19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 EYLÜL 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr CHP İstanbul Milletvekili Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile hükümetin dış politikasını ve tezkereyi konuştuk: Siyaseti ABD şekillendirdi SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Şükrü Elekdağ çok deneyimli bir diplomat. Diplomasinin kurallarının çiğnenmemesi, diplomasi geleneklerinin bozulmaması için sürekli uyarılarda bulunuyor. Türkiye’nin özellikle dış politikada dik ve ödün vermeyen bir duruş içinde olması çağrılarında bulunuyor. Kucak kucağa ilişkilerden kaçınılması gerektiğini söylüyor. Dinleyen yok. Hükümet bildiğini okuyor. Hatta Dışişleri’nin arkasından dolanıp bir puan alma hevesi içinde resmi hiçbir sıfatı olmayan danışmanlar devreye sokuluyor. Rol çalma meraklılarının sahne ışıklarından gözleri körleşmiş, hiçbir şeyi görmüyor. Ama Elekdağ pusuda bekleyen tehlikelere karşı uyarılarını bıkıp usanmadan sürdürüyor. ABD’nin Türkiye’nin hep dostu ve müttefiki olduğu söylenir. 1 Mart tezkeresinden sonra ikili ilişkilerde yaşananlar kimi çevrelerde şaşkınlık yarattı. ‘‘Yoksa ABD bizim dostumuz değil mi?’’ gibisinden sorular oluştu. Oysa yakın geçmişte de ABDTürkiye ilişkilerinde benzer pürüzler olmuştu. Siz 1970’li yıllarda Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri’yken (müsteşar) dönemin Ankara’daki ABD Büyükelçisi William Macomber’le ABD silah ambargosu kararı nedeniyle ilginç olaylar yaşamıştınız. Bunları anlatır mısınız? ELEKDAĞ Size çok ilginç bir anımı anlatayım. Birinci MC Hükümeti dönemi. Süleyman Demirel Başbakan. Başbakan Yardımcıları Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş ve Turhan Feyzioğlu. O dönem gazeteler Sayın Demirel’e çok saldırıyordu. Ona ‘‘Morrison Süleyman’’ adını takmışlardı. O tarihlerde, ABDTürkiye ilişkilerinde gerginlikler baş gösterdi. Çünkü ABD Kongresi Kıbrıs Harekâtı dolayısıyla Türkiye’ye silah ambargosu uygulanmasına karar vermişti. Bu kararı Türkiye beklemiyordu. Çünkü Soğuk Savaş’ın en ateşli yılları yaşanıyordu. Türkiye’yle ABD arasında son derece güçlü bir askeri işbirliği vardı. Türkiye ayrıca NATO içinde son derece önemli askeri görevler yüklenmişti. Gazeteler bu karar üzerine, ‘‘Morrison Süleyman bu kararı hazmeder’’ biçiminde yorumlar getirdiler. Ancak bizim Dışişleri Bakanlığı Genelkurmay Başkanlığı’yla birlikte bir hazırlık içindeydi. Neydi bu hazırlık? ELEKDAĞ ABD silah ambargosu kararını kaldırmadığı takdirde Türkiye’deki ABD askeri tesislerinin kapatılması hususunda bürokrasi düzeyinde bir karar alındı ve önerinin hükümete götürülmesinde de mutabık kalındı. Bir perşembe günü hükümet toplandı. Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil dört sayfalık hükümet kararını bana getirdi. ‘‘Bunun gereğini yapalım. Macomber’i de bakanlığa çağırın.’’ Hükümet kararını muhtıra haline getirdik. Macomber’i bakanlığa davet ettim. Nedenini sordu. ‘‘Geldiğinizde öğrenirsiniz’’ dedim. Macomber verilen saatte geldi. Hükümetin böyle bir karar aldığından hiç haberi yoktu. Zaten böyle bir şeye de ihtimal vermiyordu. O dönem Türkiye’de çok önemli 10 ABD askeri tesisi vardı. NATO’ya tahsis edilmiş olanlar, iletişim tesisleri ve İncirlik hariç hepsi 48 saat içinde kapatılacaktı. Çünkü İncirlik Türk tesisiydi. Her zaman Macomber’i kapıda karşılayan Çağlayangil, bu defa soğuk ve uzak bir tavırla geri duruyordu. Macomber yardımcısıyla ‘ Birinci MC hükümeti bile teslimiyetçi bir dış politika izlemedi. birlikte içeri girdi. Çağlayangil kendisine Kongre kararı üzerine hükümetin toplandığını ve ABD’yle ilişkileri gözden geçirdiğini ve bir karar alındığını söyledikten sonra bana kararı okumam talimatını verdi. Ben İngilizce metni okumaya başladım. Bir süre sonra bir baktım Macomber’in ağzı şaşkınlıktan yavaş yavaş açılıyor. 60 saniye kadar şaşkınlıktan ağzı bir karış açık bana bakakaldı. Biz Çağlayangil’le bakıştık. Bu, ömür boyu unutulmayacak bir andı. Ankara tavır koymalı Macomber’in size daha sonra o toplantıyla ilgili duygularını dile getirdiğini biliyoruz. Size neler söylemişti? ELEKDAĞ Ben Washington’a büyükelçi olarak atandıktan sonra Macomber ve eşi Phyllis bizi görmeye geldiler. Kendisine şu soruyu sordum: ‘‘Dışişleri Bakanlığı’nda ben hükümetin kararını okurken şaşkınlıktan ağzın açık kaldı. Türkiye’nin böyle bir karar alabileceğini hiç beklemiyor muydun?’’ Cevabı şöyle oldu: ‘‘ Süleyman Demirel’in böyle bir karar alacağına hiç ihtimal vermiyorduk. ’ ihtiyaçlarının geçirilmesini sınırlayabiliriz. Elimizde İncirlik Üssü var. Oradan birtakım nakliyat sınırlamaları yaptırabiliriz. Konuyu kamuoyuna mal ederiz. Türkiye’de geniş çaplı gösteriler olur. Ama bunların hiçbirisi yapılmıyor. Hatta konunun TBMM’de ele alınması ve bir tavır konmasını sağlamak lazım. Bunu dahi yapmıyorlar. İşler büyük bir teslimiyetle götürülüyor. Olacak şey değil. Şu sıralar basına sızan bir haber var. 2002 seçimleri sırasında Ankara’da ABD Büyükelçisi olan Pearson’ın seçim sonuçlarında oynadığı rolle ilgili bilgiler, bu haberde yer alıyor. Habere göre, o dönem ABD Dışişleri Bakanı olan Colin Powell seçim sonuçları kesinleşince Pearson’a, ‘‘Teşekkürler, çok iyi bir iş yaptınız’’ mesajını geçiyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? ELEKDAĞ Ben altı yıl Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı yaptım. Bir hayli başbakanla da birlikte çalıştım. Sistemi iyi bildiğimi sanıyorum. O dönemlerde ABD’yle iyi ilişkilerimiz vardı, ama bugünkü gibi içli dışlı değildik. Aramıza daima bir mesafe koyardık. İlişkilerimiz de daha iyi üst düzeyde protokol muamelesi gördü. O da anlaşılan birtakım vaatlerde bulundu. Ama sonra bu vaatler yerine getirilemedi. Onun ezikliğini hâlâ yaşıyorlar. Bir de tecrübesizlikten dolayı kendilerini sonradan pişman oldukları durumlara düşürdüler. ‘‘90 milyar dolar verilirse biz bu işi yaparız’’ dediler. Bunun üzerine ABD tarafı da, ‘‘Bunlar işi at pazarına çevirdiler’’ dediler. Gazetelere yansıdı. Yani bu konularda konuşurken son derece ölçülü, dikkatli olmak gerekiyor. Onlar, ‘‘Para için ne dersek yapacak’’ anlayışına sahip oluyorlar sanıyorum. Bu havayı silemediler. Hep eziklik içindeler. Hükümet zarar veriyor Şimdi Lübnan’a asker göndermek istiyorlar ve Türk askerinin kesinlikle savaşa girmeyeceğini söylüyorlar. Sizce bu açıklamalar inandırıcı mı? ELEKDAĞ Irak savaşı başladığında Türk askerini göndermek istedikleri zaman da aynı şeyleri söylüyorlardı. TBMM’den ilk kararı da çıkartmışlardı. Ama tam karar alındığı sırada Irak cehenneme dönmüştü. O dönem Sayın Abdullah Gül’ün yandan da İslami refleksler elden bırakılamıyor. Bu nasıl bir çelişki? ELEKDAĞ Bu refleksler esas olarak AB üzerinde çok olumsuz etkiler yapıyor. ABTürkiye Karma Parlamento Komisyonu toplantısında bazı İngiliz ve Alman milletvekilleri tarafından da bu konu dile getirildi. ‘‘Hükümetin tutumunda birtakım İslami refleksler görülüyor. Bunlar AB kamuoyu üzerinde olumsuz etkiler yapıyor’’ dediler. Ayrıca hükümetin AİHM kararına rağmen türbanda ısrar etmesi de dile getirildi. Ama bu konuda ABD’yle fazla bir sorun yok gibi gözüküyor. AKP milletvekilleriyle birlikte ABD’yi ziyaret ettiğimiz zaman benim söylediklerim benimseniyor. Ama öbür arkadaşlarımız bunu dile getiremiyorlar. ‘‘Şeriatçılık sizi olduğu gibi Türkiye’yi, laik demokratik Cumhuriyetimizi, değerlerimizi tehdit ediyor. O açıdan biz aynı saftayız. Türkiye global terörle mücadelenizde güvenilir bir dayanaktır. PKK konusunda daha önce vaatlerde bulunmuştunuz. Bunları yerine getirin’’ diyorum. Ben laik demokratik Cumhuriyetin tehdit altında olduğu ifadesini kullanıyorum, ama hükümet tarafı ne yazık ki bu ifadeyi P O R T R E ŞÜKRÜ ELEKDAĞ İstanbul, 1924 doğumlu. İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu’nu bitirdi. Paris Üniversitesi Hukuk ve Ekonomik Bilimler Fakültesi’nde iktisat doktorasını aldı. 1951’de Dışişleri Bakanlığı’na girdi. BM nezdindeki Türkiye Daimi Temsilciliği, o zaman merkezi Paris’te bulunan NATO nezdindeki Türkiye delegasyonunda görev yaptı. Daha sonra sırasıyla Tokyo Büyükelçiliği, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı, Washington Büyükelçiliği görevlerini yürüttü. 1989’da emekliye ayrıldıktan sonra Milliyet ve Sabah gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak 2002 seçimlerinde CHP listesinden İstanbul milletvekili seçildi. TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu üyesi. ‘ Elimizde İncirlik Üssü var. Oradan birtakım nakliyat sınırlamaları yaptırabiliriz. ’ ‘ Devamlı bir yaranma havası var. Bush’tan aferin alma peşinde koşuluyor. ’ Koalisyon hükümetleri böyle konularda daha zor karar alırlar düşüncesindeydik. Ama ummadığımız bir şekilde bu karar alındı. Aslında benim bazı şüphelerim vardı. Bunu rapor halinde Washington’a da bildirmiştim. Ama Türkiye’yi iyi bilen bazı yetkililerden oluşan bir ekip, Washington’dan gelmiş ve Türkiye’nin böyle bir şey yapmayacağı konusunda kesin bilgileri olduğunu söylemişlerdi. O nedenle büyük bir şaşkınlığa uğradık.’’ Demirel ABD’yle yakın ilişkiler içinde olduğu bilinen bir başbakan olduğu halde milli refleksleri ağır basarak bu kararı aldırırken bugünkü hükümet ne yapıyor? ELEKDAĞ ABD, bugün PKK nedeniyle Türkiye’ye dostça bir tutum sergilemiyor. Ama hükümet buna karşı hiçbir şey yapmıyor. Oysa buna karşı alabileceğimiz birtakım önlemler var. En azından Habur sınır kapısından ABD kuvvetlerinin lojistik yürürdü. Çünkü ABD’den çok fazla bir şey beklemiyorduk. Yani Yunanistan’ın ABD’yle olduğu gibi kucak kucağa değildik. Amiyane tabiriyle kucağa oturma durumumuz yoktu. O dönemlerde ABD’nin bizim siyasi hayatımızı şekillendirmesi mümkün değildi. Ama sonra ne olduğunu bilmiyorum. Demin Yunanistan’la ilgili kucağa oturma tabirini kullandınız. Acaba Yunanistan’ın eski durumu bugün bizim mi başımıza geliyor? ELEKDAĞ Devamlı bir yaranma havası var. Bush’tan aferin alma peşinde koşuluyor. Yani konuları normal düzeyde ele alıp çok ciddi biçimde konuşamıyorlar. Bir eziklik var. Askerlikte, ‘‘Yığınak kötü olursa hiçbir şey doğru gitmez’’ denir. Yani savaş kaybedilmiş demektir. Bunlar böyle yaptılar. Daha başbakan olmadan hiçbir resmi sıfatı yokken ABD’ye gitti. En söylediklerini çok iyi anımsıyorum. Söyledikleri aynen bugünkü gibiydi. ‘‘Biz orayı yeniden imar etmek, insani yardım için askerimizi gönderiyoruz’’ diyordu. Sonradan ortaya çıkan durumlar, şu ABD hesabını gösteriyor: ‘‘Bizim oraya gitmemizin istenmesinin sebebi Türkiye gibi bir ‘İslam ülkesi’ oraya giderse Arap ülkelerine örnek olur. Arap ülkeleri ve Pakistan da Irak’a girer.” Çünkü hiçbir Arap ve Müslüman ülke Kuveyt dışında oraya asker göndermedi. Bunu kırmak için başlangıçta bizim asker göndermemizi istiyorlardı. Ama Şiiler ve Kürtler itiraz edince o iş orada kaldı. Gitseydik orada mahvolacaktık. Bunların ayakta kalmaları da çok zor olacaktı. Abdullah Gül’ün bu son Suriye ziyaretinde yeniden Halid Meşal’le buluştuğu söyleniyor. Sizin söylediğiniz gibi, bir yandan ABD’yle boynu bükük bir ilişki izlenirken bir kullanamıyor. Birtakım işgüzarlıklar da yapılıyor. Nasıl işgüzarlıklar? ELEKDAĞ Sanki Türkiye’de başkasının yapamadığını sanki bu hükümet yapacak şeklinde... İyi değerlendirilmeden birtakım hareketlerde bulunuluyor. Bunlar daha önce de yapıldı. Örneğin, Meşal’i önce Ankara’ya getirdiler. Sonra kaçacak delik aradılar. Acaba ‘‘İslam âlemiyle de temaslarımız var. Bazı konularda ABD’ye hizmet edebiliriz’’ şeklinde bir izlenim mi vermek istiyorlar, diye düşünüyorum. Yaptıklarının büyük zararları da oluyor. İsrail lobisi şu anda tam anlamıyla Türkiye’nin karşısına geçti. ABD Kongresi’nde Türkiye’nin güçlü destekçilerinden Lantos, Sayın Başbakan’a zehir zemberek bir mektup gönderdi. Bu verilen zararlar, sonradan tamir edilmeye çalışılıyor. Böyle zikzaklar çiziliyor. Bunların yaptığı cahil cesareti Demin, bu şekilde ABD’ye hizmet edebiliriz diye düşünüyorlar dediniz. Birkaç ay önce AKP Genel Başkanı’nın veri danışmanı Cüneyd Zapsu Washington’da bir toplantıda ‘‘Bu adamı deliğe göndermeyin, kullanın’’ sözleriyle büyük bir skandala sebep olmuştu. Bir başbakan, kendisiyle ilgili bu sözlerin söylenmesine nasıl göz yumabilir? Kendisinin kullanılabileceği izlenimi verilmesine nasıl göz yumabilir? ELEKDAĞ Bu konular açık toplantıda konuşulmaz. Bunlar açık toplantıda konuşmuşlar. Daha önemlisi, konuşulurken konulara çok iyi vakıf olmanız ve kullandığınız dile çok dikkat etmeniz gerekir. Ama bunları yapamıyorlar. Bakın, diplomaside ‘‘arka kanal’’ (back channel) kavramı vardır. Silah ambargosu döneminde, hatırlıyorum, Türkiye de arka kanalı epeyce kullanmış, hatta konuları çok iyi bilen işadamlarını bunun için görevlendirmişti. Bunlar olur. Ama konu hakkında tam anlamıyla bilgi sahibi olmak gerekir. Konuyu bilmeyen, sadece yabancı dil konuşuyor diye birtakım insanları böyle işlerle görevlendirirseniz olmaz. Bu durum Başbakan’dan mı kaynaklanıyor? ELEKDAĞ Başbakan’dan kaynaklandığı muhakkak, çünkü Sayın Abdullah Gül de birkaç durumda bu şekildeki arka kanal çalışmalarını hoş karşılamadığını ima yollu söyledi. Gazetelerde de çıktı. Zapsu’nun büyükelçilerle arka arkaya görüşmesinden sonra sıkıntısını dile getirdi. Peki, Dışişleri Bakanlığı ve bakanı varken AKP Genel Başkanı’nın veri danışmanının bu işleri götürmesi sizce ne kadar doğru bir tercihtir? Ayrıca Başbakan, Zapsu’nun görüşmelerinin önce kişisel olduğunu söyledi. Aradan iki gün geçince de bu görüşmelerin kendi bilgisi dahilinde yapıldığını açıkladı. Başbakan acaba birilerine meydan okuma amacı mı taşıyor? ELEKDAĞ Bunu nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum. ABD başkanlarından Truman’la ilgili söylenen bir söz vardır. Denir ki: ‘‘Çok cesurdur. Ama cesareti cehaletinden ileri geliyor.’’ Aynı yolda yakıştırma mı yapmak lazım, bilemiyorum. Türkiye’de bir gelenek vardır. Başbakanlar dış konulara daima ilgi gösterirler. Bu, Türkiye’nin stratejik konumundan ileri geliyor. Ama başbakanlar bu dış konulara ilgi gösterirlerken Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’yla da yakın ilişki içindedirler. Bu durum Menderes döneminde başladı. Çünkü Türkiye’yi NATO’ya sokmak için büyük çaba harcadı. Sonra Dışişleri Bakanlığı’nı eski Başbakanlık binasına taşıdı. Ecevit önüne bir konu geldiğinde mutlaka Dışişleri Bakanlığı’ndan rapor ister sonra Genelkurmay Başkanı’nı arar ve bir toplantı ricasında bulunurdu. Konu MGK’ye gitmeden önce Başbakan konuya tam anlamıyla hâkim olurdu. Yani konunun ne olduğunu MGK toplantısında öğrenmezdi. Şimdi bu olmuyor. Olmayınca da sıkıntılar ortaya çıkıyor. Gerçi Sayın Gül, Dışişleri’nden bilgi alıp getiriyor. Ama fikir alışverişi olmuyor. Askerlerle Başbakan arasında da mesafe var. Kulaktan dolma bilgilerle iş yürümez. O zaman NATO’yu alır Kuzey Irak’a getirirsiniz. Bu fikir ortaya atıldı. Bir Başbakan doğal olarak her şeyi bilemez. Ama bilgi edinmesi için gerekli ortamın olması gerekir. Bu çok önemlidir. Bir de istişare ortamında konuşulanların orada kalması çok önemli. Taraflar birbirlerine karşı aşırı temkinli davranırlarsa meseleler açıkça konuşulamaz. Bu durumun Türkiye’ye yararı değil, zararı var. Yalnız galiba söylediğiniz geleneği bozan bir de Özal vardı. Sürekli olarak Dışişleri Bakanı ve bakanlığı atlayıp temaslar açıklamalar yapmaz mıydı? ELEKDAĞ Evet. Özal da öyleydi. Çünkü baktı ki Dışişleri Bakanı sürekli dikkatlerin merkezi, ne söylese dünyada yankı yapıyor. Bunu görünce, ‘‘Bu işi ben yapayım’’ demiştir. Dışişleri Bakanlığı’ndan birkaç arkadaşı seçip yanına almış ve bakanlığı bypass ederek onlar aracılığıyla politika yapmaya başlamıştı. Vahit Halefoğlu Dışişleri Bakanı’yken Özal tek taraflı olarak Yunanistan’a vize uygulamasını kaldırma kararı almış, Yunanistan’ın da aynı şekilde mukabele edeceğini sanmıştır. Halefoğlu bu kararı gazetelerden öğrenmiştir. Sürecek ‘ Türkiye’de bir gelenek vardır. Başbakanlar dış konulara daima ilgi gösterirler. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle