27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA 6 Anıtkabir Müzesi’nde Kurtuluş Savaşı’nı anlatan tablolar. HABERLER AVRUPA 20. yüzyılın başında emperyalizme karşı ulus olmanın bilinciyle topyekun bir mücadeleye girişen Türk halkı, kazandığı zaferle geleceğini garanti altına alacak adımların ilkini atmış oluyordu. GÜRAY ÖZ Zevzek Hayat Anlamsız Ölüm ‘‘Altın! Sarı, pırıl pırıl, halis altın! Yok tanrılar... Şu kadarı yeter çevirmeye karayı aka; eğriyi doğruya, kötüyü iyiye; soysuzu soyluya; kocamışı gence; yüreksizi yiğide..’’ Shakespeare, ‘‘Atinalı Timon’’da altını, ‘‘insanı baştan çıkaranı’’ böyle tarif eder ve bu,‘‘hırsıza unvan, nişan, şan veren sarı köle’’ye şöyle bağırır: ‘‘Çekil karşımdan, kahrolası çamur, ulusları birbirine düşüren, insanlığın orta malı orospu.’’ Altın budur. Sermaye düzenini anlatmak istiyorsanız işe onunla başlamanızda yarar vardır. Çünkü işin özü, ‘‘insanlığın yabancılaşmış yeteneği’’ odur. Onu elde edebilmek için insanın insanlığından, kendi özünden uzaklaşmasından daha doğal ve çirkin başka bir şey düşünülemez. Altın zevzek bir hayat, anlamsız bir ölümdür. Sistemin simgesidir o! ??? Tuhaf bir elementtir altın. Altın madeninden söz ederiz ya, gerçekte o bir maden değildir. Atom numarası 79 olan, kimya derslerinden anımsayacağınız ‘‘periyodik cetvel’’de, ‘‘Au’’ simgesiyle işaretlenen yumuşak, parlak sarı renkte metalik bir elementtir. Kadının süsü, erkeğin öfkesi, devletlerin zenginliğidir. Hemen her yerde ama çok az miktarda bulunur. Bu nedenle de altın endüstrisinde, ‘‘Parts per Million’’ (ppm), yani ‘‘milyonda bir’’ ölçüsü kullanılır. ‘‘Ne işe yarar?’’ diyeceksiniz. Elektrik iletkenliği yüksektir; bu nedenle elektrik ve elektronikte, kızılötesi ışığı yansıtma özelliğiyle de astronotların, kozmonotların elbiselerinde kullanılır. Ama o asıl olarak süslü bir yatırımdır. Hayır, o asıl olarak merkez bankası kasalarının süsüdür. Çıkarılan altınların yarıdan fazlası devletlerin depolarında, devletlerin ‘‘zenginliği’’ olarak yalnızca saklanır. ??? Bu, doğanın her köşesinde bulunan elementi çıkarmak için işçiler, büyük bir tehlike altında ter dökerler. Altının bulunduğu yerlerde, çevrede ölüm kol gezer. Çünkü altın siyanürle, ölümün en hızlısıyla çıkarılır. Peki nasıl çıkarılır? Önce ruhsatlar alınır, sonra insanlar evlerinden kovulur, ormanlar kesilir, değerli su kaynakları bol bol kullanılır, toprakta kazılan kocaman çukurlarda, büyük siyanürlü çamur gölleri oluşur. 78 yıl sonra iş biter ve geride ölü topraklar kalır. Siyanürlü çamur nehirlere bulaşır. Ölüm toprakta yaşamaya ve sağa sola sızmaya devam eder. 1995’te İngiliz Guyanası’nda böyle oldu. 2000 yılı şubat ayında Romanya’da Baia Mare’de böyle oldu. Zehir Tuna Nehri’ne karıştı. Amerika’da Yellowstone altın ocağını, zamanın ABD Başkanı Clinton, ‘‘Amerikan teknolojisi, ocağın çevreye vereceği zararı önleme garantisi vermediği için’’ kapattı. Altın ocakları hangi yüksek teknolojiyle çalışırsa çalışsın, geride ölüm bırakıyor. Deprem ya da bir başka yıkıcı güç, örneğin bombalar, insanların ve çevrenin ocaklardan yayılacak ölümünü garantiliyor. Peki, bütün bu gerçeklere karşın siyanürle altın çıkarmak için canla başla debelenen, çevrecilerin toplantılarını basan şirketlere ne denebilir? Danıştay, anayasanın ‘‘...Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir’’ diyen 17. maddesine, ‘‘Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların görevidir’’ diyen 56. maddesine dayanarak, siyanürle altın çıkarılmasını yasakladı. Bu kararın sağından solundan dolanarak siyanürcü şirketlere yol açan hükümetlere ne diyeceğiz? Onlara ne diyebiliriz ki! Onların insan ve çevre sağlığı ile ilgili herhangi bir kaygısı var mı? Onlar, her türlü karşı çıkışa, örneğin Cumhurbaşkanı’nın itirazlarına aldırmadan, çatışmaların ortasına, belanın merkezine asker yollamak için şu sıralarda canla başla çalışmıyorlar mı? Onlar her şeyi, herkesten daha iyi bilirler! Bilmedikleri insandır. eposta: guray.oz@cumhuriyet.com.tr ‘Şu Çılgın Türkler’ kitabının yazarı Özakman, Osmanlı’ya özlem duyanlar olduğunu söyledi: Milli Mücadele bilinmiyor ? İki yıldır Anadolu’yu gezdiğini ve gençlerle, öğretmenlerle konuştuğunu anlatan Özakman, “Ülkeye dair yaklaşımlarda hava değişimleri seziyorum. Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, emperyalizmin nasıl yenildiğini, bu zaferin arkasındaki büyük liderleri de çok iyi anlatmak ve tanımak gerekiyor. Çünkü bugünü iyi anlatmazsanız yarını gençlerin kestirmeleri mümkün olmaz” dedi. ESRA YAZDIÇ Özakman, laikliğin inanç özgürlüğünün teminatı olduğunu vurguladı: Dini siyasete alet etmek ihanettir Hâlâ laiklik ilkesini aşındırmaya yönelik uygulamalar olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? ÖZAKMAN Laiklik aslında dine karşı çok büyük bir saygıdır. Dine hak ettiği yeri vermek demektir. Güncel politikanın seviyesinden yukarı çıkarmak demektir. Onu çıkarlar uğruna kullanmamak demektir. Biz yalnız Milli Mücadele’yi değil, laikliği de halkımıza gerektiği gibi anlatmayı bilemedik. Laiklik hâlâ dine karşı bir hareket gibi algılanıyor. Biz bu kelimenin anlamını bilmek ve doğru anlamak zorundayız. Diğer türlü gidilen yol bizi Afganistan’a benzetir. Osmanlı da dindardı, ama akıllarını din ile bozmuş değildi. Müslümanlık hiçbir zaman uçlara dayanmaz. Sağlıklı bir akıl bunun ayrımına varır. Siz bu güzel dini siyasete, iktidara, ticarete, menfaata, dış politiMilli Mücadele ile ilgili ciddi ve ayrıntılı bir bilgisi olmadığı hatta derin ve özel bir bilgisizlik kursundan geçmiş oldukları, söylediklerinden ve yaptıklarından anlaşılıyor. Birtakım siyasilerin açıklamalarını okuduğum zaman şaşkınlık içerisinde kalıyorum, zannediyorum ki bunlar benim dönemimde ilkokul öğrencisi olsaydı, sınıfta kalırlardı. Ne yazık ki bu oran da gün geçtikçe artıyor. Türk mucizesi: Bağımsızlık, millilik ve çağdaşlık Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının oluşturduğu laiklik ve cumhuriyetçilik felsefesi ile kuruldu. Bugün yaşananları göz önükaya doğru çeker, ona karıştırır, onun için kullanırsanız dine de ihanet etmiş olursunuz. Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike nedir? ÖZAKMAN Türkiye şu anda tüm tehlikeleri bir arada yaşıyor. Ama Türkiye’yi yönetenler onun büyüklüğünün ve kudretinin farkında değiller. Bütün bu tehlikeler çoktan örülerek gelip başımıza çorap niyetine geçirilirdi, ama henüz fragmanları oynuyorlar. Batı’nın içimizde pek çok ajanı var. Kafalardaki projeler ve Türkiye üzerine oynanan oyunlar o kadar açık ki. Avrupa Birliği sözcülerinin söylediklerini alt alta dizdiğinizde ortaya Sevr’den daha ileri bir hazırlık ve hedef çıkıyor. Türk milletinin sessizliğinden onlara cesaret geliyor. Ama Türk’ün gürültüsündense sessizliğinden korksunlar. çizgisinin dışında bir güç olacağını zannedenler avuçlarını yalarlar. Orduyu kendi iktidarları, kendi felsefeleri için kullanmak isteyenler çok büyük yanılgıya düşer. Bu, milli bir ordudur. Bu bir imparatorluk ya da parti ordusu değil, halkın, Cumhuriyetin ordusudur. Bir kere Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini bilenler, aradaki derin farkı da çok rahat görebilirler. Biz tarihin özüne karşı bir yakınlık duymadığımız ve öğrenme çabası göstermediğimiz için yanlış değerlendirmeler yaparak yanlış politik yollar izliyoruz. Tarihin ırmağını tersine akıtmaya kimsenin gücü yetmez. Siz tarihle inatlaşmaya kalkarsanız başınızı duvara çarparsınız. Eskiye duyulan özlem ile ileriye gitmenin mümkün olduğu görülmemiştir... Uzlaşmakteslim olmak... Aramızda Osmanlı’ya özlem çekenler var. Onlar genel olarak siyasi düşünceleri doğrultusunda Osmanlı’nin zihin yapısını yenide harekete geçirmeye çalışıyor olabilirler, Ancak Osmanlı’dan Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nin ya da Büyük Taarruz gibi önemli başarı ve zaferlerin göz önüne alınmaması şaşırtıcı. Düşünün Atatürk’ün 15 yıllık liderlik döneminin sonunda, Avrupa Lozan’ı imzalamak zorunda kaldı. Bunun içinde Türkiye’yi hiçbir zaman affetmedi. Sırf bu nedenden dolayı 1933 yılına kadar Türkiye’ye ekonomik destekte bulunmadı. Kredi söz konusu olduğunda faiz değil, imtiyaz tartışması yaptı. Yani üstü kapalı yeniden kapitülasyon istemeye getirdi. Hep kendi yağımızla kavrulmayı seçtik Milli Mücadele Dönemi’nde. Oysa Türkiye son 50 yıldır ‘‘borçla kalkınılabilir türküsü’’nü dinleye dinleye yoluna devam ediyor. Dünyada borçla, imtiyazla kalkınmış hangi ülkeyi gösterebilisiniz ki? Uzlaşmak ve teslim olmak arasındaki ayrıma eskiden olduğu gibi net yaklaşılmıyor. ANKARA ‘‘Şu Çılgın Türkler’’ kitabının yazarı Turgut Özakman, Milli Mücadele’nin gençlere yeterince anlatılmadığına işaret ederek son dönem liderlerini eleştirdi. Özakman, liderlerin ‘‘Milli Mücadele hakkında ciddi ve yeterli bilgiye sahip olmadıklarını ve derin bir bilgisizlik kursundan geçmiş gibi davrandıklarına’’ dikkat çekerek ‘‘Ordunun Atatürk çizgisinin dışında bir güç olacağını zannedenler avuçlarını yalar. Bu, milli bir ordu. Bu bir imparatorluk ya da parti ordusu değil’’ dedi. Yazar Turgut Özakman, Milli Mücadele ve son dönemde yaşanan gelişmelere ilişkin Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Kitabınızda, Milli Mücadele gençlere yeterince anlatılmıyor demiştiniz, ama günümüz liderlerine baktığımızda bu sorunun gençlerle sınırlı kalmadığı anlaşılıyor... TURGUT ÖZAKMAN Son dönemdeki liderler de Milli Mücadele’nin kendilerine iyi anlatılmadığı kuşaklardan. Bu nedenle onların da Araştırmacıyazar Özakman. ne alırsak bu felsefeden uzaklaşılmaya başlandığını söyleyebilir miyiz? ÖZAKMAN Türkiye 1950’den bu yana Atatürk çizgisinin adım adım dışına kaymaya başladı. 1970’ten sonraki kuşakların ve liderlerin Milli Mücadele’yi özüyle kavrayamadığını, açıklamalarından anlamak çok da zor olmuyor. İki yıldır Anadolu’yu geziyor, gençlerle öğretmenlerle konuşuyorum, ülkeye dair yaklaşımlarda hava değişimleri seziyorum. Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu, emperyalizmin nasıl yenildiğini, bu zaferin arkasındaki büyük liderleri de çok iyi anlatmak ve tanımak gerekiyor. Çünkü bugünü iyi anlatmazsanız yarını gençlerin kestirmeleri mümkün olmaz. Atatürk tek başına bu ülkeyi bir yere taşımış dersek doğruyu anlatmış olmayız. Atatürk milletin, aydınların içindeki, zihnindeki, yüreğindeki duygu ve düşünceleri çok iyi temsil etti. Emperyalizmin pençesinden kurtulmak için Milli Mücadele’nin ışığı altında, o mücadeleden alınan derslerin ışığından yararlanarak bir kurtuluş reçetesi düzenlendi. Türk mucizesi dediğimiz şey kısaca; bağımsızlık, millilik ve çağdaşlık kelimeleriyle anlatılabilir. ‘Eskiye özlemle ilerlenmez’ Zaman zaman orduya yönelik eleştiriler yapılıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz? ÖZAKMAN Ordunun Atatürk CUMHURİYET MİTİNGİ 12 Düzenleme Kurulu Duyurusu 3 Haziran ve 24 Temmuz (Lozan Günü) 2006 günleri kendi kaderini belirlemek üzere meydana çıkan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları; 1. Bundan tam 84 yıl önce olduğu gibi, Gazi Mustafa Kemal önderliğinde emperyalizme ve onun yerli ortaklarına karşı, Türk Milleti’nin bağımsızlık azminin bilinçle şahlandığı, Büyük Zafer’in onurunu gururla paylaşmaktadırlar. 2. Fakat aynı zamanda yurttaşlar, zaferin ardından, ulusun kendi kişiliğinin iradesinin idrake hazırlandığı aydınlanma devrimi yıllarının ise son 60 yıllık iktidarlar tarafından nasıl ihanetler ve aldatışlar tarihine dönüştürüldüğünün acı sonuçlarını yaşamaktadırlar. Bu nedenle: Ulusal iradenin gerçekleşmesine engel olan emperyalizmin ve onun gelmiş geçmiş işbirlikçisi yerli müteahhitlerinin, TC üzerindeki siyasi, ekonomik ve sosyal, her türlü dayatma, aldatma ve yapılandırmaları ulusun lehine ortadan kaldırılmalıdır. ATA’NIN ÇOCUKLARI! AYDINLIĞIN EVLATLARI! ONURLU HALKIMIZA! Bağımsız, laik, aydınlık Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençler olarak tek tek size sesleniyoruz! Hepimiz! Yurdun her yanında, her kesiminde düşüncesiyle, davranışlarıyla ve yapıcılığıyla devrimci olan zinde güçleriz! Hatta değil, satha yayılmak için el ele vermeliyiz. 29 Ekim’de kurulacak meydanlara ateşler halinde dönmeliyiz! Dosya No: 2005/321 E. Mahkememizde görülmekte oian boşanma davasında; dosyamızın davalısı Kazim Yıldız’a dilekçesi tebliğ edilememiş ve tüm araştırmalara rağmen de adresi de tespit edilememiş olmasından dolayı , adı geçen davalı Cemal oğlu, 1969 doğumlu, Giresun İli, Tirebolu ilçesi Mursal Köyü nüfusuna kayıtlı Kazim Yıldız’ın duruşma günü olan 28.09.2006 günü saat 9:10’da mahkememizde hazır bulunması, ya da kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yokluğunda duruşmaların yapılarak karar verileceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 35796 TİREBOLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN DOSYA NO: 2006/5 Satış Yukarıda numarası yazılı dosyamızdan kıymet takdiri olup, satışına karar verilen Tekirdağ ili Muratlı ilçesi, Balabanlı Köyü Başsıvatlar Mevkii, 967 parselin bilirkişi raporuna göre değeri 113.000.00. YTL. olup Köyiçi mevkii’ndeki 1179 sayılı parselin bilirkişi raporuna göre değeri 4.750.00. YTL’dir. Davalı Fatma Tombak’ın yapılan tüm aramalara rağmen açık kimliği ve tebligata yarar açık adresi temin edilemediğinden kıymet takdir raporunun davalı Fatma Tombak’a 7201 S.’lı Tebligat K.’nun 29, 30, 31 v.d. maddeleri gereğince ilanen tebliği olunur. Basın: 35833 MURATLI SULH HUKUK MAHKEMESİ SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN TÜRKİYE’DE MEYDAN BOŞ DEĞİLDİR! DOSYA NO: 2005/192 Mahkememizin 20.07.2006 tarih ve 2005/192 Es. 2006/168 Kr. ile GAİPLİK davasının kabulü ile, Gümüşhane ili Torul ilçesi, Günay Köyü, Cilt:41, Hane:4 ve BSN:8’de N.K.lı, Mustafa ve Refıye’den olma, Torul 05.03.1938 D.,lu AHMET AKGUL’ün GAİPLİĞİNE karar verildiği, İlanen tebliğ olunur. Basın: 38279 TRABZON ASLİYE 2. HUKUK MAHKEMESİ’NDEN İLAN CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle