27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Maliye Bakanlığı, ‘İspanya ve Norveç Modeli’ ile özel kent ve site oluşturmanın yolunu açmaya hazırlanıyor 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Yabancılara ‘koloni’ izni ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Maliye Bakanlığı, yabancıya mülk satışını hızlandırmak için ‘‘İspanya modeli’’ olarak nitelendirilen ve yabancılara özel sitelerin kurulmasını öngören bir çalışma yapıyor. Buna göre, mevzuatlarda değişiklik yapılarak İzmir, Antalya, Aydın, Muğla, Mersin, Denizli, Afyon, Tekirdağ, Çanakkale, Bursa, Balıkesir ve Sıvas’ta yabancılara yönelik kent projeleri gerçekleştirilecek. Maliye Bakanlığı, 4706 sayılı Hazine Mallarının Satışına İlişkin Yasa ile Devlet İhale Yasası’na Ekonomik Büyümenin Kimliği Yılın ilk altı ayının ekonomik büyüme verileri bir hafta önce açıklandı. Büyüme oranı yüzde 7.5 oldu. ‘‘Yalnızca bu sayıya bakılırsa’’ çok olumlu bulunması gereken büyüme oranı, asıl, niteliği yönünden irdelenmelidir. Büyüme, ‘‘toplam’’ olarak mal ve hizmet üretiminin, geçen yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla ölçülen artışını gösteriyor. Büyümenin ‘‘sektörel’’ durumu da yine toplulaştırmadan doğan sınırlamalarıyla da olsa, artışın ana özelliklerini yansıtıyor. Tarım sektörü, altı ayda yalnızca yüzde 1.3 oaranında, yani ülke ortalaması olan 7.5’in yaklaşık ‘‘altıda biri kadar’’ büyümüştür. Oysa tarım, çalışan nüfusun yüzde 34 gibi bir bölümünün doğrudan geçim kaynağıdır. Tarımda küçük üreticilik yaygın olduğundan, üretim, üretici gelirinin bir göstergesi sayılabilir. Dolayısıyla bu oran, tarımla uğraşanların bu dönemde göreli olarak yoksullaştığını kanıtlar. Çiftçilik ve hayvancılık yok oluyor; kırsal kesim, sonuçları toplumsal sorunlarla ve acılarla yaşanan göçe zorlanıyor. ??? Sanayi, ülke ortalamasının az da olsa üstünde (yüzde 7.7) bir büyüme sergilerken, dönemi uygun deyimiyle ‘‘kurtaran’’, yüzde 19.3’lük büyümesiyle, inşaat sektörüdür. Hizmet kesimlerinde ticaret yüzde 7.2 büyürken, ulaştırma ve haberleşmenin yüzde 3.8; serbest mesleklerin yüzde 4.6 büyüdüğü görülüyor. Devlet hizmetleri de yüzde 1.9 oranında büyümüştür! Bu sayı, devletin, eğitim, sağlık, ulaştırma gibi temel hizmetlerini yerine getirmedeki yetersizliğin önemli bir göstergesidir. Devlet, ilaçtan eğitime kadar ‘‘insan amaçlı’’ yatırımlarını iyice kısıyor. Altı ayda, ekonominin büyümeyen, tersine tek küçülen sektörü mali kuruluşlardır. Bu sektörün büyümesi eksi 0.9’dur. Çalışanların yaklaşık yüzde dördünün yer aldığı bu sektörde, başlıca bankaların yüksek oranda kâr ettiklerini açıklamalarına ve bu sektöre yabancı sermaye akışının hızlanmasına karşın, büyüme değil küçülme yaşanması, nedenleri ve sonuçlarıyla ayrıca ele alınmalıdır. Üretim dışı alt kesimlerin içinde en yüksek büyüme oranı yüzde 14.2 ile ‘‘ithalat vergisi’’nde, yani dışalımdan alınan vergilerde görülüyor. Oran, aslında dışalım artışının da bir göstergesidir. Yılın ilk altı ayında, ‘‘dışsatım’’ yalnızca yüzde 3.9 artarken ‘‘dışalım’’ artışı 9.2 oranında olmuş, yani dışalım dışsatımın ‘‘2.36 katı’’ kadar artmıştır. Gerçekte, ekonominin büyümesini, ekonomiye sermaye açısından bakanlar için ‘‘tartışmalı’’ kılan, tam da bu noktadır. Dışalım ile dışsatım arasındaki büyüme farkı, ekonominin cari dış açığının giderek genişlemesine neden olmaktadır. O zaman da, bu büyüme oranının sürdürülmesinin olanak içinde olup olmadığı sorgulanıyor. ??? Dış açıktan doğan döviz yetersizliği, sıcak parayla karşılanıyor. Üç ay öncesinde devletin borçlanırken ödediği faiz oranı yüzde 13 dolayında iken bugünlerde yüzde 21’e ulaşmış ve bu sayede ortamda sekiz puanlık bir artış oluşmuştur. Türkiye, dünyanın en yüksek reel faiz (faizenflasyon) ödeyen ülkelerinden biridir. Yüksek faiz, kısa süreli yabancı sıcak paranın çekim odağıdır; ki ülkeye bu tür para da geliyor. Ancak, yüksek faiz, borç yükünü yükseltiyor; yatırımları azaltıcı, fiyatları artırıcı etkiler yapıyor. Bu sırada, IMF Başkanı da ‘‘Küresel ekonomi kararsız bir döneme giriyor’’ açıklaması yaparak, büyümenin dayanağı olan ‘‘sıcak paraya’’ ve para ticaretiyle uğraşanlara önemli bir ‘‘uyarı’’ yapıyor. Son günlerin ‘‘büyüme tartışması’’ bu noktadan kaynaklanıyor. Yoksa, büyümenin, tarım, işsizlik ve yoksulluk boyutları; bunların toplumsal yapıyı yıkıcı etkileri ve çözüm önerileri gibi önemli sorun ve konular, umursanmıyor. Son yıllarda olduğu gibi, toplumsal sorunlara çözüm üretmeyen, özetle, ‘‘insansız’’ bir büyüme söz konusudur. [email protected] ? Maliye Bakanlığı, yabancıya mülk satışını hızlandırmak için ‘‘İspanya ve Norveç modeli’’ olarak nitelendirilen ve yabancılara özel sitelerin kurulmasını öngören bir çalışma yapıyor. İzmir başta olmak üzere 20 ilde yer arayışı başladı. ilişkin yönetmelik ve uygulama tebliğlerini, ‘‘İspanya modeli’’ne uygun hale getiriyor. ‘‘İspanya modeli’’, sahil kesimlerinde 2. konut niteliğinde inşa edilen konutların proje aşamasında satıldığı, site işletmesinin de özel bir firma tarafından üstlenildiği bir sistemi öngörüyor. Bu modele göre, sitelerin kurulduğu bölgenin çevre düzenlemesi ve altyapı yatırımları da yapımcı firma tarafından gerçekleştiriliyor. İzmirReisdere’de de Maliye tarafından tahsis edilen Hazine arazisi üzerinde inşa edilecek olan ‘‘Norveç Kent Projesi’’ tarzındaki kent projelerinin daha çok ilgili ülkelerin sosyal güvenlik kuruluşları ile birlikte gerçekleştirilmesi planlanıyor. Bu amaçla, yetkililerin 3. ülkelerde sosyal güvenlik birimleri başta olmak üzere ilgili birimlerle bu yönlerde görüşmeler yapması düşünülüyor. Projeyle, 5 bin Norveçli emekliye konutun yanı sıra huzurevi, sağlık işletmeleri, sosyal tesisler ve spor alanları oluşturulacak. ‘‘Norveç Kent Projesi’’ konusundaki ayrıntıları belirlemek üzere Maliye ve Turizm bakanlıklarından bir heyet, önümüzdeki dönem bu ülkeye gidecek. Maliye ve Turizm bakan lıkları, ‘‘İspanya modeli’’ ve yeni kent projeleri için yaklaşık 20 ilde yer arayışına da başladı. İzmir, Antalya, Aydın, Muğla, Mersin, Denizli, Afyon, Tekirdağ, Çanakkale, Bursa, Balıkesir ve SıvasKangal’ın da aralarında yer aldığı bu illerde söz konusu projelerin yaşama geçirilebileceği araziler araştırılıyor. İspanya modeli ve kent projelerinde İstanbul’un da yönetim merkezi olması düşünülüyor. Projelerin de, bu merkezden koordine edilmesi üzerinde duruluyor. MANİSA MENSUCAT Ak Emeklilik Genel Müdürü Meral Ak Egemen: İşten ayrılmama önkoşulu getiriliyor Özelleştirmede yeni ayıp YÜKSEL GÖRDES Çalışanı ‘bireysel’ bağlayacak ? Ak Emeklilik Genel Müdürü Meral Ak Egemen, çalışanların bireysel emeklilik ödemesini hak etmek için işverenle sözleşme imzalamasına ilişkin düzenlemenin yakında yasalaşacağını bildirdi. Egemen, bu sürenin büyük olasılıkla 7 yıldan az olmayacağına dikkat çekti. FATMA KOŞAR MANİSA CHP Manisa Milletvekili Hasan Ören, Pamuklu Mensucat Fabrikası’nın 48 milyon YTL değer biçilmesine karşın 4 milyon YTL ’ye AKP’li belediye başkanı Bülent Kar’ın başında olduğu ortak girişim grubuna satılmasıyla ilgili Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı verdiğini anımsatarak ‘‘Ortak girişim hâlâ fabrikayı iade etmedi. Bu hırsızlıktır’’ dedi. ‘‘Özelleştirme ayıbı’’ olarak gördüğü uygulamaya dikkat çekmek amacıyla Manisa Manolya Alanı’nda toplantı düzenleyen Ören, ‘‘Bu yetimin hakkını yemektir. Sayın başkan ve ortak girişimdekiler fabrikayı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na teslim etmeliler’’ diye konuştu. Ören, yürütmeyi durdurma kararının Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca sumenaltı edildiğini de savunarak, bu konuda cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunduklarını da bildirdi. 2007 zirvesi İstanbul’da yapılacak LIMRA’nın yıllık toplantılarına 2002’den beri katılan tek genel müdür olan Ak Emeklilik Genel Müdürü Meral Ak Egemen’in çabaları sonucunda sigorta dünyası 2007 yıllık toplantısını Türkiye’de yapmaya ikna oldu. Bu kararda Türkiye’nin sigorta sektöründe oldukça cazip bir pazar olmasının da lobi faaliyeti kadar etkisi büyük. Ak Emeklilik Genel Müdürü Egemen, toplantıya politika ve ekonomi dünyasından sürpriz isimlerin katılacağını bildirdi. Egemen, aksama olasılığına karşı adlarını açıklamadığı ünlülerden birinin bir saatlik konuşma ücretinin 1 milyon dolar olduğunu söyledi. Egemen, 45 ülkeden ortalama 850 şirketin üye olduğu LIMRA’nın İstanbul’da yapılmasının ‘‘yabancının pazara ilgisini su yüzüne çıkaracağını’’ aktardı. Zirvenin Türkiye’nin tanıtımına büyük katkısı olacağını sözlerine ekleyen Egemen, LIMRA’nın yıl boyunca web sayfasında İstanbul organizasyonunu duyuracağını vurguladı. 2009 TOPLANTILARI Türkiye, IMF’ye evsahibi olacak Ekonomi Servisi IMF ve Dünya Bankası’nın Singapur’da yapılan yıllık toplantılarına katılan Devlet Bakanı Ali Babacan, IMF Başkanı Rodrigo de Rato ile bir araya geldi. Görüşmede, enflasyon hedeflemesi ve serbest kur rejiminin devam edeceği ve sermaye hareketlerinin önünde hiçbir engel olmayacağı vurgulandı. Yetkililerinin muhtemel bir ekonomik dalgalanmaya karşı Türkiye’nin hazırlıklı olduğunu, Rato’ya ifade ettikleri de öğrenildi. IMF İcra Direktörü Willy Kiekens, IMF ve Dünya Bankası’nın Singapur’da yapılan toplantılarının 2009’da Türkiye’de yapılacağını yapacağını söyledi. V ARŞOV A Dünya sigortacılığının zirve örgütü Life Insurance Marketing and Research Associated (LIMRA) Türkiye İcra Kurulu’nun ilk başkanı, Ak Emeklilik Genel Müdürü Meral Ak Egemen, bireysel emekliliğe kurumsal katılımı teşvik etmek amacıyla pek çok ülkede uygulanan ‘‘hakediş süresi’’nin Türkiye’de de yasalaşmak üzere olduğunu bildirdi. Egemen’in verdiği bilgiye göre, çalışanın işverene taahhüdü önkoşul olacak. Egemen, söz konusu düzenlemeden sonra kurumsal katılımda patlama beklediklerini kaydetti. Egemen, hayat sigortacılığı işinin, konut kredileri nedeniyle son iki yılda yüzde 100 büyüdüğünü kaydetti. Araştırma, pazarlama ve dağıtım hizmetleri sunan LIMRA’nın 2006 Avrupa Yıllık Toplantısı, Polonya’nın başkenti Varşova’da yapıldı. LIMRA Türkiye İcra Kurulu’nun ilk başkanı, Ak Emeklilik Genel Müdürü Meral Ak Egemen de toplantıda Türkiye’yi temsilen ‘‘Türkiye’de Banka Sigortacılığı’’ başlıklı bir konuşma yaptı. Sektördeki gelişmelerle ilgili olarak Türk gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Egemen, geçen yıl hayat ve hayat dışı ürünlerde ABD’de 1453 dolar olan kişi başına primin, Asya’da 198 dolar, AB’de 2 bin 459 dolar ve Türkiye’de 81 dolar olduğunu ifade etti. Türkiye nüfusuna bakıldığında büyük bir potansiyel bulunduğunu ve pazarın yabancıların ilgisini çektiğini belirten Meral Ak Egemen, ‘‘Satınalma ve birleşmelerde büyük bir artış bekliyoruz’’ dedi. Türkiye’nin 2003 yılında tanıştığı ve söz konusu yıl toplam 40 bin YTL’lik fon büyüklüğüne ulaşan bireysel emeklilik sistemi bugün 1 mil Ak Emeklilik Genel Müdürü Meral Ak Egemen ve LIMRA International Dünya Başkanı Robert Kerzner, Varşova’da soruları yanıtladı. yar dolarlık fon büyüklüğüne sahip. Fon birikiminin 2009’da 15 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Mortgage ile hayat sigortacılığında ciddi bir ürün çeşitliliği olacağını belirten Meral Ak Egemen, Avrupa’daki bütün ürünlerin Türkiye pazarına getirileceğini anlattı. Egemen, ‘‘Örneğin 25 yıllık konut kredisi aldığınızda, 25 yıllık hayat sigortası yaptırabileceksiniz. Dolayısıyla 25 yıl dolmadan önce başınıza bir şey gelirse şirket borcunuzu üstlenecek’’ diye konuştu. Walesa: Dünyanın lidere ihtiyacı var ‘‘Dayanışma’nın efsanevi adı’’ ve eski Polonya Devlet Başkanı Lech Walesa dünyanın yeni dengesinde Hindistan ve Çin’in çok önemli olacağına işaret etti. Walesa, toplantıda katılımcıların sorularını yanıtlarken, bu noktadan sonra komünizme dönüşün imkânsız olduğunu belirtti. Küreselleşmenin ahlaki değerleri erozyona uğrattığını belirten Walesa, ‘‘Bence artık dünya üzerinde politik ve ahlaki bir lider yok. Dünyanın böyle liderlere ihtiyacı var’’ dedi. Sıcak değil soğuk savaşların olduğu bir dönemde Amerika’nın askeri güce ve finansal güce sahip olmasına karşın ahlaki bir lider olamadığını belirten Walesa, ‘‘ABD’nin politik ve moral gücü var mı dersiniz’’ diye sordu. Walesa bir soru üzerine, ‘‘Neden mi sendikalarda değilim, o zaman eski devlet başkanları sendikası kurmam gerekirdi ki kaç üye bulurum bilmiyorum’’ diye konuştu. D Ü N Y A Dikkatinizden kaçmıştır, Irak’ta patlayan bombalar, Afganistan’da gittikçe şiddeti artan çatışmalar, Diyarbakır’da patlayan bomba, hiç de inandırıcı olmayan büyüme hızı, devasa cari açık, gittikçe zorlaşan günlük ekmekpeynirkredikartı mücadeleleri arasında... Halbuki, üzerinde, tüm bu sorunları yaşama ‘‘ayrıcalığına’’ sahip olduğumuz gezegenimizde doğal yaşam yok olma yolunda. Son bulgular, küresel ısınmanın bugüne kadar sanılandan çok daha büyük bir hızla ilerlemeye başladığını gösteriyor... Geçen hafta The Economist’in kapağı ve eki de bu konuya ayrılmıştı. Küresel ısınma, dünyaya gelen güneş ışınlarının enerjisinin, atmosfere biriken gazlardan dolayı, uzaya geri dönemeyerek, tutsak kalmasından kaynaklanıyor. Böylece bir sera etkisi oluşuyor. Sera gazları adı verilen, esas olarak fosil yakıtların tüketimi sırasında oluşan karbon dioksit, endüstriyel etkinliklerin yan ürünü olarak atmosfere salınan diğer gazlar birikmeye devam ettikçe ısınma artmaya devam ediyor. E K O N O M İ S İ N E ğini ortaya koyuyor. Daha önceki bulgular, bu iki yıllık (en azından bir yaz çözülmeden kalan) buzların yıllık erime hızını yüzde 6.4 ile yüzde 7.8 arasında hesaplamıştı. Dr. Nghiem, ‘‘En son veriler, karşımıza yüzde 14’lük, daha önce hesaplananların 18 katı bir büyüme hızı koyuyor’’ diyor. Maryland’deki Uzay Uçuşları Merkezi’nin yaptığı ikinci bir araştırma da bu sonuçları doğruluyor. Merkezin bulguları, 1979’dan bu yana toplanan veriler, ikiyıllık buzlardaki erimenin 2005 yılında hızlanarak, ortalamanın 30 katına ulaştığını gösteriyor (The Independent 15/06). İlk hesaplamalara göre, bugünkü trendler devam ettiği takdirde, bu buzlar 2070 yılına kadar yok olacaktı. Son veriler bu noktaya 10 yıl daha önce ulaşacağımızı gösteriyor. Sorun, salt suların erimesiyle ekosistemin bozulması, örneğin kutup ayılarının yok olmasıyla sınırlı değil. Buzlar güneş ışıklarını geri yansıtırken, su emiyor ve böylece küresel ısınmayı hızlandıran bir etki yapıyor. Bern Üniversitesi’nden araştırmacılar, Avrupa’da, tarımsal sulamaya olanak veren buzulların kalıcı olarak gerilediğini saptadılar. Bern Üniversitesi’nden Martin Grosjean, ‘‘Alpler’deki buzullar, 1980’den bu yana, yüzeylerinin yüzde 75’ini kaybettiler’’ diyor (BBC, 15/09). Her yıl, kışın ilerleyen, yazın gerileyen buzullar, özellikle bahar aylarında nehirlerin sularını besleyerek (örneğin Ren Nehri’nin sularının yüzde 50’si bu buzullardan besleniyor) Avrupa’da tarım alanlarının sulanması için gerekli kapasiteyi sağlıyorlar. Dahası Grosjean, nehirlerdeki su seviyesi düştüğü takdirde, nükleer santralların soğutma sis B A K I Ş / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U Stop Planet Burning Sıcaklık: Gezegenin Yanmasını Nasıl Önleyebiliriz” başlıklı kitabı, Prof. John Gray’in tanıtım ve eleştiri yazısına bakılırsa, bu zaman sorunuyla özellikle ilgileniyor. Ancak Gray’in ‘‘Açık ve Acil Tehlike’’ başlıklı yazısındaki savlara göre ‘‘artık çok geç’’. Gray’e göre ‘‘teknolojik gelişme, nasıl olsa bir çözüm bulur’’ hayalini terk edip, bir an evvel küresel ısınmanın sonuçlarına uyum sağlamanın yollarını aramak gerekiyor (New Satesman, 18/09/06). Monbiot çalışmasında, eldeki verileri, tartışmaları ayrıntılı, anlaşılır biçimde irdeliyor, desteklenmesi zor genellemelerden kaçınıyor, tehlikenin büyüklüğünü, söz konusu dönüşümler kötümserlerin ileri sürdükleri kadar radikal olmasa bile, yaşamın bugünkü haliyle devam ettirilmesinin olanaksızlığını gözler önüne seriyormuş. Ama Monbiot’un çalışmasının ortaya çıkardığı esas tatsız gerçek şu: Rüzgâr türbinleri, biyolojik yakıtlar gibi çözümler, hem yeterince pratik değil, hem de etkileri itibariyle çevreye büyük zarar verme kapasiteleri var. Örneğin Bush yönetiminin son dönemde ağzından düşürmediği biyoyakıt imalatı, eğer gereksinimleri karşılayacak kapasiteye ulaşacaksa, dünyanın çok büyük tarım alanlarının bu ürünlerin ekimine açılması gerekiyor. Bugünkü su krizi olduğu kadar, küresel ısıma krizinin de büyük bir kısmı ormanların tarım alanlarına çevrilmesinden kaynaklanıyor. Biyoyakıt üretimi, dünyanın toprak ve su kaynakları üzerine çok büyük bir ek yük getirecek. Örneğin, 19852000 arasında Malezya’da, biyoyakıtın en önemli L O N D R A hammaddesi palmiye yağı üretimi, ormansızlaşmanın yüzde 90’ına neden olmuş. Monbiot, ‘‘Bugünkü yaşam tarzımızı değiştirmekten başka çaremiz yok’’ diyor. Prof. Gray de soruyor: Bu ‘‘biz’’ acaba kimlerden oluşuyor? Ortada böyle belli bir ‘‘biz’’ yok ki. Örneğin Rusya ve İran, Körfez ülkeleri, Venezüella, petrol gelirlerinden vazgeçerler mi? Hızla büyümeye ve güç biriktirmeye çalışan Çin, Hindistan, petrol tüketimini körükleyen bu süreci yavaşlatırlar mı? Dünyanın C02 üretiminin yüzde 26’sını gerçekleştiren ABD halkı, otomobile dayalı yaşam tarzından vazgeçer mi? Hepsinden önemlisi, üretimleri, kârları, hidrokarbon kaynaklı girdilere ve hidrokarbon tüketimine dayalı, otomotiv, savunma, bilgisayar, elektronik aletler, ev aletleri, kimya, tekstil, boya, paketleme, inşaat vb. (aslında aklınıza ne gelirse) sektörü firmaları, gelecekte bir gün dünya yaşanmaz olacak diye, kârlarını olumsuz etkileyecek yöntemleri gönüllü olarak benimserler mi? İroni şurada: Küresel ısınma üzerine yapılan tüm araştırmalar, tartışmalar sayesinde, dünyanın, ekosistemin sonuna ilişkin çeşitli senaryoları kolaylıkla hayal edebiliyoruz, ama, yaşam tarzımızın temelindeki kapitalizmin (çok daha sınırlı ve daha az karmaşık bir sistemin) ufkunun ötesini, (çok uzun süredir) bir türlü hayal edemiyoruz. Belki de bu yüzden artık çok geç! erginy?tr.net / http://erginyildizoglu.blogspot.com Zaman Ayarlı Bomba... En son bulgular... BBC’nin aktardığına göre, kutuplar küresel ortalamalardan iki kez daha yüksek bir hızla ısınmaya başlamış. NASA’nın (Amerikan Uzay Araştırmaları Kurumu) Kaliforniya’daki Jet Motorları Laboratuvarı’nda Dr. Son Nghiem başkanlığında uydulardan elde edilen verilere dayanılarak yapılan hesaplamalar, 2005 yılında, Kuzey Kutbu’nda, Türkiye’nin yüzölçümüne yakın büyüklükte bir buz tabakasının eridi temlerinin de aksayacağına işaret ediyor. Son yıllarda buzulların kışın ilerleme sınırlarında belirgin ve kalıcı gerilemeler görülmeye başlanmış. Nihayet, buzullar güneş ışınlarını geri yansıtırken, çıplak toprak ve kayalar, ısıyı emiyor, depoluyor. En korkutucu haber ise Sibirya’dan. Sibirya’da on binlerce yıldır donuk kalan bataklıklar (permafrost) çözülüyor. Buralarda su birikintileri oluştu, yazın bu birikintiler genişlemeye başladı; donmadan kalan kesim giderek büyüyor (Associated Press 07/09). ‘‘Permafrost’’ eridikçe, içerdiği metan gazını atmosfere bırakıyor. Metan gazının sera gazı etkisiyse karbon dioksitten 23 kez daha güçlü. Daha yeni ve rilere dayanılarak yapılan araştırmalara göre ‘‘permafrost’un erimesinin etkileri çok büyük olacak’’. Alaska Üniversitesi’nden Katey Walter’e göre atmosfere salınan metan gazı küresel ısınmayı hızlandıracak, ısınma hızlandıkça daha çok bataklık eriyecek, daha çok metan gazı serbest kalacak... Florida Üniversitesi’nden ekoloji profesörü Ted Schuur’a göre karşımızda ‘‘yavaş işleyen, zaman ayarlı bir bomba var’’. Artık çok mu geç? Ünlü çevreci George Monbiot’un bu ayın sonunda çıkacak “Heat: How to CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle