25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr İlk konserini dün akşam veren sanatçı yarın ve cumartesi akşamı da Aya İrini’de olacak 15 DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ İstanbul’da Cecilia haftası tuz üçüncü İstanbul Müzik Festivali bu hafta soprano Cecilia Bartoli ve Freiburg Barok Orkestrası’nın art arda konserleriyle sona eriyor. Festival bu yılki afişlerinden katalog kapağına kadar tüm tanıtımına konu olan Cecilia Bartoli’yi ağırlamaktan ayrı bir onur duyuyor. Dün akşamki ilk dinletiden sonra yarın akşam ve 22 Temmuz Cumartesi akşamı da sanatçı Aya İrini’nin kubbesini çınlatacak. Freiburg Barok Orkestrası eşliğindeki ilk iki konserde sanatçının ‘Opera Proibita’ adlı albümünden seçmeler yer alıyor. Kendi doğduğu kent olan Roma’da çalışmış 18. yüzyıl bestecileri Caldera, Handel ve A. Scarlatti’nin yapıtları seslendiriliyor. Sanatçı her zamanki çok yönlü projelerine tipik bir örnek sunmuş olacak. 18. yüzyılda Roma: Sanatın merkezi, papalığın merkezi, kadınlara sahne yasağı var, kastratolar kabul görüyor, kastrotalar ünleniyor. İşte o dönemde onların ses rengi için yaratılmış, bu gün mezzo soprano sesiyle söylenen yapıtlar. Cumartesi akşamki program ise klasik dönemin ürünü olan opera ve konser aryalarını içeriyor: Bu kez ortak payda Mozart ve en yakın çağdaşları olan Salieri ile Haydn. Mozart’ın ‘‘La Clemenza di Tito’’ operasından aryalarla ünlü konser aryası olan motet, Exultate Jubilate’yi de dinleyeceğiz. Bu motetin ‘Alleluia’sı tarihte bir eşi daha olmayan, yükseklere kanat açan coşkunun örneğidir. Bugün genellikle koloratur (cambaz) sopranoların söylediği bu moteti Mozart, sesine hayran olduğu, zamanın ünlü kastratosu Venanzio Rauzzini için yazmış. Konserin ikinci yarısında ise Mozart’ın büyük Yamaçlar İnsanın yaşadığı yeri ve evini bırakıp bir süreliğine başka yerlere gezmeye, dinlenmeye ya da çalışmaya gitmesinin bir yararı da, gittiği ve geçtiği yerleri gözlemleme olanağı bulabilmesi. Karmakarışık toplumsal ve kültürel yapımız nedeniyle yaz aylarında kimileri tatil, kimileri hısım akraba ziyaretleri, kimileri de bitek tarım alanlarında iş bulup çalışabilmek için yolculuk ediyorlar. Beni ülkemizin bir yerinden başka bir yerine giderken en çok etkileyen görüntüler, insanlarımızın emeğiyle yeşermiş tarlalarla meyve bahçeleri olur. Bitek ovalar ve vadiler boyunca, neredeyse ne ekseniz ürün alabileceğiniz inanılmaz verimlilikte topraklar... Dünya incirinin yarıdan fazlasını, dünya kayısısının yarıdan fazlasını, dünya fındığının yarıdan fazlasını üreten topraklar... Şu günlerde Tekirdağ’a kadar olan yapı kalabalığını geçip Trakya’ya çıksanız, yeni yeni açan ayçiçeklerinin uçsuz bucaksız sarı deniziyle karşılaşırsınız. Yeryüzünde iyi ve güzel olan üstüne insanı yeniden düşünmeye çağıran, sarı ışıklar içinde bir deniz... Anadolu’da sulanan alanlarda yemyeşildir tarlalar, tahıl ekili alanlarda ise olgunluğun kumral sarışınlığı belirmeye başlamıştır. ??? Bu görkemli doğa görünümleri içinde beni üzen yan ise, yamaçların sahipsizliği, yalnızlığı, terk edilmişliğidir. Tarıma elverişli düzlükler bitip yamaçlar başladığında, çoğu yerde sarı kahverengi, üzerinde ot bitmez kayalar egemen olur görünüme. O yamaçlar yüzyıllar öncesinin orman alanlarıdır, türlü nedenlerle yok olmuş ormanların izi bile kalmamış yurtları. Ege ve Akdeniz’in kıyıya bakan yamaçları ayrılır bu genel görünümden. Oralarda zeytinlerin ve çamların oluşturduğu zenginliklerle kaplıdır her yan. Ama iç kesimlere ilerledikçe kimsesizleşir yükseltiler. Öyle ki, bu bölgelerde sulama amaçlı yapılmış baraj göllerinin çevreleri bile bu çıplaklıktan kurtulamaz. Su düzeyinin kıyısından başlar çıplak yamaçlar. Oralara dikilecek orman fidanlarını bekler milyonlarca hektarlık alanlar. ??? Yamaçlara ilişkin iki anım var: Biri Marmara Adası’na ilişkin. Daha ilk gidişimde kıyıdan bakınca tepelerdeki çizgi çizgi setler dikkatimi çekmişti. Bunların ne olduğunu sorduğumda, eskiden, ada halkının Rumlardan oluştuğu dönemde, o yamaçlarda kurulan setlere, insanların sırtlarında toprak taşıyarak bağlar kurduklarını, oralarda bağcılık yaptıklarını söylediler. Ama onlar gidince, yerlerine gelenler ilgi göstermemiş yamaçlardaki o zahmetli bağcılık uğraşına. Bağlar tükenip gitmiş zaman içinde, geriye o çizgi biçiminde görülen setler kalmış yalnızca. İkinci örnek, doğası ve iklimi bize çok benzeyen İtalya’dan: Bir yüzü Cenova Körfezi’ne bakan geçit vermez dağlarla kaplı bir alan. ‘Cinque Terre’ (Beş Toprak) deniyor buraya, çünkü bu alanda beş küçük orman köyü var. Yakın zamana dek bu köyler arasında ancak yürüyerek ulaşım olanaklıymış. Güç doğa koşullarına karşın insanlar, yamaçlar üzerine kurdukları setlerle burada özel bir yaşam alanı oluşturmuşlar. Tarımla geçiniyorlar. Tarım alanı olarak kullanılan setleri yapabilmek için toplam sekiz milyon metreküp duvar örmüşler. Cenevre Üniversitesi de özel bir projeyle burada organik tarımı destekliyormuş. Yöreye özgü asma fidanları geliştirilmiş. Çam ağaçlarıyla kaplı dağlardaki orman varlığı da özenle korunuyormuş... Bu iki örnek size ne düşündürdü? Bir ülkenin sahibi olmak, biraz da toprağına taşına verilen emekle ölçülen bir şey değil mi? turgay?fisekci.com O B rakibi Salieri’den iki opera aryası ile büyük dostu olan Haydn’dan bir opera aryası dinleyeceğiz. Yaz festivallerine katılmazken Bugüne dek yaz festivallerine katılmamayı yeğ tutan Cecilia Bartoli, İstanbul’un büyüsüne hayır diyememiş anlaşılan. İki yıl önceki Bach dinletisinde de İstanbul Festivali’nin en etkileyici konuğu olmuştu. Onunla konserden birkaç saat önce bir söyleşi yapmıştık. Kaprisli soprano tanımına taban tabana zıt, kocaman kahkahalar atan, espriler yapan, yerinde duramayan, kendisiyle ve çevresiyle barışık bir sanatçı olarak tanımıştık onu. Her sahneye çıkışı, her CD üretimi planlı programlı bir projenin parçası. Ses rengi olan mezzo sopranonun söyleyebileceği ugüne dek yaz festivallerine katılmamayı yeğ tutan Cecilia Bartoli, İstanbul’un büyüsüne hayır diyememiş anlaşılan. Sanatçı Aya İrini’deki konserlerinde ‘Opera Proibita’ adlı albümünden seçmelerle Mozart, Haydn ve Salieri’den aryalar söyleyecek. ları arasındaki etkileşimi, dinsel, dünyasal, siyasal boyutları, her şeyi inceleyip kendine konu başlıkları yaratıyor. Örneğin, 18. yüzyılda şiirin müzik kadar önemli olduğunu vurguluyor, dolayısıyla son derece dramatik bir anlatımın gereğinin altını çiziyor. Doğal ki kastrato geleneğini çok iyi incelemiş; soprano ve alto kastratların bugünkü kontrtenorun ses rengi olmadığını savunuyor. O zamanlar kontrtenorların yalnız dinsel müzik için kullanıldığını, dramatik sahnelerin kastrato, yani bugünün mezzo sopranosu için yazıldığını ileri sürüyor. ‘‘Ben yepyeni bir şey yaratmıyorum’’ demişti konuşmamızda, ‘‘ama çağlar önce yaratılmış şeylerin içinde keşfe çıkıyorum. Dinleyiciye hâlâ keşfedilmemiş pek çok müzik olduğunu kanıtlamak istiyorum.’’ Cecilia Bartoli’nin CD’lerini dinlemiş, DVD’lerini izlemiş ve konserinde bulunmuş bir izleyicisi olarak kulağımda şarkı sesi kadar yaptığımız söyleşiden kalan konuşma sesi de var. Bu sesten kıvıl kıvıl bir enerji ve bir o kadar saydamlık anımsıyorum. www.evinilyasoğlu.com Cenan Akın yoğun bakımda üzik dünyamızın haberlerini tatlısıyla acısıyla değerlendirmek görevimiz. Ancak bu sütunlarda çok sık acı haber verir olduk. Daha geçen hafta İstanbul orkestralarının emekçisi bir ihtiyar delikanlıyı yitirdik: Obuacı Celal Akatlar (d. 1920). Ta Cemal Reşit Rey’in Şehir Orkestrası’yla İstanbul’a hizmet etmeye başlamış, çok yönlü müzikçiliğiyle, gerek orkestracı, gerekse öğretmen olarak yıllar boyu müzik çevrelerinin simgesi haline gelmiş bir sanatçı. Şimdi de besteci Cenan Akın’ın geçirdiği bir beyin ameliyatı ardından Cerrahpaşa Nöroşirürji’nin yoğun bakımında olduğunu öğreniyoruz. Cenan Akın (d.1932) kendini eğitim müziğine adamış, korolar kurmuş, şarkılar yazmış, öğretmenler yetiştirmiş, üçüncü kuşak çoksesli Türk bestecilerinden biri. ‘‘Bugün bayram gök mavi bulutlar ak / Her taraf çiçek çiçek, çiçek çiçek’’ dizeleriyle çocukluğumuzdan belleklerde kalan nice çocuk ve gençlik şarkısı kulaklarımızda. Eşi piyanist ve öğretmen Nazan Akın ve oğlu, genç kuşak bestecilerimizden Can Akın onun yanındalar. Biz de kendisine acil şifalar diliyoruz. ya da zamanın kastratoları için yazılmış tüm dağarcığı araştırıyor. Yalnız dağarcık mı, tavırları, kavramları, sanatsal akımları, sanat dal M 20. Uluslararası İzmir Festivali’ne ADD’nin Antigone’sinden sonra bir ay ara verilecek Festival İzmir’i dünyayla buluşturuyor ÖNDER KÜTAHYALI ? ‘‘Uluslararası İzmir Müzik Festivali’nin 20’ncisine ulaşmanın sevincini İKSEV’in çıkaracağı yoğunçalar daha da arttıracaktır. Bu yoğunçalarda, ilk izlencede beş Türk şefinin yorumlarıyla seslendirilen beş çağdaş Türk bestecisinin yapıtlarının stüdyo kayıtları yer almalıdır diye düşünüyorum. ’’ Ağustos’ta Efes Antik Tiyatro’da ve 20 Ağustos’ta Bergama Asklepieon Tiyatrosu’nda vereceği dinletilerle sona erecek. Şef, Jacques Mercier; solocular: Eda Yıldırım (mezzo soprano, Türkiye) ve Charlotte Bonneton (keman, Fransa). Doğu’nun esinlediği yapıtlardan oluşturulan izlencede, Rimski Korsakof’un ‘‘Şehrazat’’ı ve Paul Dukas’nın ‘‘le Péri’’si çalınacak. Hasan Uçarsu’ya ısmarlanan ‘‘İlk Sunum’’ adlı yapıtın da dünya ilkçalınışı gerçekleştirilecek. Rahatsızlanan yazarınız, festivalimizin son etkinliklerine gidemiyor; ancak hastalık, bazı vurgulamaların yapılmasına engel değil. Uluslararası İzmir Müzik Festivali’nin 20’ncisine ulaştık; sevinçliyiz. Bu mutluluğu, İKSEV’in çıkaracağı yoğunçalar daha da arttıracaktır. Önerim şu: İlk izlencede beş çağdaş Türk bestecisinin birer yapıtı, beş Türk şefinin yorumlarıyla çalınmıştı. İKSEV Festival Orkestrası bunların stüdyo kayıtlarını gerçekleştirmelidir. Her zaman yazdım ve söyledim; festivaller bir toplumun dışarıya açılan kültür ve sanat pencereleridir. İzmir’deki pencerenin İstanbul’a ya da Ankara’ya kıyasla biraz küçük oluşu fazla önemli değil. Yirmi yıl içinde dün 20. Uluslararası İzmir Müzik Festivali’nde, Chick Corea’nın dinletisinden sonra Çeşme Kalesi’nde iki gösteri daha sunuldu. 8 Temmuz akşamı, Katia Guerreiro’nun fado konseri vardı. 13 Temmuz’da ise ‘‘Flor de Amor Tour’’ başlıklı dinleti izlendi. Festivali düzenleyen İKSEV , her yıl bir gösteriyi komşumuz Yunanistan’a ayırarak iki toplumun tanışmasına katkıda bulunmaktadır. Böylece dün akşam, Celsus Kütüphanesi’nde ‘‘Kelsos Ensemble’’ müzik yaptı. Rönesans’ın sonu ile erken Barok’tan seçilmiş yapıtları o dönemin çalgılarıyla yorumlayan topluluğun şefi Nikos Nikolaides’ti. Yarın akşam ise Efes Antik Tiyatro’da Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları, Sophokles’in Antigone’sini sunacak. Bu oyundan sonra bir ay ara var. Festival, Akdeniz Gençlik Orkestrası’nın 19 yanın önde gelen orkestralarını, oda müziği ve caz topluluklarını, ayrıca ünlü solocularını tanımanın mutluluğunu yaşadık. Bu olgu, bin bir güçlükle baş etmek zorunda bulunan Türkiye’nin geleceğine ilişkin yoğun düşünce üretimini hızlandırmaktadır. Festivalimizin gelecek yıllarda da coşkuyla yineleneceğine inanıyorum. İzlediğimiz festivalde emeği geçen İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı (İKSEV) yetkililerine, özellikle de Sayın Başkan Filiz Sarper Eczacıbaşı’na, hemşerilerim adına sonsuz teşekkürler sunarım. Çalışmalarımızı kolaylaştırmak üzere biz basın mensuplarına güzel bir araç vermiş olan Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Aziz Kocaoğlu’na ve dinleti mekânlarına gidişi tam bir düzen içinde gerçekleştirmiş bulunan İKSEV Halkla İlişkiler yetkilisi Sayın Sirel Ekşi’ye de sonsuz teşekkürlerimiz var. Daha nice festivallere. KOOPC’DEN DUYURU Kooperatifimizin 2006 yaz dönemi kültür etkinliklerinden üçüncüsü Çantaköy Cumhuriyet Mahallesi Kır Kahvesi’nde YETER EFENDİLER! VATANIMIZI SATIYORSUNUZ ÇOCUKLARIMIZI ÖLDÜRTÜYORSUNUZ EKMEĞİMİZİ ÇALIYORSUNUZ BAYRAĞIMIZI ÇİĞNETİYORSUNUZ KURANIMIZI YAHUDİLEŞTİRİYORSUNUZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ PARÇALANACAK MI? konu başlığı altında 23 Temmuz 2006, Pazar günü saat 14.00’te yapılacaktır. Kooperatifimiz Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı HALKA RAĞMEN SİZ KİMİ TEMSİL EDİYORSUNUZ? CUMHURİYET MİTİNGİ 2 İLHAN SELÇUK’un yapacağı söyleşiye kooperatif ortaklarının yanı sıra tüm Cumhuriyet okurları davetlidir. Not: Etkinlik günü saat 12.00’de AKM (Taksim) önünden otobüs kaldırılacaktır. 24 Temmuz 2006 LOZAN GÜNÜ 18.00 Gündoğdu Meydanı Vatanımız, namusumuz, ekmeğimiz, çocuklarımız için... CUMOK İzmir ve Ege Oluşumları, ADD İzmir ve Ege Bölgesi Şubeleri, İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, İSMMMO, CHP Konak İlçe, DSP İzmir İl, İZÜNİDER, 68’liler Birliği Vakfı, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği, DEÜ ADT, Kemalist Üniversiteliler Birliği, Türk Kadınları Birliği, Kadın Hakları Derneği, Ulusal Uyanış Platformu, İzmir’i Sevenler Derneği, İzmir 1 No’lu Yolİş, Petrolİş Aliağa ve İzmir Şb, TezKoopİş, Tesİş 1 ve 2, Tek Gıdaİş, Harpİş, Havaİş, Kristalİş, Demiryolİş İzmir Şb, Belediyeİş, SHP İzmir İl, HYP İzmir İl, İP İzmir İl, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Eğitimİş İzmir ve Ege Bölgesi Şb., Temad İzmir Şb., Türk Hemşireler Derneği İzmir Şb. FATİH 2.SULH HUKUK MAHKEMESİ İLAN Dosya no:2006/681 esas Davacı Ertuğrul Kul tarafından davalı Cemal Mehmetoğlu ve dahili davalı Hazine aleyhlerine açılan kayyım tayini davasının 13/07/2006 tarihli ara kararı gereğince; Davalı Cemal Mehmetoğlu’nun adresi meçhul olması nedeniyle yargılama sırasındaki tebligatlar ilanen tebliğ edilmiş ve dosya Yargıtayca bozulmakla mahkememizin 2006/681 esas numarası almış olup, davalının duruşmanın bırakıldığı 10/08/2006 günü saat 11.00’de hazır bulunması veya kendisini vekil ile temsil ettirmesi HUMK’nun 509. ve 510. maddesi gereğince duruşmaya gelmediği takdirde duruşmanın gıyabında görüleceği, duruşma günü dava dilekçesi ve yenileme dilekçesi yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 17/02/2006 (Basın: 35360) İş Hanı Site Apartman Gayrimenkul Danışmanlığı Yönetimi 0 536 846 30 25, Faks: 0 212 293 76 00 CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle