14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA 6 AVRUPA GÜRAY ÖZ Uzmanlar karşı karşıya H ariciye Uzmanı, Dahiliye Uzmanı, Ortopedi, Göz, KulakBurunBoğaz, Kadın Hastalıkları, Halk Sağlığı Uzmanı.. gibi uzmanlık dalları olduğunu biliyoruz. Tıp biliminin dışında öteki alanlarda da doktorasını yapıp uzman olan kişileri de biliyoruz. Bunların yanında son yıllarda bir de ‘‘AB uzmanları’’ çıktı karşımıza!.. Televizyonlarda, gazetelerde, konferans ve seminerlerde boy göstermeye başladılar bu ‘‘uzmanlar’’. Adlarının önünde sonunda doktor yazmıyor, profesör yazmıyor, sadece ‘‘AB uzmanı’’ olarak tanıtılıyor bu kişiler. Amerika uzmanı, Rus uzmanı, Çin uzmanı, Japon uzmanına pek rastlamıyoruz. Hele hele Türkiye uzmanını neredeyse hiç görmedik ve duymadık. Bunlar ağızları laf yapan, kullandıkları sözcüğün çoğu İngilizce olan, bilgisayar kullanan, teknolojiye hâkim görünen ve hep alçaktan alarak insanları ikna etmeye çalışan, kendi uluslarının adam olmayacağına inanmış, kimliksiz, omurgasız kişilerden oluşuyor. Geçenlerde bir televizyon programında saygıdeğer aydınlarımızdan araştırmacıyazar Yılmaz Dikbaş bir ‘‘AB uzmanı’’ ile tartıştı. Önünde bilgisayarla havalı bir biçimde güya teknik bilgiler verdi bu AB uzmanı!.. Ben buna teknik bilgi değil, ‘‘saptırılmış kirli bilgi’’ derim!.. Televizyonda bu kişinin önünde ‘‘AB Uzmanı’’, Yılmaz Dikbaş’ın önünde ise Kimya Mühendisi yazıyordu. Antalya’da ve on üç ilde elektrik kesilmesi nedeniyle büyük bölümünü izleyemediğimiz bu programda Yılmaz Dikbaş, ‘‘AB yalanlarını ve gerçekleri’’ anlattı. Eğer o kişinin önüne ‘‘AB uzmanı’’ yazılıyorsa, Yılmaz Dikbaş’ın önüne de Türkiye uzmanı yazılmalıydı. Çünkü bize, yabancıların önünde boyun ve baş eğen aydıncıklar değil, başı dik, sözü net aydınlar gerekir. Bize kötü niyetli Batılıların her istediğine ‘‘evet’’ diyen ve boyun eğen ‘‘aydıncıklar’’ değil, gerçekleri ortaya koyacak ve ulusal çıkarlarımızı savunacak aydınlar ve yöneticiler gerekir... Kendi ulusuna ve insanlığa hizmet, ancak gerçek aydınlar ve gerçek devlet adamları tarafından yapılabilir. Burada yanıt aranacak soru şudur: Avrupa Birliği mi önemlidir, Türkiye’nin birliği mi önemlidir? Mustafa DURNA Parçalanma Üzerine Çeşitleme Amerikalı albayın Ortadoğu’yu, bu arada Türkiye’yi parçalama planı biraz şaşkınlık yaratmışa benziyor. Şaşkınlığın ‘‘bizim çekmecemizde de böyle planlar var’’ şeklinde bir efelenmeye yol açması da hayretle izlendi bu arada. Parçalama planları yeni değildir. Önceki iki yüzyılın kitabında geniş yer ve coğrafyada uygulama alanı bulmuş bir hikâyedir. Geçmişe çıplak gözle bakıp olup biteni görmek istemeyenler, araştırmacı Semra Eren Nijhar’ın İngiltere’de Lordlar Kamarası’nın arşivinde bulduğu 1916 tarihli bir broşürün ‘‘Türkiye’yi Nasıl Böleriz?’’ başlıklı bölümüne bir göz atsınlar. Olmadı yine aynı raflardaki 1914 tarihli ‘‘Türkiye’yi Parçalamak İçin 100 Plan’’ adlı kitabı incelesinler. ??? Emperyalizm pragmatiktir. Yerine ve zamanına göre stratejiler geliştirebilmek, seçilmiş dostlar ve düşmanlar edinebilmek onun yetenekleri arasındadır. Temel amacı ve yöntemi ise kapitalist özü nedeniyle değişmez. Sömürü alanını sürekli genişletmek, ekonomik ve politik egemenliğini pekiştirmek, gerektiğinde diğer emperyalist ülkelerle kanlı savaşlara girişmek onun doğası gereğidir. Klasik yöntemi parçalamaktır. Bu yöntemin başarısı tarih boyunca kanıtlanmıştır, ama inanmayanlar orta ve doğu Avrupa’nın, Ortadoğu’nun yakın tarihini de inceleyebilir, parçalanmış Sovyetler Birliği’ne, neredeyse köyler düzeyinde yeniden ‘‘dizayn’’ edilmiş Yugoslavya’ya bakabilirler. ??? Emperyalistlerin Türkiye ile ilgili düşünceleri de tarih boyunca değişmemiştir. Türkiye’yi parçalama çabaları Batılı kapitalistleri, politikacıları, siyaset bilimcileri, filozofları sürekli meşgul etmiştir. Türkiye’nin, mücadele çizgisini kısa sürede terk ettiği, Batı ile birlikte komünizme karşı cephe oluşturma temelinde kendini ‘‘korumaya’’ aldığı da herkesin malumudur. Ama bu türden bir korunmanın artık hükmü kalmamıştır, zamanı geçmiştir. ‘‘Stratejik önem’’ ‘‘vizyon’’ kâğıtlarına dönüşmüştür. Şimdi yeni istekler ve doğal olarak yeni tehditler söz konusudur. ??? ABD’nin bizim bölgemizle ilgili parçalama planının adı ‘‘Büyük ya da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi’’dir. Artık kendisine önadıyla seslenme onuruna kavuştuğumuz Condi, bu projeyi şöyle tanımlar: ‘‘Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasal ve ekonomik coğrafyasını değiştirmek.’’ Bu proje biliyorsunuz kanlı bir şekilde yürürlüktedir. Şimdi Irak ‘‘halledilecek’’, mümkünse üçe bölünmesi tamamlanacak, daha sonra İran’ın ‘‘doğal olmayan’’ birliğinin değiştirilmesi için kanlı ya da kansız, sabırlı ya da sabırsız bir eylem sürdürülecektir. Bu parçalama projesiyle aydınlarımızın ‘‘Sevr paranoyası!’’, ‘‘olacak şey mi canım!’’ havasında dalga geçmesi de doğrusu işe yaramaktadır. Bir yandan her zaman kullanıma uygun şoven milliyetçiliğin güçlenişini hep birlikte seyrediyor, emperyalistleri gerçekten ürkütebilecek yurtseverliği yerin dibine batırıyor, ‘‘yeni dünya düzeni’’ni ise göklere çıkartabiliyoruz. ??? İşte bazı aydınlarımızın kafasındaki parçalanma da böyle bir şeydir. Sorun onlara. Size Irak’taki kanlı kırıma, İsrail’in dengesiz bir güçle Filistin’e saldırmasına karşı olduklarını söyleyeceklerdir. Ama aynı zamanda küreselleşmenin erdemlerini sıralamakta, yeni dünya düzeni önünde yerlere eğilmekte de hiçbir sakınca görmeyeceklerdir. Aydınlarımızın kafasındaki şizofrenik parçalanmanın, bu aydın hastalığının tedavisi var mı? Ne yazık ki hayır. Arada kurtulanlar çıkabiliyor, mandacılıktan yurtseverliğe geçenler görülebiliyor, ama çoğunu kurtarmak ne yazık ki mümkün olamıyor. Yine de umudu kesmemeli. ‘‘Çıkmadık canda umut vardır’’ derlerdi eskiler. eposta: guray.oz@cumhuriyet.com.tr Türkiye’yi bekleyen tehlike! C umhurbaşkanlığı makamına Mayıs 2007’de kimin seçileceği konusu, son günlerde ulusal gündemimizi en fazla meşgul eden konuların başında gelmektedir. Gerici cephe tüm kaygıları haklı çıkaracak hamleleri ardı ardına yapmakta ve bedeli ne olursa olsun, Cumhurbaşkanlığı makamını ‘‘ele geçirebilmek’’ için her şeyi yapabilecekleri mesajını vermektedir. Çünkü bu yüce makamı ele geçirmekle, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Yüksek Yargı’nın pek çok kademesine ve üniversitelere, bugünler için yetiştirdikleri ümmetçi kadroları rahatlıkla atayabileceklerinin hesabı içindedirler. Cumhurbaşkanının en önemli görevlerinden biri de Anayasa Mahkemesi’nin 11 asil, 4 yedek üyesini seçmektir. Bu üyeliğe seçilebilenler, 65 yaşına kadar ölüm hariç bu görevde kalabilmektedirler. Asıl meselenin başladığı yer burasıdır. Bugünkü Anayasa Mahkemesi üyelerimizden 10’unun görevi yaş haddinden dolayı yeni cumhurbaşkanının görev süresi içinde sona erecektir. Yerlerini alacak isimler de yeni cumhurbaşkanı tarafından seçilecektir. Cumhurbaşkanının, siyasal İslam çizgisinden biri olması durumunda, bu 10 üyenin seçiminde ana kriterin, eşi veya kendisi (bayan üye) türbanlı ve imam hatip kökenli olacağı, bugüne kadarki uygulamalarla doğrulanan bir gerçektir. Ahmet KAYA Yazarlarımız okurlarla buluştu Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde yapılan 13. BurhaniyeÖren Kültür ve Sanat Festivali’ne katılan yazarlarımız, düzenlenen panellerde okurlarla buluştu. Yazarımız Mehmet Faraç’ın Selina Çay Bahçesi’nde verdiği ‘‘Töre Kıskacında Kadın’’ konulu panel, Cumhuriyet okurlarının büyük ilgisiyle karşılaştı. Faraç’ın ardından yazarımız Hikmet Çetinkaya’nın aynı bahçede yaptığı ‘‘Laiklik ve Demokrasi’’ konulu bir konuşması beğeni topladı. Yazarlarımız daha sonra izleyicilerin sorularını yanıtladı, kitaplarını imzaladı. Burhaniye Belediye Başkanı Fikret Akova da Çetinkaya ve Faraç’a plaket sundu. Yazarımız Erdal Atabek gençlerin sorunlarıyla ilgili bir konuşma yaparken çizerimiz Tan Oral da sergi açtı. Yabancılara toprak satışı E L E Ş T İ R İ L E R Sayın Öztin Akgüç, Bugün (9 Temmuz, Pazar) Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazınızı okurken Türkiye ile ilgili endişelerim daha da çok arttı. Bu hüzünlü portre daha ne kadar devam edecek ülkemizde acaba diye düşünmekten kendimi alamadım? Neden Türkiye bu kadar kötü ellerin elinden kurtulamıyor? Neden bu bitmeyen kısırdöngü? Neden bu ülke silkelenip bu tür yönetimler, yöneticiler ve bu tür anlayışlara son veremiyor? Neden doğru dürüst insanlar, ki onları son iki paragrafınızda mükemmel bir şekilde tanımlamışsınız, bir türlü ön saflarda olamıyor veya onları engelleyen koşulları yok edemiyor. Ama sizin gibi düşünen insanların var olduğunu bilmek de beni rahatlatıyor, arada sırada da olsa. Ben bireysel olarak ODTÜ’deki sosyoloji derslerimde sürekli olarak toplum içindeki bu kalkınma karşıtı şer odaklarına karşı, insani kalkınma ve politikalarının artık ‘‘Böyle gelmiş böyle gider’’ anlayışından kurtulup, güçlü ve insan merkezli sosyal politika ve uygulama alternatifleriyle ortaya çıkarak sesini duyurması gerekliliğini ve ‘‘Elden bir şey gelmez’’ sosyopsikolojik yapılanmasından kurtulmamız gerekliliğini öğrencilerime aktarmayı misyon edindim. Başka ne yapabilirim acaba diye de hep düşünüyorum. Bu konuda gerçekten bağımsız ve korkusuz bir sivil örgütlenme de yok şu anda Türkiye’de. Ellerinize, düşüncelerinize ve kaleminize sağlık diyorum. Dr. Seyhan AYDINLIGİL Sayın Cumhuriyet yazarları, gazetemi, yazılarınızı beğeni ve kıvanç ile izliyorum. Cumhuriyet’in ekonomi sayfasında ‘‘Garanti’den 60. Yıl Coşkusu’’ başlıklı haberde: ‘‘...Tarkan da sahne aldı’’ denmiş. ‘‘Sahneye çıkacak’’ yerde ‘‘sahne almak’’ ve dahi ‘‘içmek, yemek’’ dururken ‘‘çay, kahve, çorba, pilav almak’’ yollu deyişleri gazetemde okumak beni rahatsız ediyor. Özellikle sizler denli dilimizi seven, sayan bir yurttaş sıfatımla. Dilimiz de başlıca bağımsızlık öğemiz olduğu için, ‘‘Bunca önemli sorun arasında bu mu seni rahatsız etti?’’ demeyeceğinizi biliyor ve başarılarınızın devamını diliyorum. Tomas TERZİYAN ‘‘Yaz Demek Caz Demek’’ adlı yazısında E. Berköz, bir ara TÜYAP Kitap Fuarı’nın Beylikdüzü’nde yapılmasını eleştirerek ‘‘Yağışlı, çamurlu günlerde Beylikdüzü’ne gitmek zorunda kalan ya da gidemeyen kitapseverler’’den bahsetmiş. ‘‘İstanbul demek sadece Beyoğlu, Şişli demek’’ değildir. En az on tane kenti içine alabilecek büyüklükteki İstanbul’da, her türlü kültürel etkinliğin ‘‘belli’’ bir bölgede yapılmasını istemek, ısrarla bunu her fırsatta dile getirmek yaşamın gereğiyle bağdaşmaz. Beylikdüzü’ndeki kitap fuarına gidenler, orada iğne atacak yer olmadığını, halkın panelleri nasıl doldurduğunu kolayca görebilirler. Artık İstanbul’un aydınlarının(!) ‘‘Kültür, sanat etkinlik. Hep bana, hep bana’’ anlayışından uzaklaşıp bunu bütün bir kente nasıl yayarız planları yapmalarının vakti geldi ve çoktan geçti. İstanbul’da daha denizi görmemiş çocuklar var. Denizi onlara götüremeyiz, ama kitapları götürebiliriz. Saygılarımla... Duygu YELBAŞI K KOŞULLAR urtuluş Savaşı’nda 33 bin şehitle, kanımız canımız pahasına yabancılardan kurtardığımız topraklarımızın öyküsü ilginçtir. Atatürk dönemi, kazanımlarımızın korunduğu, geliştirildiği bir dönem olarak tarihe geçti. Tayyip Bey’in Onuncu Yıl Marşı’yla dalga geçmesine bakmayın; genç Türkiye Cumhuriyeti Lozan’da, Sevr’i bir paçavra gibi Batılı emperyalistlerin suratına fırlattıktan sonra ‘‘Yurtta barış, dünyada barış’’ belgisiyle ümmeti yurttaşa ve kulu bireye dönüştürmeyi başarmıştır. ‘‘Anayasayı bir kere delmekten bir şey çıkmaz’’ diyerek İstanbul Boğazı’nı Arap şeyhlerine peşkeş çeken Özal’ın tutumuyla günümüzdeki ardıllarının tutumlarının bire bir örtüşmesini, Osmanlı özlemlerinin bir yansıması olarak değerlendirmek gerekir. Peki ama barışseverlik bu muydu, neden onların velinimetimiz olduğu kompleksine kapılıyoruz, ev sahibi biz miyiz yoksa onlar mı, birlikte yaşamanın kurallarını onlar mı koyacak yoksa Türkiye Cumhuriyeti mi? Her gün şehit cenazeleri kaldırıyoruz. Onların uğrunda canlarını feda ettikleri topraklarımızı satacaksak çocuklarımız neden ölüyor, vicdanlarımız bu kadar köreldi mi? Kaya ÇETİN Ulusa sesleniş enim ulusumun güzel insanları.. Ülkemizin üzerine birlik ve beraberliğimizin güzelliğini hazmedemeyen karanlık güçlerin serpmeye çalıştığı fırtına bulutları ile muasır medeniyetimizi karartmak istemektedirler. Küresel dünyamızda ve bölgemize daima örnek olan laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi, yeraltı ve yerüstü zenginliğimizi, yetişmiş insan gücümüzü, modern teknoloji ve tasarımı ile ekonomisini layık olduğu zirveye taşıyan güçlü hükümetlerimizin, kısa zamanda kat edilen mesafelerin verimliliği ile stratejik konum bakımından en öne çıkan bir devlet olmamızı kıskanan karanlık güçler, bu sefer birlik ve beraberliğimizi sudan bahane sebeplerle sabote etmeye çalışarak bizleri birbirimize karşı hasmane tutuma sevk etmektedirler. Biz bu filmleri çok seyrettik. Şimdi yine bu komplolarını sahnelemek istiyorlar. Sakın ola ki bu sefer uyanık olalım. Çekişmeyi bırakalım, ipi koparmayalım. İp ortadan koparsa, kazanan taraf olmayacak. Kaybeden tüm ulusumuz insanı olacak. Zaman boşa geçiyor, zaman en büyük değerdir. Onu değerinde kullanalım. Zaman kaybetmeden, en doğru olanı, akla en uygun olanı, Ulusumuzu esenliğe taşıyacak kuralı kabullenelim. Bu kural birlik ve beraberlik kuralıdır. Birlik ve beraberliğin gücünü keşfedenlere ne mutlu. Çünkü bu güç nereye yön bulursa, oranın fatihi sizsiniz. ‘‘Birlik neredeyse devlet oradadır’’ deyimimiz bize güç olmalıdır. Atatürk ve arkadaşları tarafından beş kıtanın incisi, dünyanın en güzel iklim şartları, coğrafi güzellikleri, tarih ve kültür zenginlikleri ve seksen üç yıl önce kurulan laik, demokratik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz, o günün şartlarında, tüm ulusun birlik ve beraberliği içerisinde, el birliği, güç birliği ile bizi muasır medeniyete götürecek ve diğer uluslara örnek olacak laik, demokratik, çağdaş Türkiyemizle ne kadar övünsek azdır. B Cumhuriyet, sayfalarını CUMOK’lara açtı. ‘‘Söz Okurun’’ sayfamızda yayın ilkelerimize uygun tüm haberlere, duyurulara, görüşlere ve eleştirilere yer veriyoruz. CUMOK’lar bu gazetenin gerçek sahibidirler; ülke yayın yaşamına yepyeni katkılarda bulunup ufuklar açacaklarına, ülkenin yerel ve genel sorunlarını yansıtmakta önemli işlevler üstleneceklerine inanıyoruz. ADD ve ÇYDD’nin var oluşlarını hızlandıracak iletişim ağının ‘‘Söz Okurun’’ sayfasında gerçekleşmesi de olanak kazanacaktır. 2000 vuruşu aşmayacak görüş ve eleştirilerinizi bekliyoruz. posta?cumhuriyet.com.tr Mektup Adresi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 Adil ÖZKEÇECİ CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle