18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Makina Mühendisleri Odası’nın açtığı davada, Danıştay, satışa onay veren ÖYK kararının yürütmesini durdurdu 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN ERDEMİR’e ikinci veto ? MMO Başkanı Koramaz, ‘‘ÖYK kararının da yürütmesinin durdurulmasıyla ERDEMİR’in devrinin yasal dayanaktan yoksun kaldığı bir kez daha ortaya konulmuştur’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Makina Mühendisleri Odası (MMO) Başkanı Emin Koramaz, Danıştay 13. Dairesi’nin ERDEMİR’in satışına onay veren Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) kararında yürütmeyi durdurduğunu açıkladı. Türkiye’nin en büyük yassı çelik üreticisi ERDEMİR’in yüzde 46.12’si için ekim ayında yapılan blok satış ihalesinde en yüksek teklifi veren Oyak, 27 Şubat’ta Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na (ÖİB) ait yüzde 46.12 hisse için 2.77 milyar dolar ve Türkiye Kalkınma Bankası’na ait yüzde 3.17 hisse için 190.2 milyon dolar olmak üzere toplam 2.96 milyar doları ödedi ve söz konusu ERDEMİR hisselerini devraldı. Koramaz, yaptığı yazılı açıklamada, söz konusu kararın MMO tarafından açılan bir davada verildiğini belirterek ‘‘ERDEMİR’in devrinin yasal dayanaktan yoksun kaldığı bir kez daha kanıtlanmıştır’’ dedi. Bu kararın ardından İMKB de ERDEMİR hisselerini geçici olarak işleme kapattı. Koramaz, ‘‘Daha önce yürütmesi durdurulan Rekabet Kurulu’nun devre izin kararına dayanılarak tesis edilen bir işlem olduğu gerekçesiyle ERDEMİR’in satışına onay veren ÖYK kararının da yürütmesinin durdurulmasıyla, ERDEMİR’in devrinin yasal dayanaktan yoksun kaldığı bir kez daha ortaya konulmuştur’’ dedi. Danıştay kararının stratejik öneme sahip, kamuya büyük gelir getiren işletme, varlık ve hizmetlerin özelleştirme kapsamına alınarak bir an önce özelleştirilmelerine çalışıldığı ve önemli özelleştirme süreçlerinde yürütülen işlemlerde telafisi imkânsız hatalar yapıldığını kaydeden Koramaz, ‘‘Böylesine önemli hataların yapılması; özelleştirmelerdeki aceleciliği ve dolayısıyla kamu yararına uygunluk değerlendirmesinin yeterince yapılmadığını da ortaya koyar niteliktedir’’ değerlendirmesinde bulundu. Bağımsız Sosyal Bilimciler 2006 Raporu Bağımsız Sosyal Bilimciler (BSB) İktisat Grubu, kamuoyuna her yıl düzenli olarak sunmakta olduğu yıllık değerlendirmelerini, mayıs başında tamamlamış olduğu bir çalışma ile sürdürdü. 2006 Raporu, grubun http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org adresindeki internet sitesinde yer almakta ve ayrıca TMMOB tarafından da basıma hazırlanmaktadır. 2006 yılı başında ülkemizin ekonomik, siyasal ve sosyal yaşamına ilişkin değerlendirmelerin sunulduğu bu raporun ana temasını, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 1998’de başlatılan Yakın İzleme Anlaşması sonrası Türkiye ekonomisinin gelişim dinamiklerinin ve sorunlarının irdelenmesi oluşturmaktadır. Raporda ayrıca teknik bir makroekonomik egzersiz sunulmakta ve kamu yatırımlarından kaynaklanan alternatif bir büyüme stratejisinin ana unsurları tartışılmaktadır. Aşağıdaki satırlarda BSB 2006 Raporu’nun Sonuç bölümünden seçilmiş pasajları sizlere aktarmak istiyorum: ??? IMF’nin iktisadi tarihimizde oldukça uzun geçmişe dayalı bir yeri olmasına karşın, iktisat politikası içindeki konumu, özellikle 1998 Yakın İzleme Anlaşması’ndan bu yana daha da belirginleşmiştir. IMF, 1997 Asya Krizi’nden çıkardığı derslere de dayanarak, Türkiye ekonomisi üzerindeki denetimini bu tarihten sonra daha da derinleştirmek ve bunu daha kurumsal bir niteliğe kavuşturmak ihtiyacı duymuştur. Benzer şekilde yerli burjuvazi de 1989 sonrasında, Türkiye’nin içinde bulunduğu dışa açık makroekonomik yapının kendi çıkarlarını doğrudan gözetmeyen, rasgele politikalar içinde biçimlendirilmesinden rahatsızlık duymuş ve uluslararası yeni işbölümünde Türkiye’nin ‘yeni yükselen piyasalar’ arasında yer almasını garantiye alacak dönüşümlerin bir an önce sonuçlandırılmasını açıkça ve acilen arzular hale gelmiştir. Burjuvazinin bu özlemi, Türkiye’nin kaderine kesin ve sınırsız bir egemenlik kurma girişimine dönüşmüştür. Bu programın hayata geçirilmesi özünde uluslararası sermaye ile (ve onun üstörgütleriyle) tam işbirliğiyle mümkün olabilmiştir. Bu işbirliği, Türkiye burjuvazisinin etkili ve egemen öğelerinin ‘‘ulusal’’ ve göreli olarak ‘‘bağımsız’’ özellikler taşıyabilen birikim biçimlerini dönüşü olmayan bir biçimde terk etmiş oldukları anlamına da gelmektedir. Türkiye burjuvazisinin bu dönüşümü, bir yandan da kapitalist dünyada 1980’lerden beri ‘devlet’e yönelik olarak sürdürülen ideolojik saldırının ulusal düzeyde bir yansımasıdır... Bu saldırının amacı, kökleri Aydınlanma geleneğine dayanan, devletin belirli bir amacın gerçekleştirilmesi için ‘akılcı bir araç’ olarak kullanılması anlayışını itibar kaybına uğratmaktır. Öte yandan, piyasanın daha etkin çalışması için devlet müdahalesine gereksinim olduğu görüşü, 1990’lardan itibaren giderek ağırlık kazanmaya başlamıştır. İlk bakışta, neoliberal yaklaşımdan bir kopuşun ifadesi olarak algılanabilecek bu görüş, ‘rekabet devleti’, ‘düzenleyici devlet’ ve ‘iyi yönetişim’ gibi kavramları öne çıkardığı ölçüde, söz konusu yaklaşımın hegemonyasını pekiştirmekte işlevsel olmaktadır. Diğer bir deyişle, ‘küreselleşme’ çağında müdahalenin sadece biçimi değil ölçekleri ve araçları da değişime uğramaktadır. Çünkü, daha önce merkezi yönetimin üstlendiği birtakım işlevleri, söz konusu kurumsal aktörlerin devralması öngörülmektedir. Aynı zamanda, bu aktörler ‘kazananlar’ koalisyonunun öğeleri ve/veya belirleyicileri olmaya başlamaktadır. ??? Çalışma boyunca detaylı olarak incelendiği üzere, söz konusu program Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına yönelik açık bir tehdit oluşturmakta ve emeği ile geçinen geniş halk kesimlerinin kazanılmış haklarını geriletmektedir. Özetle, 1998 sonrası IMF Yakın İzleme Anlaşması çerçevesinde uygulanan politikalar, ülkemizin hedeflerini ve kaynaklarını kendisinin belirlediği bağımsız, görece eşitlikçi ve sosyal dayanışmacı bir kalkınma stratejisi uygulayabilmesinin önündeki en büyük engeldir. IMF ile 1998’den bu yana Yakın İzleme Anlaşması adı altında sürdürülmeye çalışılan programın ve buna eşlik eden Dünya Bankası yönlendirmelerinin amaçları çok açıktır. Bu program, Türkiye’yi uluslararası iş bölümü içerisinde emekyoğun ve düşük teknolojik içerikli sektörlerde uzmanlaştıran; yerelleşme ve sivil toplum örgütlerine dayalı demokratikleşme mesajlarıyla kamu sektörünü dağıtıp parçalayarak etkisizleştirmeyi amaçlayan; sağlık, eğitim gibi temel kamu hizmetlerini özel sermayenin kâr güdüsü altında ticari bir metaya dönüştürerek toplumun en temel ihtiyaçlarını ulusal ve uluslararası sermayenin sömürüsüne açmayı hedefleyen neoliberal projenin bir uygulamasıdır. Söz konusu proje, her şeyden öte, Türkiye’nin iktisadi ve siyasi bağımsızlığını ve emekçilerin 1960’lardan bu yana toplumsal kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik açık tehditler içermektedir. Dolayısıyla, IMF ve DB ikilisi tarafından yönlendirilmekte olan bu programa karşı çıkışımız, ulusal kimliğimizi ve ekonomiksiyasi bağımsızlığımızı ve emeğin toplumsal haklarını koruma kaygısından kaynaklanmaktadır. Rekabet Kurulu görüşecek Koramaz, ERDEMİR özelleştirmesine karşı daha önce açtıkları davalardan birinde Danıştay 13. Dairesi tarafından Rekabet Kurulu’nun ERDEMİR’in devrine izin veren kararını yedi kişiyle alması gerekirken, yasaya aykırı olarak sekiz kişi toplanarak aldığı gerekçesiyle devir işlemine izin veren kararın yürütmesinin durdurulduğunu anımsatarak ‘‘Bu yürütmeyi durdurma kararına karşı yapılan itirazın Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nca reddedildiği bilinmektedir’’ dedi.Yetkililer, ÖİB’nin de kararın tebliğinin ardından bir üst mahkemeye itiraz edeceklerini belirtiyorlar. Rekabet Kurulu Başkanı Mustafa Parlak, Danıştay’ın verdiği kararın onanması halinde, yeni bir karar alacaklarını ve bunun özelleştirme sürecini olumsuz etkilemeyeceğini ifade etmişti. Reuters’ın sorularını yanıtlayan Rekabet Kurulu İkinci Başkanı Tuncay Songör de ‘‘Kurul önümüzdeki günlerde yapacağı toplantıda nasıl hareket edeceğine karar verecek’’ dedi. Danıştay kararının esasa ilişkin olmadığını yalnızca yürürlülüğün durdurulduğunu vurgulayan Songör, ‘‘Kurul Danıştay’ın gerekçeli kararında belirtildiği gibi yasada belirtilen sayıda üyeyle toplanıp yeni bir karar alabilir. Bu durumda Danıştay’ın belirttiği kararın önündeki engel de kalkmış olur’’ diye konuştu. Yalçıntaş’a göre uzun vadeli düşünmeye alışmazsak 10 yıl sonra da bugünkü türbülansı yaşarız Sloganı bırakıp strateji üretelim İmar Bankası vergi borcunda 1. sırada ? İstanbul ve Ankara’da açıklanan vergi borçluları listesinde ilk sıraları İmar Bankası aldı. Ekonomi Servisi İstanbul ve Ankara’nın vergi borçluları listesinde tasfiye edilen İmar Bankası’nın şubeleri ilk sırada yer aldı. İstanbul’un vergi borçluları listesinde, tasfiye edilen İmar Bankası’nın Bakırköy Şubesi 242.2 milyon YTL borçla ilk sırada yer aldı. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı verilerine göre, kentin vergi borçluları listesinin ikinci sırasında 184.1 milyon YTL borçla Jetpa Holding AŞ, üçüncü sırada 150 milyon YTL borçla İmar Bankası Kadıköy Şubesi, dördüncü sırada 111 milyon YTL ile İmar Bankası Şişli Şubesi ve beşinci sırada 102.6 milyon YTL ile Muharrem Anul isimli kişi açıklandı. Toplam 100 borçlunun bulunduğu listede İmar Bankası’nın 48 şubesi yer aldı. Ankara’da ise listenin ilk sırasında İmar Bankası Ankara Şubesi 387 milyon 886 bin 244 YTL borçla yer aldı. İmar Bankası’nın 3 şubesinin ardından 5. sıraya yine Tuta Petrolcülük yerleşti. Listenin 9, 11, 12, 13, 14 ve 17’nci sıralarında da İmar Bankası birimleri yer alıyor. Böylece ilk 50 kişilik vergi borçluları listesinde 11 şubesi bulunan İmar Bankası’na çıkarılan toplam borç tutarı 900 milyon YTL’yi aşıyor. ? Toplum olarak tartışma ve eleştirileri sloganlar üzerinde yoğunlaştırdığımızı ileri süren İTO Başkanı Yalçıntaş, ‘‘Artık uzun vadeli stratejiler üretip uygulama zamanı geldi” dedi. Ekonomi Servisi Son 4 yıl içinde özellikle para ve maliye politikalarına dayanarak ekonomide önemli adımlar atıldığını belirten İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş, artık uzun vadeli stratejileri konuşma zamanının geldiğini söyledi. Yalçıntaş, bir grup gazetecinin katılımı ile düzenlediği basınla sohbet toplantısında, ‘‘Evet, Türkiye’de başarılı bir 4 yıl geçti, bir yerden bir yere geldik. Ama bundan sonra daha uzun vadeli bakmasını bilmeliyiz. Stratejik ve politik açıdan etkilenen değil etkileyen olmak istiyorsak, uzun vadeli stratejilere geçmeliyiz. Yoksa 510 yıl sonra da bugünkü türbülanslardan kurtulamayız’’ dedi. Türkiye’nin en önemli dört konusunun sanayi üretimi, hizmet üretimi, bilgi üretimi ve tüm bunların altını dolduracak bir kültür ve sanat ortamının üretimi olduğunu belirten Yalçıntaş, şöyle devam etti: ‘‘Örneğin IMF bir şeyler önerdi, biz asgari ücretin düşürülüp düşürülmemesine takıldık. Oysa ana sorunumuz istihdamdır, enerjidir. İstihdam konusunda nasıl bir politika izlememiz gerektiğini konunun tüm tarafları, işçi ve işveren sendikaları ile hükümet bir araya gelerek, sorunu bir masaya yatırmalı, konsensüs sağlamalı, uygulamalıyız. Bunun zamanı dündü, geç kaldık. Enerjide de bu böyle.’’ ‘Kalbim Benecol’ adlı yeni ürünlerin tanıtımına Ülker, Raisio Life ve Türk Kalp Vakfı yöneticileri katıldı. Kötü kolesterolü 2 haftada yüzde 15’e kadar düşürebiliyor Ülker’den ‘fonksiyonel gıda’ yatırımı Ekonomi Servisi Ülker Grubu, fonksiyonel gıda sektörüne adım attı; kolesterol düşürücü ürünleri üreten Benecol’ün ürünlerini Türk tüketicisiyle buluşturuyor. Ülker Kalbim Benecol; yoğurt, yoğurt içeceği, süt ve margarinden oluşan ürün yelpazesini tanıttı. Toplantıda konuşan Ülker Gıda Grubu Başkanı Mehmet Tütüncü, son girişimiyle fonksiyonel gıda sektörüne giren Ülker’in, bu piyasaya yön vereceğini dile getirdi. Kolesterol düşürücü ‘‘Kalbim Benecol’’ ürün serisinin piyasaya sürüldüğünü bildiren Tütüncü, fonksiyonel gıda pazarının dünyada çok önemli büyüklüğe ulaşmasına rağmen Türkiye’de yeni yeni geliştiğini açıkladı. Raisio Life Sciences Başkanı Jukka Lavi de kolesterol düşürücü Benecol bitkisel stanolleri üreten şirketin, bu ürünü Türkiye dahil 23 ülkede sattığını anlattı. Levi, Benecol ürünlerinin, kandaki iyi kolesterolü (HDL) etkilemeden, kötü kolesterolü (LDL) 2 haftada yüzde 15’e varan oranda düşürdüğünü savundu. LÜBNAN Bir milyar dolarlık kayıp Ekonomi Servisi Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesinde faaliyet gösteren TürkLübnan İş Konseyi Başkanı Mehmet Habbab, Lübnan’dan yardım çağrısı geldiğini, DEİK’ten yardım talep edildiğini söyledi. Habbab, DEİK Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada ekonomik ilişkilerin mahvolduğunu, ne olacağını bilemediklerini kaydederek ‘‘Şu anda altyapı tamamen tahrip olmuş. Bir elektrik santralı kaldı. O da giderse, elektrik de kalmayacak’’ dedi. Lübnan’da 3040 Türk firmasının bulunduğunu ifade eden Habbab, Türk firmalarının çok fazla zarar görmediğini belirterek iki ülke ticaret hacminin yıllık 400 milyon dolar civarında olduğunu kaydetti. Ülkedeki hasarla ilgili olarak da Habbab, ‘‘Duyduğum kadarıyla bir milyar dolara yakın bir tahribat oldu. Turizm mahvoldu’’ diye konuştu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve DEİK Yönetim Kurulu Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin ilk kez nerede olduğu için değil, ne olduğu için önem taşıdığı bir döneme girdiğini söyledi. [email protected] Toyota 418 bin 570 aracı geri çağırdı Ekonomi Servisi Toyota Motor, toplam 418 bin 570 aracı motorundaki bir arıza nedeniyle geri çağırdı. Toyota Motor tarafından yapılan açıklamada, 268 bin 570’i Japonya’da, 150 bini Japonya dışında olmak üzere toplam 418 bin 570 aracın motorundaki bir arıza nedeniyle geri çağrıldığı belirtildi. Japonya dışında satılan ve geri çağrılan araçların büyük bölümünün ABD ve Kanada’da olduğu ifade edilen açıklamada, Japonya’da geri çağrılan 12 model arasında Corollas, Vitz, Platz ve Prius, ABD ve Kanada’da geri çağrılan araç arasında Echo, Yaris, Prius’un da bulunduğu kaydedildi. Açıklamada, Toyota motorlarındaki arızanın motorun içinde benzin sızıntısına neden olduğu ve bu durumun motorun tamamen durmasına yol açtığı bildirildi. B İLGİ TOPLUMUNA DOĞRU / ÖZLEM YÜZAK St. Petersburg’da gerçekleşen G8 zirvesi önümüzdeki dönemde dünya konjonktüründe en can alıcı konulardan birinin enerji ve enerji güvenliği olacağını bir kez daha gözler önüne serdi. Küresel hâkimiyetin ‘‘Enerji kaynaklarını kontrol eden, dünyayı kontrol eder’’ tezine dayandığı bu anlayış doğrultusundaki gelişmeleri hiç olmadığı kadar yakından izlemek gerekiyor. Çünkü gerek Avrupa Birliği’nin dümenini kırdığı rota, gerek ABD’nin tavrı, Rusya’nın elindeki enerji kaynaklarını siyasi bir silah haline dönüştürmesi, Çin ve Hindistan’nın artan enerji talepleri doğrultusunda oluşturdukları yeni stratejiler Türkiye’nin bundan sonra atacağı adımlar açısından büyük önem taşıyor. Rusya lideri Vladimir Putin, önceki gün yaptığı konuşmada, ‘‘Gelecek kuşaklara kullanabilecekleri enerji bırakma sorumluluğunu taşımak zorundayız’’ diye konuştu. Rusya, enerji sektörünü yabancılara açması karşılığında Avrupa ülkelerinin enerji pazarına girmek istiyor. Ancak, doğalgaz ihtiyacının ortalama yüzde 25’ini Rusya’dan karşılayan Avrupa ülkeleri Moskova’ya bağımlılıktan tedirginlik duyuyor. Çünkü geçen kış aylarında Ukrayna ile fiyatta anlaşamayınca hemen vanalara sevkı Enerji Güvenliğine Küresel Bir Bakış yatı kesen ve Batı Avrupa ülkelerini soğukta kalma riski ile karşı karşıya bırakan bir Rusya onları ürkütüyor. Belirsiz bir dünya ve giderek artan enerji talebini yanıtlayabilme ihtiyacı Avrupa’yı yeni arayışlara yöneltiyor. Bunlardan biri de daha 3 yıl önce gündemde bile olmayan nükleer enerjinin yeniden devreye alınması. G8 zirvesinden birkaç gün önce İngiltere hükümeti yeni nesil nükleer enerji temini için yeşil ışık yaktı. Fransa ve Almanya’da ise konu ile ilgili tartışmalar sürüyor. ABD’nin gündeminde önümüzdeki dönemde 20 yeni nükleer santralın devreye girmesi var. Uluslararası Enerji Ajansı’nın verilerine göre 2000 yılından beri küresel petrol tüketimi günde 10.6 milyon tondan 11.7 milyon tona yükseldi. Bu artışın yarısı ABD, Çin ve Hindistan’ın enerji taleplerinin artmasından kaynaklanıyor. Buna karşın BP istatistiklerine göre rezerv artışı çok daha az. 19841994 yılları arasındaki rezerv artışı 35.7 milyar ton iken 19942004 arasındaki artış yalnızca 23.8 milyar ton olmuş. Tabii bunlar petrol fiyatlarına da amansızca yansıyor. 2000 yılında 35 dolarlarda (varil başı) seyreden petrol fiyatları bugün 75 dolarlarda. Financial Times gazetesi sorunun kaynağını 4 ana başlıkta toplamayı yeğliyor: 1 Enerji arzı ve gerekli altyapı konusunda gelecekte talebin artacağı öngörülerek gerekli yatırımın yapılmamış olması. 2 Gelişmiş ülkelerin Ortadoğu ve Rusya gibi bölgelerden petrol ve doğalgaz ithalatına daha fazla bağımlı olması. 3 Çin ve Hindistan’ın enerji ihtiyacının tahmin edilenden hızlı artmasının verdiği ürküntü. 4 Artan doğalgaz ve petrol fiyatlarının yoksul ülkeleri enerji temininde zora sokması... Tabii tüm bunların yanında enerji tesislerine terörist saldırı tehdidi de önemli bir unsur. 11 Eylül saldırısının ardından küresel güvensizliğin artmasının göz ardı edilmemesi gerekiyor. Bugün enerji kaynaklarının bulunduğu her bölgede farklı şekillerde de olsa ciddi sorunlar yaşanıyor. Venezüella’da Hugo Chavez’in başlattığı yabancı pet rol şirketlerindeki belli orandaki hisseleri kamulaştırma akımı Bolivya, Peru ve Ekvador’a da sıçramış durumda. Kolombiya’da ise paramilisler ile sol gerillalar arasında hâlâ çatışmalar sürüyor. Afrika kıtasında özellikle Nijerya, Çad ve Sudan’da petrol gelirlerine kimin hâkim olacağı kanlı savaşlarla çözülmeye çalışılıyor. Ortadoğu ABD’nin meşhur ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’ doğrultusunda hallaç pamuğu gibi. Buna bir süreden beri İran tehdidi de eklenmiş durumda. Daha yukarılarda Kafkaslar’da Rusya enerji konusundaki dönen oyunların ana aktörü. Gazprom, Lukoil ve Sibneft gibi enerji şirketlerinde oligarkların hâkimiyetine son verdikten sonra tüm politikalarını AsyaAvrupa bölgesindeki enerji üstünlüğünü pekiştirmeye yöneltmiş durumda. Türkiye’nin kendini bu gelişmelerden soyutlaması imkânsız. Üstelik elektrik kesintileri ile gündeme gelen bu kaotik ortamda. BakuCeyhanTiflis hattının devreye girmesi Türkiye’yi de enerji oyunlarının içine alabildiğine sokuyor. Burada önemli olan geleceğe yönelik projeksiyonların ve diğer aktörlerin beklentilerini doğru okumak... Bunu bu kez başarabilir mi dersiniz? YENİDEN ATAĞA HAZIRLANIYOR Cen Ajans’a Amerikalı ortak Ekonomi Servisi Cen Reklam Ajansı, Amerikalı B.E. International şirketi ile Türkiye pazarındaki payını arttırmak için işbirliği yaptı. 2 şirket yaptıkları işbirliği sayesinde mevcut ya da yeni bir markayla yurtdışına açılma sürecine giren Türk firmalarına da yardımcı olacak. Cen Ajans ile B.E. International arasında yapılan işbirliği töreninde konuşan B.E. International Grubu Avrupa Bölge Direktörü Talal Thabet, stratejilerinin gelişmekte olan Türkiye gibi heyecan verici pazarlara yatırım yapmak olduğunu açıkladı. Thabet, işbirliği sayesinde hem kendilerinin hem de Cen Ajans’ın kazançlı çıkacağını bildirdi. Cen Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Shadi Bteddin de, bu işbirliği ile Dubai gibi ülkelere de yatırım yapabileceklerini kaydederek, ancak odaklanacakları asıl pazarın Türkiye olacağını bildirdi. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle