Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 EYLÜL 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 EBK yeniden doğarken Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı, ta 1995’te özenle saklanmak istenen gerçeği yüreklice dile getirmişti: Et ve Balık Kurumu’nun (EBK) özelleştirilen kombinalarının arazileri, satış değerlerinden çalışanlara ödenen kıdem ve ihbar tazminatları düşüldüğünde, üzerindeki bina, teçhizat ve makineleri ile birlikte, metrekaresi yarım kilo kuşbaşı fiyatına geliyordu. Çok iyi hatırlıyoruz, o dönemde Başbakanlık danışmanı olan Mahir Gürbüz EBK ile SEK’in satılmaması için adeta çırpınmıştı. Gürbüz ve onun gibi düşünenler 11 yıl sonra haklı çıktılar. Kuşbaşı gibi kıyılan, perişan hale getirilen EBK, ağustos ayı sonunda verilen bir kararla, kalan kombina ve varlıklarıyla beraber özelleştirme kapsamından çıkartılarak yeniden ‘‘İktisadi Devlet Teşekkülü’’ konumuna sokuldu. Mahir Gürbüz, haklı çıktığına sevinemiyor bile: ‘‘O dönemde Ziraat Odaları Birliği, Ziraat Mühendisleri Odası ve kooperatiflerin tüm tepkilerine karşın EBK’yi her talip olana sattılar. Oysa EBK’nin kombinaları, özellikle Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’daki küçük üreticinin piyasa güvencesiydi. Bunu unuttular. Pazar güvencesi bulamayınca hayvancılık çok ciddi darbeler aldı.’’ EBK satılırken ‘‘projeci odaklar’’ın ağızlarında geveledikleri tek söz ‘‘Devlet hayvan mı beslermiş?’’ idi. O devlet, hayvancılıkla geçinen üretici yurttaşlarına sırtını dönerken milyarlarca dolar borçlandı. Etliye sütlüye karışmadı, rantiyeyi besledi. Neden? SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Ziller Çalıyor Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Engin Aydın ile MYK üyesi Niyazi Altunya’nın saptamalarına bakılırsa okul zili bu yıl daha acı ve tiz çaldı: En az 2 milyon çocuk ilköğretimden yoksundur. Sadece sokak çocukları, eğitim alamayan 1 milyona yakın engelli çocuk, eğitim istatistiklerinde görülen kızlar aleyhine 500 bin eksiklik hesaplandığında, sorunun ciddiyeti anlaşılabilir. Okullarda öğrenciler korunamamakta; altyapısı, donatımı ve hareket alanı sınırlı, son derece kötü ortamda tutulmaktadır. Okullar, adeta öğrencileri kötü ve yanlış beslenmeye yönlendirmektedir. Gelişmiş ülke okullarında yasaklanan ve sütten çok daha pahalı olan ‘cola’ türü içecekler eğitim ticaretinin çok önemli bir parçası olmuştur. Çocuklarımız okullarda içecek ücretsiz ve sağlıklı süt bulamamaktadırlar. Öğrencilerin köyden kente ve kent içinde taşınmaları da sağlıksız, yorucu, pahalı ve tehlikelerle doludur. Okulda gençlik çağına adım atan öğrenciler, sosyal ve psikolojik doyumsuzluk içindedirler. Bu nedenle kolayca çetelerin ve uyuşturucu tacirlerinin ağına düşebilmektedirler. Okullarda ço cuklar için çekici sosyal ve kültürel etkinlikler son derece yetersizdir. Okullardan yükselen zil sesleri, eğitimi yöneten badem bıyıklı ‘‘mütefekkir’’ kadronun kulaktozuna bir tokat gibi iniyor... Duyan kim? Emekli Vali Aydemir Ceylan, anılarını derlediği ‘‘Bir İhtilal Bir Darbe Arasında 20 Yıl’’ kitabında, bir soruya karşılık aramış: ‘‘Yıllardır çocuklarım, dostlarım sorar da yanıt veremezdim. ‘Niçin Merkez Valiliği’ne alındım, yirmi yıl içinde onlarca vali kararnamesi çıkarılmasına karşın neden bir ile vali atanamadım?’ Yüzüme söylemediler ama ‘Bir kusuru var bu adamın!’ diye düşündükleri belliydi. Ben de ‘Bir yerde bir kusur ettik galiba, ancak nerede, ne zaman...’ diye düşünüp dururdum.’’ Aydemir Ceylan kitabında, 1980 öncesi Anadolu’daki büyük çatışmalar öncesi Çorum ve Amasya’da etnik ve mezhepsel araştırmalar yapan esrarengiz Amerikalı Robert Alexander Peck’i Orman İdaresi’nin misafirhanesinde göz hapsinde tutan Amasya Valisi olduğunu da yazmış... Papa Ortaçağdan Geri Bizanslı ‘‘bilge’’ imparator II. Paleologos’la ‘‘eğitimli’’ bir Farisi arasında geçen konuşma... Yıl 1391! Ratzinger bunu, 2000’lerin ‘‘Papalık çizgisini’’ tarif eden bir konuşmanın merkezine yerleştiriyor. Bir alıntı değil, konuşmanın ana ekseni bu. Hoş beşten sonra, Papa Hazretleri çünkü hemen ikinci paragrafta, artık herkesin beynine kazınan II. Paleologos’un sözlerine giriyor: ‘‘Bana Muhammet’in yeni olarak ne getirdiğini göster!.. Dini kılıç ile yayma emri ve kötü, insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın.’’ Yedi dosya kâğıdı tutan konuşmasını Papa, sonra gene aynı ‘‘bilge Bizanslının’’ sözleriyle bitiriyor: ‘‘Aklı kullanmamak, Tanrı’nın doğasına aykırıdır!’’ Konuşma baştan sona, Paleologos yaklaşımı üzerine inşa edilmiş. Tek muhatap: Batı ‘‘Bilge Bizanslı’’ karşısında ‘‘eğitimli Farisi’’ ne yapmş peki? Susmuş mu? Hayır. O da İslamın ‘‘tatbik edilebilirlik’’ ve ‘‘ölçü’’ üzerine kurulu bir din olduğunu söylemiş. Bunu es geçiyor Papa. ‘‘Bizanslı bilge’’ önünde ‘‘eğitimli Farisi”nin lafı mı olur? Konsept bu. ‘‘Bilge imparator’’ oysaki kuşatma altında bulunduğu bir dönemde bile ‘‘eğitimli Farisi’’ ile konuşmuş. 2000’lerin Papa’sı bunu görmezden geliyor. Konuşmasını yaparken çünkü, İslamı ‘‘göz göze muhatap’’ almıyor. Papa’nın muhatabı ‘‘Hıristiyan Batı’’. Batı ve ‘‘Batılılarla’’ İslamın tepesi üzerinden konuşuyor o. Önceki akşam İtalyan televizyonu RAI 1’e demeç veren Vatikanlı bir din adamını dinlerken; bunu bir kez daha anladım. ‘‘Papa, İslam dünyasından böyle bir tepki geleceğini nasıl oldu da göremedi?’’ şeklindeki bir soruya; din adamı şu yanıtı verdi: ‘‘Papa, akademik bir ortamda Batılı muhataplarıyla konuşuyordu!’’ Özrü kabahatinden büyük derler ya, öyle. Konuşmanın içeriğinden de vahim bu. Yaklaşımın temelinde çünkü ‘‘ırkçılık’’ var. Düşünün! Papa, konuşmasını, 30 milyon Müslümanın yaşadığı Avrupa’nın göbeğinde, Almanya’da yapıyor. Sonra verilen tepkiye şaşıyor. Niye? Çünkü Müslümanların durumdan vazife çıkarması düşünülmemiş. Söz konusu olan, ‘‘Batılılarla, Batı referansları üzerinde yapılan bir konuşma’’ imiş... Papa, Müslüman toplumların da artık global köyün televizyonlarına ve internete dahil olduğundan haberdar değil. Alman Papa’nın, selefinden en büyük farkı burada. ‘‘Medya çağının inceliklerine vâkıf olan’’ Papa II. Jean Paul’un yanında Ratzinger, ‘‘dogma’’dan başka bir şey bilmeyen bir ortaçağ Papası. Milli görev Durumu kötü. Kaygan zeminde yan gelmiş gidiyor, tutabilene aşkolsun... CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, bilgisunardaki haber sitelerine girmiş, son 1015 gündür Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları üzerine yapılan yorumları okumuş. 100 yorumdan 90’ı yerden yere vuruyormuş, geriye kalan 10 tanesi de, ancak savunmaya çalışıyormuş... Son kamuoyu yoklamaları, grafiğin hızla düştüğünü gösteriyor zaten. Haluk Koç, gidişatı doğal karşılıyor: ‘‘Yurttaşlar, artık genel ulusal duyarlılıkların çok dışında bir AKP çizgisi ve her yöne çekilebilecek bir Başbakan manzarası görmeye başladılar. AKP, kendisini destekleyen müttefiklerinden yavaş yavaş kopmaya başladı. Maske düştü, makyaj kazındı, altından güven veremeyen bir iktidar çıktı. Başbakanın bu çizgi ile kendisini Cumhurbaşkanlığı’na taşımaya gayret göstermesi; Türkiye’yi çok daha gergin, sıkıntılı, yüksek ölçekte siyasi deprem üretecek bir fay hattına taşıyor.’’ Yakın gelecekte ne görünüyor? Koç’a göre ‘‘AKP’den kurtulmak bir milli görevdir’’ söylemi giderek yükselecek... İmam siyaseti Katakullide sınır yok. İmamın imamları devreye girdi. Paralar havada uçuşurken milletvekilleri evet be Talatçı, yes be AB’ci olmak üzere partilerinden istifa ettiler, KKTC parlamentosunda dengeler bir anda altüst oluverdi... Kabak gibi ortadaki oyunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Eski KKTC Ankara Büyükelçisi Ahmet Zeki Bulunç’a kulak verin, ne olduğunu anlarsınız: ‘‘AKP, Kıbrıs’ta taviz verecekti. Ama bu tavizin altına imza atabilecek konumda değildi. Bu tavizi doğrudan kendisi vermek yerine, ‘Bakın Kıbrıslılar bunu istedi, KKTC halkı böyle bir siyasi irade ortaya koydu, biz ne yapalım?’ diyebilecek bir operasyonu başarıyla gerçekleştirdi. Papadapulos’un belirlediği çerçevede bir görüşme sürecinin başlaması, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye dayattığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni dolaylı da olsa tanıma, limanlarını açma yönündeki baskılarının karşılanabilmesi için Kıbrıs’ta bir siyasal oluşum aranıyordu. Bulundu.’’ Ne de olsa imam efendiler kararlaştırdılar, KKTC’deki yeni siyasal yapı mutlaka hayırlara vesile olacaktır! ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Ortaçağa akan zaman: Muazzez İlmiye Çığ ve Galilei Galileo 26 Ağustos 2006 günkü Cumhuriyet’te Hilal Köse’nin ‘‘Tarih’e dava açtılar’’ başlıklı haberi, bir gazete haberi olmanın çok ötesinde olup günümüzü gösteren bir zaman aynadır. Bu haber günümüzü geleceğe aktaran bir belge niteliğindedir. Yaşanan bugünlerin bir gelecekte de yaşayacak tanığıdır. 93 yaşında olan ve yaşamının büyük bölümünü, 5 bin yıl öncesine ait 300’den fazla çivi yazısı ile yazılmış Sümer tabletini geceligündüzlü çalışarak çözüp dünya kültürüne armağan etmiş ‘‘uygar, aydın ve laik Türkiye Cumhuriyeti’’nin bir bilim kadınıdır. Batılı bilim adamları, Muazzez İlmiye Çığ’ın bu başarısı karşısında hayranlıklarını gizlememiş ve kendisini ‘‘Bir abide yarattınız’’ diyerek bilim adına kutlayıp saygıyla kucaklamışlardır. Ne yazık ki, bilim dünyasının kucakladığı dünyaca ünlü bu bilim kadını Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın ‘Vatandaşlık Tepkilerim’ adlı kitabı nedeniyle 93 yaşında yargılanması isteniyor. Uzun yıllarını bıkıp usanmadan bilime adayarak Sümer tabletlerini çözen Muazzez İlmiye Çığ’ın, dincilerin isteği üzerine yargılanması bekleniyor. 93 yaşındaki dünyaca ünlü bir bilim kadınının yargılanması beklenirken ‘‘eli kanlı katiller’’ için ‘‘insan hakları’’ isteyen, türbanı ‘‘özgürlüğün simgesi’’ görüp savunan yazarlar, şimdi ‘‘sus pus olmuş’’, 93 yaşında ünlü bu bilim kadınımızın yargılanmasına sessiz kalıp bilimin yargılanmasını bekliyorlar. Oysa bu yazarlar, insan hakları düşmanı teröristleri savunuyor ve ‘‘Türkler soykırım yapmıştır’’ diye ülkelerine sık sık iftira atıp dış ülkelere ‘‘sayın muhbir vatandaşlık’’ görevlerini seve seve yerine getiriyor... Bütün bunlar, sözüm ona insan hakları adına yapılıyor. Oysa bu gösteriler, bana göre senaryoları ABD ya da AB’de yazılmış birer ‘‘orta oyunudur’’. 93 yaşındaki bu ünlü bilim kadınının bir kitabı için yargılanması bana, ‘‘ortaçağda’’ ünlü bilim adamı Galilei Galileo’nun yargılanmasını anımsattı. Günümüzde birileri tarafından tarih ‘‘ortaçağ’’ karanlığına geri götürülmek isteniyor. Galilei Galileo’nun suçu, yaşadığı on yedinci yüzyılı ileri yüzyıllara taşımak istemesidir. Muazzez İlmiye Çığ da aynı amaçla Galilei gibi yaşadığı yüzyılı, ileriki yüzyıllara taşımak istediği için yargılanmak isteniyor. Türbanı ‘‘özgürlüğün simgesi’’ görüp savunanlarca, 93 yaşındaki bilim kadını Muazzez İlmiye Çığ’ın 5 bin yıl önceki gerçekleri günümüze yıllarını vererek aktardığı için yargılanması bekleniyor. Ben ‘‘türban’’ (sıkmabaş) konusundaki görüşümü 1980’li yıllardan bu yana yıllardır aktarıyorum. Bunlardan birini olsun burada bir kez daha aktarmak isterim. (*) ‘‘Kadınlarımız ve kızlarımız, Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte yasalar önünde erkeklerle eşit kılınmış ve çalışma yaşamında erkeğin yanında çağdaş bir kadın olarak yerini almıştır. Uzun yıllardan bu yana, kimileri Türk toplumunu ve Türk kadınını, Büyük Önder Atatürk’ün getirdiği çağdaş uygarlık düzeyinden, ‘ortaçağın’ karanlığına, geri götürmek için büyük çaba harcamaktadır. Bu ortaçağ karanlığının günümüzdeki simgesi ve bir anlamda ‘üniforması’, kadınlarımıza ve kızlarımıza giydirilmek istenen, ‘kara çarşaf’ ve ‘türban’dır.’’ (Cumhuriyet Ekonomi Dergisi, 1997, sayı 20) Kimsenin gücü, bu toplumu ortaçağın karanlığına geri götürmeye ve çağdaş kadını ‘‘türbana’’ sokmaya yetmeyecektir. Kadınlarımız, kızlarımız dün olduğu gibi bugün de, yarın da, Atatürk’ün onlara armağan ettiği hak ve özgürlükleri sonuna dek kullanacaklar. 1633 yılında tam da ortaçağ karanlığının ortasında 60 yaşındaki Galilei Galileo’nun ‘‘Engizisyon mahkemesine yargılanmak üzere çıkarılmasını’’ tarih ‘‘bir insanlık suçu’’ olarak görmüş ve yargılayanları asla bağışlamamıştır.. Tarihin bir ‘‘yüz karası’’ olan bu yargılamanın suçlusu Galilei, bugüne değin hiç unutulmadı. Gelecek çağlarda da unutulmayacaktır. Zamanın ve toplumların evrensel boyutları bu saygın bilim adamının korumalarıdır. Bugün ve bu kez 93 yaşındaki, çağını geleceğe taşıyacak bir bilim kadını da Galilei Galileo ile aynı yazgıyı paylaşmaya hazırlanmaktadır. Çağlarının önünde olanları, çağlarını gelecek yüzyıllara taşımak isteyenleri, ‘‘karşıdevrimciler’’ her dönem yargılamıştır. Ancak, devrimcilerin yargılanması onların hem yazgısıdır, hem de gelecek zamanlarda alacakları en büyük ödüllerin öncüleridir. Bu bir evrensel kuraldır. Kuralın da ötesinde evrensel bir yasadır. Bu yasa değişmez ve değiştirilemez. ‘‘Tarih geriye akmaz.’’ Tarihin ortaçağa akmasını bekleyenler de sonsuza değin bekleyip dururlar. Engizisyon öğretisinden geliyor Papalık tacını devralmadan önce uzun yıllar ‘‘Dinsel Öğretiler Kurulu’’ isimli bir kurumun başkanlığını yapan bir din adamı Ratzinger. Katolik dogmasının en köktenci ve en katı takipçiliğini yapan bu kurumun eski çağlardaki adı ‘‘Engizisyon!’’ Dinler arası diyaloğa önem veren II. Jean Paul’den gece ve gündüz kadar farklı olan Ratzinger’in; bu geçmişten hareketle yaptığı ilk büyük değişiklik, nitekim ‘‘diyaloğu’’ tarihe gömmek oldu. Vatikan’da dizginleri eline alır almaz, İslam diniyle diyaloğu mayınlayan bu Papa için tek din ve tek gerçek var: Hıristiyanlık. Papa’nın Regensbur’da konuşması tamamıyla bu eksen üzerine kurulu: ‘‘Benim dinim tüm diğer dinlerden üstündür’’ diyor özetle Papa, ‘‘Yanlız benim dinim; akıl, mantık, insan ve de Tanrı’nın doğasıyla bağdaşır. Bizim Tanrımız bu nedenle ‘onların’ Tanrısından farklıdır!’’ Kısaca ‘‘Aynı Tanrı’ya dua etmiyoruz!’’ diyor XVI. Benedictus. Ve Tanrıları ayırıyor: ‘‘Benim Tanrım yani ‘üstün Tanrı’ bana! Seninki sana!’’ XVI. Benedictus’un ‘‘Papalık çizgisi’’ bu. Bu çizgi XVI. BenedictRatzinger’in ‘‘Dinsel Öğretiler Kurulu’’nun başında olduğu yıllardan bu yana inceden inceye düşünülmüş ve dizayn edilmiş. Birinci nokta bu. İkinci nokta, Papa’nın aylar öncesinden hazırlanan Almanya ziyaretinin de, iki ay sonraki Türkiye ziyaretinin bir uvertürü olması. XVI. Benedictus, Regensburg’dan Türkiye’ye açık ve net şu mesajı veriyor: ‘‘Benim Papalığım, II. Jean Paul’dan farklıdır. Bu yeni çizgi üzerinden konuşacağız!’’ Bunun yanı sıra Patrik Bartolomeos’a da bir mesaj iletiliyor. O mesaj da ‘‘Hıristiyan kiliselerinin birliğini’’ hedefliyor. Papa’nın altı asırlık rötarla birdenbire ‘‘bilge Bizanslı Paleologos’’u keşfetmesi ve eski Yunan’a uzun uzun atıflar yapması bu yüzden. Listenin ucunda tabii ‘‘Avrupa’nın Hıristiyan kökenleri’’ meselesi de var. Ama o da başka yazıya... HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 18 Eylül www.mumtazarikan.com KADIKÖY 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ MENKUL AÇIK ARTIRMA İLANI ESAS NO 2006/423 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins miktar ve kiymetleri yazılı menkuller satışa çıkartılmıştır. Karar gereğince satışın KUŞDİLİ CADDESİ KUŞDİLİ OTOPARKI KADIKÖY ADRESİNDE AÇIK ARTIRMA İLE YAPILMASINA MAHCUZLARIN ÖZELLİKLERİ 54 YL 122 Skoda marka Fabia HTTP tipli genel görünüşünde orijinal teypli. sol yan darbeli, arka silecek kırık, arka sağ lastik patlak ve ön tampon çizik, TAKDİR EDİLEN KIYMETİ 15.000.00YTL Birinci satışın 15.09.2006 TARİHİNDE 54 YL 122 plakalı vasıtanın CUMA GÜNÜ 10.0010.10 arasında yapılmasına. Satış günü muhammen kıymetin %60’ını karşılaması, varsa rüçhanlı alacaklıların alacağını karşılaması halinde en çok artırana satışın yapılmasına, böyle bir bedelle istekli çıkmaması halinde satışın ikinci güne ertelenmesine İKİNCİ SATIŞIN 20.09.2006 ÇARŞAMBA GÜNÜ AYNI SAATLERDE AYNİ YERDE YAPILMASINA Şu kadar ki; vasıtaların tahmin edilen kiymetlerinin %40’ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rühçanlı alacakların alacağı toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme masraflarının geçmesinin şart olduğunun mahcuzların satış bedelinin üzerinden % X KDV’nin ihale alıcısından alınmasına, ayrıca damga vergisinin teslim masrafının alıcısına ait olacağının, aynından doğan birikmiş vergi borçlarının satış bedelinden ödeneceğinin, tellaliye harcının ihale alıcısından alınacağının, masrafı verildiği PTT ile suretinin gönderileceğinin, daha fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarası ile dairemize başvurmaları ilan olunur. Basın: 43937 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Disiplin. 2/ Yumurta biçi 1 minde olan... 2 Anlama yeteneği. 3/ Polonya 3 halkından olan 4 kimse... ‘‘Şık, güzel giyimli’’ 5 anlamında argo 6 sözcük. 4/ Belli bir iş ya da ko 7 nuda bilgi, gö 8 rüş ve becerisi çok olan kimse... 9 Donuk renkli. 5/ Toplum 1 2 3 4 5 6 7 8 9 içindeki davranışlarda 1 B O Z B A K K A L izlenecek yol. 6/ YaprakR A T E ları çay gibi haşlanarak 2 E T E R L A V A Ş içilen bir Güney Ameri 3 T A N ka bitkisi... Konut. 7/ ‘‘ 4 A Ğ M O K A doğar ayaz düşer / Kar 5 A R A B E S K yağar beyaz düşer’’ (Tür 6 ON U R OM kü)... Mezarların baş ve 7 M U B İ T İ N İ ayak ucuna diklemesiAMU R ne yerleştirilen, yazı ve 8 A F E T çiçek motifleriyle süslü 9 Y O R U M L A M A taş. 8/ Bir Afrika ülkesinin başkenti... Rütbesiz asker. 9/ Budizmin, Japonya’da büyük önem taşıyan bir kolu... Osmanlı devletinde iki alaydan oluşan askeri birlik. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gözü yaşarmak, ağlayacak duruma gelmek. 2/ Muşmulaya benzer bir yemiş... Kuru soğuk. 3/ Sıkıntı, eziyet... Asaf Halet Çelebi’nin bir şiir kitabı. 4/ Yabancı... Canlı, coşkun, ateşli. 5/ Birdenbire... Yüz metrekare tutarında alan ölçüsü birimi. 6/ Elazığ ilinde bir baraj... Tembel, gayretsiz. 7/ Tohumlardan ezilerek yağ elde edilen yer. 8/ Aşık ve bilye oyunlarında kullanılan, içi oyulup kurşun akıtılarak ağırlaştırılmış boyalı kemik... ‘‘Ey benim memesinde cüceler emziren acayip memleketim’’ (B.R. Eyuboğlu). 9/ Bir elektroliz aygıtındaki artı kutup... Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl. CUMHURİYET 17 K