel çizgilerde giyinmiştir. ” G TÜRKAN SAYLAN VE AYLA KUTLU: Atatürk ve devrimlerle barışık olmalı C umhurbaşkanlığı için TBMM dışından isimler anılırken Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın adı sık sık gündeme getiriliyor. Saylan, “Cumhurbaşkanının anayasa ve yasalara uygun şekilde, Meclis içinden ya da dışından, kavgayla değil uzlaşmayla seçilmesi” gerektiğini vurgularken cumhurbaşkanında aranacak özelliklerle il Türkan Saylan. gili soruya şu yanıtı veriyor: “Cumhurbaşkanı kadın ya da erkek olabilmeli, ailesiyle birlikte çağdaş laik, demokratik Türkiye’yi, yaşam biçimi, dış görünüşü ve geçmişinin berraklığıyla, her türlü siyasal bağlantılarından arınmış şekilde, yurtiçinde ve dışında örnek bir temsil gücüne sahip olmalıdır. Atatürk ilke ve devrimleri, evrensel ve ulusal kültür ve sanatı, bilimi, hukukun üstünlüğünü içselleştirmiş ve yaşantısında uygulayan yol gösterici bir kimliğe sahip olmalıdır. Halkımızın ulusal ve uluslararası çıkarlarını, kişisel beklentilerinin üzerinde tutan, ‘Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesiyle, tüm halkı kucaklayabilen nitelikte olmalıdır. Bilge kimliğiyle, ülke sorunlarını bilen, onlara ailesiyle ve halkıyla birlikte çözümler üretilmesini destekleyen, öncülük eden bir kişilikte olmalıdır.” Saylan, “adayların son ana dek halktan saklanması ve oldubittiye getirilmesinin sürekli olumsuz tepkiler yaratacağını” vurguluyor. “Seçime birkaç ay kala demokratik şekilde ortaya çıkmaları, tartışılmaları çok daha sağlıklı olacaktır” görüşünü dile getiriyor. Saylan “Saydığınız özelliklere uygun bir aday ismi öneriyor musunuz” sorusuna “ÇYDD olarak, aday belirlemiyor, yukarıda saydığımız özelliklere sahip adayların ortaya çıkmasını bekliyoruz” karşılığını veriyor. ‘Erdoğan ‘cumhur’una gülmüyor’ ÖDÜNÇ MÜCEVHERLE YURTDIŞINA GİTTİ ülsün Bilgehan, “Mevhibe” adlı kitapta “çekingen, tutucu, gelenek ve göreneklerine son derece bağlı, dindar, kapalı bir çevrede yetişmiş” bir genç kadın olarak Mevhibe Hanım’ın topluma “örnek” olmak için adımlar atarken yaşadığı sıkıntıları anlatıyor. İsmet İnönü’nün Lozan’a giderken kendisine eşlik edecek olan eşine nasıl seslendiğini aktarıyor: “Hanımcığım, biz bu mücadeleye ailemize güvenerek girdik. Yolumuzda en büyük gücü, yardımı sizden alacağız. Eğer bizim fikirlerimizi paylaşıyorsanız, diğer kadınlara sizin örnek olmanız gerekmektedir. Siz artık sadece benim eşim olarak kalamazsınız, bizim ikimizin beraber topluma yön vermemizin zamanı gelmiştir. Yeni hayatımıza el ele başlamak için sizden cesaret istiyoruz, ben daima sizin desteğinize muhtaç olacağım. Beni bundan mahrum bırakmayın.” Bu sözler üzerine Mevhibe Hanım, Lozan’a giderken 18 Nisan 1923 günü istasyona eşinin yanında çarşafsız, yüzü açık olarak çıktı. İsmet Paşa’yı uğurlamaya gelenler, Mevhibe İnönü’nün yüzünü ilk kez orada gördü. Gülsün Bilgehan, Lozan’da Mevhibe Hanım’ın Gelenekler ve çağdaşlık G “Tabii Latife Hanım’ın evliliği çok kısa sürdüğü için ancak 1925’e kadar yapılabilen devrimlere öncülük edebilmiştir. Latife Hanım, bu yüzden Atatürk’ün yanında toplum içindeki fotoğraflarında örtülüdür. Fakat Osmanlı döneminin aksine, eşi ile kamuoyu önüne çıkmış, toplumsal etkinliklere katılmıştır. Zaten Cumhuriyetin kurucuları, kadınların kıyafetleri konusunda yasa çıkarmamışlar, ancak çok açık bir şekilde hedefin evrensel değerlerin benimsenmesi olduğunu belirtmişlerdir. Ne Latife Hanım ne de Mevhibe Hanım, Medeni Yasa’nın kabulünden sonra yani 19261927’den sonra başlarını İslami tarzda örtmüşlerdir. Mevhibe Hanım, daha Lozan görüşmeleri sırasında çarşafını atmış, Pembe Köşk’te 1927 Şubat’ında verilen ilk Cumhuriyet balosundan sonra da halk önüne başı açık olarak çıkmıştır. Mevhibe Hanım, geleneğine, göreneğine, inancına bağlı, ama Atatürk devrimlerini içten benimsemiş, laik, çağdaş Türk kadınının en iyi örneğidir. Gerek gördüğü zaman, örneğin namazını kılarken, camide, dua okunurken başını örtmüş ancak resmi görevlerinde ve özel hayatında abartısız, ama son derece zarif ve evrensel çizgilerde giyinmiştir. Mevhibe Hanım gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nda doğmuş ve zamanın ayrımcı toplum değerlerine göre yetişmiş bir genç kadın için değişim kolay olmamıştır. Ancak o ve onun gibi ülkenin her tarafındaki milyonlarca kadın, Atatürk ve arkadaşlarının ileri fikirleri sayesinde erkeklerle eşit vatandaş olmak fikrini benimsemiş ve uygulamışlardır. Onlar çağ atlayan, kızlarının kaderlerini değiştiren kahraman kadınlardır. Kadın erkek eşitliği Cumhuriyet ilkelerinin en önemlilerinden biridir.” Gülsün Bilgehan, “83 yıl sonra Cumhuriyet geleneklerinin değişmesinin kabul edilemeyeceğini” yineliyor. Bilgehan, sözlerini “Vatandaşların özel hayatlarındaki kılık kıyafetleri, toplum düzenini rahatsız etmedikçe, sadece kendilerini ilgilendirir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasında ‘değiştirilemez maddeler’le ifade edilmiş kuralları vardır. Konu ile ilgili yargı ve AİHM’nin pekiştirici kararları da bulunmaktadır. Bu kuralları yıkmaya kimsenin gücü yetmez” diye noktalıyor. yarattığı etkiyi de şöyle anlatıyor: “Lozan Konferansı’nın imza törenine Mevhibe’nin katılması özellikle yabancı basının çok dikkatini çekmişti. Davetlilere ayrılan sıranın en önünde, geniş kenarlı şapkası ile yüzü açık olarak oturan bu kadını, alıştıkları Osmanlı hanım modelinden farklı görmüşlerdi. Genç kadın, öm B ilgehan, “Mevhibe Hanım topluma örnek olmak için sıkıntılara karşın adımlar atardı” diyor. ründe ilk defa orada ellerinde fotoğraf makineleri ile üzerine gelen gazeteci ordusu ile karşılaşmıştı. Dehşetle irkilmiş, yanındaki arkadaşlarının arasına gizlenmişti. Gazeteciler bütün uğraşlarına rağmen kendilerine sadece mahcup mahcup gülümseyen Türk başdelegesinin genç, güzel eşinin ağzından hiçbir bilgi alamamışlardı.” Mustafa Kemal de, Mevhibe İnönü’yü “O, her şeyin gereğini bi lir. Mükemmel bir insandır” sözleriyle onurlandırmıştı. Kitapta, Mevhibe İnönü’nün 1931 yılında eşinin yanında “Başbakan eşi” olarak çıktığı yolculuk için yaptığı hazırlık sırasında nasıl “ödünç mücevher” aldığının anlatıldığı bölüm bugün ibretle, saygıyla anılacak çağrışımlara yol açıyor. Bu bölüm şöyle: “Kıyafetler tamamlandıktan sonra İstanbul’un ünlü kuyumcusu Saran’dan bir dizi inci kolye ile elmas bir bilezik aldı. Kusursuz olmak istiyordu. Kuyumcu, hanımefendinin bu kadarla yetinmesine razı olmadı. Genç kadının bütün itirazlarına rağmen, ona taşlı bir broşu ‘ödünç verdi’. Mevhibe iğneyi yolculuğu sırasında özenle taşıyacak, döner dönmez de ilk işi emaneti geri vermek olacaktı.” Mevhibe İnönü, bu Atina gezisinde basının demeç isteklerine olumlu yanıt vermedi. “Paşa’sı topluma ait bir devlet adamıydı, onun her fikri, düşüncesi basının dikkatini çekebilirdi, ama kendi görüşleri kimseyi ilgilendirmezdi. ‘Birinci kadın’ olarak görevlerini tümüyle yerine getirmeye çalışıyordu, fazlasına karışması yersiz olurdu.” Çankaya Köşkü kamusal alandır G Türban köşke ülsün Bilgehan, çıkarsa, Türkiye Başbakan Recep artık Müslüman Tayyip Erdoğan’ın eşi dünyadaki tek laEmine Erdoğan’ın ik ülke olarak türbanlı olmasıyla ilanılmaz. Bir ılımgili tartışmalar konulı İslam ülkesine sunda şu görüşleri didönüşmüş oluruz. le getiriyor: Şimdiden, devlet “Aslında tartışıyöneticilerinin eşlan, cumhurbaşkalerinin dinsel kimnının eşinin özelliklikli kıyafetinden leri değil, Çankaya en çok, Türkiye’yi Köşkü’nde yaşayakendilerine eskicak olan ailenin ülden özgürlük mokeye ve dünyaya verdeli olarak gören diği görüntüdür. İslam ülkelerinin Türkiye, laik, deeşitlik haklarına mokratik bir hukuk kavuşmak isteyen devletidir. Devletin kadınları rahatbaşının da herkessızlık duymaktaten önce bu temel ildırlar. Onlar, kenkeleri benimsemiş dilerini yüzyıllarolması ve doğru yansıtması gerekir. Erdoğan, Babacan, Gül ve Arınç’ın eşleri kamusal alanda türban tartışmalarının odağında yer alıyorlar. dır kısıtlayan örtülerden kurtulAtatürk devrimleri bir bütündür, devrimler arasında evrensel edilemez. Daha önemlisi ise kadınların tama mak için mücadele ederlerken bu alanda önemdeğerleri kabul etmek, çağdaş uygarlık düze men kapanmasının dinimizin emri olduğunu li yol almış Türk kadınlarının geriye dönmeyine uymak gibi hedefler bulunur. Kişilerin düşünen bir kişinin cumhurbaşkanımız ol sine akıl erdirememektedirler. Aynı şekilde özel hayatlarındaki tercihleri kendilerine bı masıdır. Çünkü bu şekilde bir görüş İslamın ülke içinde yapılan araştırmalar, tutucu harakılmıştır, ancak Çankaya Köşkü kamusal ancak bir şekildeki yorumudur. Dinimizi, ça yat tarzı süren vatandaşların bile, cumhurbaşbir alandır, bu alanda görev yapacak olan ğın gerçekleri doğrultusunda yorumlayan kanlığı makamı için düşündükleri ailede dacumhurbaşkanının eşi de resmi sorumluluk farklı görüşler de vardır. Peygamberimizin ha çağdaş özellikler aradıklarını göstermeklar yüklenir. ‘Birinci Kadın’ sıfatını almış bir soyundan gelen ve başını kapamayan Ürdün tedir.” eşin Atatürk Türkiyesi’ne ters düşmesi kabul Kraliçesi Müslüman değil midir? SÜRECEK Usta yazar Ayla Kutlu, bugünlerde “Zaman da Eskir” adlı anı kitabıyla okurun karşısına çıktı. Ayla Kutlu da bir yurttaş olarak cumhurbaşkanlığı seçim sürecini dikkat ve kaygıyla izliyor. Ayla Kutlu, “Nasıl bir cumhurbaşkanı” istediği sorusuna şu yanıtı veriyor: “Anayasadaki seçim koşulları asgari koşullar. Cumhurbaşkanının asıl niteliklerini anayasanın ilkeleri belirler. Bu ilkelere inanmayan, onları namusu olarak kabul etmeyen birinin Türkiye’nin cumhurbaşkanlığına değer olmadığına inanıyorum. Anayasamızdaki ‘Devletin Şekli, Cumhuriyetin Nitelikleri, Devletin Bütünlüğü, Resmi Dili, Bayrağı, Milli Marşı ve Başkenti ile Değiştirilemeyecek Hükümler, Devletin Temel Amaç ve Görevleri, Egemenlik’ kavramlaAyla Kutlu. rını hükme bağlayan ilk 6 madde, kanımca Türkiye Cumhurbaşkanı’nın inançlarını, düşünce sistemini ve koruma bilincini saptayan niteliklerini de belirliyor. Buna şu niteliği de eklemem gerekiyor: Cumhurbaşkanımın yabancıların yüzünü güldüren, onların sırt sıvazlamalarından hoşlanan, bunlara kanan, kendinde sanal birtakım nitelikler bulunduğuna inanan biri olmasını istemiyorum. Bu ülkenin kurucusu Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü sevmeyen, bugünkü; adının önüne ‘adaletli’ ve ‘ilkeli’ sözcüklerinin gelmesi gerektiğine inandığım Cumhurbaşkanım Ahmet Necdet Sezer’den hoşlanmayan yabancıların; özel bir adı duyduklarında halkımızın duygularının tam tersine mutlu gülücükler saçmalarından nasıl olur da rahatsız olmam?” Ayla Kutlu da bu sürecin “çok gerilmli olacağı” kanısında. Erdoğan’ın istediğine ulaşabileceğine inanmıyor. Ayla Kutlu, “Gerilimin müthiş bir doruğu olacağına inanıyorum. Bu doruk; kişisel hırsa, inada döndürülürse uzun süreyi kapsayacak. Ülke pahalı bir deneyimden geçmek zorunda kalacak. Erdoğan yabancılara verdiği güveni ülke insanına vermiyor. Erdoğan’ın yurtdışında gülen yüzü kendi cumhuruna gülmüyor. Dışardaki yumuşak başlı, anlayışlı, aydınlık sanılan davranışları, Türkiye’de ürkütücü çağrışımlar yaratıyor. Kendi sırtı sıvazlandıkça ülkemi zora sokan davranışlara tepkisizliği artıyor ve gelecek kuşaklarımızın yaşam alanlarının daralmasına aldırmıyor” diyor. Kutlu, “Türbanlı bir cumhurbaşkanı eşinin kadınlara rol model olması” kaygısıyla ilgili olarak da “Cumhurbaşkanının eşi, en azından çağdaş bir kimlik taşımalı. Ama... Eşin temsil ve rol model olmadığı durumlar bulunabilir. Başbakan ‘eş’ten değil ‘harem’den söz ediyor. Öyleyse onun yaşam ortağı olan bir eşten söz edilmeyecek, böyle bir eş olmayacak. Yani, onun haremine böyle bir işlev düşmeyecek” görüşünü dile getiriyor. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle