23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Ortadoğu’da Harita Arayışları M. Selim OKÇAY PENCERE Şaşkınlık!.. İnsan beşer.. Elbet şaşar.. Ama, bu kadar şaşkınlığa kim katlanabilir?.. AKP iktidara nasıl geçti?.. RTE meşhur Gülbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde fotoğraf çektirmeye bayılırken birdenbire Başkan Bush’un sinemasına dahil oluverdi... Erbabı bunun ne demek olduğunu bilir... ? AKP iktidarda dördüncü yılını bitiriyor, beşinci yılında seçim var... RTE iktidara geçtiği zaman Türkiye’de PKK terörünün icabına bakılmıştı... Ülke IMF patronajındaydı, ama, ekonomisini bir düzene bağlamıştı... Türkiye’de iktidarla Cumhurbaşkanı, üniversite, ordu arasında bir çatışma yoktu... ? Bugünkü durum ne?.. IMF’nin patronajındaki ekonomi patladı ve çatladı... Amerikan Doları bir elde yüksek atlama rekoru kırdı... Türkiye yoksullarıyla birlikte daha da yoksullaştı... Piyasada tedirginlik dalgalanıyor... Ekonomide istikrar yok... Güvensizlik var. ? Ya terör?.. 2002’de RTE’ye ve AKP’ye terörsüz bir Türkiye teslim edilmişti... Dört yıl sonra bugün şehit cenazelerinin trafiğinden geçilmiyor... Türkiye buna bir çare aramak yolunda kılını kıpırdatamıyor... Ekonomide adı yok, sanı var krizle birlikte zokayı yiyen Türk Lirası ve de terörde her gün cenaze töreni düzenlenen şehitlerin geçit resmi... Oysa dört yıl önce iktidar RTE’nin AKP’sine teslim edilirken manzara böyle miydi?.. ? İsrail iki asker için Ortadoğu’yu allak bullak ederken destek veren ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ülkemizde şehit cenazeleri birbiri ardına kaldırılırken terör örgütü PKK’ye kol kanat gerdi... AKP’de ne ses var.. Ne seda.. Terör örgütü Hamas’la ve de terörist Arap işadamı El Kadı’yla sıkı fıkı RTE, iş terörist PKK’ye dayandı mı ne yapacağını şaşırıyor... İnsan beşer.. Elbet şaşar.. Maşallah ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ üzerine Amerika ile anlaşan AKP iktidarı da kendi devletiyle, askeriyle, cumhurbaşkanıyla, üniversitesiyle, akılla, bilimle hesaplaşırken ne yapacağını şaşırmış durumdadır... Morali ve KKTC’yi Kurtarmak YARIN, 1974 Girne çıkarmasının yıldönümü. Öncü sualtı komandolarının, kapaklı gemilerden çıkan piyadelerin ve hafif tankların şimdiki adıyla Karaoğlanoğlu kıyısına ayak basışlarının 32. yılı. O günkü Türkiye’nin kadın erkek, genç ihtiyar, cumhuriyetçi ya da dinci, solcu ya da sağcı bütün insanlarıyla unutulmaz bir gururu ve henüz hiç tekrarlanmamış bir ulusal birlikteliği yaşadığı günün yıldönümü. O sabah uyananların duydukları sevinç, iç rahatlığı ve özgüven bir daha asla duyulmadı. Bunun önemi şurada: Kıbrıs davası gibi hem yerden göğe haklı, hem de hiçbir devletin karşı çıkamayacağı kadar güçlü olunan bir dava, şöyle ya da böyle, şunun ya da bunun densizliği, aptallığı ya da hainliği yüzünden kaybedilirse, ilk kaybedilecek olan bu ortak gurur ve özgüvendir. Çağın deyimiyle, ulusal ‘‘moral’’. O moral ki, son yılların AB aldatışları ve ABD eziklikleri yüzünden zaten hayli örselenmiş ve yaralanmıştı. Üstüne bir de Kıbrıs çöküntüsü binerse fazla gelir. Unutmayalım, sosyal patlamalar, darbeler ve rejim değişiklikleri böyle çöküntülerden sonra olmuştur. Bilmeyenler, Bismarck’a yenilen Fransa’nın, 1917 Rusya’sının, Anadolu kaçkını Yunanistan’ın ihtilaller tarihini okumalıdırlar. e var ki, bunun böyle olduğunu bile bile affedilmez bir hainlikle ya da farkına varmadan akıl almaz bir kara cahillikle cumhuriyet Türkiye’sini Kıbrıs yüzünden böyle bir ruh haline sürüklemek isteyenler var. Burada ve adada. Burada, boş bir AB tutkusuyla, İkinci Cumhuriyetçiliğin avanaklığıyla, yeni Mütareke basınının küstah sermaye sarhoşluğuyla. Eski Mütarekecilerin hiç değilse işgal kumandanlarından ve işbirlikçi hafiyelerden korkmak gibi bir özürleri vardı; şimdikiler paradan uzak kalmaktan ve yalakalıktan yoksun bırakılmaktan başka neden korkuyorlar, anlamak mümkün değil. Adadakiler ise, Lefkoşa’nın en eski gazetesi ‘‘Halkın Sesi’’nde Eşref Çetinel’in geçen hafta yazdığı gibi, yıllarca ‘‘Çözüm olmazsa mahvolacağız’’ tirajını çaktılar. ‘‘Tasavvur’’larına uygun çözüm hazırlamak için ‘‘halkların kardeşliğini, Kıbrıslılığı, sorunu iki halkın çözeceğini’’ şırınga ederek Kıbrıs Türk halkını ‘‘kıvama getirmek’’ için mücadele ettiler. İçtekiler Kıbrıs’ı vererek, adadakiler Türkiye’den koparak Avrupalı olma peşindedirler. rtık yol ayrımına gelindi. Talat’ın Papadopulos tuzağına düşmesine göz yumulursa ada Avrupa’nın eline düşer; ama, bir hafta önce Saray Oteli’nde okunan ve yarın Başbakan Erdoğan’ın önüne konacak olan ‘‘20 Temmuz Bildirgesi’’nde belirtildiği gibi, ‘‘Birbirini tanımış iki bağımsız devletin yan yana barış içinde yaşayacağı bir Kıbrıs’’ tezinde ısrar edilirse, hem moralsiz Türkiye, hem de ufuksuz KKTC kurtarılmış olur. 7 N Temmuz 2006 günkü gazetemi elime aldığımda beni çok şaşırtan ve çok üzen iki haberin alt alta yer aldığını gördüm. Kaleme sarılmamak mümkün değildi. Üstte, ‘‘Parçalanma Planı’’ başlığı altında, emekli bir ABD’li Albay Ralph Peters’a ait, ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayımlanan bir makalede, Ortadoğu’da istikrarsızlıkların en önemli nedeninin, Avrupalıların gelişigüzel çizdikleri sınırlar olduğu belirtilerek azınlıkların durumuna göre, sınırların yeniden çizilmesi gerektiği ifade edilmiş ve bir de Türkiye dahil Ortadoğu’yu parçalayarak yeniden düzenleyen bir harita eklenmiştir. Bu haritada Doğu Anadolu’nun Ermenilere ve Kürtlere verildiğini görüyoruz. Bu haberin altında yer alan ikinci haber de ‘‘Türkiye BOP Ortağı’’ başlığını taşımaktadır. Birinci haberin, ikinci haberle, tam bir organik bağı olduğunu, tüm niyetlerin ortaya bir güzel serildiğini ifade edebiliriz. Benim Dışişleri Bakanım, ABD’de iken, hem de adına ‘‘Vizyon Belgesi’’ denilen, içeriği ile, her şeyi ile, ABD’ye, dış politikamızı tamamen teslim mahiyetinde olan bir belge imzalanırken birinci haberin yer alması dikkat çekicidir. Bunun çok açık bir şekilde planlandığı anlaşılmaktadır. Emekli albayımız bu yazıya imza atarak ne denli cahil olduğunu da ortaya koymuştur. Bak albayım, senin eline bu kâğıdı tutuşturdukları ve alelacele de yayımlandığı anlaşılmaktadır. Sana ve bu yazıyı eline tutuşturanlara şunu iyi hatırlatırım ki Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını Avrupalılar çizmedi. Türk milleti onu kanları ile çizdi, anladın mı?.. İnönü zaferlerinden sonra Kars ve Gümrü antlaşmaları ile Rusya ile olan, bugünkü Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan sınırları çizildi. Sakarya Zaferi’nden sonra da, (ki sana soruyorum, en çok subayın şehit olduğu, tarihte örneği görülmemiş bu zaferin ne olduğunu bilir misin), Suriye hududu 1921 Ankara Antlaşması ile Fransızlarla çizildi. Başlarına gelecekleri anlayan Fransızlar kendilerini dışarıya zor attılar. Sen niçin Antep’e, Gaziantep, Maraş’a, Kahramanmaraş, Urfa’ya Şanlıurfa denildiğini bilir misin? Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa’nın yiğitleri, kahraman evlatları Fransızlara bu toprakları zindan ettiler. Şahan ismini hiç duydun mu?... Yunan hududu, Bulgaristan hududu 30 Ağustos Zaferi sonrası, aman aman biz de gidiyoruz diyen, senin akıl hocalarının kafasına vura vura çizildi. Bu zaferleri Türk milleti, Türk’ü ile, Kürt’ü ile, Çerkezi ile, Lazı ile bir bütün olarak kazandı, anladın mı?.. Avrupalılar çizmişmiş... Avrupalıların çizdikleri sınırlar Osmanlı artıkları Arap ülkelerinin sınırlarıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni bu şekilde görmen bile saygısızlığın ta kendisidir. Tabii, sana bu cesareti, başbakan olur olmaz ilk işleri ABD Başkanı’na koşmak olan Türk başbakanları vermektedir. Hâlâ randevu almak için, bugünlerde sıra bekleyen son başbakan vermektedir. O başbakanların hepsi de Ecevit, Erbakan, Çiller, Yılmaz gibi, Türk milletinden aldıkları sıfıra yakın oylarla uzaklaştırıldılar; sonuncusunun da akıbetinin bu olacağını kafanızdan hiç çıkarmayın. Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamaya kimsenin gücü yetmez, bunu da böyle bilin. Basiretsiz idarecilerin Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasına önayak olmasını Türk milletinin onayladığını mı zannediyorsunuz?.. Bu anlayışla imzalanan BOP ortaklığının yürüyeceğini mi umuyorsunuz? Bu vizyon belgesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin atacağı her adım için ABD’nin onayını almak zorunda olduğu apaçık anlaşılıyor. Bir yetkili dış ilişkilerde bir beyanat vermeden önce, aman ABD’li dostlarımız ne der, diye tereddütler geçirecektir. Onun için bu BOP’u, vizyon belgesini, Türk milleti Tayyip Erdoğan’ın, Abdullah Gül’ün, Türk Dışişleri’nin kafasında parçalayacağına adım gibi eminim. Öyle cesaret ve yüz verildi ki, birisi Ankara’ya uğramadan Diyarbakır’a gidiyor, resmi temaslarda bulunuyor; birisi Meclis’e gidip komisyon başkanını azarlıyor. Türk milleti hiçbir zaman bu kadar incitilmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti hudutları şehit kanları ile çizilmiştir. Sizin gibi, paraya çok sıkışan Napolyon’dan bugünkü kuzey kısımlarınızı satın aldığınız gibi, para ile satın almamıştır. Yine para ile bugünkü güney bölgelerinizi İspanyollardan satın aldığınız gibi, almamıştır. Kibar ve insancıl Kızılderililerin, bunlar bölgeye yığıldılar bu topraklar onlara yetmez, diyerek kendiliklerinden toprak bağışladıkları gibi de kurulmadı. Size bu kadar kibar davranan Kızılderilileri imha ettiniz, onları çöllere hapsettiniz. Onun için hepsi hâlâ size küskün ve kendi içlerine kapanık yaşıyorlar. Önce kalemi alıp kendi ülkenizin sınırlarını belirlemeniz gerekir, anladınız mı?.. Sonunda Ölen, Sudan Halkı İskender ODABAŞOĞLU İnşaat Mühendisi, Araştırmacı S A udan, ilgiyle izlenmesi gereken bir ülke. Darfur’daki yoksul, aç ve hasta insanların görüntüsüyle gündemimize giren Sudan, alan olarak dünyanın onuncu, Afrika’nın en büyük ülkesi. Sudan’ın nüfusu 40 milyon, kişi başına düşen gayri safi milli hasıla ise 2100 USD. Sudan’da günde 400 bin varil petrol üretiliyor, 280 bin varili ihraç ediliyor. Petrolün dünyadaki üretimi günde 79 milyon varil. Suudi Arabistan 7 milyon 920 bin varille ilk sırada, Irak 1 milyon 420 bin varille 12’nci, Türkiye 46 bin varille 41’inci, Sudan ise 34’üncü sırada. Özetle, Sudan’ın petrol üre timi dünya üretiminin binde üçü kadar, yani parasal boyutu ve küresel petrol fiyatına etkisi çok az. Ancak Sudan’da petrolün çoğunu Çinliler çıkarıyor ve Sudan’ın dışsatımında Çin’in payı yüzde 70. Bu nedenle, Sudan’daki petrole siyasi gözle bakmak yanlış olmaz. Zihinlerde birkaç soru var: Nil Nehri’nin boydan boya geçtiği, iki buçuk milyon kilometrekarelik bir büyük ülkede, derisinin rengi sütlü kahveden siyaha dek değişen, kanımca çok da sevecen 40 milyon insan, neden birbirini öldürür? Milyonlarca kişinin iç ve dış göçe zorlanmasına ve on binlerce kişinin açlıktan ölmesine ne den olunmasına, silahla öldürülmesine verilecek yanıt açık: Egemenlik, siyaset, petrol geliri paylaşımı. Sudan’da 21 yıl süren iç savaş, 2004 yılı sonunda, Sudan hükümeti ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) arasında imzalanan anlaşma ile sona erdirildi. SPLM lideri Dr. John Grang, alkışlarla başkentte karşılandı. Hükümetin tam olarak oluşacağı 9 Temmuz 2005’ten birkaç gün önce, 30 Temmuz’da bir helikopter kazasında öldü. Kimine göre helikopter düştü, kimine göre helikopter düşürüldü. Öldürenin hükümet yanlıları mı, yoksa 21 yıl kendisinden savaş yapmasını isteyenler mi olduğu, gelecekte açıklığa kavuşacak. Gerçek şu ki imzalanan onlarca anlaşma ve belgeden sonra barışa doğru atılan güçlü adım Sudanlılara umut veriyor. Sanırım, bir konu önemli. O da 7 yıl sonra Güney’in ayrılma konusunda referanduma gidecek olması. Sudan’da barışı getirenler ki onlar onyıllardır, bir kısmı yüzyıllardır bu trajediyi hazırlayanlardır Irak’ta da etkin olarak çalışıyorlar. Kuzey Irak’ta 7 yıl sonra bağımsızlık için referanduma gidilmesi kararı ile Sudan planı arasında bir benzerlik göze çarpıyor. Malum okulların olduğu bir yerde mutlaka uzun dönemli bir hesabın olduğunu hatırlatarak son sözüm şu: Sudan’da barış imzalandı ama açlık ve savaşın sona ermesi için zaman gerek. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle