23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 OCAK 2007 SALI 6 HABERLER Gül Erdost, askeri darbelerin ülke gelişmesinin önündeki en büyük engel olduğunu vurguluyor: SALI ORHAN BURSALI Darbeciler yargılanmalı Ralston bugün Ankara’da ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD’nin Terörle Mücadele Özel Temsilcisi emekli Orgeneral Joseph Ralston, bugün Ankara’ya geliyor. Ralston, ilk görüşmelerini Dışişleri Bakanlığı’nda yapacak. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından da kabul edilecek olan Ralston’ın yarın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile bir araya gelmesi ve aynı gün Ankara’dan ayrılması öngörülüyor. Yasalar ve Demokratikleşme Sanıyoruz ki, yasa çıkarmakla “demokratik” bir ülke olacağız... İnsan hak ve özgürlükleri Avrupa düzeyine çıkacak... 301. maddeyi kaldırır veya değiştirsek başka Hrant’lar öldürülmeyecek... Türkiye güllük gülistanlık olacak... Özellikle liberal çevreler başta olmak üzere, geniş bir demokratik kesim buna inanıyoruz! Bu köşenin okurları, yazarlarının hiçbir zaman “301. maddeyi değiştirmeyelim, insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayan başka maddeleri olduğu gibi bırakalım” diye düşünmediğini bilir... Bu bağlamda soralım: Hrant Dink’i 301. madde mi öldürdü? Bazılarına göre evet, “Eğer yargılanmasaydı, Hrant Dink’e bu suikast yapılmazdı”. 301. maddenin Dink’i ön plana getiren ve şimşekleri üzerine çeken bir bahane yarattığı doğrudur. Ama sadece bir bahane! Dink üzerindeki baskılar zaten biliniyordu. Eğer bu cinayeti “301’in kışkırttığı iki üç kişinin” örgütsüztekil hareketi olarak görüyorsanız, zaten tartışma bitmiştir. Suçlu 301’dir! Ancak unutmayın ki, Cumhuriyet’i bombalamanın bir yasa bahanesi yoktu! Kanlı Danıştay cinayetinin de!.. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı arkadaşlarımız neden öldürülmüştü? Demek istediğim, cinayetler için her türlü bahane icat edilebilir! “Kafam bozuldu” dahil! ??? Biz ortama bakalım! Türkiye’nin hangi koşullarında bu cinayetler işleniyor? 1) İçte ve dışta Türkiye’nin siyasi ilişki ve koşullarında sürekli bir kötüleşme... a) AB’den dışlanma ve hayal kırıklığı! AB’nin Kıbrıs konusundaki tek yanlı ve haksız baskıları. b) Irak’ta parçalanmaya gidiş ve Kürt devleti oluşumu. Buna bağlı olarak ülkemizde Kürt sorununun bu defa başka bir mecraya, siyasal zemine kayışı. Kürt meselesine AB desteği. ABD ile bu alanda büyüyen zorluklar... c) Ermeni soykırım iddialarına siyasal zeminde büyüyen destek; üstelik yasal desteğin ABD’de de gündeme gelmesi. 2) Türkiye’nin ekonomik ve sosyal koşullarındaki ağırlaşmalar... a) Ekonomi beş yıldır IMF yönetiminde, göreceli bir mali ve ekonomik istikrara ve ekonomik büyümeye rağmen en büyük sorun olan işsizliğin giderilememesi... Ayrıca ekonomik büyümenin çalışanların, emeklilerin ekonomik ve sosyal durumlarına gözle görülür bir yansımasının olmaması... Genç işsizler ordusunun artması... Buna bağlı olarak umutsuzluğun genelde artması. Sosyal yara giderek büyüyor! Özetle, kitleler üzerine karanlık bir tablo çökmüş durumda. “Türkiye’nin köşeye sıkıştırılmış” atmosferigörüntüsü var. ??? Ülkemiz siyaseti “sorunlar açan ve yayan” ve zamanla çözüme hizmet eden bir nitelikte ve anlayışta değil hiç oldu mu?. Bu koşullar, ülkeyi kendi içine kapatıyor. Zaten buna eğilimli bir sosyal ve politik yapımız var. Bu yapı, “Türkçülüğü” kuvvetlendiriyor. “İslamcı ırkçı” siyaset de büyüyebilmek için şiddeti gündeme taşıyan bir zemine kavuşuyor. MHP’yi kastetmiyorum. Devlet Bahçeli, partisini şiddet zemininden çekme uğraşı veriyor. MHP, yeterince büyük bir parti, Meclis’e girme olasılığı çok yüksek ve şiddetin ülkeye daha büyük zararlar vereceğini geçmiş deneyimlerinden öğrenmiştir. Son kongrede, MHP’nin eski zamanlarını özleyen daha sağda kişiler yönetim dışında kaldı. Bahçeli öyle görülüyor ki, partisini şiddetin dışında tutma çabasında. Şimdi MHP’den dışlanan çevrelerin İslamcıTürkçü eğilimleri oldukça sert olan diğer küçük partiye katıldığını görüyoruz. Sokak dinamizmi bu partide değil mi daha çok? Ayrıca, devlet içinde şüphesiz özellikle İçişleri Bakanlığı örgütünde zaten aşırı milliyetçi güçlü bir taban var. Tüm bu aşırı eğilimlerle ve ülkenin dış zorluklarıyla son zamanlarda yaşadığımız şiddet olayları arasında bir nedensellik bağı kuracak koşullarda yaşıyoruz. AKP, ayrımcılığı değil, birleştiriciliği ön plana çıkarmalı. AKP’nin ekonomik, sosyal, siyasal politikaları, ülkemizde bu şiddet zeminini besliyor. Ağırlaşan sorunların üstesinden gelebilecek ve bir gelecek umudu aşılayacak tek bir adım bile atabilecek umudu vermiyor AKP... Güzel yasalar iyi güzel de... Yasalarla ülkenin sosyoekonomik ve zorlu siyasal sorunları ne yazık ki çözülemiyor... Keşke çözülebilseydi, o zaman ülkeyi yönetmek ne kolay olurdu! Garipoğlu’na 16 yıl hapis ? İstanbul Haber Servisi Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin önceki hükmü kısmen bozmasının ardından yeniden görülen “Sümerbank Davası’’ sanıklarından Hayyam Garipoğlu 16 yıl 7 ay 8 gün hapis cezasına çarptırıldı. Kararını açıklayan İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Garipoğlu’nu, “bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık’’ suçundan 3 yıl 7 ay 22 gün hapis ve 260 bin 400 YTL adli para cezasına, “ihtilasen zimmet’’ suçundan da 12 yıl 11 ay 16 gün hapis ve 1 milyon 525 bin 421 YTL adli para cezasına mahkum etti. Hakkındaki yakalama emrinin 1 milyon YTL kefaletle kaldırılmasına hükmedildi. GÜL ERDOST: İlhan, çocuklarına, evine inanılmaz düşkün bir babaydı ve Türküler de onsuz hiç olamazdı. Olayın olduğu sırada Türküler 2.5 yaşında idi, Alaz ise daha 6 aylık değildi. İlk etapta Alaz için sorun yoktu.. çünkü babasını tanıyamamıştı daha zaten.... Ben hem İlhan için hem kendim için ağlarken ‘Alaz bir kez bile baba diyemedi’ diye yanıyordum. Kendi mesleki becerisini insan bu durumlarda hiç kullanamıyor. Ben de profesyonel yardım aldım babalarının ölüm bilgisini verirken. Önce yurtdışına gittiğini daha sonra da trafik kazasında öldüğünü söyledim. Ancak Türküler 1 yıl sonra kreşe başladığında bir arkadaşı ‘Senin baban dövülerek öldürülmüş’ dediğinde bana, ‘Yalan söyledin’ diyerek uzun bir süre kırgın kaldığını da unutamıyorum. Alaz babasının sıkça gittiğimiz mezarını uzun bir süre ‘çiçek bahçesi’ olarak tanıdı. Daha sonra ablasının da 1 980’de gözaltında dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost’un eşi Gül Erdost: Başta Kenan Evren olmak üzere tüm darbecilerin yargılanması dileğimiz ve beklentimiz, bu arzumuz sonuçlanana dek geçerli.. Onlar yargılanmadığı sürece bu ülkenin öldürülen nice İlhan’ları ve onların yakınları rahat edemeyecek. geçirdiğim şok nedeniyle uzun süre yürüyememek de dahil sağlık sorunları yaşadım. Bir kere şunu belirtmeliyim. Biz İlhan’ın ailesi ve benim ailem gerçekten Türküler’in ve Alaz’ın bu travmadan en az etkilenmeleri, iyi yetişmeleri için elbirliği ettik, kenetlendik. Kız kardeşim Güven bizim evimize yerleşti, çocukların bakımını üstlendi, kardeşim Malik uzun bir süre bizde kaldı. Muzaffer Abim kendi travmasının yanında çocuklara babasızlığı hissettirmemek için gece gün düz demeden onların dileklerini yerine getirmek için çabaladı.. Ablalar, enişteler, dostlarımız Serpil – Kaya Güvenç, Seyhan – Vahap Erdoğdu.. herkes ama herkes maddi manevi seferber oldu. Yalnız bazı ‘dostlarımızın’ da olaydan sonra yüzünü unuttuk.. kayboldular, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. ‘TAYİN ETMEK İSTEDİLER’ Ben SSK Ankara Hastanesi’nde Sosyal Hizmet Uzmanı olarak çalışıyordum. Başhekim statüsündeki doktor, abim gibi beni korudu ve kolladı. Yıllar sonra bana, “Seni de Doğuya tayin ettiler ve ben inanılmaz direndim” dedi. Yani hem kocanızı öldürüyorlar, onun gençliğini alıp 2 çocuğunuzu babasız bırakıyorlar, bu da içlerini soğutmuyor.. sizi de çocuklarınızı da bir kez daha perişan etmek için dayanışmasız bırakıp tüketmek için başka bir kente tayin ediyorlar. Bunun insani bir yanı var mı? Ya da anlamı nedir ben bilemiyorum. Yanıtını Kenan Evren verebilir. Bu olay yaşamınızı nasıl etkiledi? Babasız çocuk büyütmek ve İlhan Erdost’un eşi olmanın onuru ve sorumluluğu ile diye özetleyebilirim. Zaten ailemizden gelen bir toplumsal yaşamın içinde olma duyarlılığı vardı. İlhan Erdost ile türkü tadında başlayan ama evliliğe gitme kararı aldıran da bu dünya görüşümdü... Olaylara seyirci kalmayı sevmem, müdahil olmayı seçerim her zaman. Bu nedenle de uzun süre Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda gönüllü, daha sonra da profesyonel çalıştım. İşkence görenler ölmesin ve işkence izlerini silerek kaliteli bir yaşam sürsünler diye. Bu tür toplumsal çalışmalara katkım da sağlığım elverdiği ölçüde sürecek. yardımı ile babasının mezarı olarak öğrendi. Şimdi gerçekten ikisi de pırıl pırıl; tabii ki baba yoksunluğu içerisinde.. ama çoğu anababalı çocuktan daha sağlıklı ve dingin oldular. ‘UZUN SÜRE YÜRÜYEMEDİM’ Olaydan sonra neler yaşadınız? Öncelikle travma sonrası benim İlhan Erdost 17 Aralık 1944 7 Kasım 1980 ‘İLTİCA ÇAĞRILARINI nur Yayınları sahibi İlhan Erdost, 7 Kasım 1980’de ağabeyi, Muzaffer Erdost’la birlikte gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi ABlok’ta fişlenen iki kardeşin, önden ve yandan fotoğrafları çekildi. Saçları ve bıyıkları kesildi. CBlok’a götürülmek üzere Reo denilen kapalı cezaevi arabasına tekme tokat bindirildiler. Astsubay Şükrü Bağ, Erdost kardeşlere, eşyaları aranırken, “On yaşındaki bebeleri zehirlediniz, içerisi sizin zehirlediklerinizle dolu!” diyecekti. Arabaya bindirildikten sonra da, (görevli üç muhafız erin Askeri Yargıtay’a yazdıkları dilekçelerde belirttiklerine göre) yanındaki erleri kenara çekti, “Bunlar birer yılandır, analarını ağlatmazsanız ben sizin ananızı ağlatırım!” diyerek, dövülmeleri için emir verdi. İlhan Erdost dövülerek öldürüldü. Soruşturmayı yürüten askeri savcı, Erdost kardeşleri döven dört erden birinin muhafız görevi olmadığını saptadı. Bu erin Etlik’te sağ militan ola O Alevileri etkileme çabası ? İstanbul Haber Servisi Hubyar Sultan Derneği, Hubyar Vakfı ve Hubyar Köyü Muhtarlığı, bir gazetede çıkan “Tokat’ın Almus ilçesi Hubyar Köyü’nde yer alan Hubyar Sultan Tekkesi’nin kapatılmasını önleyen AKP Çorum Milletvekili Ağah Kafkas’a teşekkür için ozan Musa Eroğlu’nun sazını hediye ettiği” yönündeki haberin yalan olduğunu belirttiler. Açıklamada olay “Alevi yöneticinin, AKP’yi yanına alarak yargıyı, Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nu etkileme hareketi” olarak değerlendirildi. ‘Dövün emri astsubaydan’ rak ünlendiği sonradan öğrenilecekti. Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı dört er hakkında kasten adam öldürmek, astsubay hakkında ise kasten adam öldürmeye azmettirmek suçlarından dava açtı. Y ARGILAMANIN YENİDEN YAPILMASINA!.. Yargılama 7 yıl sürdü. Görevli üç er, ayrı ayrı 10 yıl 8 ay ağır hapis cezası aldı. Özel amaçla arabaya binmiş olan ere, 8 yıl hapis cezası verildi. Astsubay da ilkin 10 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Bu ceza Askeri Yargıtay Genel Kurulu’nda onaylandı ve kesinleşti. Ama astsubayın, şoför mahallinden dövülme olayını duymasının ve görmesinin olanaksız olduğu görüşüyle Askeri Yargıtay 5. Dairesi, yargılamanın yeniden yapılmasına karar verdi. Astsubay Şükrü Bağ’a bu kez görevi ihmalden ve üst sınırdan 3 yıl hapis cezası verildi; Askeri Yargıtay 5. Dairesi kararı bozdu; bu kez 6 ay hapis cezası verildi. Erdost kardeşlerin nakledildikleri Reo aracında, tutuklulara ayrılan bölüm ile muhafız erlere ayrılan bölüm arasındaki parmaklıklı kapıyı kilitlemediği için “görevini ihmal” etmişti. 6 aya kadar olan ve cezaların temyizi, yalnızca sıkıyönetim komutanının takdirine ve yetkisine bağlıydı. Sıkıyönetim komutanı da kararı temyiz etmedi, tasdik etti. Gözaltına alınmalarının, suçlarının nedeni, İlkyaz Basımevi’nde çok sayıda yasak yayın bulundurmak olarak belirtilmişti. Oysa İlkyaz Basımevi’nde yasaklanmış tek bir yayın yoktu. İlhan’ın öldürüldüğü tarihten bir süre sonra, Birinci Şube’den görevli memurlar İlkyaz Basımevi’ni açmaya geldiklerinde tek bir kitap almadılar. Açıp gittiler. Ne var ki basımevinin açılması için verilen kararın tarihi 30 Ekim 1980’di, yani Erdost’un öldürüldüğü tarihten 7 gün öncesine aitti. GERİ ÇEVİRDİM’ Bu arada Avrupa’nın birçok ülkesinden çocuklarımı da yanıma alarak iltica etmem konusunda öneri aldım ama hepsini geri çevirdim. Çünkü ben ülkemi seviyorum ve eşimin mezarını.. yakınlarımın destek ve dayanışmasını bırakarak hiçbir yerde mutlu olmayacağımı düşünüyorum. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Biz kin güdücü olmadık, bunu her fırsatta belirttik, bir kez daha belirtmek istiyorum. Ancak başta Kenan Evren olmak üzere tüm darbecilerin yargılanması dileğimiz ve beklentimiz, bu arzumuz sonuçlanana dek geçerli.. Onlar yargılanmadığı sürece bu ülkenin öldürülen nice İlhan’ları ve onların yakınları rahat edemeyecek. Askeri darbelerin ülkelerin gelişmelerinin önündeki en büyük engel olduğunu söyleyerek sözlerimi bitiriyorum. BİTTİ Çalınan haç Rusya’dan çıktı ? MOSKOVA (AA) Türkiye’den 1963 yılında çalındığı tahmin edilen 6’ncı yüzyıla ait Bizanslılardan kalma bir haçın, Rusya’nın St. Petersburg kentindeki Ermitaj müzesinde bulunduğu bildirildi. Rusya Kültürel Varlıkları Koruma Ajansı (Rosohrankultura) Başkanı Boris Boyarskov da UNESCO’nun Ermitaj’da düzenlediği uluslararası konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye’nin haçın kendisine ait olduğunu ispatlaması halinde iade edeceklerini söyledi. D ANIŞTAY YEŞİL IŞIK YAKTI Gürtuna’ya usulsüz arazi tahsisi soruşturması ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Danıştay 1. Dairesi, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna ile 5 belediye görevlisi hakkında, “mevzuata aykırı nâzım imar planı değişikliği yaparak, bir kooperatife arsa tahsisi ve satışı yapıldığı’’ iddialarıyla ilgili İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun soruşturma izni vermemesine ilişkin kararını kaldırdı. Yeni kurulan bir kooperatife arsa temin etmek amacıyla imar mevzuatına aykırı olarak nâzım imar planı değişikliği yapmak, imar planınında spor alanı olarak ayrılan alanı gecekondu önleme bölgesi ve konut alanına dönüştürmek, mülkiyeti İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait Beşiktaş Rumelihisarı’ndaki 7 bin 56 metrekare yüzölçümlü taşınmazı kooperatife tahsis etmek, böylelikle satışı gerçekleştirmek iddiasıyla soruşturma başlatılmıştı. Bu kapsamda, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Gürtuna ile Başkanvekili Ümit Özerol, Genel Sekreter Altan Raşit Civan, Genel Sekreter Yardımcısı Şaban Erden, Emlak İstimlak Daire Başkanı Mevlüt Karataş, Mesken ve Gecekondu İşleri Müdürü Hüseyin Kaya hakkında soruşturma izni istenmişti. obursali?cumhuriyet.com.tr. KATLEDİLMESİNİN 28. YILDÖNÜMÜ AKSU REDDETMİŞTİ İçişleri Bakanı Aksu, 21 Mart 2006 tarihli kararıyla, soruşturma izni isteklerini reddetti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı üzerine dosya Danıştay 1. Dairesi’ne geldi. Danıştay, bu kişiler hakkında, Aksu’nun kararını kaldırdı. Dairenin gerekçesinde, plan değişiklikleriyle ortaya çıkan konut alanının, yeni kurulan ve üyeleri arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi görevlilerinin de bulunduğu yapı kooperatifine 4 Haziran 2003’te Gürtuna’nın onayıyla tahsis edildiği kaydedildi. Gerekçede, tapu devrinin de 29 Aralık 2003’te yapıldığı, 26 Temmuz 2005’te Belediye Başkanı onayı ile kooperatife arsa tahsisi işleminin iptal edildiği, kooperatif tarafından bu işlemin iptali davası, belediye tarafından da tapu iptal davası açıldığı anımsatıldı. Tarık Zafer Tunaya anıldı (Fotoğraf: CİHAN ORUÇOĞLU) İzmir’de cinayet ? İZMİR (AA) İzmir’de bir fabrikada müdür olarak çalışan Leyla Toker, evinde ölü bulundu. Polis ekipleri kapıda zorlamanın olmaması ve evden bir şeyin alınmamış olmaması nedeniyle cinayetin tanıdık biri ya da birileri tarafından işlenmesi olasılığını araştırıyor. Leyla Toker’in vücuduna aldığı 13 bıçak darbesiyle öldüğü belirlendi. İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi (İÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin (SBF) kurucu dekanı ve anayasa profesörü Tarık Zafer Tunaya, ölümünün 16. yıldönümünde anıldı. Tunaya’nın ailesi, fakülte mezunlar derneği, fakülte kurucuları ile hocaları, öğrenci temsilcilerinin katılımıyla Aşiyan’daki mezarı başında gerçekleştirilen törende konuşan İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Naz Çavuşoğlu, Tunaya’nın Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kur Tunaya, İstanbul Üniversitesi SBF kurucu dekanıydı. masıyla Türkiye’de hukukçuların ve anayasacıların önünün açıldığını belirtti. Çavuşoğlu, “Tunaya’nın çalışmaları, bugün hukuku kendi iktidarlarını güçlendirici bir araç ola rak kullananlara karşı hukukun iktidarı sınırlayıcı misyonunu hatırlamamazı sağlayacak, bize bu konuda yardımcı olacaktır’’ dedi. Siyasal Bilgiler Fakültesi kurucu üyelerinden Prof. Dr. Ali Ülkü Azrak da “Tunaya, siyasal bilimlerle anayasal bilimlerin örtüşmesini sağladı” diye konuştu. Çoğulcu parlamenter düzeni, hukuk devletini, kişi hak ve özgürlüklerini savunan ve demokratik üniversiteye inanan Tunaya’nın “La Legion D’Honneur” nişanı bulunuyordu. Abdi İpekçi için mezarı başında tören İstanbul Haber Servisi İstanbul’daki evinin yakınında düzenlenen suikastla katledilen Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi İpekçi, ölümünün 28. yıldönümünde mezarı başında törenle anılacak. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda 1 Şubat Perşembe günü gerçekleştirilecek törene İpekçi’nin ailesi ve dostlarının yanı sıra meslek örgütleri de katılacak. 1961 yılından 1 Şubat 1979 tarihine dek aynı gazetenin başyazarlığını da yürüten Abdi İpekçi, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Basın Enstitüsü Başkanlığı, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Uluslararası Basın Enstitüsü’nün 2. Başkanlığı, Basın Şeref Divanı genel sekreterliği görevlerinde bulundu. İpekçi, 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul’daki evinin yakınlarında düzenlenen suikastla katledilmişti. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle