23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 TEMMUZ 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Uzakdoğu tehlikesini yıllar önceden öngören Burç Cemiloğlu, bugün tekstil ve perakendenin başarılı ismi 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Çin stratejisiyle dev oldu ? 1985’te İmteks’le iş hayatına giren Burç Cemiloğlu, yıllar önceden Uzakdoğu tehlikesini öngörünce Çin’de fason üretim yaptıran ilk Türk şirketi oldu. Tekstilde bugün pek çok şirketin yakındığı ve dayanamadığı amansız rekabeti yıllar önceden öngören Cemiloğlu’nun buna önlem olarak perakendeye girmesi ise atölyeden holdinge uzanan başarı öyküsünün dönüm noktası. Unitim Holding, bugün 2500 kişiye istihdam sağlıyor, uluslararası markalara üretim yapıyor ve perakende alanında söz sahibi bir şirket. FATMA KOŞAR Mustafa Kemal Yorumları Geçen hafta kutlanan Lozan Barış Antlaşması’nın 83. yılı nedeniyle, doğaldır, o döneme ilişkin değerlendirmeler yapıldı. Bunların bazıları ilginç özellikler taşıyordu. Bunlardan bir yoruma göre, Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı başında, 1919’da Anadolu’ya geçen ‘‘ilk beş’’ komutanın üçüncüsüydü. Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir, martta gitmişlerdi; Mustafa Kemal, Refet Bele ve Rauf Orbay, mayısta. Aynı Mustafa Kemal, kendisini Topal Osman’ın olası bir silahlı saldırısına karşı, kendi yaşamını ortaya koyarak koruyan Rauf Orbay’ı, 1927’de okuduğu Nutuk’ta ağır biçimde eleştirmiş, diğer muhalifleri gibi onu da yerden yere vurmuştu. Üstelik Nutuk’taki bu suçlamalar, aynı yoruma göre, ‘‘politik’’ bir özellik de taşıyordu. ??? Tarihsel olgu ve olayları ‘‘kendi koşullarında’’ incelemek ve değerlendirmek gerekir. Tarihi inceleme yönteminin bu önkoşulu yerine getirilmediğinde, yapılan değerlendirmeler nesnellikten uzak olur; çok yetersiz kalır. Mustafa Kemal’in 1919 ve sonrası söylem ve eylemleri değerlendirilecekse, bunu hiç olmazsa ‘‘Kurtuluş’’ ile ‘‘Kuruluş ve Devrimler’’ olarak iki döneme ayırmak gerekir. Yazı ve yorumlarda, adları sayılan ya da sayılamayan komutanlar, Kurtuluş Savaşı’nda yaptıklarıyla tarihteki büyük yerlerini almışlardır. Ancak bu durum, Mustafa Kemal’in, gerek Kurtuluş Savaşı’nda, gerek onu izleyen Kuruluş ve Devrim aşamasındaki uzak ara öncülüğünü ve öderliğini azımsamanın altyapısı olarak kullanılmamalıdır. Özellikle Kuruluş ve Devrim süreci, çok değişik koşullarda yürütülen, niteliği farklı bir ayrı savaşımdır. Devrim, tanımı gereği politiktir. Başka nasıl nitelenebilir?! Saltanatın ve hilafetin kaldırılması; ‘‘egemenliğin kaynağının’’ halk olduğu anlayışının yerleştirilmesi; Cumhuriyetin kurulması; laiklik ilkesinin yerleştirilmesi; eğitimin birliğinin sağlanması; adaletin dinsel özelliklerinden arındırılması ile başlayan ve kamu yönetiminin tümüyle yeniden yapılandırılmasına uzanan çabalar, kuşkusuz politik girişimlerdir. Diğer komutanlarla ilgili karşılaştırmalarda, onların devrimler karşısındaki tutumlarının göz ardı edilmemesi gerekir. Bir yıl sonra Harf Devrimi’ni yapacak olan Mustafa Kemal’e, 1927’de okuduğu Nutuk’ta kimi eski dava arkadaşlarına karşı ‘‘politik’’ davrandığı suçlaması nasıl yapılabilir? Kurtuluş Savaşı’nın kimi büyük komutanlarının, uyum sağlayamazlarsa Devrim sürecinin dışında kalmaları çok doğaldı. Devrim, ‘‘tereddüt’’ kaldırmaz; kararlılık, devrimlerin kuralıdır. Devrimlere uyum sağlayamayanların ya da karşı çıkanların, eski tutumları ve büyüklükleri ne olursa olsun, ‘‘çok ağır ifadelerle’’ suçlanmalarını da bu nedenle çok yadırgamamak gerekir. Kaldı ki Mustafa Kemal’in, tamamıyla başka bir kapsamda yaptığı bu tür suçlamalar, suçlanan o komutanların Kurtuluş Savaşı’nda gerçekten büyük olan hizmetlerini, önderliklerini ve kahramanlıklarını hiçbir biçimde önemsiz kılmaz, kılmamalıdır. Bu nedenle de Mustafa Kemal’in kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gereken eleştirilerini bugüne taşımanın, eğer başka bir amacı yoksa, hiçbir anlamı da gereği de yoktur. ??? Mustafa Kemal üzerine ileri sürülen düşünceler ve yapılan yorumlar, çoğu zaman, devrimleri, özellikle de laikliği bir türlü özümseyememenin ya da ‘‘içine sindirememenin’’ bir dışavurumu ya da göstergesi oluyor; kaçınılmaz olarak o izlenimi veriyor. yakupkepenek06@hotmail. com EDINBURGH Öyküsü İmteks’le başlayan ve bugün Unitim Holding’e uzanan Burç Cemiloğlu, son olarak Türkiye’ye Harvey Nichols’ı getiriyor. İskoçya’nın Edinburgh kentinde yapılan basın toplantısının ardından Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Cemiloğlu’nun öyküsü, tekstil ve perakendede amansız rekabete karşı, doğru kararlarla kazanılmış bir zaferin öyküsü aynı zamanda. Unitim Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cemiloğlu, 1984 yılında Çin’de fason üretim yaptırdığını hatırlatarak Çin’i çok uzun yıllar önce keşfettiğini söyledi. Kotalar kalktıktan sonra Çin başta olmak üzere Uzakdoğu ile rekabetin mümkün olmayacağını öngördüklerini kaydeden Cemiloğlu, ‘‘Çin’e sürat, kalite ve esnek hizmetle kafa tutulabilr. Biz alanımıza en yakın olan perakendeciliğe odaklanmaya karar verdik. 5 yıllık planda ciro içeriside üretimin payı yüzde 25 olacak. Üretimi azaltmayacağız. Perakendede hızlı büyüyeceğiz. Üretimi verimli hale getirmek için son bir yılda 16 ayrı proje ürettik. Böylece milyonlarca dolar tasarruf ettik’’ diye konuştu. 1998’de perakende sektörüne Tommy Hilfiger markasının Türkiye distribütörlüğünü alarak başladıklarını söyleyen Cemiloğlu, sırasıyla Camper, Gas gibi lüks markaları Türkiye’ye getirdiklerini aktardı. Cemiloğlu, son olarak dünyaca ünlü perakende mağazası Harvey Nichols’u İstanbul Kanyon’da açarak perakende sektöründe hareketlilik sağlamak istediklerini ifade etti. 5 yılda 200 mağaza Unitim Holding Yönetim kurulu Başkanı Burç Cemiloğlu şu anda 8 markanın Türkiye temsilcisi olduklarını belirterek şunları söyledi: ‘‘Türkiye genelinde şu anda 64 mağazamız var. 26 Tommy Hilfiger mağazası var ve bu yıl sonuna kadar 27, 5 yıl sonra da 35 olacak. Altı olan Camper mağazalarına bu yıl 3 tane daha ekleyeceğiz ve 5 yıl içinde 20’ye ulaşacağız. 5 olan GAS 5 yılda 18 olacak. Bally’den 5 yılda 5 tane açacağız. Thomas Pink’in ilki ağustosta Kanyon’da açılıyor ve 5 yılda 6 mağazaya çıkacağız. GStar’ın ilkini de ağustosta açacağız. Bundaki hedefimiz de 5 yılda 20 mağaza. Accessorize şu anda 26 tane. Yıl sonuna kadar 30, 5 yılda da 80 mağaza olur. Harvey Nichols için Türkiye’de 5 mağaza yeterli olur. 5 yılda Türkiye’de mağaza sayımız 190200’ü bulur.’’ Türkiye’de başarılı pozisyonlara getirdikleri bazı markaların çevre ülkelerdeki faaliyetlerini de üstlendiklerini kaydeden Cemiloğlu şöyle konuştu: ‘‘Tommy Hilfiger’la yaptığımız 5 yıllık planı biz Türkiye’de 2 yılda gerçekleştirdik. Sonra onlardan Rusya ve Ukrayna’yı istedik. Rusya’da ve Ukrayna’da yeni Tommy Hilfiger mağazaları açacağız. Azerbaycan, Kazakistan ve Gürcistan’a da birer tane daha.” HEDEF 350 MİLYON DOLAR CİRO YENİ MARKALAR Dört markaya üretim yapıyor Unitim Holding’in temelleri 1985 yılında Düzce’deki İmteks tekstil fabrikasının kurulması ile atıldı. Burç Cemiloğlu, Türk tekstil firmalarından Çin’de ilk üretimi yaptıranlardan. Çin’e 1983’te giden Cemiloğlu, halen Puma, Adidas, Nike, Reebok markalarının hepsi için üretim gerçekleştiriyor. 1998’de Tommy Hilfiger ile perakende sektörüne giren Cemiloğlu, daha sonra Gaz, Camper markalarının da distribütörlüğünü üstlendi. Halen Türkiye’nin dışında Ukrayna, Rusya, Kazakistan’ın da aralarında bulunduğu 7 ülkede temsilciliğini yaptığı markaların mağazalarını açan grup aynı zamanda aksesuvar mağazacılığının önde gelen markalarından Accesorize’ın da temsilciliğini üstlenip mağazalarını açtı. Yılda 8 milyon adet üretim yapan firma 2006 için 68 milyon dolar fason üretimden, 63 milyon dolar perakendeden toplam 151 milyon dolar ciro bekliyor. 2010 yılında 350 milyon dolar ciro hedefleyen grup, ağırlığı 253 milyon dolarla perakendeden sağlamayı planlıyor. Firma İmteks şirketinin üretimlerinin hepsini ihraç ediyor. Merkezini Kanyon’a taşımayı planlayan şirket, hizmet sektörüne de girmeye hazırlanıyor. Ayrıca Türkiye’ye yeni markalar getirmeye hazırlanan grubun yeni açılacak mağaza ve restoranlarla birlikte çalışan sayısı 2 bin 500’e yakın. Grup 2006 ve 2007’de 30 yeni mağaza daha açmayı planlıyor. Yautcha geliyor sürprizler de var Kanyon’da Çin fusion restoranı Hakkasan’ı ocak ayında açacaklarını belirten Cemiloğlu böylece hazır giyim ve aksesuvarın dışına çıkmış olacaklarını söyledi. Üst katı çayevi, alt katı restoran olan Yautcha’yı da Türkiye’ye getireceklerini kaydeden Cemiloğlu, ‘‘Yautcha 500 farklı çeşit çayın satıldığı, küçük bir paket çayın 450 sterlinden alıcı bulabildiği özel bir mekân. Nişantaşı ya da Boğaz’da bir yer Burç Cemiloğlu ve Joseph Wan (önde, solda) Unitim Holding’in profesyonel yöneticileriyle. olabilir. Başka sürprizlerimiz de olacak’’ şeklinde konuştu. Grup bünyesinde yeni kurduğu Servist şirketi ile de hizmet sektöründe faaliyet Harvey Nichols’ın Kan Nichols’ın yöneticileri de buna lık bir kontratımız var’’ dedi. gösterecek. Bu şirket ilk olarak Cemiloğlu, gıda başta olmak yon’dan sonra ikinci mağazası sıcak bakıyor’’ dedi. Londra’daki Hakkasan üzere Türk ürünlerini tüm dünnın Ankara veya Suadiye’de açı 4 ayda imza attılar restoranlarının İstanbul Şubesi’ni yadaki Harvey Nichols mağalacağını bildiren Burç Cemiloğyine Kanyon alışveriş Harvey Nichols ile 4 ayda im zalarına sokmak için gayretleri lu, Türkiye’de toplamda 5 Harmerkezinde açacak. vey Nichols mağazasının yeter za attıklarına değinen Cemiloğ olacağını belirtti. Cemiloğlu, Grubun Türkiye’ye getirmek istediği li olacağını söyledi. Harvey lu, ‘‘2005 sonunda imza attık. Ja ‘‘Türk ürünlerini tanıtacağız. diğer ünlü markalar ise Bally, Nichols’ı çevre ülkelerde de karta, Beyrut, Varşova ve Mos Harvey Nichols’ın bütün mağaThomas Pink ve GStar. açabileceklerini vurgulayan Ce kova’da mağaza açılması için 18 zalarında aynı ürünler satılır. Firma yeni açılacak mağaza ve miloğlu, ‘‘Ukrayna ve Roman aydır görüşmeler devam ediyor. Hepsinin raflarında Türk ürünrestoranlarla birlikte 2 bin 500’e ya olabilir. Bir merkezden yönet Biz tarihlerinde bir ilkle kısa sü lerinin de bulunması için savaşayakın kişiyi istihdam etmiş mek daha kolay olabilir. Harvey rede her şeyi tamamladık. 10 yıl cağız’’ diye konuştu. olacak. İkinci Harvey Ankara ya da Suadiye’de Taşıt vergileri için son gün ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin (MTV) ikinci taksidini ödeme süresi, bugün mesai saati bitiminde sona eriyor. Mükellefler, vergilerini bankalar ve tahsile yetkili vergi dairelerine yatıracaklar. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yeni uygulamaya koyduğu ‘‘Sorgulu Tahsilat Sistemi’’ne dahil 17 bankada da yalnız ‘‘araç plakası’’ belirtilerek ödeme yapılabilecek. Mükelleflerin, söz konusu bankalara giderken araç ruhsatlarını yanlarına almalarına ve araçla ilgili çeşitli detayları görevliye aktarmalarına gerek kalmayacak. Görevli, teknik altyapı sayesinde Gelir İdaresi’ne bağlanarak mükellefin araç bilgilerine ulaşacak ve sistemde görünen vergi borcuna göre tahsilat yapacak. Ödemeye ilişkin bilgiler de anında Gelir İdaresi’ne işlenmiş olacak. Boyner isim hakkını geri vermek zorunda kaldı Bünyesinde 200’den fazla marka bulunduran ve 200 yıla yakın bir süredir İngiltere’de moda dünyasının ‘vazgeçilmezleri’ arasında gösterilen Harvey Nichols’ı daha önce Türkiye’ye aralarında Boyner Holding’in de bulunduğu birkaç grubun da getirmeye çalıştığı biliniyor. Hatta 1999’da Boyner Holding, Harvey Nichols’ın Türkiye isim haklarını da tescil ettirmiş, ancak anlaşma sonuçlanamamış. Harvey Nichols’un isim haklarının hâlâ Boyner’de olduğu, markanın Unitim’le Türkiye’ye girme kararı almasıyla ortaya çıkmış. Boyner Holding gelişmelerin ardından isim hakkını centilmence geri vermiş. Harvey Nichols’ın HongKonglu üst yöneticisi (CEO) Joseph Wan, Edinburgh’da düzenlenen toplantıda, İstanbul’un yüksek nüfusuyla hızla büyüyen pazar olduğunu belirterek ‘‘Başarılı bir iş hacmi için varlıklı kesimin sadece yüzde 5’ini çekmemiz yeter’’ dedi. İstanbul Kanyon Alışveriş Merkezi’nde açılacak üç katlı mağazanın toplam büyüklüğü 8 bin metrekare olacak. Harvey Nichols İstanbul, 10. mağaza olacak ve eylülün ikinci haftasında açılacak. İskoçya turizme odaklanıyor İngiltere’ye bağlı İskoçya, özellikle bankacılık alanında öncülük yapmış bir ülke. Başkent Edinburgh’un nüfusu 450 bin civarında. Edinburgh Ticaret Odası Başkanı’nın verdiği bilgilere göre kent son yıllarda turizmde önemli gelişmeler kaydetti. Finans merkezi özelliğine sahip Edinburgh’da 350 milyar dolarlık fon yönetiliyor. İskoçya nüfusunun yüzde 2’sini barındıran şehir gayri safi milli hasılanın yüzde 20’sini sağlıyor. Gelecek hafta yapılacak festivale ise Afganistan’dan Özbekistan’a kadar çok sayıda ülkeden sanatçılar gelecek. Şehir ortaçağ mimarisi ve bugünün mimarisini estetikle bir araya getirmiş. D Ü N YA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U L O N D R A Çatışma hemen sonuçlanacak, 2 Biz onlara vuracağız ama onlar bize ulaşamayacak, 3 Savaşta düşman sivil halka zarar veremeyecek, 4 Savaş ikna edici bir zaferle sonuçlanacak) bu kez doğrulanamadığını, beklentilerle gerçeklik arasında bir uçurum oluşmaya başladığını saptıyor (26/07). Özetle Ortadoğu’da, daha önce görülmeyen eğilimler ortaya çıkıyor. Bir ‘‘Yeni Ortadoğu’’nun ‘‘doğum sancılarından’’ söz edilecekse, Condi’ninkini değil, işte bu eğilimleri düşünmek gerekiyor. Diğer taraftan, toz duman yatıştığında İsrail’in, kendi uzun dönemli güvenliği açısından, bu savaştan mutlaka kesin bir zaferle çıkması gerekiyor. Bu bağlamda, Stratfor, 27 Temmuz’da İsrail hükümetinin kara operasyonunu genişletmeyeceğine ilişkin kararla ‘‘hükümet ile ordu arasında bir anlaşmazlık olduğunu adeta dünyaya ilan etmiş olmasının’’ mantıksızlığına dikkat çektikten sonra, yedeklerin hizmet altına alınmaya devam ettiğini göz önüne alarak, belki de diyordu, ‘‘amaç, hiç beklemedik bir anda geniş çaplı bir kara harekâtı başlatmaktır’’. Ne de olsa, ‘‘İsrail’in büyük bir kara operasyonundan çekinerek, bir ateşkesi kabul etmesi, konjonktürün, İsrail’in zararına kapanması anlamına gelecek’’ (20/07). Ben de İsrail’in bugünkü, bir siyasi ve stratejik yenilgi anlamına gelecek koşulları, yukarda özetlediğim ‘‘Yeni Ortadoğu’nun oluşması’’nı kabul edemeyeceğini düşünüyorum. ‘‘IV Kuşak Savaşlar’’ kuramının kurucusu Albay William S. Lind de ‘‘Hizbullah örümceğinin’’ sabırla, ‘‘İsrail sineğinin (geniş çaplı bir kara harekâtıyla E.Y.) ağına doğru uçmasını beklediğini’’ düşünüyor (AntiWar, 29/07). Çok tehlikeli bir aşamaya giriyor bu savaş... Ms. Rice ‘‘Yeni Ortadoğu’nun doğum sancıları’’ diye bir söz etti. İtiraz etmeyen, dalga geçmeyen kalmadı. Ben Ms. Rice’ın sözlerinde gerçeklik payı olduğunu düşünüyorum. Evet, Ortadoğu’da yeni bir şeyler var, ama bunlar Ms. Rice’ın kastettikleri değil. Yeni ama, başka türlü... ABD; Irak’a saplandığından, Büyük Ortadoğu Projesi çıkmaza girdiğinden beri bir çıkış yolu arıyor. Şimdi de umudunu, Irak’ta gelişecek, etnik ve dini temellere dayanan bir iç savaşın, hem direnişi zayıflatmasına, hem de Sünni ve Şii kesimler arasındaki savaşta denge unsuru olmaya bağlamış görünüyor. İkinci daha geniş bağlamda, Ortadoğu çapında bir SünniŞii çatışmasının başlamasını, ABD İsrail ekseninin Sünnilerin koruyucusu rolünü üstlenerek, Iran ve Suriye karşısında bir blok oluşturmayı umuyor. Tabii ABD’de iktidardaki, kendi realitesini kendisinin yapacağına inançlı neocon ekip de, gerçekliği bu umutlar doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyor. Bu bağlamda, İsrail’in Lübnan’a saldırısı başlarken, üç Arap devletinin, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın tarihte ilk kez İsrail’i değil de bir başka Arap kesimi, Hizbullah’ı suçlaması, aniden neocon yazarların ağzını sulandırdı. Michael Rubin, Wall Street Journal’da yayımlanan yorumunda, ‘‘Eski bir Arap atasözü var: Ben kardeşime karşı. Kardeşim ve ben birlikte kuzenimize karşı. Ben kardeşim ve kuzenim birlikte yabancılara karşı’’ diye yazdıktan sonra ‘‘artık Arapların, Yahudilerin kuzen, Şiilerin yabancı olduğunu düşünmeye başladıklarını’’ ileri sürdü (17/07). Weekly Standart’ta Lee Smith de İran’a karşı Sünni İsrail ittifakından adeta gerçekmiş gibi söz ediyor, Hizbullah’ın Arap dünyasında tecrit olmaya başladığını savunuyordu. Doğruysa, bu büyük bir değişiklik olurdu. Ancak, bu yorumlarla ‘‘tembel adamın siyaseti’’ diyerek dalga geçen, CIA Ulusal İstihbarat Konseyi eski başkanlarından Graham Fuller’e göre gerçek, çok farklı. Bu üç ülkenin liderlerinin tutumu, SünniŞii çelişkisini değil, halkla aralarındaki uyumsuzluğu yansıtıyor. Bu liderler, ABD’ye yamanarak güvenlik garantisi elde etmek istiyorlar. Ben, İsrail’in yenilemezliğine ilişkin inancın da bu liderlerin Hizbullah’a karşı tutum almasını kolaylaştırdığını düşünüyorum. İngiltere dış politika kurumlarından Chatam House üyesi ve ‘‘İslamın Beşiği’’ başlıklı çalışmanın yazarı Mai Yamani de Lübnan’da yayımlanan Daily Star gazetesinde, Arap dünyasında Pan arap duyarlılıkların, İsrail ve ABD’ye ilişkin tehdit algılamasının, SünniŞii kimlikleri arasındaki gerginliklerden çok daha güçlü olduğunu anlatırken (25/07), Kahire Üniversitesi’nden Prof. Hassan Nafaa da El Ahram’daki yorumunda, ABD’nin bölgeyi birbiriyle çatışma halinde ve gerektiğinde çatışmaya sürüklenebilecek, etnik ve dini parçaların mozaiği olarak görmesinin, onu bu aşamada SünniŞii çelişkisini abartmaya ve kışkırtmaya ittiğine, ancak Lübnan savaşının gerçeğinin bu varsayımı yalancı çıkartmaya başladığına işaret ediyordu. Nitekim Rubin’in yazısının mürekkebi kurumadan Mısır, Lübnan ve Suudi liderlikleri, ülkelerinin sokaklarında kabarmaya başlayan Hizbullah yanlısı dalgadan korkarak ve beklenenin aksine İsrail’in Lübnan’da zorlanmaya başlamış olması karşısında tavır değiştirerek İsrail’i ve ABD’yi eleştirmeye başladılar. Böylece, New York Times’ın da işaret ettiği gibi (MacFarquhar, 28/07) beklenin aksine, SünniŞii çatlağı giderek kapanmaya başladı. ABD ve İsrail açısından daha tatsız gelişmeler En Yeni Ortadoğu Asia Times, 25/07). Beirut Centre For Research’ın Hıristiyanlar ve Dürziler arasında yaptığı kamuoyu yoklamalarına göre Hizbullah’a verilen destek, Şubat’ta yüzde 30’lardan geçen hafta Hıristiyanlar arasında yüzde 80’e, Dürziler arasında yüzde 89’a yükselmiş (Christian Science Monitor, 28/07). ABD ve İsrail’in ortak politikalarının yarattığı insanlık dramı ve ekolojik yıkım (New York Times, 29/07) Ortadoğu’da insanları birbirine yakınlaştırıyor ve dini aidiyetlerin ötesinde ortak bir bilincin oluşmasına katkıda bulunuyor. Diyalektik işte... Ve bir mit yıkılıyor Lübnan savaşında Hizbullah’ın savaş kapasitesi herkesi şaşırttı. Hizbullah, bir F16, üç Apaçi helikopteri düşürdü, Bu arada İsrail, Katyuşa füzelerini durduramıyor; yanlışlıkla, kendi helikopterini vurdu, beş İsrail askeri de yanlışlıkla öldürüldü (The Guardian, 27/07). Maroun elRas ve Bint Jbeil çatışmalarında İsrail ordusunun en elit birlikleri beklenmedik düzeyde kayıp verdiler. Washington Post’a göre ‘‘Hizbullah, korkulacak bir düşman olduğunu’’ göstermişti (27/07). Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nden (CSIS) Cordesman’ın raporu, İsrail’in şimdilik belirgin bir başarı elde edemediğini saptıyor; belki de stratejik bir başarısızlıkla karşı karşıya olduğunu ima ediyordu. Haaretz’in aktardığına göre, İsrail ordusunun iddialarının aksine MOSSAD Hizbullah’ın ciddi bir darbe almadığına inanıyordu (28/07). Gelişmeler İsrail’in en önemli caydırıcı silahının, Araplar karşısında yenilemezlik mitinin sarsıldığını (Toameh, Jarusalem Post, 26/07, Stratfor, 29/07) gösteriyor. Yedioth Ahranot’dan Giora Eiland da halk arasında egemen varsayımların (1 de var. İsrail, Lübnan hükümetinin Hizbullah’a karşı tutum almasını ve böylece Lübnan’ın etnik yapısının çatlamasını bekliyordu. Ancak, Lübnan halkı giderek İsrail’e karşı birleşiyor. Hıristiyanlar dini kimliklerini ikinci plana atarak Şiilere kucak açıyor, bombardımandan kaçanları evlerine alıyorlar (Time, 20/07, BBC, 24/07; Mobayed, The CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle