18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2006 CUMARTESİ 4 HABERLER Sorgu kasetlerindeki açıklamalar şeriatçı örgütle istihbaratçılar arasındaki ‘kirli’ savaşı gözler önüne seriyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Gazetecinin Gidişi PARİS Fransa’nın ünlü gazetecilerinden günlük Liberation’un kurucusu ve yöneticisi, simgesi, kimi okurlarına göre ‘‘her şeyi” olan Serge Jully, gazetesinden ayrıldı. Liberation geçen hafta onun ayrılışını tam sayfa manşet yaptı ve Jully son yazısında, ‘‘Liberation’un bundan böyle, kendisi olmadan da yaşabilmesi için bu kararı aldığını’’ açıkladı. Bilindiği gibi, Liberation gazetesi 35 yıl önce Jean Paul Sarte’ın öncülüğünde halkın sesi hareketinin sözcülüğünü yapmak üzere kurulmuş, önceleri bağımsızlığı ve marjinalliği ile tanınmış, sonradan Fransa’nın ciddi yayın organları arasında yer almış olan bir gazeteydi. Bu bağımsız gazete, geçen süre içinde bütün öbür kuruluşların da karşılaştığı sorunlarla burun buruna gelmiş, ekonomik güçlüklerle karşılaşmış, birkaç kez kapanmanın eşiğinde bulmuştu kendini. Liberation temsil ettiği kurum olarak, kapanmasına bigâne kalınmayacak bir gazeteydi, kimi zaman iktidarların arka çıkması, kimi zaman sermayeden yardımla ayakta durdu son günlere kadar. Serge Jully, her aşamasında yer aldığı ve simgesi haline geldiği gazetenin varlığını ve elinden geldiğince bağımsızlığını korumak için yıllar boyu büyük çaba harcadı. Eduard Rotchild’i yüzde 36 ile en büyük hissedar yapan da oydu. Gazetenin kötü gidişi üzerine, Jully’nin çekilmesi ve yazıişleri ile kendisinin tayin edeceği kişilerden oluşan yeni bir yönetimin işbaşına gelmesini isteyen de Eduard Rotchild oldu. ??? Serge Jully, bu yeni çözüm çerçevesinde ayrıldı gazetesinden. Doğrusu, Jully’nin bu denli kolayca tasfiye edilebilmesini kabul etmek, tepkilerin, büyük de olsa yine de yetersiz sayılacak düzeyde kalmasını içe sindirmek oldukça güç. Gerçi kimileri şimdi rahatlıkla ‘‘Kardeşim, gazetesini sermayeye açan ve yönetemeyen o, şimdi sonucuna katlansın!’’ diyebilirler. Ama bu tür bir düşünce, yalnız Liberation’un değil, bütün Fransız, hatta dünya basınının içinde bulunduğu devasa sorunları görmemenin bir ürünü olabilir ancak. Fransız basını kabuk değiştiriyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, direnişin, önde gelenlerinin ele geçirip yönettikleri Fransız basını (ülkenin en büyük tiraja sahip gazetesi Ouest France, La Republique du Centre, La Depeche du Midi ve nihayet, dünyaca ünlü Le Monde) değişen koşullar karşısında, ya Hersan örneğinde olduğu gibi, sahip değiştirdiler ya da Le Monde örneğinde olduğu gibi yönetim değiştirerek varlıklarını sürdürdüler. Son yirmi beş otuz yılda, gazetecilerin ya da dava adamlarının gazete sahipliği ve yöneticiliği tarihe karıştı; küreselleşmenin getirdiği koşullara ayak uydurma zorunluluğu, sermayenin gazetelere egemen olması sonucunu doğurdu. Jully de, tek başına gazetesi de değişen koşullara, piyasa ekonomisine karşı koyacak güçte değillerdi. Bu gerçeği görmeden, olaya yaklaşmanın bir anlamı yok. Jully bu koşullarda gazetesinin bağımsızlığını korumak için her yola başvurdu, sonuna kadar mücadele etti. ??? Son yıllarda, apolitikleşme, şu ya da bu ülkenin tek başına karşı karşıya kaldığı bir olgu değil. Bir yandan politikadan magazine kaymakta olan bir toplum, bir yandan televizyonun rekabeti, bir yandan internetten kolaylıkla habere girilmesi yetmiyormuş gibi bunlara bir de, Fransa’da son zamanlarda çığ gibi büyüyen bedava gazeteler eklendi. Arkalarında büyük sermayenin ve reklam şirketlerinin bulunduğu bu gazeteler, halka bedava dağıtılıyor, üstelik Paris gibi bir kentte, belirli noktalara odaklanmış bayilerde değil, insan akışının en yoğun olduğu yerlerde, örneğin metro çıkışlarında sunuluyor halka. Yani onlara ulaşmak için belirli yerlere gitmenize bile gerek yok, ayağınıza geliyorlar. Bu koşullar altında parayla satılan günlük gazetelerin, nasıl ayakta kalacakları sorusu geliyor gündeme... Ancak uzun erimli projeler, büyük yatırımlar, uzun süre dayanabilecek kapitaller dışında çözüm görülmüyor. Bu durum da Pierre Lazaref, Hubert Beuve Mery, Serge Jully gibi gazetecilerin dönemini kapatıyor, başka bir dönemi başlatıyor. Serge Jully’nin gidişi, tek bir kişinin ya da basın organının öyküsü olarak görülemez. Bu olay, basın tarihinde bir dönemin sonunu haber veriyor. Büyük ve has ‘‘gazeteciler’’ yıllardır ‘‘Gazete’’yi ayakta tutmanın mücadelesini vermiş insanlar olarak tarihe geçtiler. Birçok ülkede mücadele hâlâ sürüyor, nereye kadar mı?.. Gittiği, gidebileceği son noktaya kadar... Hizbullahçıya sahte kimlik düşence payı verdiklerini, iyi düşünüp iyi karar vermesini söylemişler. Ve DİYARBAKIR Hem Hizbullah’a sonra o da diğer gün bana gelmeden hem de MİT’e çalışan Recep ButtanMİT elemanı olmayı kabul ettiğini rı, Diyarbakır’da çevik kuvvette gözalsöyleyerek iki tane kâğıt imzaladığıtında olan bir kişiyle livata yaptığını, nı ve kimleri istiyorlarsa hepsini getiardından bu kişinin MİT’e bilgi verrebileceğini söylemiş olduğunu, fakat meye başladığını söyledi. Bir başka şeriatçı örgüt tarafından yapılan sorMenar: Cemaatle diyaloğu fazla ye. O da ‘‘nüfustan uzun sürer, bura ismini bilmediğini, fakat tarif edince Hizbullahçı Haydar Kaya ise 2 kadın gusunda, çok çarpıcı bilgiler yer alı eski olmayan fakat cemaati anlamış, dan onun yaşına göre bir tane bulur ya Harun Akçay’ın onunla konuştuğunu polisin ‘‘Nurcu’’ gibi giyinip ‘‘cinsel yor. Buttanrı’ya polisler o kadar ser cemaatin amacının ne olduğunu iyi pıştırılır, mükemmel bir kimlik olur’’ benim yanıma dükkâna geldiğinde yollarla Müslüman erkekleri elde etme best çalışma olanağı sağlıyor ki, gidip biliyor. Mehmet Akif Camisi’nde ta dedi. Sonra Bingöl’ün Genç ilçesine belge imzaladığını ve resmi olarak gözaltında olan bir kişiye livata yapı nıştım. 1999 ramazan ayında dükkâ bağlı Sedat Gözeli adlı bir kişinin fo MİT kaydına geçtiğini söyledi. ye’’ çalıştığını açıkladı. Hizbullah Ana Davası dosyasına ge yor ve ardından o kişi MİT’e bilgi ver nıma geldi. ‘‘Bana acilen bir kimlik toğrafını söktü ve yapıştırdı. Sanki yeCihan Aslan: Bu şahıs 1718 yaşçen haftalarda giren ve Cumhuriyet’in meye başlıyor. Yine Buttanrı, bir Hiz lazım’’ dedi. Çok acele ediyor, bir an ni nüfus müdürlüğünden alınmış bir larında. Ahlak olarak çocuksu bir ruele geçirdiği örgütün sorgu kasetleri bullahçıya polisin sahte kimlik verdi önce düşüncelerini hayata geçirmek is kimlik gibi aldım ve sonra kendisine ha sahiptir. Ben onunla dışarıdayken nin çözümleri şaşırtıcı bilgiler içeriyor. ğini, MİT’in ise bu kişiyi muhbir yap tiyordu... Bu arada onu Yenişehir ka verdim. Ve ‘‘devlete yardımcı olursak yapamadığım livatayı orada Çevik’teyDiyarbakır’ın Ofis semtinde bulunan tığını açıkladıktan sonra, o kişinin rakolunda görevli Şeyhmus adlı An ancak bize verirler’ dedim. Sonra bir ken gidip yaptım. Sonra onunla konuşMİT Bölge Müdürlüğü’nün eski bina ömür boyu hapis cezasından kurtuldu tepli polis memuruna bir tatlı paket kaç gün geçmeden evi basılmış, ona tum ve tekrar yakalanmasını istemiyorsına yakın bir pastanede çalışan ve ğunu belirtiyor. Buttanrı’nın Hizbul yapıp ‘‘hediyedir’’ dedim. Ve ‘‘bir kim hiç karışmamışlar. Sadece şimdi eski sa, devlete yardımcı olması gerektiğihem örgütle hem de MİT’le bağlantı lah tarafından sorgulandığı sırada söy lik lazım’’ dedim. ‘‘Ne yapalım? Bura suçlarından götürülürse ömür boyu ni ve bu şekilde ona da biraz parasal lı olduğu anlaşılan Recep Buttanrı’nın lediklerinden bir bölümü şöyle: dan mı alalım yoksa nüfustan mı’’ di hapis yatacağını ve akıllılık edip iki gün olarak yardım verileceğini, hem kızlardan hoşlanıyorsa onunla gideceğimizi söyledim. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN EP DAVASI Başta kabul etmedi. Sonra 1997’de Muradiye Camisi’ndeyken, benim motorum olduğunda onunla hem geziyor hem de onunla konuşuyor ve ona diğer gençlerin hayatını yaşamayı çok istemesinin sebebini sordum. Çocukluğundan beri hep cami, Kuran, namaz, İslami kitaplar... Bunlardan sıkıldığını ve onların hayatını çok istediğini söyledi. ‘‘Fıstık gibi elbiseler alırsın, keyif senin olur’’ dedim ve istihbarattan Harun Akçay’ın ? DEP’lilerin yeniden yargılandığı davada evinin (MİT lojmanı) adresini verdim ve kabul etbilirkişiler tarafından çözümleri yapılması tiğini söyledim. 1997 alistenen kasetlerin DGM’de imha edildiği ortaya tıncı ayda kabul etti. çıktı. Kasetlerin kendilerine verilen cezanın en Hizbullahçı Haydar Kaönemli delili olarak gösterildiğini belirten ya ise polislerin bilgi edinOrhan Doğan, ‘Şimdi neye göre karar me taktiklerini ayrıntılarıyverilecek’ diye sordu. la örgüte şöyle anlatıyor: Naşide ve Zuhal: ANKARA (Cumhuri niden çözümü yaptırılaDiyarbakır Emniyet Müyet Bürosu) Eski DEP caktı. Şimdi bu kasetler ordürlüğü’nde Özel Haremilletvekilleri Leyla Za tada olmadığına göre delil kât biriminde çalışan 2 na, Orhan Doğan, Hatip niteliklerinin yok sayılmakadın polisi Diyarbakır’da Dicle ve Selim Sadak’ın sı gerekiyor’’ diye konuştanıdığım Müslümanlayeniden yargılandıkları da tu. Doğan, ‘‘Şimdi neye görın aileleri ile tanıştırmam vada bilirkişilere çözüm re karar verilecek’’ diye istendi. Bu kadın polislerinin yaptırılmasına ka sordu. lerden birinin adı Naşide, rar verilen kasetlerin, AnDuruşma, 8 Eylül’e [email protected] diğerinin adı Zuhal idi. kara 1 No’lu DGM döne telendi. Naşide’yi Hacı Metin adminde imha edildiği ortalı Müslümanın evine ‘‘kız ya çıktı. kardeşimdir’’ diye götürDEP’lilerin yeniden yardüm. Bu polisi çarşaflı gılandığı davanın Ankara olarak götürdüm. Bu po11. Ağır Ceza Mahkemelisler özellikle bekâr ve si’ndeki oturumuna, Orgenç Müslüman kızlarla han Doğan ile DEP’liletanışmak istiyor ve çalışrin avukatlarından Mehmalarına katılmayı amaçmet Nuri Özmen katıldı. lıyorlar. Ayrıca yine 5 NiMahkeme heyeti başkanı san Mahallesi’nde Musa Süreyya Gönül, DEP’lile HİLAL KÖSE lişkilerin giderilmesinin mümkün tesi öğretim üyelerinin de arala kileri giderecek makamın olmaYüce vasıtasıyla tanıştırin ses kayıtlarını içeren olamayacağı belirtilerek, ‘‘Pat rında bulunduğu bilirkişilerden ması ve söz konusu patlamanın ğım uzun boylu toptancı kasetlerin çözümlerinin İstanbul Cumhuriyet Savcılı lamanın bombadan mı, yoksa rapor alındığını kaydetti. Patla sebebinin tespit edilememesi, ceolan Yasin isimli Müslüyaptırılmasına karar veril ğı, Sosyolog Pınar Selek’in 2.5 tüpgazdan mı kaynaklandığının manın bombaya bağlı olduğu za yargılamasındaki maddi germanın evini satın almak diğini anımsattı. Gönül, yıl tutuklu yargılandıktan sonra tam olarak tespitinin mümkün ol yönündeki bu raporun esas alın çeğin ortaya çıkmasını sağlayamabahanesiyle görüp, yerini hâkimlikçe mahkemeye beraat ettiği Mısır Çarşısı dava madığı’’ ifade edildi. Bu neden ması gerektiğini ifade eden Sa mıştır.’’ tanıdım. Daha sonra yine sunulan yazıda, kasetle sı kararına, ‘‘kamuoyu vicdanı le sanıklar Pınar Selek ve Abdül raç, ‘‘Vehameti olan bir patlarin, ilk yargılamanın ke rahatlamadı’’ diyerek itiraz et mecit Öztürk’ün üzerlerine atı manın, sebep ve niteliğine ilişkin Mahkeme kararı Naşide adlı polisi kendi sinleşmesinin ardından, ti. başıma çarşaflı bir halde Sanıklardan Alaattin Öğet, lı suçu işlediklerine dair kesin ve bir tespitin yapılamamasının, somüsadere kararı üzerine satın alacağım evi görMısır Çarşısı’nda 1998 yılın inandırıcı delilin elde edileme nuç ne olursa olsun kamuoyu vic ‘‘Devletin hâkimiyeti altındaki Ankara 1 No’lu DGM dö da meydana gelen ve 7 kişinin diği belirtildi. mek isteyen eşim olarak danını rahatlatmadığı açıktır’’ toprakların bir kısmını devlet idaneminde 14 Mart 1997 ta ölümü, 127 kişinin de yaralanYasin’in evine götürdüm. resinden ayırmaya yönelik eylemdedi. rihinde imha edildiğinin masına neden olan patlamaya Soru işaretleri Fakat o gün evde kimse Mahkemenin, mağdurları ra de bulunmak’’ suçundan ağırlaşbildirildiğini açıkladı. yoktu. Bu kadın polisler, ilişkin davanın gerekçeli kararı, Cumhuriyet Savcısı Nuri Ah hatlatmadığını, kafalardaki soru tırılmış müebbet, Abdülmecit Söz alan Orhan Doğan, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahke met Saraç ise Mısır Çarşısı’nda işaretlerini gidermediğini söy Öztürk ile İsa Kaya da müebbet hem Müslüman kadınlar ilk yargılamanın kesinleş mesi’nce hazırlandı. Dosyadaki ki patlama ve Erdal Nayır’ın leyen Saraç, adli vakalarda son hapse mahkum edilmişti. Sanıküzerinde çalışma yapıyor mesinin ardından müsa 14 ayrı bilirkişi raporuna yer ve PKK adına öldürülmesine ilişkin bilirkişi makamı olarak başvu lardan 2’sine ‘‘örgüt üyesi olmak’’ hem de Müslüman erkekderesine karar verilen de rilen kararda, gerek soruşturma 15 sanıklı davanın kararının, usul rulan Adli Tıp Kurumu’nun gö suçundan 12.5’ar yıl, 1 sanığa leri cinsel yollardan elde lillerin imha edilmesinde aşamasına ait tutanaklar, gerek ve yasaya aykırı olduğunu ifade revlendirilmesi durumunda şüp da parka bomba koyduğu gereketmeye çalışıyorlar. Çaryasal engel bulunmadığı se mahkemeye sunulan raporlar ederek Yargıtay’ca bozulmasını helerin giderileceğinin düşünül çesiyle 5 ay hapis cezası verilmişşaf ve Nurcu kadınları ginı belirtti. Doğan, ‘‘Bu ka arasında çelişkiler olduğu, ya talep etti. Saraç, mahkemece bir düğünü kaydetti. Saraç şöyle de ti. Pınar Selek ile 8 sanık hakkınbi tesettür kıyafeti giyisetler mahkumiyetimize pılan tüm araştırmalara karşın çok kez yaptırılan bilirkişi ince vam etti: ‘‘Adli Tıp Kurumu’nda daki ‘‘yasadışı örgüte yardım ve yorlar. Bana cinsel yoldayanak olan delil niteli bu çelişkilerin giderilemediği lemelerindeki çelişkilerin gide görevli patlayıcı ya da bomba uz yataklık etmek’’ suçundan açılardan elde edebilecekleğindeydi, ancak Yargıtay’ın anlatıldı. Mevcut delil, belge ve rilmesi amacıyla, son olarak OD manlarının bulunmaması, son lan dava ise zaman aşımı nederi erkek Müslüman tespit bozma gerekçesine göre ye raporlar dikkate alınarak bu çe TÜ Kimya Mühendisliği Fakül bilirkişi görüşü alınacak ve çeliş niyle ortadan kaldırılmıştı. etmemi istediler. MAHMUT ORAL ? Hem örgütle hem de MİT’le bağlantılı olduğu anlaşılan Recep Buttanrı’nın şeriatçı örgüt tarafından yapılan sorgusunda, çok çarpıcı bilgiler yer alıyor. Buttanrı’ya polisler o kadar serbest çalışma olanağı sağlıyor ki, gidip gözaltında olan bir kişiye livata yapıyor ve ardından o kişi MİT’e bilgi vermeye başlıyor. Yine Buttanrı, bir Hizbullahçıya polisin sahte kimlik verdiğini, MİT’in ise bu kişiyi muhbir yaptığını açıkladıktan sonra, o kişinin ömür boyu hapis cezasından kurtulduğunu belirtiyor. D Deliller DGM’de yok edilmiş ‘Kamuoyu vicdanı rahatlamadı’ Sosyolog Pınar Selek’in beraat ettiği Mısır Çarşısı davasının gerekçeli kararına itiraz eden savcı maddi gerçeklerin ortaya çıkmadığını belirtti asirmen?cumhuriyet.com.tr ACI KAYBIMIZ Baba Tonguç ve Hasan Âli Yücel’in eğitim meşalelerinden biri daha söndü. Büyük eğitimci, yurtsever Atatürk devrimcisi, Eskişehirli ilericilerin yüz akı babamız İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’na ve de Başbakan’a soruyorum. Türkiye bir hukuk devleti mi? Türkiye, Kopenhag kriterlerini uygulamaya söz vermiş Avrupa Birliği adayı bir ülke mi? Tabii ki evet diyecekler. Ülkemizde demokrasi, insan hakları, özgürlükler üzerine tartışacak çok mesele var. Bunları hepimiz sırası geldiği zaman ifade ediyoruz. Ancak daha vahim bir tabloyla yüz yüzeyiz. Son aylarda çeşitli davalarda ortaya çıkan ve giderek yaygınlaşan bir saldırganlıkla karşı karşıyayız. Kemal Kerinçsiz isimli bir avukat, önce bir dilekçe veriyor ve bazı insanlar hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Savcıların bir kısmı da ‘‘düşünce ve ifade özgürlüğü’’ kapsamına giren bu tür yazı ve konuşmalar hakkında dava açınca süreç başlıyor. ??? Kemal Kerinçsiz’in suç duyurusunda bulunduğu ve savcıların dava açmaya karar verdiği duruşmalar, birçok hukuk skandalını içerecek hale geliyor. Duruşma salonu ve koridoru Kemal Kerinçsiz’ler, Ramazan Bakkal’lar tam anlamıyla bir hakaret ve saldırı yerine dönüşüyor. Hakkında suç duyurusunda bulunulan yazarlara, çizerlere, duruşmayı izlemeye gelen insanlara küfürler ediliyor, hakaretler ediliyor, insanın sabrını ve sinirlerini zorlayan bir atmosfer yaratılıyor. O koşullarda her itiraz ve karşı koyma, büyük kavgalara, şiddet sahnelerine neden olacak bir potansiyel taşıyor. Normal olanı, polislerin bu saldırganları susturması, enterne ederek duruşmanın güvenliğini sağlaması. Böyle bir şey olmuyor, polisler ciddi bir müdahalede bulunmuyor. Bundan cesaretlenen saldırganlar, daha da tahrik edici bir tutum içine giriyorlar. ??? Bu tablonun ikinci aşaması ise duruşma salonunda gerçekleşiyor. Duruşma salonunda, ‘‘müdahil’’ olduğunu söyleyen bazı avukatlar ve destekçileri tahrik ve hakaretlerini mahkeme heyetinin önünde sürdürüyorlar. Sanıklara ellerindeki çakmak, kalem ve dosyalarla vurdukları da oluyor. Bazı hâkimler bu şiddet ortamına tepki göstererek bu saldırganlığa engel olmaya çalışıyorlar. Bazıları daha pasif davranıyor. Artık bu duruşmalar bir yargılamadan çok öte bir hale geliyor. Bu ülkenin demokrasiyi savunan, AB üyeliğini savunan düşünen insanları yeni bir terörle karşı karşıya kalıyorlar. Bu duruşmaları izlemeye gelen Batılı gözlemciler, gazeteciler de bu saldırılardan nasiplerini alıyorlar. Türkiye’nin son dönemde AB sürecinde ağır kaldığı, demokratikleşme konusunda tutuk davrandığı saptamalarını bu duruşma sahneleri de etkiliyor. Batılılar, Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen siyasetçiler bu mahkemelerde yaşananları endişeyle izliyorlar. TESEV’in (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı) önceki gün ‘‘Zorunlu Göç ile Yüzleşmek: Türkiye’de Yerinden Edilme Sonrası Vatandaşlığın İnşası’’ konulu kitabın tanıtılması da ‘‘malum’’ ekibin saldırısına uğradı. İnsanları yumrukladılar ve sonunda basın toplantısının yapılmasını engellediler. Daha önce de benzer şekilde 67 Eylül olayları sergisini basmışlardı. Şimdi İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ve de Başbakan’a yeniden soruyorum: Türkiye bir hukuk devleti mi? Hangi hukuk devletinde örgütlü küçük bir azınlık sürekli olarak mahkemeleri basıp yargılanan insanlara hakaret edebilir? Hangi hukuk devletinde bir avuç saldırgan sürekli olarak polisin gözü önünde zorbalık yapıp basın toplantısı engelleyebilir? Her şeye muktedir güvenlik güçleri ve hukuk kurumları nasıl oluyor da ALİ OSMAN ÇAKIR’ı yitirdik ve defnettik. Son nefesini verinceye değin gazetesini elinden bırakmayan, bu sadık CUMHURİYET okurunun acı kaybını, dostlarıyla paylaşmak istedik. AİLESİ sürekli bu saldırganlık karşısında etkisiz ve sessiz kalmayı sürdürüyorlar? Bunu bize İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıklaması gerekir? ??? Her ülkede ırkçı, saldırgan, kanun dışı güçler bulunabilir. Her ülkede hukuku hiçe sayan zorbalar yaşayabilir. Ancak hukuk devleti olduğu söylenen bir ülkede bir değil, iki değil defalarca aynı saldırıları düzenleyen küçük bir gruba bu ülkenin güvenlik güçleri nasıl dur diyemez? Bu nasıl iştir? İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu bu olaylardan haberdar değil mi? Kendisine bağlı polislerin bu konuda bir önlem alması ve saldırganlara dur demesi için bir kararı var mı? Adalet Bakanı Cemil Çiçek, adliyelerde aynı kişilerin örgütlediği bir şiddet ortamından rahatsız olmuyor mu? Nasıl bir önlem almayı düşünüyor? Bu tabloya nasıl dur denilemiyor, gerçekten çok garip! CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle