20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Emniyetteki kadrolaşma sorusunu içtüzüğe aykırı olduğu gerekçesiyle geri çevirdi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Arınç yanıttan kaçındı TBMM Başkanı Arınç. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Bülent Arınç, emniyetteki ‘‘tarikatlaşma ve kadrolaşma’’ sorularından rahatsız oldu. Arınç, CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından yanıtlanması istemiyle verdiği soru önergesini ‘‘içtüzük hükümlerine aykırı’’ olduğu gerekçesiyle geri çevirdi. CHP’li Ersin, Şemdinli iddianamesi ve Danıştay saldırılarının ardından, emniyet içindeki bazı grupların Türk Silahlı Kuvvetleri’ni (TSK) yıpratmaya dönük girişimleri olduğu savlarını soru önerge Radikal Jest Bir Örnek Pazartesi yazımda ‘‘radikal’’ bir jestten söz ettim: Emperyalizme direnmek, demokrasiyi korumak, geliştirmek için Türkiye’nin bütünlüğünü, özellikle Kürtlerin savunması gerekiyordu. Bu, verili tüm açıklamaları kısa devre yaptırarak yeni olasılıklara yol açabilecek bir jestti. Ama, ‘‘gerçekçi’’ bir beklenti değil.. Ancak ‘‘gerçeklik’’, egemen çıkarlara uygun bir tutarlılık izlenimi verebilmek için, kendisini istikrarsızlığa itecek olasılıkları bastırarak kapatmış ideolojik bir ‘‘sahte bütünlük’’ değil mi? ‘‘Gerçekliğe’’ uydukça, hep onun içinde kalmaya devam etmiyor muyuz? Çözüm üretmedeki yetersizliğin bir nedeni de bu değil mi? Somuta indirgemeye çalışalım. ? TBMM Başkanı Bülent Arınç, emniyetteki ‘‘tarikatlaşma ve kadrolaşma’’ sorularından rahatsız oldu. Arınç, CHP Milletvekili Ahmet Ersin’in bu konudaki soru önergesini 7 Temmuz’da iade etti. Bülent Arınç, önerge iadesini içtüzüğe aykırı olduğu gerekçesine dayandırdı. siyle Meclis gündemine taşıdı. Ersin, Başbakan Erdoğan tarafından yanıtlanması istemiyle 19 Haziran’da Meclis Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, AKP iktidarı döneminde, kurum olarak TSK’nin imajını erozyona uğratma çabalarının hız kazandığına dikkat çekti. Ersin, ‘‘Emniyet içinde kendilerini AKP’nin arka bahçesi olarak değerlendiren grubun TSK’yi çetelerle ilişkilendirme gayreti içinde olduğu’’ iddialarına dikkat çekerek ‘‘Bunlar 28 Şubat sonrasında başlayan ve 3.5 yıldan beri de iktidar desteği ile TSK’ye karşı bazen açık, bazen gizli yürütülen projenin sonuçlarıdır’’ görüşüne yer verdi. Ersin, Erdoğan’dan ‘‘Emniyetteki tarikatlaşma ve kadrolaşma ile yargının siyasallaşması nın getirdiği sonuçlardan rahatsızlık duymuyor musunuz? Terörle mücadele eden tek kuruma karşı sürdürülen planlı kampanyanın, tehlikelerin farkında değil misiniz’’ sorularına yanıt istedi. TBMM Başkanı Bülent Arınç ise 7 Temmuz’da önergeyi CHP’li Ersin’e iade etti. Arınç, önerge iadesini de, ‘‘İçtüzüğün 96. maddesine göre soru kısa, gerekçesiz ve kişisel görüş ileri sürülmeksizin, kişilik ve özel yaşama ilişkin konuları içermeyen bir önerge ile açık ve belli konular hakkında bilgi istemekten ibarettir’’ gerekçesine dayandırdı. Saddam’ı savunmak olanaklı mı? Irak’ın işgalini savunanların son sığınma çizgisi: ‘‘Saddam rejimini, Saddam’ın geri getirilmesini mi savunuyorsun?’’ Ya ABD, ya Saddam. Ya demokratik uygar bir ülke ya da bir diktatör. ABD’nin demokratikliği, uygarlığı tartışılabilir, ama Saddam’ın eli kanlı bir zorba olduğu kesin! Öyleyse, yargılansın; en azından Halepçe’de, İran savaşında ve Şii ayaklanmalarında katledilenlerin kanı yerde kalmasın! Gerçekten de, etten kemikten bir ‘‘insan’’ olarak Saddam adeta bir canavar. İnsan yaşamına değer vermeyen, ama aynı zamanda ‘‘kitch’’ aşk romanları da yazan bir abukluk. Bu adamı kim savunur. Bir an evvel cezasını bulup cehenneme gitsin... Adalet yerini bulsun. Ama, bir ‘‘simge’’ olarak Saddam için aynı şeyleri söylemek olanaklı mı? Los Angeles Times’ın aktardığına göre, Saddam’ın tutuklu kaldığı binanın Iraklı muhafızları bile, Saddam’a avukatlar aracılığıyla sempati, destek mesajları gönderiyorlarmış (08/07). ABD’nin yanında çalışan Iraklıların ruh hali böyleyse gerisini siz düşünün. İktidardayken Arap aydınlarının nefret nesnesi olan Saddam, şimdi Arap dünyasının birliğinin, teslimiyetçi Arap rejimlerinin aksine, direncin simgesi haline gelmiş. ‘‘O asla teslim olmadı, iktidarını terk etmedi. Eğer terk etseydi tüm Arap dünyasının ruhu, altın bir tepsi içinde ABD’ye sunulmuş olacaktı’’ diyor biri... Dün ondan nefret edenler, şimdi mahkemedeki ‘‘duruşunu’’ gururla izliyorlar. Suudi Arabistan’dan Libya’ya kadar, Kaddafi’nin kızı da dahil birçok kadın avukat Saddam’ı savunmak için başvurmuş. Ne oluyor? KILAVUZ YAYIMLANDI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN KOROLAR YÖNETMELİĞİ ÖSS sonuçları açıklanıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, ÖSS sonuçlarının gelecek hafta açıklanacağını bildirdi. Yükseköğretim programları ve kontenjanlarına ilişkin kılavuz, ÖSYM’nin internet sitesinde yayımlanırken yeni kurulan üniversitelere kılavuzda yer verildi. Kılavuza göre, sınav sisteminde bu yıl başlayan yeni uygulamaların yanı sıra tercih işlemlerinin yürütülmesinde de farklılıklar olacak. Adaylar hem kendileri internetten, hem de ÖSS başvurularında olduğu gibi randevu alarak başvuru merkezlerinden tercih formu doldurarak gönderebilecekler. Tercih işlemleri 24 Temmuz’da başlayacak. ÖSS’de 160 ve 184.999 arasında puan alanlar ön lisans programları ile İngilizce Öğretmenliği hariç Açıköğretim Fakültesi programlarını, 185 ve üzerinde puan alanlar ön lisans programları ile lisans programlarını tercih edebilecekler. Meslek lisesi öğrencilerinden ÖSS’ye girmeyenler kılavuzdaki Tablo 3A’dan tercih yapabilecekler. Adayların tercih yaparken taban puanlar yerine yüzdelik dilimleri esas almaları öneriliyor. ‘AKP sınava ön hazırlık yapıyor’ ? Korolar Yönetmeliği’nin değiştirilmesine tepki gösteren Kültür SanatSen Genel Başkanı Sevgisunar, “Sanatçıların özlük hakları yok sayılıyor” dedi. ESRA YAZDIÇ [email protected] Eğitim sistemi ‘sıfırladı’ EğitimSen Genel Başkanı Dinçer, OKS’de son 3 yılda 176 bin öğrencinin ‘sıfır puan’ almasının bilime ve çoğulculuğa kapalı eğitim sisteminin sonucu olduğunu vurguladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı’nda (OKS), son 3 yılda yaklaşık 175 bin öğrenci ‘‘sıfır puan’’ aldı. Eğitimciler, sorunun sistemin ezberci olmasından kaynaklandığını söyledi. OKS sınavında 46 bin 733 öğrencinin sıfır puan alması, dikkatleri bir kez daha eğitim sistemindeki çarpıklığa yöneltti. Son 3 yılda gerçekleştirilen OKS’lerde art arda benzer tabloların ortaya çıkması dikkat çekti. Buna göre 2004 OKS’ye 634 bin 787 öğrenci katılırken bu rakamın yaklaşık yüzde 10’una denk gelen 64 bin 598 öğrenci sıfır puanda kaldı. Aynı yıl yapılan Öğrenci Seçme Sınavı’na (ÖSS) 1 milyon 786 bin öğrenci katılırken bunlardan da 32 bin 177’si yine sıfır puanda kaldı. Sınavlardaki kötü tablo bir sonraki yılda da değişmedi. 2005 OKS’ye katılan toplam 786 bin 284 adaydan 65 bin 76’sı yine sıfır puan aldı. ÖSS’ye giren 1 milyon 671 bin 726 kişiden 57 bin 163’ü de ilköğretim öğrencileriyle aynı kaderi paylaştı. Son olarak, bu yıl gerçekleştirilen OKS’den de 46 bin 733 aday sıfır puanla ayrılmasının ardından gözler, gelecek hafta açıklanması beklenen ÖSS’ye çevrildi. lirtiliyor. Ortaya çıkan rakamlara göre son 3 yılda OKS’ye giren adaylardan 176 bin 407’si sıfır puanda kaldı. EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer, sınavlarda ortaya çıkan tablonun ‘‘çarpık eğitim sisteminin’’ sonucu olduğunu söyledi. menlerin niteliği de geriledi. ? Hükümetlerin özellikle eğitimin kaynak sorununu sürekli yurttaşlara havale etmesi. Okullar, tam bir işletme ve ticarethane gibi çalışmaktadır. ? Öğrenciler ezberci sorulara alışmış, ancak yorum sorularında tıkanıyorlar. ? Ezberci ders kaynakları var, ancak analiz gücünü geliştirici kaynaklar sınırlı. ? Sistem, sınav bağımlılığından kurtarılmalıdır. Bu öğrencinin kimyasını ve ailenin ekonomisini bozmaktadır. İkincisi, dershane bağımlılığı ortadan kaldırılmalıdır ve sonuncusu da eğitim sistemi servis bağımlılığından kurtarılmalıdır. ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı, ‘‘Devlet Koroları ve Toplulukları Yönetmeliği’’nin bazı maddelerinde değişikliğe gitti. Değişikliklere göre korolara girebilmek için ‘‘konservatuvar veya eşdeğerde okul ile en az orta dereceli müzik okulu mezunu olmak’’ şartı ‘‘en az lise veya dengi okul mezunu olmak’’ olarak değiştirildi. Kültür SanatSen Genel Başkanı Kemal Sevgisunar yönetmelikte yapılan değişiklikleri, ‘‘ağustosta yapılacak sanatçı alım sınavlarına kendi yandaşlarına toplayabilmek için acil bir hazırlık’’ olarak değerlendirdi. Sevgisunar, yönetmelikle sanatçıların özlük haklarının yok sayıldığını da söyledi. ‘‘Devlet Koroları ve Toplulukları Yönetmeliği’’nde yapılan değişiklik ile 1980 yılından bu yana uygulanan yönetmelik tamamen devre dışı bırakıldı. Yönetmelikte yapılan değişikliğe göre korolara girebilmek için ‘‘konservatuvar veya eşdeğerde okul ile en az orta dereceli müzik okulu mezunu olmak’’ şartı ‘‘en az lise veya dengi okul mezunu olmak’’ olarak değiştirildi. Buşra Halil Bu sorunun cevabı, ‘‘insan’’ olarak Saddam’la ‘‘simge’’ olarak Saddam arasındaki çelişkide yatıyor, radikal bir jestin olasılığı da... Saddam’ı birileri savunmaya kalkabilir. Ama ya ailesinin fertleri Saddam’ın elinde ölmüş, Şii ve kadın bir avukat savunmaya kalkarsa? İşte o zaman verili anlamlar sistemi, ya Saddam ya ABD ikilemi çöker. Buşra Halil böyle biri. Bir kış günü Lübnan’da evinde otururken El Cezire televizyonunda Saddam’ın tutuklanışını izlediğinden bu yana, kendini onu savunmaya adamış. Los Angeles Times’ın aktardığına göre Halil, ‘‘Saddam’ın kim olduğu, Şii, Sünni düşmanlığı hiç önemli değil. Ortadaki sorun tüm bunları aşıyor’’ diyormuş. ‘‘Sorun’’ da Saddam’ın Arap dünyası için ne anlama geldiğiyle ilgili. Halil, Şii Müslüman, ama Los Angeles Times onu, başı açık, yüksek topuklu sandaletli, bol paça kot pantolonlu, takıp takıştırmış, 40 yaşlarında modern bir kadın olarak tanımlıyor. Her gittiği yerde diğer Arap ülkelerini sık ziyaret ediyormuş Halil’e, Saddam’a iletilmek üzere destek, dayanışma, sevgi mesajları veriliyormuş. Halil, Saddam’ın duruşmasını ABD’nin işgalinin yargılanmasına dönüştürmeye çalışıyor, hâkimleri, savcıyı çileden çıkarıyormuş. Bir keresinde tekme tokat salondan atmışlar Halil’i. ‘‘ABD’deki demokrasiyle, Saddam rejimi arasında bir karşılaştırma yapmak istiyorum’’ diyor Halil ve ekliyor: ‘‘Saddam’ın rejimini korumak için yaptıklarını, ABD’nin 11 Eylül’den sonra yaptıklarıyla karşılaştırın. ABD çok daha fazlasını yapmadı mı?’’ Sonra da, ‘‘Saddam ABD işgaline karşı çıktı. İmam Ali bugün burada olsaydı kimden yana olurdu’’ diye soruyor. Halil, kararın çoktan verildiğine, Saddam’ın idam edileceğine inanıyor. Saddam da bunu biliyormuş. Saddam aynı zamanda bir simge. Emperyalist zorbalığa karşı ‘‘tarihin önünde, dini, etnik bölünmüşlükleri aşarak’’ bu simgeyi savunmaya çalışıyor Buşra Halil. Onun ‘‘radikal jesti’’ de işte bu. İşgalden kurtulmanın, demokratik bir ülke kurmanın yolu; Sünni, Şii, Kürt, ABD’ye karşı birlikte mücadele etmekten geçmiyor mu? Gerçekçi değil mi? Ama ya ‘‘gerçeklik’’ işgalden, soygundan, katliamdan, tecavüz ve aşağılanmadan, etnik temizliklerden, iç savaştan oluşuyorsa? ergin.yildizoglu?gmail.com ‘Acil bir hazırlık’ Kültür SanatSen Genel Başkanı Sevgisunar, yönetmeliğin, ‘‘Sanatçı haklarını geliştirmek dışında, sanatçıların haklarını sınırlayarak onları Güzel Sanatlar Genel Müdürü’nün iki dudağı arasına bağlayan bir değişim içinde olduğunu’’ söyledi. Yönetmelikte yapılan değişiklikleri, ‘‘ağustos ayı içerisinde yapılacak sanatçı alım sınavlarına kendi yandaşlarına toplayabilmek için acil bir hazırlık’’ olarak değerlendiren Sevgisunar, düzenlemeyle sanatçıların özlük haklarının yok sayıldığını belirtti. Sevgisunar ‘‘Düzenlemelerle sanatçı kavramı basite indirgeniyor. Yıllarca üniversitelerde okumuş olan insanlar yok sayılıyor. Yönetmeliklerin çıkması, değiştirilerek geliştirilmesi önemli bir uygulamadır. Ancak söz konusu yönetmelikte bu anlayışı görebilmenin imkânı yok’’ diye konuştu. ‘Otoriter yaklaşım’ Dinçer, kötü sonucun başlıca nedenlerini şöyle sıraladı: ? Eğitim politikalarına yön veren Türkİslam sentezci yaklaşımın sonucu. Bu anlayış bilime ve çoğulculuğa kapalıdır. Özgürlüklerden yoksundur ve otoriter yaklaşımları vardır. ? Eğitim fakültelerindeki niteliğin gerilemesine bağlı olarak, öğret ÖSS’de de aynı sonuç ÖSS sonuçlarının geçen yıllardan farklı olmayacağı, hatta sıfır puan alan aday sayısının artabileceği be ‘Yargı bağımsızlığı güvencedir’ 48 yaşındaki İngiliz Nicola’nın tam 20 çocuğu olmuş. Bu Batı ülkelerinde pek alışık olduğumuz bir durum sayılmaz. Çocuklardan 13’ü erkek, 7’si kız. Kızlardan biri, eve bilgisayar getirmiş. Bu normal. Çünkü artık her evde bilgisayar, tabii ki internet bulunuyor. Nicola 48, marangoz kocası Kevin Pridham 46 yaşında olduğuna göre hiç boş durmamışlar, evli oldukları 26 yıl boyunca hemen her yıl bir çocuk yapmışlar. Marangoz Kevin işlerin yolunda gittiğini düşünürken olanlar olmuş. Evdeki halının altında Sevgililer Günü nedeniyle gönderilmiş bir kart ve tren biletlerini bulmuş. Olay patlamış. Nicola kızının getirdiği bilgisayarda tartışma forumlarına katılmış, chat yapmış. Sonra buradan bir sevgili bulmuş. Kart ve tren biletleri de bu yeni aşkın kanıtıymış. İngilizlerin ünlü magazin gazetesi The Sun’un haberine göre koca Kevin bu işi şöyle yorumlamış: 20 Çocuklu Nicola’nın Aşkı ‘‘Karım sahip olduğumuz çocuklarla yetinmedi. Her seferinde bir daha bir daha diye tutturdu. Bilgisayar gelene kadar ayrılmaz çifttik, o zamana kadar bir gün bile ayrı kalmamıştık.’’ ??? 20 çocuklu bir İngiliz kadının aşkı tabii ki ilginç ve haber değeri taşıyor. Üzerinde çok şeyler de söylenip yazılabilir. Nicola’nın, kocası Kevin’e ‘‘bir daha, bir daha’’ demesi, acaba çocuk yapmakla mı ilgiliydi? Yoksa Nicola aşkı ve sevişmeyi çok mu arzuluyordu? Marangoz Kevin, günün yorgunluğu nedeniyle bu isteklere cevap veremiyor muydu? İkincisi, 20 çocuk yapan bir kadın, belli ki aşırı dinamik ve canlı. Seksi seviyor, o kadar çocukla baş edebiliyor. Bu dinamizm içinde, karşısına yeni bir dünya çıktığını gördüğü anda kendisini yeni aşklara da kaptırabiliyor. Kocasının nasıl birisi olduğunu bilmiyoruz. Belki de adam 20 yıl sonunda rutin bir ilişki ötesinde bir etkinlik gösterememiş olabilir. ??? İnsanoğlu karmaşık bir varlık. Kadınların daha da karmaşık duygulara sahip olduğunu düşünüyorum. Çünkü erkek egemen toplum içinde kadınlar, duygularını, tepkilerini bastırmak zorunda kalıyorlar. Evli erkekler, başka kadınlarla gizli ya da açık ilişkiyi kendileri için bir hak olarak görüyor. Kadınların benzer aşkları ise ağır sonuçlar doğurabiliyor. Bu nedenle onlar da birçok şeyi içlerine atıyorlar, zaman zaman gösterdikleri tepkiler ise sürprizlerle dolu olabiliyor. 12 Eylül sonrası sivil cezaevlerinde yatarken kocasını öldürmüş o kadar çok kadın gördüm ki! Şaşırıp kaldım. Ne çok kadın kocasını öldürmüştü! Erkekler ne kadar öldürüyor, onu bilmiyorum. ??? Tabii, bu öykünün içindeki bilgisayar ve internet gerçeği de ayrı bir konu. Bilgisayar, bir yönüyle baktığınız zaman insanları kapalı mekânlara hapsediyor, bir başka tarafından bakınca ise onları dünyaya açıyor. Eve kapanan, kapatılan kadınlar açısından internet yeni bir dünyayı onların ayağına getiriyor. Tabii bu pencerelerin Türkiye’de açılması, evde çalışan kadınların internetle tanışmaları henüz yaygın değil. Hele de kadınların kötü koşullar altında yaşadığı geri bölgelerde bilgisayarı, interneti duymuş olmaları bile sürpriz. ??? Nicola meselesine kadınlar tarafından ve erkekler tarafından ba kabiliriz. Kadınlar tarafından bakalım: Bir kadının 20 tane çocukla gece gündüz uğraşması, bütün yaşamını onlara hasretmesi, onu bunaltmış olabilir. Onu yeni arayışlara sevk etmiş olabilir. Ayrıca evli erkekler istedikleri zaman istedikleri aşkı yaşayabilirlerken, evli kadının âşık olması neden yadırganıyor ki! Erkekler ise şöyle düşünebilirler: Kadın evinde oturup çocuklarına bakmalı, sabahtan akşama evini geçindirmek için çalışan kocasına sadık kalmalıydı. Yaptığı düpedüz ayıptır. ??? The Sun gazetesindeki fotoğrafa bakıyorum. Başta babaları, çocuklar sıra sıra dizilmiş... Kameralara gülümsüyorlar... 48 yaşındaki Nicola’nın fotoğrafı da var. 48 yaşında normal bir İngiliz kadını. Yaşam fotoğraflardan çok farklı akıyor. 20 çocuklu Nicola’nın aşkı, aşk ansiklopedilerine geçecek kadar ilginç... Yurtsever Hareket Ok’a destek verdi İstanbul Haber Servisi Yurtsever Hareket Yürütme Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok’a gönderdiği açık mektupta ‘‘yargı bağımsızlığının Cumhuriyet’in güvencesi olduğunu’’ belirterek açıklamalarından dolayı Ok’u desteklediklerini vurguladı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ok’a, gönderilen açık mektupta, ‘‘üst üste gelen Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın soruşturması, Şemdinli olayları, saptırıldığı ayyuka çıkan Danıştay baskını soruşturması gibi üzücü gelişmeler, kamuoyu nezdinde ciddi şüpheler uyandırarak bir güven zedelenmesine yol açtığı’’ savunuldu. Açıklamada, ‘‘Hükümetin uygulamaları, anti laik, anti demokratik eylemler, yüksek yargı üzerinde giderek artan baskılar ve tehlikeli kutuplaşmalar konusunda son günlerde yaptığınız açıklamalar, bizlerin de bu konulardaki görüş ve duyarlılığını yansıtmaktadır. Yargı bağımsızlığının, hiçbir siyasal partinin etkisinde kalmadan, anayasanın ve yasalarımızın ve hukukun üstünlüğü doğrultusunda bir seyir izleyebilmesi, hepimizin temennisi, bunun da ötesinde Cumhuriyetimizin güvencesidir’’ denildi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle